Merhabalar, hoş geldiniz. İyi akşamlar dilerim. Bu akşam sizlerle yeni bir yolculuğa başlayacağız.
Bu yolculuk biraz devam edecek, biraz sürecek. Kameralarını açabilenleri görmek isterim. Değerli dostlar, bu gece kuantumu konuşacağız sizlerle.
Bir sürü yeni dostumuz, arkadaşımız da var. Sağ olsunlar, hoş geldiler. Şimdi kuantumdan bahsetmek üzere yola çıktık. Neden kuantumu konuşacağımızı dilerseniz önce konuşalım ve arkasından artık yavaş yavaş dersimize geçelim neler konuşacağımızı da konuşarak. Şimdi kuantum meselesi pek tabii ki hayatımızın içerisinde birçok kursta gördüğümüz çeşitli bilgiler belgelerin etrafında oluşabilir ama esas temelinde çok net bir fizik kuralı içerir.
Bu dersimizin içerisinde de bu fizik kuralının... hayatımızı nasıl etkilediğini öğreneceğiz ve bunları yönetmeyi öğreneceğiz. Ve tabii ki kuantum denen gerçekliğin Einstein'dan beridir nasıl gerçekten Kur'an'a ve tasavvufun üzerine inşa edildiğini anlayacaksınız.
Bunları adım adım ilerleyen derslerde sizlerle yaklaşık galiba 6 ay, 4 ay gibi bir süre içerisinde hepsini delinlemesine inceleyeceğiz ve konuşacağız. Bunun yanında... dersimizde işte tasavvuf ve kuantum fiziği arasındaki benzerliklerden bahsedeceğiz.
Bu tabii bizi bilim ve maneviyatı bir araya getiren bir sentezi oluşturmamızı sağlayacak. Yine tasavvuf üzerinden kuantumun özellikle süperpozisyon dediğimiz bir belirsizlik ilkesi var. Çok önemli bir şeydir insan hayatı için. Bunu öğreneceksiniz. Günlük yaşamdaki etkilerine bakacağız.
Örneğin perspektif dediğimiz gündelik hayat Hatta kuantumun kullanılabileceği gerçeklik doğası denen bir kavram var. Buna bakacağız. Zihinle madde ilişkisini konuşacağız. Birçok alanda bilgi sahibi olacağımız bir çalışma başlıyor.
Öncelikle bundan dolayı hepiniz birinci dersimize hoş geldiniz. Şimdi sevgili dostlar, kuantum dediğimiz zaman biraz böyle fizik ötesi bir şey gibi algılansa da aslında tam da fiziğin kendisini oluşturan bir kavramdır. Ancak... Bunu anlayabilmek için bu dersimizin de ana konusu olan ve kimi şeyleri belki ilk defa ya da yeni duyacağınız bir kavramdan bilinç altından derinlemesine bahsetmemiz gerekiyor. Çünkü kuantumun işleyiş şeklinin insandaki tecellisi bilinç altının üzerinden gerçekleşir.
Kuantum demek insanın bilinç altında çalışan bir mekanizmanın bazı yolculuk unsurları demektir. Bu yüzden biz bilinç altını özellikle... özellikleriyle birlikte çok iyi bilmemiz gerekiyor Çünkü bilinçaltı dediğimiz kavram Aslında insanın hayat özellikle insanın hayatında yöneten ana merkezdir kişinin inançlarının oluşturduğu bir yerdir ve bizi yöneten gerçek nokta gerçek beynimizin gerçek kaynağını oluşturur yani o kaynaktan beslenir ve bu rakam yüzde 90'dır arkadaşlar yani yüzde 10 yüzü indiriz biz buzdağının tepesi gibi %90 bilinçaltından besleniyor beynimiz.
Kişi ancak bilinçaltının izin verdiği ve yönlendirdiği sonuçlara ulaşabilir. Bilinç ne kadar açık olursa olsun bizi yönlendiren ve müsaade aldığımız makam ne yazık ki hiç kontrol edemediğimiz ya da kolay kolay kontrol edemediğimiz bilinçaltıdır. Bilinç dediğimiz mesele kişinin bir şeyi kabul etme sürecinde devreye giren meseledir. Yani bilinçaltından besleniriz.
O %10'luk dilimde bilinçaltımızın %90 baskısıyla önümüze çıkanın içinde bir bilinç oluştururuz. Yani bilincin gücü yüksektir ama bilinçaltıyla kıyaslandığında çok sınırlı bir gücü vardır. Bilinçaltı kişiye kendi hayatı boyunca biriktirdiği bilinçaltında kodlanmış inanç sistemleriyle uyumlu bir deneyimler sunar ve onun sonuçlarını yaşarız. Yani örneğin hayatı zor şekilde bir inanç sistemine dayanır bir bireysek biz, yani bilinçaltımız bu koplamayla yaşadıysa, hayatımızın bu kadar zor olup olmadığına bakmaksızın, çoğu zaman buna yenilir ve hayatımızın zor olduğunu düşünürüz.
Çünkü bilinçaltının kopları bize bu mesajları yerleştirmiştir. O yüzden bilinçaltını iyi tanımak lazım. Bunu anlamak için de bilinçaltının sistematiğini biraz konuşmamız lazım. Bu sistematiği arzu ederseniz not alabilirsiniz.
Elbette kayıtları da vereceğiz size ama yine kendi aklınızda kalanları not almak bu çalışmada önemli bir şeydir. Bilinçaltını konuşuyoruz. Bilinçaltı öncelikle bunu bilmemiz gerekiyor. Bilinçaltı kesinlikle mantıkla çalışmaz.
Bilinçaltı sadece duyguyla hareket eder. Bizi üretilmiş bütün robotik teknolojilerden, bütün bu sanal dünyada yaşadığımız yapay zeka ritüellerinden ayıran en büyük özellik budur. Bilinçaltımız sadece duyguyla yaşar. Duygular üzerinden hareket eder. Bilinçaltının mantığı yoktur.
Bilinçaltı duyguları işler ve duyguların üzerinden şekillendirir her şeyimizi. Mantıklı düşünme yeteneği bulunmuyor. Duygu yoğunluğu olan bilgileri daha çok kaydeder ve daha fazla saklar. Bu yüzden travmatik deneyimlerimizin derin izleri vardır. Çünkü travmatik deneyimler duyguların pik noktası.
En sivri, bize en batan noktalardır. En yükseldiğimiz yerlerdir. O yüzden o duygular bu yüzden travmalara dönüşebilir.
Çünkü bilinçaltı dediğimiz mekanizma... Travmatik deneyimleri duygular yoğunlaştıkça daha derin kaydettiği için bize derin izler bırakıcı şekilde kaydeder. Bunun yanında bilinçaltı dediğimiz mesele her an bilgi toplar. Beyin füzyon çalışmalarında, nörolojik bilimsel çalışmalarda bilinçaltının her saniye sıradan bir zekada, yani nedir sıradan bir zeka?
101 ile 109 arasında IQ'su olanlar, hepimiz neredeyse, yani aramızda daha üst zekası olanlar vardır belki ama normal zeka dediğimiz 109 IQ'ya kadar yükselmiş insanlardır. Bunlar tamamıyla normal insanlardır. Sağlıklı düşünen, bizleriz diye düşünün. En azından benim yani. Onu söyleyin, en azından benim.
Yani 109'a kadar diyelim ki. Bu zekalarda bilinçaltı her bir saniyede. Her bir saniyede 11 milyon veri işler. Her saniyede 11 milyon adet veri işler. Bu zeka seviyesi arttıkça oransal olarak bu da artar.
