hayatımda duyduğum en ilginç iddialardan biri bundan sadece 2000 3000 yıl kadar önce yaşamış insanların Renkleri bizim gibi göremediği ile ilgili tuhaf bir iddia Hatta bazıları antik Yunanların mavi rengi hiç göremediklerini iddia ediyor bu doğru olabilir mi gerçekten de mavi rengi son 12000 yılda mı görebilmeyi başladık Sahi doğada neden bu kadar az mavi renkli canlı var yaşamış son büyücü Newton videosunda da gördüğümüz gibi isaac Newton dönemin yaygın görüşünün söylediği üzere renklerin siyah ve beyazın farklı oranlarda karışımı olduğu fikrini reddetmiş beyaz rengin tüm renklerin bir karışımı olduğunu ve farklı renklerin beyaz ışığın cam gibi bir ortamdan geçerken farklı miktarlarda kırılmasıyla elde edilebileceğini söylemişti büyük Alman Hezarfen ve yazar ise Newton'ın bu teorisinden nefret etmişti onu çürütmek için 1810 yılında renklerin teorisi isimli bir kitap yayınladı Bu kitapta renklerin Tıpkı Aristo'dan beri inanıldığı üzere ışığın ve Karanlığın bir karışımı olduğunu savundu Ne de olsa gökyüzü gün doğumu sırasında hemen hemen bütün renklerden geçiyordu önce koyu mavi ve morlar sonrasında kırmızılar turuncular ve nihayetinde Parlak Sarı Dolayısıyla renkler de ışığın farklı oranlarda Karanlığa karışmasıyla oluşuyor olmalıydı yalnız ilginç bir şey daha gözledi antik Yunanlıların renk algısı bir tuhaftı nesnelerin renklerini sanki onları doğru düzgün idrak edemiyorlar mış gibi tarif ediyorlardı mesela Homer akdeniz'i şarap koyusu bir deniz olarak tanımlıyordu denizin rengi hakkında bir dolu şey söylenebilir ama şaraba benzetmek bir tuhaf Öyle değil mi sonradan bu alan incelemeler yapan William gladstone ve filolog lazarus geiger gibi isimler sadece antik yunandan kalma metinleri değil İzlanda sagaları antik Çin yazıları İncil'in antik İbranice versiyonları ve hatta kur'an-ı Kerim gibi metinlerde olmak üzere birçok metni bir arada incelediklerinde çok tuhaf bir şeyi fark ettiler bu metinlerin birçoğunda birçok renkten işte siyahtan sarıdan kırmızıdan yeşilden çok çeşitli şekillerde bahsedilirken mavi renkten neredeyse hiç bahsedilmiyor Ayrıca koca koca insanların renklerden bahsetme biçimi de adeta 3 yaşındaki bir çocuğun renklerden bahsetme biçiminden farksızdı bu konu üzerine gitmeye karar veren geiger dünya genelinde tuhaf bir örüntü daha keşfetti tarihsel olarak bakıldığında her dilde önce siyah ve beyaz ya da karanlık ve aydınlık için bir kelime türetilişi kan ve şarabın rengi olan kırmızıydı her ne kadar bazı kültürlerde Bunlar yer değiştirse de kırmızıdan sonra tarihsel olarak neredeyse hep sarı ve daha sonra da yeşil belirmeye başlıyordu ama kritik nokta şu incelediği her dilde ortaya çıkan son renk maviydi Öyle ki geiger in bulabildiğim göre mavi için bir kelime geliştiren tek antik kültür Mısırlılarda ve tesadüfe bakın ki aynı zamanda mavi boya üretebilen tek kültürde Onlarınki ydi Bu anomaliyi bir adım öteye taşıyıp doğaya bakacak olursak daha da çarpıcı bir gerçekle karşılaşıyoruz doğada kırmızılar Sarılar Yeşiller siyahlar Beyazlar gırla giderken morlar Ama özellikle de Maviler aşırı Nadir Yok değil Doğada Tabii ki mavi görüyoruz en bariz gökyüzü ve denizin mavi gözükmesi ama canlıların vücudunda diğer renklere göre mavi çok ama çok daha Nadir mesela sırada uzun yıllar logo olan dağ mavi kuşunun yani sialia krikoid desin erkekleri gerçekten de mavi keza zehirli ok kurbağasının veya Beta balıklarının da mavi versiyonları var papağanların tüylerinde bazı deniz yıldızlarında kız böceklerinde ve birkaç diğer türde de mavi renkler görebiliyoruz Ama kırmızı yeşil gri veya sarı