29 Nisan 2011'de savaştan kaçan 252 kişilik ilk Suriyeli grup Cilvegözü sınır kapısından Türkiye'ye giriş yaptı. O tarihte Türkiye'deki göçmen sayısı 58 bindi. Bu sayı sadece birkaç yılda 4 milyonun üzerine çıktı. 2014 yılından beri dünyada en fazla göçmene ev sahipliği yapan ülke, Türkiye.
Toplumda Suriyelilerle ilgili ve Türkiye'deki diğer mültecilerle ilgili bir kaygı var. Ve bu kaygı yüzde seksenlerin üzerinde. Onları rahatlatacak bir iletişim stratejisi üretmezseniz çıkar popülist liderler ve toplumu peşine takar götürür. Şu an tam onu yaşıyor Türkiye.
2023 seçimleri yaklaşırken mülteciler konusu Türkiye'de giderek daha ağır bir siyasi krize dönüşüyor. Bu hayvandan aşağı bir adam. Süleyman kapının önüne gel! Siyasetteki ve sosyal medyadaki sert söylemler sorunu her an patlamaya hazır ve provokasyonu açıp bir zemine sürüklüyor.
Sığınmacılara ilişkin yanlış bilgiler olduğunu iddia edenlere linç kampanyaları düzenleniyor. Fiziksel şiddet olarak kendini gösteren mülteci düşmanlığının Türkiye'de de artık yaşanmakta olduğunu görüyoruz. Peki buraya nasıl geldik? Toplumun göçmenlerle ilgili kaygıları son yıllarda neden dozu giderek artan bir düşmanlığa dönüşüyor?
Ve Türkiye bu krizden nasıl çıkar? Bu, Almanya'da 2014 yılında kurulan Göçmen ve İslam Karşıtı Pegida Hareketi'nin eski liderlerinden Tatjana Festerling. ve bu konuda mutlu olduk. Bu bir nesil ve bir ülke ideolojisi veya bir ülke ideolojisi veya bir ülke ideolojisi birinin fikrini ve birinin fikrini Bu sözler bir yerlerden tanıdık gelmiş olabilir.
Dışarıdan gelen Vahabi, Selefi, Cihatçı modellerin ortaya bir siyasal ümmet toplumu çıkartmak için proje kurmasına müsaade etmeyeceğiz. Ümit Özdağ, 26 Ağustos 2021'de Türkiye'de mülteci karşıtlığı üzerinden kurulan ilk siyasi partiyi faaliyete geçirdi. Özdağ'ın bazı söylemlerine yöneltilen ırkçı eleştirilerine verdiği yanıt da benzer. Karşımda olan ve çok önemsemediğim bir grup vardır. Bunlar hem liberaldir hem de sosyalist bir gelenekten gelirler.
Onların ırkçı eleştirileri doğrusu zerre kadar bizi ilgilendirmiyor. Çok da umurumda. 2015 yazında Türkiye'den geçerek Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği'ne yönelen 1 milyondan fazla göçmen birçok Avrupa ülkesinde siyasi krize yol açtı.
Batı dünyasındaki mülteci krizine göçmen ve yabancı karşıtı siyasetçilerin yükselişi izledi. Bugün benzer bir tablo Türkiye'de de yaşanıyor. Göç uzmanlarına göre bunun birkaç nedeni var.
Gelin takvimi başa sarıp birlikte bakalım. Türkiye'de 2011 yılında Mart ayında Suriye'de başlayan olaylar büyüyünce Nisan ayından itibaren sınırlarını bir biçimde Suriyelilere açtı. Birinci aşama aslında çok problemli değildi Türkiye'de.
Çünkü gelenleri sınır bölgesinde tuttuk ve orada mülteci kampları oluşturmaya başladık. Ama herkesin beklentisi şuydu, bu kriz birkaç ay sürecek ve insanlar evlerine geri dönecekler. Dolayısıyla çok ciddi bir planlamanın içine girmek mümkün olmadı. Hep olayın arkasından gitmek durumunda kaldık biz. Ağustos 2012'de dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısının 67 bine ulaştığını açıkladı.