Örneğin Einstein'ın aynı anda 146 milyon veri işlediği hesaplanıyor projeksiyonla. Saniyede 146 milyon veri. Şimdi diyebilirsiniz ki ne kadar müthiş bir şey.
milyon veri işlemesi Einstein'ın. Biz de çok müthişiz. Saniyede 11 milyon veri kaydı ne demektir biliyor musunuz? Şu anda hiçbir teknoloji buna erişemedi. Robotik teknoloji de olsa buna erişemedi.
Ancak bu veri işleyebilir ancak bilinçli zihin yalnız bu 11 milyon veriden bakın her saniyede 40'ını kullanabilir. Aradaki gücü anlamamız için çok bilimsel bir rakamdır bu. Yani her saniye bilinçaltı gücü 11 milyon veri tutuyor. O saniye içinde bilinç düzeyi 40 tanesini kullanma becerisine sahip. Normal düzeydeki bir zekada işte daha akıllıysanız 140 tane olsun.
11 milyon nerede? 40 veri nerede? Farkında olmadığımız her şeyi de bilinçaltı kaydeder.
Görüntüler, sesler, kokular, hisler ve hatta... başkalarının duygusal durumları bile bilinçaltına kaydolur. Büyük şehirlerde yaşayanlar vardır aranızda. Bir metroya, otobüse, minibüse bir yerlere binip gidiyoruz.
Bir yerden uçağa biniyoruz, bir yerden bir yere transfer ediyoruz. Diyelim ki otobüse girdiniz, en alt koltuğa gideceksiniz ya da bir uçakta, bir minibüste 5-6 koltuk geçeceksiniz. Orada 10 kişi var. Gözünüz körü dediğimiz bir açıyla, hepiniz yapabilirsiniz.
Sol gözümüzün gördüğü bir nokta var. Bakın benim burada durdu. Şuraya kadar şu anda size bakarken gözüm görüyor bu elimi. Bu da böyle geldi. Şimdi bu iki elimin açısını düşünün.
Şu açıyı düşünün. Bu açı içerisindeki her şeyi sürekli kaydediyor. Kesintisiz bir kamera gibi kaydediyor.
Bir yerde yürüyorsunuz onun kırmızı kravatı, öbürünün kızarmış gözleri, bir diğerinin maske takıp takmadığı, öbür kadının saçlarında dip boyası geldiği, bir diğerinin ayakkabısının yırtık olduğu. Her şey kayıt altındadır. Bakın milyonlarca bilgi. Ama dediğimiz gibi o saniye içerisinde bilincimiz o kadar zayıf ki bilinçaltının yanında sadece 40 veriyi işleyebiliyor. 40 veriden haberler.
Bu nedenle bilinçaltımızın ne kadar dehşet bir bilgi hazinesi olduğunu anlamamız gerekiyor. Bir diğer taraftan alışkanlıkların yönetim merkezi olduğunu da bildiğimiz bir yer. Yani bilinçaltı otomatik davranışları kontrol eden yegane merkezdir.
Şimdi biz şunu düşünürüz. Bir bilgi beynimiz tarafından yönetilir, beynimiz tarafından işlenir, nöronlarımız vardır. Muazzam bir sinir nötr, öykümüzde nöron nötr. Ki bu nöronların ateşlenme dediğimiz hareket halinde olma düzeyi kuantum fiziğinin bir parçasıdır. Bu kuantum network dediğimiz yapı içerisinde her şeyi beynin yaptığını düşünürüz.
Evet, tabii ki her şeyi beyin yapar. Doğrudur. Bir bilgisayarı düşünün.
O bilgisayarın aktif hale gelmesini sağlayan power tuşudur. Açma kapama tuşu. Basarsınız. O andan itibaren bir bilgisayarda örneğin bastığınız zaman... Apple'da öyle değildir ama Windows'da öyledir.
Bir Windows bilgisayara bastığınız zaman açılıncaya kadar yaklaşık 3 milyon, 3,5 milyon işlem yapar. Bir bilgisayar açılıncaya kadar 3,5 milyon işlem yaparak açar. Beynimiz de böyle.
Bir şey yapma tuşuna basıldığında bir düşünce, bir hareketi, eyleme geçirme işte o milyonlarca hazinelik veri devreye girer. Yani beyin sadece bilinçaltındaki veriyi alıp bilinç düzenindekiyle birleştirip eyleme dönüştürme kararını veren mekanizmadır. Beyin başka hiçbir fonksiyonu bu anlamda yoktur.
Tabii vücudu yönedir vesaire ama bizim davranış biçimimizi, düşünce biçimimizi, hayatımızı şekillendiren şey kuantum netvörkü dediğimiz beynin ateşleme sistemidir. Yani harekete geçiren sistemdir. O bunu yapar.
Gerisi bütün kaynak bilinçaltının temelinden gelir. O yüzden... otomatik davranışlarımızı kontrol ediyor. Sabah dişlerimizi fırçalarken nasıl düşündüğümüzü hatırlamazsınız.
Çünkü bu bilinç altımızın rutinlerinden biridir. Arabayla bir kendiniz kullanıyorsanız bir yerden bir yere giderken kaç defa hatırlamazsınız. Kaç köşe döndüğünüzü hatırlamazsınız. Otomatiğe bağlanma şeyi hatırlamazsınız. Fakat bilinç altı bunları tutar.
Yani siz bir noktadan bir noktaya giderken otomatik vitesli değilse arabanız ya da otomatik vitesli olsun sinyalden bahsedelim. A noktasından B noktasına 45 dakika araba kullanarak yolculuk yaparken kaç sinyal verdiğinizi bilmezsiniz. Ama o sinyallerin verilmesi gerektiği bilinçaltınızdaki bilgi size verir. Ne zamandan beri?
Sinyal vermeyi öğrendiğiniz ilk andan itibaren. Bu araba kullanmayı öğrendiğiniz bir an demek olmayabilir. 4 yaşında 2 yaşında babanızın sinyal vermesini ilk kez gördüyseniz oradan geliyor bu bilgi.
İlk temas, ilk karşılaşma, first impact dediğimiz bir şey. İlk temas, ilk karşılaşma, ilk görüş, ilk anda algılanan bilgi hacmi. Bu nereden geldiğini çok da bilmediğimiz muhteşem bir gücün sonucudur.
Dikkat ederseniz konuyu açtıkça şuna dikkat edin. Her birimiz... Allah'ın yarattığı bu mekanizmadaki bu bilinçaltı denen meselenin ne kadar büyük bir şey olduğunu hayranlıkla takip edeceksiniz. Çünkü yani akıl sır ermeyen bir güçtür ve hepimizde var. Hepimiz bunun sahibiyiz.
Hepimizde bu istesek de istemesek de oluşuyor. Ortalama bir zekada oluşuyor. Düşük bir zekada oluşuyor.
Hafif bir zekada oluşuyor. Kimi nörolojik hastalıkları olan... Tamamen disable olmayan yani hareketsiz bir makineye bağlı olmayan her bir bireyde bilinçaltı çalışıyor. Oranları değişiktir, bilinç düzeyine çıkışı değişiktir ama her zaman çalışır. Bir diğeri önemli bilgilerden biri bilinçaltıyla ilgili.
Bilinçaltı hayali gerçek kabul eden bir mekanizmadır. Yani bilinçaltında hayal kurma, bilinçaltında şaka, bilinçaltında... Bir şeyde yalan ya da doğru diye bir ayrım yoktur, bütün bilgileri bir arada tutar. Böyle bir ayrım yapmaz.
Hayal ve gerçeği bilinçaltımız ayırt edemez, derler arkadaşlar. Böyle bir fonksiyonu söz konusu değildir. Bu nedenle olumlama veya görselleştirme gibi teknikler bilinçaltını organize etmemizde bu yüzden yararlıdır ve etkilidirler. Çünkü hayali ve gerçeği bilmezler. Bunu bilmediği için, işte şunu hayal edin, bu evden geçin, şu ne bileyim aydınlığa girin, karşınızda küçük çocuk var gibi yaptığımız birçok meditasyon çalışmasının gerçekten insanlara faydalı olmasının sebebi de budur.