hayvanların listesini yapmak saatler sürecek Ken mavi hayvanları şöyle basit bir listede hemencecik toplayabiliyor kaldı ki Bu listede yer alan mavi balina gibi bazı türler Gerçekten mavi bile değiller grimsi Bir renktem maviymiş gibi gözüküyorlar maviyi bu kadar Nadir yapan sebepleri anlamak için renklerin nasıl oluştuğunu anlamamız lazım ve ilginç şekilde bu bize okullarda pek öğretilmiyor renk oluşturmanın temelde iki yolu var pigmentler ve yapısal düzenlemeler pigmentler moleküler yapıları gereği ışığın belli dalga boylarını soğur diğerlerini yansıtan maddelere verdiğimiz bir isim biliyorsunuz Her atomun etrafında elektronlar bulunuyor Ve bu elektronlar belli enerji seviyelerinde bulunuyorlar ama atomun etrafında elektronların henüz işgal etmiyor olabileceği daha üst enerji seviyeleri de var bir elektronun o üst enerji seviyesine çıkabilmesi için dışarıdan mesela üzerine düşen fotonlardan enerji soğurması gerekiyor ama her enerji seviyesi elektronları zıplatmaca olan fotonun enerjisi o iki seviye arasındaki enerji farkına tam olarak eşit olmak zorunda biraz fazla veya biraz az olursa elektronu zıplatmak yerine fotonun kendisi atomdan yansıyarak farklı bir yöne fırlıyor şimdi ve çağının diğer itirazcı lının aksine Newton'un renk teorisinin doğru olduğunu ve beyaz ışığın bütün renklerin bir karışımı olduğunu bugün kesin olarak biliyoruz basit bir üçgen prizma ve saf beyaz ışık kaynağıyla bunu kendiniz de doğrulayabilirsiniz dolayısıyla cisimler yansıttıkları ışığın renginde görünüyorlar tüm dalga boylarını soğuran pigmentleri siyah tüm dalga boylarını bize geri yansıtan pigmentleri beyaz olarak algılıyoruz işte Güneş de bütün renkleri bir arada içeren beyaz renkte Işık saçıyor bu farklı renk lerin her biri farklı enerji miktarlarına sahip olduğu için her pigment kendi atomlarının enerji seviyeleri le uyuşan fotonları soğur diğerlerini yansıtıyor E biz de yansıyan görüyoruz mesela lise biyolojisinde hatırlıyor olabileceğiniz klorofil yeşil bir pigment yeşil olma sebebi üzerine düşen bütün renkleri soğurması karşın yeşile karşılık gelen dalga boylarını geri yansıtıyor olması o yansıyan Işık gözümüze düştüğünde Biz o bitkiyi i Yeşil olarak algılıyoruz derimizdeki melanin pigmenti ise kahverengimsi siyah bir renge sahip Çünkü üzerine düşen renklerin neredeyse hepsini soğur Dolayısıyla derinizdeki melanin pigmentine bağlı olarak deri renginiz belirleniyor işte Mavi renkte yaklaşık 450 ila 495 nanometrenin ışınlara epey yakın olan bu dalga boyu aralığı elektromanyetik spektrumun renkli kısmı açısından olduk yüksek enerjili bir bölgesinde Dolayısıyla birçok atom bu yüksek enerjili fotonları soğur biliyor çok az atom bunları geri yansıtabiliyor mesela Periyodik cetvelde hangi atomların mavi dalga boylarını yansıtabilir Kobalt ve krom gibi geçiş elementleri çıkıyor bunlar endüstriyel uygulamalar için son derece kullanışlı Zaten o nedenle günümüzde artık rahatlıkla mavi boyalar yapabiliyoruz ama işte yaşam bu bu elementler üzerine kurulu değil yaşam karbon hidrojen oksijen ve azot temelli bir kimya üzerine inşa edilmiş halde ve bunlar mavi rengi soğurması Kobalt ve krom gibi elementler birçok canlı için oldukça toksik yani zehirli bileşenler Dolayısıyla canlıların vücudunda Bunlar halihazırda aşırı Nadir bulunuyorlar Bu nedenle de evrimsel süreçte mavi pigmentleri üretecek atom kombinasyonlarını seçilmesi çok zor işte o nedenle de bugüne kadar mavi pigment kullandığını bildiğimiz sadece birkaç canlı keşfedebilir mesela nese obrus türü zeytin kanatlı kelebekler buna bir örnek linka lavata türü deniz