100 bin psikolojik sınırının aşılması durumunda Suriye içerisinde güvenlikli bir öge oluşturulması gerektiğini söyledi. Ancak Türkiye'nin bu önerisi uluslararası toplumda karşılık bulmadı. Ekim 2012'de Türkiye'deki Suriye'nin mülteci sayısı 100 bin sınırını aştı. Ağustos 2013'de Şam'ın sarıngazı kullandığının ortaya çıkması ve Ocak 2014'de IŞİD'in Rakka'yı ele geçirmesi Suriye'den kaçışları hızlandırdı.
Bu tarihten itibaren Batı bloğunun Esad'ı devirmek için oluşturduğu koalisyon dağılmış, IŞİD ile mücadele öncelik haline gelmiş. Takvimler Kasım 2014'ü gösterirken Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı 1 milyonu aşmıştı. Sonrasında biz kritik bir hata ya da tercih yaptık. Kamplarda olunca ve insanlara yetişemeyince başımızın çaresine bakın gibi bir politikaya geçildi. Suriyeliler 2013'ten itibaren Türkiye'ye yayılmaya başladılar.
O noktada Türkiye'nin yapması gereken şey planlı bir dağıtım gerçekleştirmekti. Yani kaç tane Suriyeli hangi bölgeye gidebilir, hangi ilde olabilir, hangi ilçede olabilir biz bunu gerçekleştiremedik. Dolayısıyla Türkiye'de Suriyeliler nereye istiyorlarsa gidip oraya yerleştiler. Türkiye'de göçle ilgili kapsamlı bir yasa Suriye'deki savaşın başlamasından 2 yıl sonra Nisan 2013'de yapılabildi.
Suriyelilerin Türkiye'deki yasal statülerini tanımlayan geçici koruma yönetmeliği ise Ekim 2014'te yürürlüğe girdi. Buradaki anahtar kelime geçiciydi. Ancak kriz her geçen gün yaygınlaşmaya ve derinleşmeye devam etti.
Savaşın yakın bir gelecekte bitmeyeceğini gören Suriyeliler 2015 yazında Avrupa'ya akın etti. Ağustos 2015'te Avusturya'da bir otobanda içerisinde Almanya'ya gitmeye çalışan 71 mültecinin havasızlıktan öldüğü kamyonet bulundu. Eylül 2015'te ise 3 yaşındaki Aylan Kurdi'nin bu görüntüsü tüm dünyada infiale yol açtı. Bu gelişmeler üzerine Almanya Başbakanı Angela Merkel sınırları mültecilere açacağını duyurdu. Sadece birkaç ay içerisinde yaklaşık 850 bin mülteci Almanya'ya girdi.
İsveç de benzer bir karar aldı. 2015 yılında 160 bin mülteciyi kabul etti. Mart 2016'da Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan geri kabul anlaşmasıyla Avrupa'ya mülteci geçişleri önemli ölçüde durdu. Ama bu birçok Avrupa ülkesinde göçmen karşıtı aşırı sağ hareketlerin yükselişine engel olamayacaktı. 2015 yazı çok kritik bir yazdı.
Aslında Almanya'da veya diğer Avrupa ülkeleri de baştan itibaren açık sınır politikası uygulamadılar. Bunu unutmayalım. Türkiye'ye gelmiş olanların kaçışları hızlandığı için kabul etmek zorunda kaldılar.
şöyle doğru bir politika izledi hemen arkasından. Belki de geçmişteki hatalarından öğrendiği bir dersle gelenlerin ülkesinde kalıcı olacağını kabul etti baştan. Dolayısıyla o kişilerin Alman toplumuna entegre olması için dil, barınma, istihdam başlıkları altında yapılması gerekenleri hızlı bir şekilde formüle etti ve aynı zamanda bunları uyguladı.
Almanya'nın ders çıkardığı bu hata 1950 yıllardan itibaren aldığı misafir işçilerin bir süre sonra ülkelerine döneceklerini düşünmeleriydi. İtalya, İspanya ve Yunanistan'ın ardından 1961'de Türk işçiler de çalışmak için Almanya'nın yolunu tuttu. 1970'e gelindiğinde Almanya'daki Türk işçi sayısı 1 milyona ulaşmıştı.
