Transcript for:
TOG Sorunları ve Genel Memnuniyetsizlik

Gün Tay Şimşek TOG'da İlginç Gelişmeler Yola bir otomobilden fazlası sloganıyla çıkan TOG'un iki hedefi vardı. Küresel boyutta rekabet edebilecek ve fikri mülkiyet hakları Türkiye'ye ait bir otomobil olacak. Güncel deyimiyle mobilite teknoloji markasını ülkemize kazandırma amacıyla yolculuğuna başladı.

Henüz daha yolun başındayız. Ancak olmaması gereken basit denebilecek bazı sıkıntıları var. Üstelik yerli ve milli bir marka dendiğinde TOG'u örnek verenler, seyirlik görüntü verenler maalesef bu problemlerin yaşanmasında, sorunlar ortaya çıkmasında da aktif rol oynuyorlar. TOG için kura sırasına girip, hak sahibi olamayan, Ama TOG gibi platform ürünlerini sonuna kadar destekleyen birisi olarak gelişmeleri üzülerek takip ettiğimi söyleyebilirim. Hatta iyi ki ilk başlarda TOG sahibi olmamışım diyecek noktaya gelmiş durumdayım.

Sebebi TOG değil elbette. Çünkü her yeni platform aracın ilk modellerinde çeşitli sorunlar yaşanır. Bu konuda bolca örnek var.

Türkiye pazarında TOG'la rekabet halinde olan Tesla'nın da ilk modeliyle Amerika'da yaşadıkları ve müşterilerine olan ilgisi iyi incelenmelidir. Evet TOG'daki en önemli sıkıntı bir türlü müşteri dostu olmaması. Mesela koca İstanbul'da iki tane servise olması ve buraların da yetersizliği. Yaşanan sorunlara kısa sürede müdahale edilememesi ve problemlere sahip çıkılamaması, yazılım odaklı bir araç için yol gösterinin yok konumunda olması büyük büyük handikap.

Fakat bunlar aynı zamanda kısa sürede çözülecek meseleler. Soru şu, bunlar vatandaşa neden yaşatılıyor? Milli bir araca olan güvenlerin için kırılıyor. Bu sorunların yaşanmasında ortaklık yapısının, yönetim şeklinin ve kamu otoritelerinin her şeye müdahil olmasının da şüphesiz payı var.

5 ortaktan hangisi daha togcu? Netice itibariyle 5 ortağın Anadolu grubu, BMC, Türksel, Zorlu Holding ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin daha fazla TOG modellerine sahip çıkması, ortaya çıkardıkları başarıyla motive olmaları ve geleceğinde de söz sahibi olması icap ediyor. Bakanlar siyasiler değil, elini taşın altına koyan patronlar, profesyoneller TOG'un direksiyonunda olursa, tanıtımlarında yer alırsa, vatandaşın da güveni artacaktır. TOG'un sorunları daha hızlı çözülecektir. Fakat davul beş ortağın boynunda, tokmak da siyasilerde olunca ortaya böyle tablolar çıkıyor.

Dünyanın her yerinde, üstelik teknolojik anlamda en ileri ülkelerde bile TOG benzeri girişimlerin ilk modellerinde benzer sorunlar yaşanıyor. Ortaya çıkan sorunlar krizleri ne kadar hızlı ve iyi yönetilirse, markaya güvende o derece artmaktadır. Şirketler markasına, ürünün problemlerine sahip çıktıkları ölçüde Sorunlar da hızla çözülüyor. Tekrarlanmıyor.

Kazanılan müşterilerin sayısı da giderek artıyor. TOG kullanıcı dostu olmalı. Etrafımdaki TOG kullanıcılarının ilk meselesi aracının yazılım güncellemelerinde yaşadıkları sorunlar geliyor. Otoparkta belli bir süre bekleyen araçların şarjının bitmesi sebebiyle teknik destek alamadıkları için sıkıntılar yaşıyorlar.