yıldızları ve mavi ayaklı sümsük kuşları da başka örnekler ama örnekleri bunun ötesine geçirmek gerçekten çok zor yine de saydığım örneklerden de görüleceği üzere mavi pigment oluşturmak imkansız değil mesela karbon temelli bir sistem içinde mavi pigmentlerin evrimleşecek Tron paylaşıyorlar ve zincir ne kadar uzunsa ortalama elektron enerjisi de o kadar düşük oluyor dolayısıyla daha düşük enerjili olan kırmızı gibi renkler soğrulması başlanıyor sorun şu ki bu uzun karbon zincirleri hem boyutları nedeniyle daha kararsız oluyorlar Yani daha kolay parçalanıyor hem de tuhaf moleküler şekillerinden ötürü vücut içindeki biyolojik süreçlerde anlamlı bir şekilde kullanılmaları çok zor oluyor mesela Biz insanlar da dahil birçok hayvan türü karaciğerinde biliverdin diye mavimsi yeşil bir safra pigmenti üretiyor ki az önce saydığım canlıların birçoğuna ve bazı kuşların mavi yumurtalarına o rengi veren şey de bdin ama biliverdin ve daha da önemlisi binin bozundurma sisteminizi zayıflatabilir bunun kesinlikle bu nedenle olduğunu söylemek henüz zor ama mavi pigmentlerin doğada sık bulunmamasının ana nedeni bu ter ters yönlü evrimsel baskı olabilir işte bu riski Es geçmek adına doğada mavi pigmenti üretmek için farklı metotlarında evrimleştiği görüyoruz mesela atnalı Yengeçlerin kanında hemosiyanin diye bir kromoprotein Yani bir renk proteini bulunuyor Ve o nedenle bu hayvanların kanı hoş bir mavi renkte veya ıstakozlar aslen kırmızı renk veren asz antin diye bir Molekülün iki farklı versiyonunu birbirine bağlayarak bet kustasi anin adı ver en ve mavi renk veren bir diğer molekül üretiyorlar bu iki protein arasındaki bağlar zayıf olduğu için ıstakozu kaynatarak pişirdiğiniz de bu Bağlar parçalanıyor ve Istakoz da asz antinin verdiği kırmızı renge dönüyor işte o nedenle ıstakozlar pişirilmeden önce mavi sonrasında kırmızı olabiliyorlar Ha bu arada belki mor rengin maviden bile Nadir olması gerektiğini düşünüyor olabilirsiniz Çünkü mor renk maviden bile daha enerjik bir dalga oyuna karşılık geliyor ve haklısınız da mor Aslında teoride maviden daha Nadir yine de doğada antosiyanin adını verdiğimiz mor pigmentler de var ve bunlar tuhaf bir şekilde maviye nazaran biraz daha sık bulunuyorlar Bunun nedeni mavi rengin aksine mor rengin canlılara Özellikle de bitkilere ekstra bazı evrimsel avantajlar sağlıyor olması mesela antosiyaninler bitkilerin ekstrem sıcaklıklara dirençli olmasını sağlıyor ve Hatta bazı Bazı bitkiler de otoburlar uzak tutarak onları koruyor buna rağmen antosiyaninler de tıpkı mavi pigmentler gibi aşırı dengesiz moleküller mesela Ph değerleri değiştikçe antosiyaninler de mavi ve hatta Kırmızı renge dönüşebiliyor l o nedenle bitkiler bu pigmenti koruyabilmek için Hücre içindeki koful denen keseciklerin içinde saklıyorlar ve bu bitkileri pişirdiğiniz de bunlar parçalanarak mor renklerini yiti veriyorlar renk üretmenin ikinci yolu pigmentlere ihtiyaç duymuyor Bu ikinci yöntem de adeta farklı açılarda yerleştirilmiş prizma ve Aynalar gibi yüzeyler kullanılarak yani yapısal düzenlemeler yoluyla ışığın Farklı renkleri birbirinden ayrılıyor ve seçici bir şekilde bazı renkler geri yansıtılıyor buna İngilizcede iridescence Türkçede ise yanar dönerlik veya pırıldı diyoruz Yani bunu yapan canlıların vücutlarına baktığınızda içinde belli bir renge karşılık gelen pigmentler bulamıyorsunuz daha ziyade belirli örüntüleri takip eden yapılar görüyorsunuz Işık bunların üzerine düştüğünde bir kısmı daha üst katmanlardan geri yansıyor bazıları ise daha alt katmanlara inip oradan geri yansıyor İşte bu farklı katmanlardan