Çünkü bilinçaltı hayal kurdurduğumuz şeyi gerçek gibi algılar. Böyle bir ayrım yapamaz. Kendimizi başarılı ya da mutlu bir şekilde hayal etmek bilinçaltını bu durum gerçekmiş gibi algılamaya yönlendirir. Gerçekmiş gibi algılamaya yönlendirir.
Bu mesele de sevgili dostlar aslında yine ilerleyen derslerde yavaş yavaş göreceğiz. Kuantumun... Elektromanyetik dediğimiz çalışmasının beynimizdeki biriz düşünürüz.
Kuantum da böyle çalışır. Kuantum sisteminin bir bilinçaltı vardır. Bir deneyimleme ve deneyimlediği şeyi hatırlama gücü vardır.
Mesela kuantum biliyorsunuz sentetik bir bilim değildir. Kuantum tamamen doğal bir bilimdir. Yani Allah'ın yarattığı sistemin bir parçasıdır kuantum. Sistem kuantumun parçasıdır da diyebiliriz artık.
O kadar bir geniş alana yayıldı. Şöyle düşünelim. Bir mikrodalga fırını belki daha önce duymuşsunuzdur ya da anlatmışsınızdır size. Mikrodalga fırın nasıl çalışır?
Mikrodalga fırının içerisine bir malzeme koyarsınız ısınması için. Sonra orada bir radyasyon oluşur. Radyasyon o bildiğimiz Çernobil gibi bir şey değil. Işıma sözcüğünün latincesi ya da işte Fransızcası radyasyon.
Bu radyasyon dediğimiz şey aslında bir... ışık enerjisidir. O ışık enerjisi yani yansıma yayılma gücü olan bir ışık enerjisi o küçük kabinin içinde oluşur. Oluştuğu anda oluştuğu anda o ışığın gözümüzün görmeyeceği saniyenin milyonda biri kadar bir süre kırpılıp açılmasıyla oradaki hava sirkülasyonundan bir adet elektron eksilir.
Ne yapar? Her bir elektron arkasındaki elektrondan güç alan bir yapıdadır. Bir sirkülasyonu yaratmak için. Yani biri gitti mi öbürü onun yerine geçmedi. Öbürü onun yerine geçmedi.
İşte bu ısı enerjisi şimdi buradaki kuantum nedir değerli arkadaşlar? O elektronun önü boşsa önündekinin yerine geçmesi network'ün bir bilinçaltı bilgisidir. İşte kuantum burada çalışır. Yani kuantum dediğimiz meseledeki bilinçaltı budur. Bakın havadaki bir ışığın içindeki bir elektron parçacığı görevini biliyor.
Ne zamandan beri? Büyük patlamadan beri. İlk ışığın doğduğu andaki füzyon buydu. İlk anda yaşadığı şeyi hala biliyor.
İnsanın ilk hatırasında öğrendiğini unutmaması gibi. Şimdi size hem biraz komik. hem tabii ki gerçek bir bilgi vereceğim.
Kuantum bilgisini bize yansıtan namazda çok önemli bir adım vardır. Bu nedir biliyor musunuz? Safların düzgünlüğüdür.
Ne olur namazda öndeki kişi bir öne giderse arkadaki onu tamamlamak zorundadır. Tamamlamak zorundadır. Neden?
Çünkü... Namaz sırasında, kitle namazlarında, cemaat namazlarında bir yerde namaz kılınırken özelliği, bir araya gelmemizin özelliği enerji bütünlüğü, birlikte dua etmektir. Yoksa benim evimde dua etmem geçerli bir duadır. Sizin sokakta dua etmeniz, otobüste dua etmeniz geçerli bir duadır.
Peki neden biz bir arada da dua etmek istiyoruz? Niye cuma gibi bir namaz var? Neden Mekke gibi bir yer var? Niye gidip tavaf ediyoruz ve niye inanıyoruz ki en çok...
orada dualar kabul edilir. Çünkü frekans gerçek değerine orada ulaşır. Nasıl?
Mikrodalgan içindeki gibi eksiksizce bu nedenle İslam'da ciddi bir namaz kıldıran hoca o saflar, o delikleri doldurmadan namaza başlamaz. Niye? Çünkü elektron gibidir.
Olmaz. Orasının dolması gerekir. En arkadan öne doğru yerleştirilmesi gerekir. Bu dua enerjisinin bütünlüğünü bize anlatan kur'an'ın Kuantumun temel elektron teorisinin birebir aynısıdır. Tamamen aynısı yapılır.
Bu çok önemli bir mesele. Yıllar önceki ilk mevlütlerde yapılan, ki Kıbrıs'ta hala yapılır. Sizlerin yörelerinde nasıl yapılır bilmiyorum.
Hanımlar mevlütte bir daire çizerler. Ve bu dairede herkes bir önündekinin sırtını okçar. Sırtına temas eder.
Ve dönerler. Dönerek bunu yaparlar ve mevlüt öyle tamamlanır. Tamamen elektron sisteminin kendisi.
Quantum'un network'taki sekme prensibi. Birbirine temas ederek ilerleme şansı. Birbirine temas ederek o elektriği dağıtma meselesi.
Bu ne yapar biliyor musunuz? Çıkış ve iniş. Bu arada bu bahsettiğim şeyler bir taraftan bilimseldir.
Neden? Çünkü bir bilimsel çalışmada Almanya'da 70 kişilik bir mevlüt gibi bir düzeneğin içerisine bir Ortam MR cihazları yerleştirildi. Ve insanların üzüntü enerjilerinin renkleri okundu.
Görüyorsunuz belki Viyana'da bir müzede görmüştüm ben. Önünde bir makinenin duruyorsun. Duyguların değiştikçe makinedeki bedeninin çeşitli yerleri değişiyor. Gerçek bilimsel bir veri. İnsanlar dönüyorlar bir yerde halka şeklinde.
Ve kimilerinin kırmızı noktaları çok yüksek. Daha üzgünler. Kimilerinin daha düşük.
Birbirlerinin hepsi... Dokunup çemberi tamamladıklarında ne oluyor biliyor musunuz? Hepsinin üzüntülere şıkleniyor.
Hepsinin üzüntülere şıkleniyor. Bu denge teorisidir kuantumda. Birbirine dokunan nesnelerin ve öznelerin enerjilerini paylaşma teorileri. Hani birine çarparsınız ya cırt diye özellikle mevsim değişikliklerinde olur başınıza gelmiştir. Arabanın kapısızı çarpar biriyle el sıkışırsınız.
Benim bir defa birisiyle sıkıcıken elimin parmağımın ucundan mavi ışığı gözlerimle gördüm. Çakmağı çakar gibi. Bu nedir aslında? Taraflardan birinin enerjisi öbürüne göre yüksektir. Ve doğanın sistemi tıpkı mikrodalgan içindeki elektron çalımı gibi güçlü olanı zayıfa vererek dengeye sokar.
Sizi eşitler. Bir sonrakine dokunduğunuzda bu olmaz. Neden?
Pardon bir sonraki defa dokunduğunuzda aynı kişiye elinizi çekip bir daha dokundurun. Tekrar o çıtırtı çıkmaz. Neden?
Dengelenmiştir. Bir anda saniyenin 8 milyonda biridir bir kıvılcım uzay zamanda. Düşünün gücü düşünün büyüklüğü düşünün. Bu yüzden burada az önce bahsettiğim gibi hayali gerçek gibi kabul etmesinden gelmiştik. Bilinçaltımıza vereceğimiz bilgi ve değer onun beynimiz ihtiyaç olduğunda beynimize vereceği bilgiyi oluşturuyor.
