Diabet, insülinin düzgün çalışmaması ve bunun sonucunda kandaki şeker seviyelerinde düzensizlik görülmesidir. Bu da hiperglisemi denen yüksek kan şekerine sebep olur. Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? Bir fikir edinmek için vücudun normal kan şekeri düzenine bakalım bir. Ben size bunu bir çizimle göstereceğim.
Buradaki çizimde mideye ve barsakların başladığı bölgeye doğru açılan yemek borusunu görüyoruz. Pembe ile çizilen kısım bir kan damarını gösteriyor. Sarı ile gösterilen organ da pankreas.
Vücudunuzun enerji amacıyla kullandığı 3 temel besin maddesi vardır. Yağ, protein ve karbonhidrat. Bu videoda karbonhidratlara odaklanacağız. Karbonhidrat kelimesini KHO olarak kısaltacağım.
Ve karbonhidratın bileşenleri yani karbon, hidrojen ve oksijeni bu şekilde temsil edeceğim. Evet. Yediğimiz karbonhidratlar yemek borusundan geçerek mideye ulaşıyor ve orada sindiriliyor. Barsaklara girdiklerinde ise glikoza dönüştürülüyorlar. Glikoz bir basit şeker türüdür ve vücut için çok önemlidir.
Çünkü vücuttaki hücreler enerji için glikoz kullanır. Dediğim gibi glikoz bir şeker türüdür. Dolayısıyla kan şekeri seviyesi denince kastedilen şey aslında kandaki glikoz seviyesidir. Evet, bu glikoz mide-barsak kanalı boyunca emilir ve şuradaki damarlara karışır. Kana girdikten sonra enerji amacıyla kullanılmak için vücudun çeşitli hücrelerine, örneğin kas hücrelerine doğru yola çıkar.
Glikoz aynı zamanda daha sonra enerji için kullanılmak üzere karaciğere gidip orada depolanabilir. Hadi gelin bunun nasıl olduğuna bakalım. Burada pankreasın rolü çok önemli.
Çünkü glikoz tek başına kas hücresi gibi hücrelere veya karaciğere giremez. Aslında glikoz hücrelere insülin olmadan girebilse de, pankreas tarafından salgılanan insülin, hücrelerdeki glikoz eminimini iki kat artırır. İşte onun için de, pankreos olmasaydı, glikozun kanda birikeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Neyse ki pankreas kandaki bu birikmeyi yani kan şekerindeki artışı fark eder ve insülin denen hormonu salgılar. Pankreasın insülinli salgılaması vücuttaki kas hücresi gibi hücrelerin ve karaciğerin kapısını açan bir anahtar görevi görür. Böylelikle glikoz hücrelere girebilir.
Kas hücreleri örneğinde glikoz hücrelere girip çalışmaya başlar. Karaciğer örneğinde ise depolanır. Fakat bu süreç böyle devam etse ve insülin kontrol altında tutulmasa zamanla kandaki glikoz seviyesi azalmaya başlar. Neyse ki pankreas kandaki glikoz seviyesinin azaldığını fark eder. Bu durumda da insülin salgılamayı durdurur ve glukagon denen başka bir hormon salgılamaya başlar.
Glukagon kandaki glikoz seviyesi normale dönsün diye depolanan glikozu tekrar kana salgılaması için kara ciğeri harekete geçirir. Bunun sonucunda kandaki glikoz seviyesi normale döner. Buraya vücudumuzun... Kandaki glikoz seviyesini nasıl dengede tuttuğunu gösteren bir şekil çizeyim.
Kandaki glikoz seviyesinin dengede tutulması derken, insülinle glukagon arasındaki dengeyi kastediyorum. Eğer denge... Denge insülin yönüne doğru kayarsa hücrelerin kapısı açılır ve karaciğer glikoz depolamaya başlar. Bu ikisinin sonucu olarak kandaki glikoz seviyesinde düşüş yaşanır. Bu durum daha da ileri giderse pankreas devreye girer.
Dengeyi yeniden sağlamak için glukagon salgılar. Depolanmış glikoz salgılanmaya başladığında kandaki glikoz seviyesi yükselir. Evet, insülin ve glukagonla vücudun normalde kandaki glikoz seviyelerini nasıl düzenlediğini gördük.
Peki buna bakarak diabet durumunda ne yapabiliriz? tam olarak ne olduğunu söyleyebilir miyiz? Videonun başında diabetin insülinin düzgün çalışmamasından kaynaklandığını söylemiştim.
Bunun altında yatan birçok sebep olabilir. Örneğin pankreas insülin üretemiyor veya çok az üretiyor olabilir. Ya da bir sebepten hücreler insülini almıyor olabilir.
Yani bu sefer sistem glikozun içeri girmesini sağlayacak şekilde hücrelerin kapısını açmıyor. Fakat altta yatan sebep ne olursa olsun, kandaki glikoz seviyelerini dengede tutmak için yeterli miktarda insülin olmazsa denge glukagon yönüne doğru kayar. Bunun sonucunda şurada yazdığım glukagon etkileri görülmeye başlar. Evet, diabetin önemli özelliklerinden biri hiperglisemi oluşumudur. Bunun sebebi glukagonun karaciğerdeki glikozun salgılanmasına sebep olması, ve insülün de düzgün çalışmadığı için şuradaki ana etkinin görülememesi.
Yani kanda bulunan bu glikozun tümü hücrelere geçemiyor. Bu durumda diyebiliriz ki kanda enerji bulunmasına rağmen hücreler bunu kullanamıyor. Bu sebeple diyabeti olan kişiler genelde yorgun veya halsizdirler.
Çünkü kanda bulunan enerjiyi kullanamazlar. Son olarak vücut kandaki bu yüksek glikoz yoğunluğunu dengelemeye çalışır ve hücrelerdeki suyla kanı seyreltmeye uğraşır. Su hücreleri terk edince kişide dehidrasyon yani susuzluk görülür.
İşte bunun içindir ki diabeti olan kişiler genelde susuzluk sorunu yaşarlar. Evet, diabet insülünün düzgün çalışmaması veya insülün yokluğu sonucunda vücudun normal kan şekeri dengesini kaybettiği zaman görülen bir sendromdur. Bunun sonucunda hiperglisemi görülür. Zaman geçtikçe hiperglisemi vücuttaki birçok önemli organa, örneğin sinirler, gözler ve böbreklere zarar verebilir.