yansıyan dalgaların fazları birbiriyle Uyumsuz olduğu için dalgalar gözümüze ulaşana kadar birbirini sıfırlıyor Dolayısıyla dışarıdan baktığımızda Biz o renkleri göremiyoruz ama bazı renkler her iki iki katmandan da aynı fazda yansıyor İşte o renkler üst üste binen dalgalar nedeniyle amplifi oluyorlar ve dışarıdan çok daha parlak bir şekilde görünüyorlar bu Faz farkları İsa o katmanlardaki moleküllerin elektron dağılımlarının üzerlerine düşen ışığın frekansıyla uyumlu veya Uyumsuz bir şekilde titreşmesi uyumlu olanlarsa dışarı yansıyarak gözümüze daha güçlü şekilde ulaşıyor Buradaki en tuhaf şey ise şu organizmaların mavi pigment üretmesi ne kadar zorsa yapısal yöntemlerle mavi ışığı yansıtmak da bir o kadar kolay Hatta yanar dönerlik dediğimiz bu yöntemde asıl zor olan pigmentini üretmenin çok kolay olduğu sarı veya kırmızı Gibi renkleri üretmenin çok zor olması Yani bir yöntemde biri kolay diğerinde diğer renk kolay Dolayısıyla doğada gördüğünüz mavi renkli canlıların neredeyse istisnasız olarak Hepsi bu ikinci yöntemi kullanıyor yani doğadaki mavi canlılar Gerçekten mavi renkte değiller Sadece maviymiş gibi gözüküyorlar Tıpkı denizin gerçekte mavi olmaması ama maviymiş gibi gözükmesi gibi ve Evet mavi gözlü insanların gözlerinde de mavi pigment diye bir şey yok o kişilerin gözlerinde melanin pigmenti hiç bulunmuyor ama irisin yapısal özellikleri de az önce anlattığım nitelikte olduğu için en fazla mavi renk yansıtılıyor ve biz de o gözleri mavi renkte zannediyoruz muhteşem Öyle değil mi peki tüm bunların antik yunanlar gibi medeniyetlerin renk algısıyla ne ilgisi var işte burada sapir warf hipotezi olarak bilinen çok tartışmalı bir dil bilim hipotezi devreye giriyor dil bilimsel Görelilik olarak da bilinen bu fikir Eğer ki dilimizde belli bir kavramı Mesela bir rengi tanımlayacak bir sözcüğüm yoksa o zaman o kavramı zihinsel olarak da algılamaya mızı söylüyor yani dilin Zihni oluşturduğunu iddia ediyor güçlü Safir warf hipotezi olarak da bilinen bu hipotez çerçevesinde mavi renk doğada aşırı Nadir olduğu için ve eskiden de mavi pigment üretmek Aşırı zor olduğu için başta antik yunanlar olmak üzere birçok toplumun mavi rengi isimlendirmede ve bu nedenle de o renkleri algılayamadığı iddia ediliyor hatta sadece maviyi de değil diğer birçok rengi Bizden çok daha zayıf şekilde görebildiklerini ve zayıf bir şekilde algılayabildiği hatalı olduğunu biliyoruz ilerleyen videolarda bunun nedenlerini size anlatacağım Eğer kaçırmak istemezseniz kanal bildirimlerini şimdi açmayı unutmayın sadece şunu söyleyeyim Bu hipotezin zayıf sapir warf hipotezi olarak da bilinen bir diğer versiyonu halen hayatta Buna göre deil düşüncelerimizi belli bir sınıra kadar şekillendiriyor ama dille düşünce arasında o güçlü hipotezin ön verdiği kadar güçlü bir ilişki yok yani dilimizde mavi diye bir sözcük bulunmuyor diye maviyi gerçekten göremediğimiz söyleyemiyoruz kaldı ki az önce de konuştuğumuz gibi gökyüzü ve deniz bile maviyken mavi rengin doğada o kadar da nadir bulunduğunu söylemek pek de mümkün değil Üstelik insanların renk algısının son 2000 yılda bu hipotezin savunucularının iddia ettiği düzeyde değişmiş olması da mümkün değil size daha önceden de anlattığım gibi primatlarda trikromatik yani üç renkli yani kırmızı yeşil ve mavi renklere duyarlı reseptörlerle sağlanan görüş ta 23 milyon yıl kadar önce evrimleşti bir diğer değişle sadece modern insanlar değil son 23 milyon yılda yaşamış bütün primat atalarımız mavide dahil milyonlarca renk tonunu görebiliyor lardı bu öyle yeni ortaya çıkmış bir özellik değil