Bu nedenle kendi kendine oturup. Ben kahroldum, ben eridim, bittim, mahvoldum dersen beynin bilgiye ihtiyacı olduğu anda bu konsepte bilgi gidecektir maalesef. Yani kahrolmuş, bitmiş, yorulmuş, erimiş bir bilgi gidecektir beyne.
Yani o cücük kadar olan yüzde onluk dilimimiz bilincimize. Yani o kırk tane adetten biri belki de iyiyken onu da kötü yapacağız biz bu düşünceyle. Bu nedenle hayali gerçek gibi kabul ettiğini unutmayıp kendi duygu ve düşüncelerimizi Hayallerimizi bilinçaltına pozitif bir şekilde vermemiz gerekiyor. Bu da düşünceyle, gözümüzünü öne getirerek, yani imajını imajine ederek, onun hayalini kurarak yapılan bir şeydir. Bu da komiktir ama bunun en güzel örnekleri nedir biliyor musunuz?
Hıdrellez. Hatırlayın Hıdrellez geleneğini. Hıdrellez geleneği İslam'a ait bir geleneğe değildir. Hıdrellez geleneği Şamanizm'den gelir.
Hatta erken dönem Şamanizm'den gelir. İsimleri Şaman bile değildi o zaman. Bu ne demektir? Beş bin, altı bin yıllık bir gelenektir. Ne yapıyor?
İslam'da sadece ne eklendi biliyor musunuz Hıdır-Ellez'e? Şamanizm'de yoktu. Şamanizm'de evin dış cephesine, evin duvarına, daha önceki yıllarda kayalara, görünen bir yere şekil çizecektiniz.
Hayalinizi şekle çevirindi kural. İlk önce Hıdır-Ellez meselesinde. Başka isimleri vardı tabii. Yetmiş defa ismi değişti.
İslam'da bir tek şey eklendi. Hz. Peygamber'in sevdiği için gül eklendi. Gülle birleştirildiğinde Hıdır ellez'in resimleri İslami bir platforma oturmuş oldu. Dikkat edin ne yapıyoruz?
Bir şey çizip gül dalına asıyoruz. Biliyor musunuz bu geleneği? Herkes biliyor mudur bu geleneği?
5 Mayıs'tır galiba. 4'ü 5'e bağlayan gece mi nedir? İşte insanlar böyle resimler çizerler. Ev istiyorum, araba istiyorum, ne bileyim ben işte şunu bunu istiyorum diye çizerler. O güldağına koyarlar, sonra bir yıl içerisinde bunun olduğu konusunda yemin eden binlerce insan gördüm.
Binlerce insan. Vallahi yaptım oldu, vallahi yaptım oldu. Bak güldene elikallanıyor.
Benim de oldu. Benim de oldu. Koydum oldu yani o yıl oldu. Ha buna placebo deyin, buna rastlantı deyin, buna tevafuk deyin. Hiç önemli değil.
Oldu mu oldu arkadaş. Ben o güle astım mı o resmi astım. Neden? Çünkü şunu düşünmek gerekiyor. Yani ben o yıl işte bir bisikletim olsun diye oraya bir şey koyduysam ve dualar da ettiysem.
Çünkü normalde Allah'tan isteriz biz Müslümanlar. Ama bu geleneği bir rutin olarak yaptıysam ve duamı da ettiysem ne olur biliyor musunuz? Devam eden hayatımda, hani kader bir sürü seçenek açar önümüze, her adımımızda bir sürü seçenek vardır ve biz onlardan birini yaşatırız.
Yani Mevlana diyor ki, her karar vereceğinde diyor, gayb aleminde binlerce seçenekten birini uyandırırsın diyor. Yani bir şeye karar vereceksem ben o gün, o kararlarımın birçok seçeneğim vardır, hepsi kaderimin parçasıdır, birini seçerim. İşte bilinçaltınızı olumlamaya başladığınızda...
Bilinçaltınızın etkisi nedeniyle o seçimleriniz hayal ettiğiniz şeye sizi götürecek kısa yollardan olacaktır. Onları seçecektir. Bilinçaltı organize olmakta olduğu için gidip neyi seçeceğini biliyor artık beyniniz. Neden? Çünkü bilinçaltı ona olumlama verdi.
Ama bilinçaltına dert tasa bele koyarsanız o zaman gidip seçenekler içindeki en kötüyü seçecektir. Size iyi gelmesine rağmen. İyi zannedeceksiniz ama öyle olmayacak. İşte bu yüzden bilinçaltımızı hayal ve gerçeği bilmediği için hayal ederek organize etmemiz mümkündür. Bunun yanında tabii bilinçaltının bir de sevmemiz gereken ama bazen zararımıza da olan olumsuzlukları anlamama durumu var.
Bilinçaltı yapma veya olmasın şu bu gibi olumsuz ifadeleri anlamaz. Örneğin hata yapmayacağım dediğinizde bilinçaltı sadece hata sözcüğünü alır. alır.
Yapmayacağımı alamaz. Olumsuz bir ifadeye bilinçaltında yer yoktur. Bu yüzden olumlamalar pozitif cümlelerle söylenir.
Mümkün değildir. Olumsuz hiçbir cümleyi bilinçaltı içeriye geçirmiyor. Böyle bir yapısı yok.
Böyle bir kayıt sistemi yoktur. Ve tabii bahsetmiştim size duygulara duyarlı olduğuna. Şimdi yoğun duygular bilinçaltını çok daha güçlü etkilediği için işte korku korku, sevgi, öfke gibi hislerle ilişkilendirdiğimiz zaman anılarımızı bu anılar kalıcı hale gelir.
Çok sevdiğiniz birini hayatınız boyunca çok kolay hatırlarsınız. Ve bir o kadar nefret ettiğiniz birini de hayatınız boyunca çok kolay hatırlarsınız. Birisiyle ciddi bir kavga, ciddi bir mesela can havli bir korku yaşadıysanız o hatıranızı asla unutamazsınız. Birisine karşı çok ciddi bir öfke duyduysanız ya da birisinin size karşı ciddi bir korku yaşadığınızda ciddi bir öfkeli saldırısına maruz kaldıysanız bunu unutamazsınız.
İşte bu durum travmaların neden bu kadar etkili olduğunu açıklayan bilinçaltının fonksiyonunu anlatır. Biz duygularla bilinçaltımızı yönetiriz ve bilinçaltımız duygularla oluşur. Rutinlerle de şekillenir.
Tekrar eden eylemler ve düşünceler bilinçaltında güçlü alışkanlıklar ve inançlar oluşturur. Tekrar etmemiz. Aynı şeyi sık sık tekrar ederseniz bu bilinçaltınızın varsayılan gerçekliği haline gelir. Şimdi burada zikir sözcüğüne gelelim tasavvufa bakmak için.
Zikir ne demektir Arapçada? Tekrar etmek demektir. Biz zikirde ne yaparız?
Bir dua seçer uygun bir şey için. Onu tekrar ederiz. Tekrar ederiz. Örneğin esma tekrar ederiz. Neden esma tekrar edilir?
Çünkü esmaların bir sorumluluk alanı, bir enerji, bir güç alanı vardır. Dolayısıyla biz bu esmayı canı gönülden, derinlemesine bir güçle tekrar etmeye başladığımızda yavaşça bilinçaltımız bunu kaydetmeye başlar ve kısa bir süre sonra beynimiz konuştuğumuz, düşündüğümüz konuyla ilgili bu esmayı yapmamız her neden nasılsa diyelim ki En popülerdir bu ara. Biri beni çok sevsin. Ben ona aşığım o da beni sevsin. Bütün genç kızların deli gibi bize sordukları soru budur.
Ben falan aşığım. Hocam beni sevmiyor. Beni sevmesini sağlayalım.