1983 yılına gelindiğinde Almanya misafir işçilerin ülkelerine dönmelerini teşvik için özel bir yasa bile çıkardı. Ama bu tarihte aile birleşimleriyle sayıları 4 milyon aşan göçmenlerin çoğu Almanya'da kalmayı tercih edecekti. Almanya'nın klasik işçi göçü deneyimindeki en büyük hatası buydu.
Çünkü siz onları... Misafir olarak kabul ettiğiniz sürece topluma entegre etme konusunda gerekli adımları atmamış oluyorsunuz. Ve bu kişilerin nasıl entegre olacağına dair gerekli işlemler yapılmadığı için Almanya toplumunda ırkçılık ve yabancı düşmanlığında arttığını gözlemledik.
Türkiye'nin buradan alması gereken en önemli ders bu bence. Evet iki göç dalgası birbirinden çok farklı. Birisi devletler arası anlaşmayla bir işçi göçü, özel davetle yapılmış.
Öbürü bir... ani sığınmacı hareketi, kitlesel bir iltica hareketi. Bu birbirinden farklı olsa da Türkiye'nin neredeyse 10 yıldır sistematik bir göç politikası uygulamaması Suriyeli mülteciler için bize Almanya'nın yaptığı hatayı hatırlatıyor.
Aslında Türkiye tarihi boyunca büyük göç hareketliliklerine tanıklık etmiş bir coğrafyada oturuyor. Osmanlı'nın toprak kaybetmeye başladığı son 300 yıl boyunca Kafkasya ve Balkanlar başta olmak üzere birçok coğrafyadan milyonlarca insan dalgalar halinde Anadolu'ya göç etti. göç hareketleri Cumhuriyet tarihi boyunca da devam etti.
Ama tüm bu göç dalgalarını 2011 yılından itibaren Suriye'den Türkiye'ye yönelen göçten ayıran ortak bir özellik vardı. Türkiye'de soydaş kabul edilen kesimler, göçmen olarak alınıyor. Kendini Türk ve Müslüman kimliğiyle tanımlayan kesimler.
Şimdi bugün yaşadığımız durum o anlamda Türkiye için yeni. Nedir? Türkiye nüfusunun aslında bir tür etnik ve ırksal akrabası kabul edilmeyen Suriyeli Arapları.
Şu anda biz Türk toplumunu entegre etmenin imtihanıyla karşı karşıyayız. 2016 yılında Türkiye'deki Suriyeli mültecilere yönelik adı konulmamış bir uyum süreci başlatıldı. Ocak 2016'da Bakanlar Kurulu kararıyla geçici koruma altındaki kişilere çalışma imkanı verildi.
Milli Eğitim Bakanlığı, göçmen öğrencilerin Türk eğitim sistemine dahil edilmesi hedefiyle bir yol haritası çıkardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Temmuz 2016'da Suriyeli mültecilere vatandaşlık vermek üzere çalışmaların başladığını söyledi. Ben bu akşam burada kardeşlerime bir müjde vermek istiyorum.
Kardeşlerimizin içerisinde inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler var. Bu kardeşlerimize bu yardım yaparak onlara vatandaşlık imkanını vereceğiz. Ancak bu sözlere gelen tepkilerin de etkisiyle hükümetin Suriyeli mültecilerle ilgili söylemi zamanla değişti.
Ocak 2018'de Afrin'e düzenlenen operasyon sırasında Suriyelilerin dönüşü ilk kez en üst düzeyde gündeme getirildi. Şubat 2018'de 5 yılı kapsayan uyum strateji belgesi kabul edilse de göçmenler tartışması bu tarihten itibaren göndereceğiz göndermeyeceğiz ikilemine sıkışacaktı. Haziran 2018'deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Suriyelilerin evlerine dönüşü muhalefet partilerinin öncelikli vaatleri arasında yer aldı. Ben bunu söylediğim zaman kızıyorlar.