Peki o zaman o G'nin Glad stone'un geiger antik insanların renk tarifi ile ilgili gözlemlerini nasıl açıklayacağız bugüne kadar buna yönelik birçok makul izah geliştirildi ve Bence en önemlisi Deniz suyunun Mavi renkte olmadığı gerçeği bildiğiniz gibi su şeffaf bir şey rengi yok Dolayısıyla üzerinden yansıyan ışığın rengini alıyor ve hepinizin bileceği üzere kırmızı bir gün batımında denizde kıpkırmızı bir şarap gibi olabiliyor veya bazen triode zmi eritra um türü alglerin sayısı arttığında Deniz kırmızımsı bir renge bürünebilir Hatta Kızıl Deniz deki Kızıl lafı da işte oradan geliyor kaldı ki şarap da Sadece kırmızı renkte olmak zorunda değil Antik Yunan zamanında da nadir olmakla birlikte beyaz şarap da vardı belki de Homer o gün beyaz şarap içiyordu Sonuçta Berrak bir denizin rengi beyaz şaraba benzetilebilir Şaka bir yana homerin Denizi şarap kırmızısı olarak tanımladığı iddiası bile oldukça tartışmalı Homer İlyada destanında Akdeniz'den oopa ponton yani şarap yüzlü şarapsız olarak bahsediyor sonradan ta 1843 de bu Terim şarap karası olarak çevrilmeye başlıyor ve 1951'de şarap mavisi deniz veya denizin gri şarabı olarak çevrilmeye başlanıyor Yani bu kafa karışıklığı çeviri farklarının birazcık fazla literal yorumlanmasının bir sonucu olabilir Daha önemlisi antik Yunanlılar renkleri direkt olarak isimleriyle tanımlamak yerine kendilerinde yarattıkları hisler veya ışığın hareketlerine göre tanımlıyor lardı öyle ki bugün renklerin veya duyguların günümüzde olandan farklı şekilde anlatımına homerik kullanım diyoruz mesela Yunanlılar ışığın beyaz bir şekilde parıldamak ışığın hızlı hareketinden aiolos olarak bahsediyorlardı bir kalkandan Yansıyan ışığa İsa kolos diyorlardı yani ışığın ve renklerin durumuna bağlı olarak ayrı kelimeler kullanıyorlardı daha da önemlisi milattan önce 6 yüzyılın sonlarında yaşamış olan simonides Denizi kenos yani koyu mavi olarak tarif ediyor 1 yüzyılda İsa yaşlı pilini Mavi renkleriyle belinen Mavi Kantoron bitkisini tanımlamak için latincede mavi demek olan kayus sözcüğünü kullanıyor ki türün adı bugün Korea kayus olarak biliniyor Bir de bazen yeterince iyi düşünmediğimiz de yazarların Neyi kastettiğini Anlamak da zor olabiliyor bir örnek vereyim Yunanlıların renk algısının zayıf olduğunu söyleme nedenlerimiz biri gökyüzünü mavi olarak değil de bronz olarak tanımlamış olmaları e günümüzde bronz genelde büstler ve heykellerde gördüğümüz ve üzeri özellikle koruyucu vernikle kaplanmış bronz bir renge karşılık geliyor öyle değil mi Ama işte saf bronz oksitlendi de böyle gözüküyor nasıl gökyüzü gibi Öyle değil mi İşte böyle anlayacağınız mavi doğada gerçekten de Nadir bulunan bir renk ve belki de denizle pek işi olmayan gökyüzünün Rengine de pek önem vermemiş bazı dillerde mavinin en son tanımlanması bundan Olabilir ama sosyal medyada zırt pırt gündeme getirildiğinin aksine Dildeki kelimelere bakarak o dili konuşanların algısal kapasitesini direkt olarak tespit etmenin hiçbir yolu bulunmuyor hele hele antik Yunanlıların maviyi algılayamadığı Fikri tamamen hatalı yine de yaz mevsiminin resmi rengi olan mavi renk üzerinden çıktığımız bu destansı yolculuk bilim tarihinin ve genel olarak bilimin Ne kadar ilginç olduğunu ve her bir basamakta yanlış bildiklerimizi azaltıp doğru bildiklerimizi çoğaltma çabamızın gerçeklere doğru istikrarlı bir şekilde yürümemizi nasıl sağladığını bize bir kez daha gösteriyor Eğer bu videoyu Beğendiyseniz renklerin sesini duyabilen insanlarla ilgili bu videomuzu da Mutlaka izleyin derim bir sonraki videoda görüşmek üzere hoşça kalın ah [Müzik]