Zikirin buradaki meselesi ne? Siz bir şeyi çok istediğiniz zaman bu çok istediğiniz şeyin sorumluluğunu taşıyan bir esma üretirsiniz. Diyelim ki siz bir konuda çok sıkıntılısınız ve sabra ihtiyacınız var. Ve ya sabur esmasını. taşıyorsunuz ve bunu sürekli tekrar ediyorsunuz.
Bu sizi ne yapar? Kısa bir süre sonra, yüzlerce, binlerce okuduktan sonra sizi sabır frekansına yöneltir ve sabır istediğiniz konu Başınıza yeniden geldiğinde mesela kaynananın dırdırı diyelim ki bayram günü gideceksiniz ama siz 6 gündür zikir çekiyorsunuz ya sabır çekiyorsunuz bir gidersiniz hiçbir şey olmaz mis gibi geçer. Neden? Aslında kaynana yine aynı kaynana laflar yine aynı şekilde sokuluyor ama siz değiştiniz. Siz sabır esmasına yöneldiğiniz için başınıza o hadise gelince bilinçaltı size ne yapmanız gerekleriyle ilgili bilgiyi sabır esmasından veriyor.
Öfkeden, dinginlikten, kızgınlıktan, bir önceki bayramdaki hatıradan değil, o zikirden veriyor. Neden? Her zaman söylerim, lütfen yazın, çizin, dövme yapın, alnınıza koyun.
Şunu unutmayın, başımıza her ne geliyorsa gelsin, ne gelmekte olursa, ne geldiyse, hangi derdi yaşıyorsak yaşayalım, nasıl bir sıkıntı içinde olursak olalım. Yaşadığımız her şeyden Allah daha büyüktür. Ne yaşarsak yaşayalım Allah ondan büyüktür. En büyük dert, en büyük facia, en büyük acı Allah vermesin ama hepsinden Allah daha büyüktür. O yüzden onun esmasını bilinçaltına tekrar tekrar vermeye başladığımızda ona ait olan o konuda işte kaynağa dedik gidiyor Allah kaynağına da beni affetsin.
O kaynana ile ilgili yaşadığınız bütün travmanın üzerine esma gelir. Neden? Çünkü Allah o travmadan büyüktür. Anlamı, enerji, gücü, frekansı hepsi daha büyüktür.
Bu nedenle oraya o oturur ve önceki travmaları baskılar. Bu yüzden de kayınvalide ile karşılaştığında sana laf da soksa senin gidip başvuracağın bilinçaltı noktası bilinçsizce orada... Esma'nın kendisi olur, geçmiş hatıraların olmaz. Ne olur? O an toparlanmıştır.
İşte bu yüzden tekrar eden eylemler, yani bilinç dışı, bilinç altımıza, bilinç dışı ya da bilinç, bilincimizle yaşayacağımız şeylerle ilgili bir şeyleri koplamak istiyorsanız ona bir tekrar vereceksiniz. Bunu Esma'yla yapabilirsiniz, bunu dua ile yapabilirsiniz, bunu Türkçe sözcüklerle de yapabilirsiniz. Yani orada başıma bu gelmesin diyeceksiniz mesela.
Orada başınıza bir şey gelmemesi değil, olumlu bir cümleyle ne gelmesi istediğinizi tekrar edeceksiniz. Ya Allah'ım hayırlı bir görüşme olsun, Allah'ım sorunsuz bir görüşme olsun, Allah'ım mutlu bir görüşme olsun diyeceksiniz. Tekrar ve tekrar, tekrar ve tekrar.
Türkçe de böyledir, Türkçe de kabuldür. Çünkü bilinçaltının aldığı bilgidir, unutmayın. Ve duygumuzu içerir. Bu yüzden rutinler ve tekrarlamalar bilinçaltını inanılmaz bir şekilde yönetir.
Peki bakalım bilinçaltı dedik psikolojik bir bilimin parçasıdır. İçerisindeki rutinler ve tekrarlar bize neyi getiriyor? O rutinler ve tekrarlar bir şeyleri bilinçaltımıza düzgün koymamızı ve ihtiyacımız olduğunda kullanmamızı.
Peki bunu tasavvufta nasıl yapıyormuşuz? Tasavvufta tasavvufi bilgiler, dualar veya zikirlere koyduğumuz esmalarla tekrar tekrar zikir çekerek yapıyormuşuz. Peki kuantumdaki karşılığı nedir?
Kuantumdaki karşılığı reaksiyondur. Kuantum reaksiyon sistemi. Ne yapar reaksiyon sistemi? Frekanslar atom boyutuna ve elektro ya da nano elektro dediğimiz artık gözümüzle görmeyeceğimiz noktalara indirgendiğinde yani minicik hale geldiğinde bu parçaların kontrol edilmesi iri parçalardan yani daha yüksek enerji gruplarından çok...
daha zorlaşır. Bir şey küçüldükçe kontrolü daha çok zorlaşır. Vücut için, beyin için, sistemin tamamı için. O yüzden ne yapar bu sefer? Onları kendi kendilerine doğruyu bilmeleri için önce beyin eğitir.
Yani der ki, bakın işte etsacılar var karşımızda, hapa ağzımızı attık mı, ya bu mesela şimdi kanser için akıllı hap var. Nasıl çalışıyor kanser için akıllı hap? Kanser için akıllı hapın vücuttaki çalışma mekanizmasını bir kuantum profesörü buldu. Bir kuantum uzmanı buldu.
Niye? O hap midede çözüldüğü anda ne yapar? O hap kendisine öğretildiği için, bakın bir enerji taşıyor, kendisine öğretildiği için gider ve sadece kanserli bölgeye müdahale eder.
Eskiden öyle değildi biliyorsunuz. Kemoterapiyi aldığınızda insanların... Saçı sakalı dökülürdü. Neden? Çünkü bedeni bütün hücreleri bir resetlerdi o sistem.
Tümünü. Şimdi gider Allah korusun hiç düşmanımızın bile başına girilmesin gider o noktaya dokunur. Sadece orayı niye çünkü o mikro o nano düzeydeki elektronlara öğretilmiştir ki siz bir arada reaksiyona girip şunu yapacaksınız.
Az önce bahsettiğimiz zikir gibi zikirleri de biz böyle öğreniyoruz. Bu zikri böyle yapınca böyle olacak ve tekrar ediyoruz. Kuantumda da en temelinde kuantumun bu nano elektroda. Tüm bunları bir araya getirerek kendi kendine işlemi yapmayı öğretiyor beyin ona ve sonra bu bunu devam ettiriyor. Bunun da basit, çok basit yöntemleri vardır.
Mesela acıkma eylemi bunlardan biridir. Mide doğduğundan itibaren hatta anne genetiğinden belki ata genetiğinden gelmek bir şekilde. Mide belli bir sıvı kaybına yani eritici sıvı kaybına ulaştığı zaman yani azaldığı zaman bu...
Acıkma dürtüsü olarak beyne gider, çocuk böğürmeye başlar, yetişkin acıkır, bir süre daha zorlarsanız bunu ne olur? Oradaki o maddenin biraz daha azalmasından dolayı bu sefer şeker oranı vücuttan düşmeye başlar ve sizi bayılacak noktaya getirir. Neden? Bana gıda veri sisteme beyin böyle alıştırmıştır diye. İşte bu o elektron noktasındaki, elektron noktasındaki müthiş kuantum hareketinin kendisidir.
Tabi bilinçaltı kavramını konuşacaktık bu gece. Bilinçaltı kavramının bir diğer özelliği de bizler için pek tabii ki çocukluk dönemidir. Çünkü çocukluk dönemi bizlerde çok etkilidir.
Neden? Hatırlarsanız ilk görme. Yani bir hatıranın birincisidir organize eden hayatımızı.