TOG tasarımıyla Elektrikli olmasıyla, yazılım ve donanımıyla günümüz otomotiv sektörünün gitmek istediği yönde yola çıkmış önemli bir markamız. Fakat ilk modeli T10X'ler yollara çıktıktan sonra maalesef gerekli ilgi gösterilmediği ve kullanıcı dostu olamadığı kanaatindeyim. Bu sebeple Tog'un acilen kullanıcı dostu olma yolunda adım atılmalı. Zira bu sorunlar sebebiyle ikinci el piyasada da değeri düşüyor. Türkiye'nin önemli grupları ve en büyük siyasi toplum kuruluşu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın motivasyonu ve desteğiyle TOG'u kurdu.

25 Haziran 2018'den bu yana da önemli mesafe kat edildi. Ama geçen hafta TOG yönetiminde ilginç gelişmeler oldu. Kuruluşundan bu yana TOG Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini 3 dönemdir sürdüren TOG Başkanı Hisarcıklıoğlu ve Başkan Yardımcısı Anadolu Grubu Patronu Tuncay Özilhan yönetimden ayrıldılar.

Bunun normal bir ayrılış olmadığı ortada. Kuruluşunda görev almış iki önemli ismin yönetimden ayrılması TOG'u nasıl etkileyecek bilemiyorum. TOG yönetiminden neden çıktılar? Öte yandan TOG'un yönetim kurulu başkanlığı görevini üstlenen Fuat Tosyalı'nın nasıl bir ajandası olacak onu da zaman gösterecek.

Normalde Özilhan başkan Hisarcıklıoğlu'nun başkanı yardımcısı olması bekleniyordu. Ama Hisarcıklıoğlu'nun da neden 3 dönem TOG başkanlığı yaptığı merak ediliyordu. Neticede iki tecrübeli ismin tamamen yönetim kurulundan ayrılmalarının yankıları olacak gibi görünüyor. Yeni dönemde TOG yönetim kurulunda Fuat Tosyalı, Ahmet Nazif Zorlu, Kamilhan Süleyman Yazıcı, Talip Altuğ Aksoy, Ali Taha Koç, Şerif Yavuz Tosyalı, Şenol Kazancı, Olgun Zorlu ve Hakan Ülken yer alacak.

Peki bu isimlerin hangisi TOG'un direksiyonunda hayalinizde canlanıyor? Hiçbirisi dediğinizi duyar gibiyim. Evet, milli ve yerli TOG maalesef yönetim kurulundaki patronlarla anılır olmadı.

Neden? Peki bu isimlerin hangisinin şirketinde TOG'un ilk modelinin kullanıldığı haberlere medyaya yansıdı? Aksine kullanmadıkları, tercih etmedikleri yönünde haberlerle karşılaştık.

Üstelik vatandaş sıraya girip TOG almayı beklerken, bu ortaklara ilk araçlar önemli sayılarda tahsis edilmesine rağmen şirketlerinde kullanmadılar. Dileyen Türksel'de TOG'ları ne yaptıklarını soruşturabilir. Türksel'den TOG'a ne katkı gelir?

Mesela yarı kamu konumundaki Türkiye Varlık Fonu şirketi Türksel'in yönetim kurulu başkanı, genel müdürü ve genel müdür yardımcıları bile makam aracı olarak TOG'u tercih etmiyor. Hatta Türksel yönetimi direktörlerine bile BMW 520 tahsis ediyor. Kendileri ithal lüks araca binmekle kalmıyor, direktörlerini de ithal araçlarla gezdiriyorlar.

Bu anlayışla TOG'a ne katarlar bilemiyorum. Zira Turkcell'in yerli ve milli ürünlerle sınavı iyi değil. Yerli baz istasyonu ULAK'a da mesafeliler, çok az nüfuslu ve sorunsuz arazili KKTC'de bile ULAK yerine Huawei ürünlerini tercih etmişlerdi.