Vay efendim Suriyelilerin nasıl gönderisi? Bal gibi göndeririz arkadaş. Ülkecileri vatanlarında mutlu, mesut, özgür yaşamaları için...
memleketlerine geri göndereceğim. 4 milyon Suriyeliyi tavulla zurna ile Suriye'ye göndereceğiz. Giderek derinleşen ekonomik kriz, koronavirüs salgını ile artan güvensizlik ve belirsizlik ortamı, göçmenler için durumu daha da zor bir hale getirdi. Net ve şeffaf bir göçmen politikası eksikliğinden doğan boşluğu, mültecilerle ilgili yanlış bilgilerini doldurması gecikmedi. Suriyelilerin devletten maaş aldıkları, İstedikleri üniversiteye sınavsız girdikleri, hastanelerde öncelikle hasta sayıldıkları gibi birçok yanlış bilgi toplumda genel kabul görmeye başladı.
En temelde gördüğümüz sorunlardan birisi şeffaflık. Çünkü şeffaflığın olmadığı bir yerde siyasi çıkarları için, belki başka ekonomik çıkarları için pek çok aktörün bu yanlış bilgileri yaydığını görüyoruz. En başta ne geliyor? Tabii ki devlet yardımları geliyor.
Devletlerin mültecilere, göçmenlere, sığınmacılara kendi vatandaşından çok daha fazla yardımda bulunduğu, ekonomik krizi mültecilerin derinleştirdiği ve işsizliği artırdığı yönünde iddialar neredeyse bütün ülkelerde karşımıza çıkıyor. Bir diğer konu ise kriminal olaylar. Sığınmacıların, mültecilerin suça karıştıkları, taciz, cinsel saldırı vakalarına karıştıkları yönünde iddialar, yanlış bilgiler.
İşin kötüsü burada... Hem şeffaflık aramaya çalışanlar hem de sığınmacılara ilişkin yanlış bilgiler olduğunu iddia edenlere ciddi bir linç kampanyaları düzenleniyor. 2021 yılına gelindiğinde siyasetteki göçmen karşıtı söylemlerin dozu artmaya başladı.
Arkadaş yardımı kesiyorsun gitmiyorlar. İş yeri ruhsatı vermiyorum diyorsun gitmiyorlar. Yabancı uyruklu kim varsa. Abonemiz su fiyatlarına, katı atık ücretlerine 10 kat zam yapacağız. Ağustos 2021'de Ankara'nın Altındağ ilçesinde Suriyeli bir grup ve mahalleli arasında çıkan kavgada bir kişinin hayatını kaybetmesinin ardından 2 gün süren şiddet olayları yaşandı.
Suriyelilere ait olduğu ileri sürülen bazı d��kkanlar ve araçlar tahrip edildi. Şubat 2022'de göçmenlerin mahalle nüfusunun %25'ini aştığı yerler yeni kayıtlara kapatıldı. Ümit Özdağ'ın Zafer Partisi gelecek sığınmacılar gidecek sloganıyla yürüttüğü kampanya, kısa sürede sosyal medyada etkili olmaya başladı.
Mart 2022'de Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefetin mültecileri ülkelerine göndereceğiz söylemine biz göndermeyeceğiz diye karşılık verdi. Ne diyorlar? Biz seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz diyorlar. Biz göndermeyeceğiz.
Nisan 2022'deki bayram tatilinde Ücretsiz toplu taşımadan faydalanan Afgan ve Pakistanlı göçmenlerin de kent merkezlerinde görünür hale gelmesi, bazılarının selfie çekiyor gibi yaparak kadınları kayda aldıkları görüntülerin sosyal medyada yayılması toplumda infial yarattı. Mayıs 2022'de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ'ın kavgaya varan çıkışları, mültecileri siyasetin ana konusu haline getirdi. Ben bu adamı insan yerine koymam. Bu hayvandan aşağı bir adam. Soros çocuğudur ve operasyon çocuğudur.
Bu kadar açık. Süleyman kapının önüne gel! Bu gerginlik sokaklara göçmen ve azınlıklara yönelik ırkçı sözlü ve fiziksel saldırılar olarak yansımaya başladı. Türkiye'de artan göçmen karşıtlığı artık dünya medyasının da gündemindeydi. Suriyeli mülteciler nefret söylemi yüzünden aralarındaki en eğitimli olanlarının Türkiye'yi terk etmeye başladığını anlatıyordu.