Ve ne yazık ki enteresan bir şeydir ki bu ebeveyn yani İslam'daki anne baba olmanın sorumluluğu. anne baba olmanın veya olabilmenin getirdiği bir veballe ilgili bir şeydir. Çünkü bilinçaltı çocukluk yıllarında tamamen açık durumdadır.
Yani herhangi bir huy giymediğimiz için, herhangi bir önyargı henüz oluşmadığı için, bilinçli kaygı ve korkulara daha erişmediğimiz için 7 yaşına kadar çocuklar %100 kayıt almaya sürdürürler. Hiçbir şey eksik. bırakmadan kayıt alırlar.
O çocuktur anlamaz dediğiniz cümleyi de alırlar. Ve çok da iyi vakti geldiğinde anlarlar. Çünkü o bilinçaltı ihtiyaç duyduğunda 30 sene sonunda o cümleyi ona çıkar ve yapıştırır. Neden anne babanın sınavıdır bu Allah nezdinde?
Çünkü 7 yaşına kadar karakter oluşur. 7 yaşına kadar insan karakteri bir daha asla değişmemek üzere oturur, yerleşir. Dolayısıyla ilk 7 yaşındaki kişi bilinçsizdir, hep bilinçaltı toplamaktadır ve onun bu bilinçaltını doldurabilecek yetki anne ve babasına verilmiştir bilinçli olarak. O yüzden anne babanın çocuk 7 yaşına gelene kadar onun için yaptıkları veya ona yaptıkları hayatı boyunca yaşayacaklarıdır. Yani bugün kendini işte ne bileyim ben uçtuğunu anlatan bir vaka düşünelim.
Yani böyle vakalar var yani seanslarında diye söylüyorum. Yani kendini bilmem nereden nereye uçtuğunu zannediyor. Ya da o dünyayı çözdüğü, her şeyi çözdüğü muazzamdır. Orada psikolojik bir terapide yakaladığımız değer görme, değer görme isteği 3 yaşında görmediği bir değerden ortaya çıkıyor.
O yüzden çocukların o 7 yaşına kadar ki meselelerini biz şekillendiriyoruz. Onlar bunu hayat boyu yaşıyorlar. Yani bugün ya bu onu anlamaz diyorlar. Diyorsun mesela çocuğun yanında. 45 yaşında bana karşılığında siyansa geliyor.
Bu onu anlamaz cümlesine kadar gidiyoruz terapide. Görüyorum o 7 yaşa kadar olanları. Şimdi dedik ya 7 yaşına kadar karakter oluşur ve bir daha değişmez. Çok da güzel bir atasözü var. 7'sinden ensen 70'inde olsun derler değil mi?
Çok harika bir atasözüdür bu. Neden böyle? Çünkü gerçekten 7 yaşında oluşmuş bir karakter bir daha hayat boyu değişmez.
Yani diyelim ki siz 7 yaşına kadar inatçıydınız. 7 yaşına kadar kıskançtınız. Ve hayatınız boyunca artık kıskanç kalacaksınız.
Şimdi bunu söylediğimizde şu gelir aklımıza. Ya büyümüyor muyuz? Yetişmiyor muyuz?
Nasıl yani biz değişmiyor muyuz? Karakter değişmiyor arkadaşlar. Ne oluyor biliyor musunuz sadece?
Öğrenme. Eğitim ve öğrenim nedeniyle karakterimizdeki örneğin kıskançlığımızı ilerleyen yaşlarda Kontrol etmeyi öğreniyoruz. Bu kıskançlığın ortadan kalkmış olması demek değildir psikolojide.
Biz kıskançlığımızın bize ve başkasına zarar vermeyeceğini, vermemesi gerektiğini öğreniyor ve uyguluyoruz. Buna öğrenme deniyor. Eğitim başka bir şey, öğretim başka bir şey. Öğrenim ne demektir? Eğitimle aldığını hayatına geçirmedir öğrenim.
Çünkü eğitim tek başına bir anlam ifade etmez. Çünkü hepimiz biliyoruz. İşte kör cahil dünyaya düz diyen profesör de gördük biz bu hayatta.
Gerçekten düz diye iddia eden profesör gördük. Dolayısıyla eğitimin bir anlamı yok. Mesele eğitim aldığın konuların öğrenilmesidir. Yani hayatımda uyguluyor muyum ben bunu?
Ben bunu hayatımda devşirebildim mi? Bir araya getirebildim mi acaba? Mesele burasıdır. O yüzden yedisinden ensen yetmişinde olsun dedik. Yani karakter değişmiyor.
Karakterin sana dışarıya yansımasını kontrol etmeyi... öğreniyorsun. Eğitimi öğrenerek, aydınlanarak. Gelişme budur. Bir üsttekiyle ilgili de bir bilgi vereyim size.
Hani bu rutinler şekillenir, duygular önemlidir, olumsuzlukları anlamaz ve bizim olumlu bir şeyler vermemizi ister dedik ya. Onunla da ilgili küçücük bir şey söyleyeceğim. Çok basit, hepimizin dilinde, herkesin çok iyi bildiği atalarımızdan kalan çok basit bir gündelik cümlemiz vardır. Bu cümleyi atalarımız binlerce yıldır inanın bana söylüyorlar. Biz Türk olarak biz de biliyoruz.
Her dilde de bunun benzerleri vardır. Nedir biliyor musunuz? Birine dersiniz ki nasılsın?
Sana ne der biliyor musunuz? İyi diyelim, iyi olalım. Duydunuz mu hiç böyle bir cevap?
Bakar mısınız atamız ne bulmuş? Çünkü iyi dersen... iyi olmaya doğru ilerlemeyi seçtim demektir. İyi diyelim iyi olalım. Ne kadar şahane bir şey olduğunu farkında mısınız?
Hiç bilmeden tamamıyla biz böyle kontrol dışı bunu söylüyoruz. Yani birbirimize de herkese de falan söylüyoruz. Ama aslında hikaye böyle. Yani iyi diyelim iyi olalım muazzam bir kavram. Müthiş bir olumlama tekniği kendimiz için.
Ama dikkat edin farkında bile değiliz bu cümlenin ne kadar kıymetli bir cümle olduğunu. Bundan sonra sizler farkında olanlar arasındasınız artık. Fark etmiş olanlar arasınız. Şimdi gelelim bedensel işlemleri kontrol meselesine.
Bilinçaltımız bedensel işlevleri kontrol eden bir mekanizmadır. Çünkü biz sadece bilinçaltını bize başımıza bela olan, işte travmalar yaratan, her haltı hatırlayıp canımızı sıkan bir şey diye düşünebiliriz ama bilinçaltı kalp atışını, nefes almayı, sindirim gibi bilinçli... müdahaleye ihtiyaç duyulmayan vücut fonksiyonlarının tamamını öğrendiği için kontrol edip devam ettiren bilgiyi taşır.
Yani eğer ben vücuduma nefes almayı doğduğum andan itibaren bir güdülenmeyle öğrendiysem bu devam eder. Eğer ben dişimi ağrıdığı zaman dişimi sıktığımda geçeceğini öğrettiysem bu devam eder. Eğer ben başarımı... İşte belli bir hareket yaparak geçirmeyi öğrendiysem bu devam eder ya da tersi olur. Yani bir insan düşünün, bakayım bir tek emre var.
Hanımlara söylemiyorum bunu, bir tek bodoslama emredir bu lafım. Hep erkekler böyledir çünkü bilirsiniz. Oram ağrır, buram ağrır, çok yorgunum, canım sıktım, kolum bugün çok ağrır, ben bugün çok yoruldum, perişanım gibi laflar ederiz.
Biz erkekler her zaman bilirsiniz. Hiç olumlu konuşamayan canlılarız. Bunu yaptığınızda bu yaşamakta olduğunuz şey değildir. Yaşamakta olacağınız şeyi oluştur.