Halbuki Turkcell bir telekom ve dijital operatör olarak teknoloji şirketi konumuyla TOG'un ilk kullanıcısı, tecrübe müşterisi, lounge customer, olarak destek verseydi çok daha hızlı yol almasına katkı sunabilirdi. Ama yapmadı. Çünkü her şirketin duygusal ilişkileri farklı oluyor. Bizim gibilerde yerli ve milli ürünleri destekleyelim diye çırpınıyor. Ancak üzülerek söylüyorum kamu kurumlarında ne böyle bir yaklaşım var ne de bilinç.

İkinci el satışlara dikkat. Tog'un ilk modeli T10X için piyasada ikinci el satılık ilanı fazla. Yakın bir tanıdığımda takriben 1.900.000'e aldığı ve 40 km kullandığı Tog'unu 1.500.000'e sattı.

Araçtan mekanik olarak memnunlar ama dijital tarafı, araç sahibi tanımlaması, yazılım güncellemesinden şikayetçiler. Tog yönetiminin ilgisi şart. Servis ağı genişlemeli, çağrı merkeziyle hızlı yardım götürecek kanalları oluşturulmalı.

Kullanıcılara da bir mühendis... edasıyla yaklaşılmamalı. BYD ve Cherry sektörü nereye götürür?

Bütün bunların üzerine bir de Çinli BYD'ye Türkiye'de 1 milyar dolarlık yatırım yapması için tanınan ayrıcalıklar TOG'un geleceği için iyi anlamlar çağrıştırmıyor. Şayet diğer Çinli marka Cherry için de BYD gibi aynı şartlarda imkanlar sağlanırsa sadece TOG değil, Türkiye'deki diğer yerli otomotiv üreticileri Türkiye'de. Toyota, Renault, Fiat, Ford, Otosan ve Hyundai için de ciddi problemler ortaya çıkacaktır. Dileyelim 1-2 milyar dolar yatırım çekelim derken fazlasını kaybetmeyelim. Kapatıp gidenler olmaz çünkü Çinli şirketlerin iş yapma anlayışı, sektöre bakışları şu ana kadar Türkiye'de yatırım yapanlarla hiçbir şekilde benzerlik arz etmiyor.

Ne derece toksik bir yatırım olacağını zaman gösterecek. Gün Tay Şimşek Habertürk Cem Küçük Mutsuzluk ve Memnuniyetsizlik Hali Dün Fatih Selek, X'te paylaşınca gördüm. Karar gazetesinde Bekir Fuat'ın büyük büyük laflarımız var ama neşemiz yok yazısı çağımızın olmasa bile zamanınızın bazı ruh hallerini anlatıyordu. Ben de yaklaşık aynı dertten muzdaribim.

Pandemiden beri genel bir memnuniyetsizlik ya da huzursuzluk hali. 2020'ye kadar bende asla böyle bir şey yoktu. Çevremde de yoktu.

Pandemiden dolayı eve kapanmadan mı oldu, yoksa Covid mi yaptı bilmiyorum. Aklı başında dünyayı ve kendisini bilen birçok tanıdığımı da biraz deşince, genel bir mutsuzluk hali var. Son birkaç yıldır lise ve üniversitede dinlediğim müzikleri dinliyorum. 1990'lı yılların pop müziği dinlediklerim arasında önceliğim oldu. Meğer tanıdığım ve tanımadığım birçok kişi bu durumdaymış.

Hatta şimdinin 20'li ve 30'lu yaşları bile onları dinliyormuş. 1990'lı yıllarda izlediğim filmleri bir daha izliyorum. Jerry Sinfield orantısız İsrail desteğini açıklayana kadar Sinfield'ın büyük sezonlarını buldum ve her fırsatta izliyordum.

Çünkü mutlu oluyordum. Kendimi iyi hissediyordum. Geçen akşam nereden aklıma geldiyse 1995 yapımı Sandra Bullock'ın oynadığı While You Were Sleeping, Sen Uyurken filmini bulup izledim.