Göç İdaresi'nin Mayıs 2022 verilerine göre Türkiye'de geçici koruma altındaki kişi sayısı 4 milyon 82 bin kişi. Bunlardan 3 milyon 762 binini Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Çoğuna Afgan, Pakistanlı ve Irakların oluşturduğu Türkiye'deki düzensiz göçmenlerin toplam sayısı ise bilinmiyor. Bu konuda eldeki tek veri yıllara göre yakalanan düzensiz göçmen sayısı.
Türkiye'de son 10 yılda 1 milyon 821 bin düzensiz göçmen yakalandı. Suriye İç Savaşı'nın başladığı 2011'den bugüne toplam 211 bin Suriyeli'ye Türk vatandaşlığı verildi. Haziran 2022 itibariyle ülkesine dönen Suriyeli sayısı ise kişi olarak açıklandı. Metropol'ün Ağustos 2021 tarihli araştırmasına göre Türkiye'de toplumu %82'si Suriyelilerin ülkelerine geri dönmelerini istiyor. Erdoğan mültecileri göndermeyeceğiz dese de İçişleri Bakanlığı Türkiye'nin göç politikasındaki temel stratejisini gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüş olarak açıklıyor.
Buna karşılık Türkiye'deki Suriyelilerin %78'i Suriye'ye kesinlikle dönmek istemiyorum diyor. Güç uzmanları da bu konuda net. Göç edenlerin önemli bir kısmının gönüllü olarak geri dönmeyeceğini söylüyorlar.
Onlara göre siyasi nedenlerle bu söylemde ısrar etmek bizi yaşanan sorunlara çözüm bulmaktan giderek uzaklaştırıyor. Bir kere bizim bu işi daha iyi yönetebilmemiz için bir gerçekliği kabul etmemiz lazım. Bu bir talep değil, istek değil ama bir gerçeklik.
Türkiye'deki Suriyelilerin öyle gönüllü geri dönüşünü kimse beklemesin. Tekrar tekrar altını çiziyorum çünkü bunu her söylediğimizde müthiş tepkiler geliyor. Diyorum ki bunu bir tercih olarak söylemiyorum. Aradan 11 sene geçmiş, Türkiye'nin her tarafına dağılmış durumdalar. 780 bin çocuk doğdu Türkiye'de.
700 binden fazla çocuk okullara gidiyor. 1 milyondan fazla Suriyeli Türkiye'de çalışıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin kendi huzuru için ve geleceğimiz için daha az çatışmalı, daha az sıkıntılı bir toplum yapısı için uyum çalışmalarını önemsememiz gerekiyor. Uyum çalışmaları da Suriyeli'ye ya da Afganlı'ya ya da Pakistanlı'ya verdiğimiz bir hediye değil. Kendi toplumumuzun güvenliği ve kendi toplumumuzun huzuru için yapacağımız bir şeydir.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 2021 sonu itibariyle tüm dünyada zorla yerlerinden edilen kişi sayısı neredeyse 90 milyona ulaştı. Bunlardan 27 milyonu ülkelerini terk etmek zorunda kalarak mülteci haline geldi. Bilim insanları iklim değişikliğinin 2020'li yıllarda milyonlarca insanı göçe zorlayacağı konusunda uyarıyor.
Uzmanlara göre tam da bu yüzden göç politikasının yanı sıra kapsamlı bir sınır politikası da Türkiye için kritik önemde. Türkiye'nin en büyük sorunu hala açık, şeffaf, net bir göç politikası olmamasından kaynaklanıyor. Bir kere bu mülteciler konusundaki politikanın netleşmesi, bir diğer mesele de bence sınır politikası. Çünkü göç politikasının kritik kısımlarından birisi bu. Kim?
Nasıl içeri alınacak, kim alınmayacak, bunun kriterleri neye göre olacak ve bunun uygulaması nasıl yapılacak? Çünkü biliyoruz özellikle Doğu yakasındaki komşularımız Türkiye'yi her zaman bir cazibe ülkesi olarak görüyorlar. Bu sınırlar nasıl korunacak ve ne tür bir sınır politikası uygulanacak?
Bunun da bence toplumdaki çeşitli kesimlerle bir istişare halinde, açık ve katılımcı bir modelle konuşulup bir politika belirlenip bunun uygulanması gerekiyor. Özetle mülteci sorunu Türkiye'nin en önemli siyasi krizlerinden birine dönüşmüş durumda. Toplumun mülteciliği.