Başım ağrır diye bin defa söyle, o güne kadar yaşamadığın bir baş ağrısı yaşama ihtimalin yükselir. Ama yok bu baş ağrısı geçecek, geçecek bu diye tekrar et, bu sefer ona doğru yönelirsin. İşte bedensel işlevleri kontrol eder derken, beyin bunları yönetir ya.
Peki beyin bunu yönetme bilgisini nerede kodlamıştır, nerede saklamıştır? Bilinç altında. Bilinçli yine araba kullanmayı örnek verelim. Bir yerden bir yere giderken arabada yaptığınız bütün hareketleri bir bir takip etmezsiniz.
İşte elimizi vitese götürdük, direksiyonu döndürdük, sinyali verdik, ışığı yaktık, kapattık. Bunlar işte şuradan çalıştırdık, buradan çalıştırdık. Bunları takip etmezsiniz. Bunlar otomasyondur, otomatiğe bağlamıştır.
Nefes almak gibi. Nefes de otomatiktir. Düşünmezsin.
Nefes alıyorum, veriyorum. Yapmazsınız bunu. Otomatiğe bağlanmıştır. Dolayısıyla bu otomatiğe bağlanması niye bağlıdır?
Bir öğrenmeye bağlıdır. Peki bu öğrenmedeki bilgi dağarcığı nerededir? Bilinç altında yerleşmiştir. Oradaki dataları, oradaki verileri kullanıyor beyim.
Ve bedensel işlevleri doğal aysıyla beyin bilinç altındaki bilgi birikiminden dolayı kullanıyor. Neden? Örneğin bir takım beyinsel sentromlar taşıyan çocuklar 30-40 yaşına kadar gelir, tuvaletini yapamaz, bazısı yemek yiyemez, Allah hiç kimselere vermesin, olana da şifalar versin, sabırlar versin.
Ne bileyim mesela yemeğini kendi yiyemez, suyunu kendi içemez, tuvalet iş göremez, bazısı yürüyemez, bir şeyle yardım etmeniz gerekir. Neden? Çünkü nörolojik yani patolojik yani beyinden gelen bir rahatsızlık nedeniyle o...
Gerekli dönemde bu bilgileri bilinçaltına kaydedemedi. Çünkü bilemedi. Beyin o fonksiyonları çalıştıramıyordu.
O yüzden yürümeyi öğrenemedi. Yemek yemeyi öğrenemedi. Bilinçaltı bu bilgiyi toplayamadı gerektiği zamanda.
Bu nedenle de bunları yapamaz durumda bir yetişkin haline geldi. Tabii dedik ya vücut fonksiyonları kontrol eder. Aynı zamanda stresin fiziksel belirtileri de... bilinçaltıyla ilgilidir.
Örneğin baş ağrısı, örneğin mide ağrısı. Bu belirtilerin de bakın hafızası bilinçaltında kaybolur. Siz eğer yaşadığınız ilk büyük stresinizde yani kaleminizi alan yani 8 yaşındayken sınıftaki arkadaşınız kaleminizi de almış olabilir. Bu da bir strestir. Küçümseyemeyiz.
O çocuk için de o strestir. Yaşadığınız ilk büyük stresinizde siz bilinçaltınıza karnınızın ağrıdığı bir kaydı bıraktıysanız hayatınız boyunca yaşayacağınız büyük stresler de önce karnınızı ağrıyacaktır. Şimdi insanlar terapide nasıl iyileştirilir? Çünkü terapi bir psikoloji meselesi.
Nasıl iyileştirilir? İşte başlangıç noktaları bulunur. Çünkü oralar tahmin edilmeden devamının arızası olmaz. Tahmin edilemez. Mümkün değildir.
O yüzden terapi dediğimiz mesele bu. O yüzden dedik ya stresi... Eğer siz mide ağrısıyla özdeşleştirdiyseniz mideniz ağrır.
Eğer siz fazla ışığı mikren ağrınızla özdeşleştirdiyseniz 14 yaşında ilk defa siz yüksek ışık altında bir süre kalınca mikreniniz devreye girer. Yani mikren türü bir beyin ağrısı, bir kafa tası içi ağrısı başlar size. Nasıl kodladıysanız hayatınız boyunca öyle devam eder.
Bir de... Bu akşam adına derinlemesine biraz bilinçaltı yaptık ama bir süre daha bilinçaltı konuşacağız çünkü sonraki bütün derslerde göreceksiniz ki onun üzerine inşa edeceğiz, her şey onun üzerine inşa edilecek. Bir de değiştirilebilir bir yapısı olduğunu bilmemiz lazım bilinçaltının.
Bilinçaltı değiştirebilirdir, değiştirilebilirdir ama dirençlidir. Bilinçaltındaki kaydettiğimiz bilgiler, inançlar ve kodları değiştirmek mümkündür, bunu yapabiliyoruz. Ancak Bilinçaltı değişime korkunç bir güçle direnir. Çünkü var olan durumları o güvenli ve tanıdık kabul eder. Değişim için tekrarlı olumlamalar ve bazı terapi yöntemleri mümkündür.
Bazı terapi yöntemleri mümkündür. Yani terapi esnasında bilinçaltımızı toparlamak, düzenlemek mümkündür. Ama tekrar edeyim. dirençlidir. Çünkü mevcut durumunu o güvenli alan kabul eder ve tanıdık bilir.
Yani biraz statükocudur. Durumun korunmasından yanadır bilinçaltı. Çünkü kendini öyle güvenli hissediyor. Niye böyle?
Çünkü beyin çalışırken iki tane büyük fonksiyonu vardır demiştik. Bunlardan bir tanesi neydi? Bunlardan bir tanesi ana amacıydı.
Beynin bir tek amacı var. Milyarlarca fonksiyonu var demişiz. Bir tek amacı var.
O amaç da hayatta kalmaktır. Beynin başka bir amacı yoktur. Beyin hayatta kalmak için uğraşır. Hayatta kalmak için. Ve onun baş düşmanı da zamandır.
Onun öldürücü düşmanı da zamandır. O yüzden birçok şeyi otomasyona bağlar. Bize zaman kazandırmak için.
Araba sürme bilincini, nefes alma bilincini, yemek yerken kaşığı ağzıma götürme bilincini hesaplamam. Düşünün siz bir drone uçuracaksınız. O drone'u... yavaş yavaş bir yere indirmeniz gerekir çarpmadan. Kaşığı yoğurda daldırıp lak diye ağzına sokabiliyorsun.
Kaşığın ağzına girmesi ne demektir biliyor musunuz? Uydu sistemi gibi, GPS'tir. Yani enlem, boylam, üç boyutlu, dört boyutlu hareketin ağzınızı elinizin beyninizle ölçmesi, getirmesi, oraya sokabilmesidir.
Müthiş bir beceridir bu. Olağanüstü bir sistem çalışır bu yapılabilmesi için. Ama çok pratiktir çünkü bilinçaltında bunun kodu vardır ve öğrendik.
Ne zaman? Kaşığı ilk ağzımıza almaya başladığımız zaman kendi kendimiz işte bir yaşında falan ve biz bunu öğrenip takır takır takır o yoğurdu o yemeği yiyebiliyoruz. Neden?
Çünkü bunlar için düşünüp hareket için hesap kitap yapma diyor beyin. Sana zaman veriyorum. Sonra biz bu zamanı gidip kaynanayla harcarsak o zaman beynimizi hasta etmeye başlarız.
Ruhsal hastalıklar başımıza gelir, stresler başımıza gelir. O bize sıkıntıyı üzerimizden alarak zaman tanıyor. Bunu iyi yaşa.