O filmi Zonguldak'ta 1995 Kasım'ında izlemiştim. 1999 yapımı Nothing Hill filmi de. Eskiden şöyleydi ya da böyleydi demek istemiyorum.

Bir arkadaşlık ya da güven ilişkisi vardı. O da kalmadı. Zamanla mı alakalı desem? Öyle değil. Durumun siyasetle alakalı olduğunu da düşünmüyorum.

Eskiden de hükümeti ya da muhalefeti destekleme durumu vardı. Hala hepimizin yakın arkadaşlarımızın dünya görüşleri bizlerle ters. Ama durum o değil. Parası olan da huzurlu değil.

Gene Jerry Sinfield örneğini vereceğim. Bir podcasting gördüm. 1970'lerde, 1990'larda para için iş yapılmazdı. İdare eder geçinirdik.

Hangi işi yaptığımız önemliydi diyor. Amerika'daki bu durum Türkiye için de geçerli. Şu an beyaz yakalı birinin yaptığı iş mi daha önemli görülüyor, yoksa bitcoin alıp satanın işi mi? İnfluencer mi olmak daha önemli, yoksa iyi bir şirket yöneticisi mi?

Emin değilim. Demek o ki eski havamızda değiliz, birbirimize güvenmiyoruz, mutlu değiliz. Herkes herkesin arkasından konuştuğu için içimize kapandık, derdimizi anlatacak tek bir kişi bulamıyoruz çünkü güven yok.

Ya bu sırları mı başka bir şey? Başkasına anlatırsa korkusu var. Futbol bile artık keyif vermiyor.

Bazen zorla maç izliyoruz. Büyüdük de böyle oldu değil mesele. Yaşı altmış olanlar da, yirmi beş olanlar da mutlu değil. Yaptığı işi seven tek bir kişi yok.

İnanın bazı hafta sonları memlekete gidiyorum. İstanbul'dan çıkıp Sakarya, Bolu, Düzce, Zonguldak'a vardığımda kendimi daha iyi hissediyorum. Hele doğup büyüdüğüm Zonguldak'a gidince bazen dönesim gelmiyor. Netflix'te hangi ülke yapımı olduğunu unuttuğum bir film izlemiştim. Orada da zamanın bir memnuniyetsizliği anlatılıyordu.

Her yerde aynı duygu var. Batı medyasında bölünme var. İki gün önce El Cezire kanalı şöyle bir haber yayınladı.

CNN ve BBC'deki gazeteciler Gazze'ye yönelik savaşla ilgili haberlerde İsrail yanlısı önyargılar olduğunu ayrıca sistematik çifte standartlar uygulandığını ve gazetecilik ilkelerinin sık sık ihlal edildiğini iddia ederek haber merkezlerinin iç işleyişini ifşa ettiler. Yani bu iki kurumda bazı gazeteciler üst yönetimin açıkça İsrail'i kolladığını iddia ettiler. Gerçekten de bu iki kurum da çoğu haberde İsrail'i kolluyor.

Ancak Christian Amanpour gibi CNN'de çalışan gazeteciler biraz daha tarafsız gitmeye çalışıyorlar. Bu defa İsrail ve Mossad yanlısı hesaplar, Amanpurs Yenen'den ayrılsın, Hizbullah'ın halkla ilişkiler müdürü olsun diye paylaşımlar yapıyorlar. BBC Cumartesi gecesi Hamene'in 45 dakikalık konuşmasını verdi.

BBC'ye İsrail tarafından denmedik laf kalmadı. BBC aklını mı kaybetti türü yorumlar yapıldı. İsrail'e silah ambargosu koyalım diyen Macron'a dümdüz gidiyor İsrail. İsrail öyle soykırım yaptı ki en koyu İsrail yanlıları bile medyada dahil bu kadar olmaz diyorlar.

İsrail böyle böyle yalnızlaşıyor ve iyi oluyor. Cem Küçük, Türkiye