Beni de iyi yaşat diye. Sen gidip ondan sana kalan zamanları stresle doldurursan, kaygıyla doldurursan, o zaman sen beyni hasta etmeye çalışıp başlarsın ki bu da bir şekilde ruh hastalığı dediğimiz şey, akıl hastalığına kadar dönüşebilir. Şimdi bu durumları güvenli ve tanıdık kabul etmesi meselesi, yani statik hoca olması, korkuların da nedenlerini oluşturur. Daha önce bir otobüs karası geçirdiyseniz otobüs fobiniz oluşabilir. Bir daha senelerce otobüse binemeyebilirsiniz.
Neden? Çünkü bilinçaltınızdaki kodlar o otobüste ölen kişileri ve sizlerden döndüğünüzü biliyor. Ve size öyle bir fobi oluşturur ki hayatınızı korumak için tabii ki sizin tekrar bir otobüse binmenizi korkutarak engeller.
Bu bilinçaltının aslında kötü bir niyeti değildir. Sizi hayatta tutmaya çalışıyor aslına bakarsanız. Kaygı değildir. Eğer birinci sınavda hayatınızda kustuysanız hayatınız boyunca ihtimaldir ki sınav kaygısı yaşayacaksınız ve o sınavlarda mideniz bulanacak.
Başınız döndüyse başınız dönecek. Birinci kodda sizi korkutan bu sıkıntı kusturduğu ve rahatsız ettiği için bilinçaltınız beyine şu bilgiyi verecek. Biz bu patronu sınava götürmeyelim çünkü sınava götürürsek kusacak. Sağlıklı tutalım biz bunu. Ne yapar dikkat edin sınavdan korkuyorsan ve sınav sayın için güvenli alan değilse ateşin çıkar, ihsal olursun.
Hakikaten kusma başlayabilir, sıcaklığı bilmem ne olabilir. Çocukların sınav kaygısı nedeniyle sınava gidemediği dönemleri düşünün zaman zaman. Korkular işte bu korkular bilinçaltının kötülüğünden değildir. Sizi güvende tutmaya çalışmasından dolayıdır.
O oraya gitmenin kötü olduğunu kodlamıştır. Çünkü biz ona bu bilgiyi verdik. Biz düşüncemize sürekli bunu düşünüyoruz. O da bizim dedik ya kötüyü bilmiyor.
Yani gitmem gerektiğini düşünemez. Çünkü mantığı yoktur dedik. Duygusal olarak bir sınav odasında ben sıkıntı yaşadıysam bilinçaltım bu duyguyu kaydetti ve iyi niyetle oraya gitmeme engel olmaya çalışıyor.
Buna fobi veriyor, kaygı veriyor, tasavvufta buna ve stres ediyoruz. Tüm bu kaygıları yapıyor. Şimdi bunu da kuantuma bağlayalım.
Bu akşam öyle bitirelim izninizle. Şimdi korkuların kuantum altyapısında, kuantum network'ündeki yeri neresidir? Hatırlayın mikrodalga ve elektronlardan bahsetmiştik.
Elektronlardan bahsetmiştik. Bir elektron eksildiği zaman onun yerine birinin geçmek zorunda olduğundan bahsetmiştik. Şimdi bu mesele buradan buraya geçecek ya bu.
Birinci, ikincisi birincinin yerini alacak ya. Neden bunu yapıyor? Çünkü eksik olmaması gerektiği talimatı var sistemin ona. O eksik olmaması gerektiğini bildiği için aslında eksik olursa başına bir şey geleceğini zannediyor.
O eksikliği tamamlamak zorunda olduğunu düşünüyor. Yani aslında bir nevi korkuyor. O korkuyla tetiklenip hemen onun önlemini almaya çalışıyor. Ve dikkat edin çocuğun ateşi gibi o hareket mikrodalgada... ısı enerjisi yayıyor.
Aynı şeyi yapıyor insanın, hücrelerinin yaptığını. Oradaki elektron aynı şeyi yapıyor. Peki başka bir şey söyleyelim.
Namaza duracaksınız. Aynı şey. Saftan bahsedelim. Önünüzde üç kişilik yer boşaldı.
Siz de beş kişi duruyorsunuz. Hanımlar da nasıl ceren eder? Bu hiç bilmem ama erkekler de ya boşver ben gitmem diyemezsiniz.
Korkarsınız. Dersiniz ki olmaz canım bir kural var ve burası da olmalıdır. Adımınızı atarana geçersiniz.
Kimse durup da demez boş ver yani de beş kişi de olmasın. Korkarsınız. Neden?
Çünkü doğrunun o olmadığı kodlandı. Ha bu gerçektir değildir. O başka bir tartışma konusudur.
Bu şekilcilik demek başka bir konudur. Biz bilimsel tarafından bakıyoruz ve inanç tarafından bakıyoruz. Ne yaparız?
O boşluğu doldurmak için bir adım atarız. Neden? Korkarız.
Neden korkarız? Çünkü sistem bize demiştir ki orası dolacak kardeşim. İyi bir namaz böyle yapılır. İyi bir namaz öyle yapılıyorsa eğer ve ben buna inanıyorsam bir adım atmak yerine neden göze alayım ki namazımın zayıf geçmesini? Atarım o adımı gider orada dururum.
Bir yöne geçelim. İşte bakın aynı değer hem psikoloji, bilinçaltı, hem elektronlar yani kuantumun temel felsefesi hem de tasavvufun göbeğinde aynı şekilde cereyan ediyor. Yani bulunduğun durumu değiştirmeni veya bulunduğun durumu korumanı sağlayan şey kendini koruma bilincidir.
Kendini koruma refleksidir. Hayatta kalma refleksidir. Korku bilincidir. Bilinç diyoruz bakın. Korku bilinci.
Ne dedik biz? Beyin bilince nereden bilgi alır? Bilinç altından. Demek ki korku bilinciniz oluştuysa bir konuda demek ki bilinç altından oraya bir bilgi verildi. İşte gece tırnakları kesme.
Şeytan gelir. Bu bir şaman adetidir. Neden?
Çünkü ışık yoktu. Millet parmağını kesiyordu. Şimdiki aletleri yoktu ki tırnak keserken.
Koca koca şeylerle kesiyorlardı. Parmaklarını kesiyordu insanlar. Ve işte bin yıllık, iki bin yıllık, pardon üç bin, dört bin yıllık gelenek hava kararlıktan sonra da şamanlarda yasaktı tırnak kesmek ne bileyim ben saç kesmek, şunu bunu yapmak yasaktı.
Çünkü kaza oluyordu sürekli. Sonra bu Abbaside döneminde bizim İslam'a enjekte edildi yavaş yavaş. Ya ama şeytan gelirdi mi?
Biri çıkardı şeytan gelir diye. Hep düşündüm zavallı şeytana da nasıl hakaret ediyoruz ya? Benim gece kestiğim tırnakla başlıyor.
Şey şeytan dediğim. Bilmem ne benim tırnağımlara. Ona da yazık.
Ona da yazık yani. Evet değerli dostlar bu akşam için çok teşekkür ederim. Geldiğiniz hoş geldiniz.
İnşallah gelecek haftada kaldığımız yerden adım adım ilerleyeceğiz. İlerleyen derslerde soru cevap bölümlerimiz de olacak. O yüzden lütfen herhangi bir konuda yani bu derste sonraki derste vesaire de bu alanla ilgili sorularınız oluşursa bu sorularınızı seve seve yanıtlayacağım bir soru cevap dersimiz ara ara yapılacak sürekli.
Orada da. İşte bu dersler boyunca sormanız gereken bir şeyler çıkıyorsa onları seve seve cevaplandıracağım ilmim yettiği kadar. Çok teşekkürler katıldığınız için Allah'a emanet olun. Görüşmek üzere, hoşçakalın, güzel bir akşam.