Merhabalar, hoş geldiniz. Şimdi millete bin tane psikolojik teşhis koyup, tanı koyup sonra tamir etmeye çalışıyoruz. Bütün hayatım böyle geçti. Yani geçen gün tekrar hesapladım.
Biz de APA'ya, bu uluslararası analistler, psikiyatristler, psikologların varlığı olduğu bir örgüte bilgi vermek için isim olmaksızın pek tabii ki. Vakaları iletiriz sürekli. Ve onlar da yıllardır bu sayıları tutar.
Sizinle birisi oy versin falan filan hikayeler. 56 bini geçmiş görüştüğüm birbirinden farklı insan sayısı. İnsanlara teşhis koyarız.
Sonra da şimdi rekorda basarken kendi kendime dedim ki birinin de bana paranoya teşhisi koyması lazım. 50 yerden kayıt alıyorum yaptığım bu şu andaki yayını. Telefondan ayrı, ses kaydı ayrı, YouTube'dan ayrı, buradan ayrı.
Neden? Hani... böyle şeytanın bazen boşlamalarına gelir de seninle uğraşır ya ya arkadaşlar bir yayın yaparsınız bazen dört yerden beş yerden yayın yaparsınız çok önemli.
Kırk yıl kimse sormaz o yayını. O günkü yayını biri ister dört yerde bile arıza çık. Dört yerde arıza çıkar.
Hiçbir yerde kayıt alamamış. Bazen böyle çok enteresan işler oluyor. Gel de anlat yani insanlara ki kayıt alamadık. Bilmem ne yapamadık. Bu da böyle.
Bu da bir paranoya oldu artık. Her yerden kayıt alıyorum. İnşallah Allah'ın izniyle bu akşamki kayıda tamamlayacağız.
Hoş geldiniz, sefa getirdiniz. Bu akşam sizlerle güzel bir konuyu konuşacağız. Sonra yarın sabahtan itibaren Allah'ın izniyle nereye nasıl yapacağınız sizin özgürlüğünüzle elinizi cebinize atıp sadaka vereceksiniz. Bu gece sadakayı konuşacağız sizinle. Sadakanın kıymetinden bahsedeceğiz bu gece çünkü sadakanın bir mevsimi, bir dönemi olmadığını bildiğimiz için ve her zaman her an ihtiyacımız olduğu için anlamını da bilmemek gerekiyor.
Şimdi biliyorsunuz ki sadaka vermek birçok hadiste yer alan ve sadakayı vermenin faziletlerinden bahsedilen nafile dediğimiz bir ibadet çekimi yani nafile ibadetlerden birisidir sadaka. Ve sadaka vermek kişiye manevi bir huzur sağladığı gibi birçok faziletleri kazanmasında da yardımcı olur. Yani birçok ayette, birçok büyüğümüzün, alimin, birçok evliya-ül alemin sözlerinde, kitaplarında, Hz.
Peygamber'in hadislerinde, sünnetlerinde yer alan sadaka çok önemlidir. Çünkü şimdi bir cennet kavramı var. Nasıl değerlendirirsek değerlendirelim o ayrı bir mesele.
Sorun değil yani. Ama bildiğimiz bir şey var ki Allah'a kavuşma, Allah'a... yönelme, Allah'la bir olma, hemhal olma, mutmain olma gibi kavramlardaki yolumuzun parke taşları sadakalarımızdan oluşuyor. Yani bir gün tekamül yolculuğunda yolda kalırsan bakacaksın ki vermediğin sadakalardan dolayı kal.
Bu ne demektir? Kendini git harap et, her şeyini ver de mahvet demek değildir. Buradaki kasıt şudur.
Küçük ya da büyük fark etmeksizin hatta gerekirse dua ederek başka insanların hayatına katkıda bulunmak zorundayız. Bu bir Müslümanlık düsturdur değil arkadaşlar. Bunu Müslümanlar kabul ederek yola çıkar. Tamam diyelim ki İslam'ı bir şeyden bahsetmeyeceğiz bu akşam.
Okey. Bir insana yardım etmek dinlerden bağımsız bir kavramdır zaten. Yani illa bunu adı sadakadır ve İslam'ı bir terimdir diye tutup da buradan değerlendirmeye de gerek yok. Her şeyden bağımsız düşünelim lütfen. Tamamen dışına çıkalım bütün inanç sistemlerin.
Hatta inançsız insanları düşünelim. Yani bugün kendine atay isteyip hiçbir şeye ya da deist deyip Allah'a haşa peygambere kitaba inanmayan insanların kötü olduklarını söyleyebilir miyiz? Söz konusu değil.
Onların sadaka vermediklerini yani birilerine iyilik yap... Yapmadıklarını söyleyebilir miyiz? Mümkün değil. Kendi ateist ilan edip bir Müslümandan çok daha fazla yardımsever ve İslam'ı bir Müslümandan daha iyi yaşayan insan gördüğümde çok. Çünkü İslam'ı yaşamak demek sadece beş vakit namaz kılacaksın, işte şunu yapacaksın, bunu yapacaksın gibi belli şekillerin içinde bir kavram değil.
İnsani ruhu, hümanist ruhu, barışçıl ruhu. taşıyan bireylerden bahsediyoruz. Ve bunlar illa Müslüman olmak zorunda değiller.
Neden? Çünkü İslam dediğimiz olgu Müslüman'ın malı değil. İslam ona kurallarına uygun yaşamayı söz verenleri Müslüman yapar. Yoksa başka bir inançtan olup da Müslümanlığı yaşayabilir insanlar.
Sadaka da bunlardan biri. Hiç kimseyi ayrıştıramayız. O böyledir, bu yapmaz, bu etmez diye.
Herkes bilir ve kendine göre yapması gerektiğine inanır. İnanırsa da yapar. Kişinin varlığından istediği kadar kısmını, ihtiyacı olduğunu bildiği kişilere paylaşması olduğunu hepimiz biliyoruz sadakanın. Sadece maddi varlıkların paylaşılması değildir.
Bunu uzun yıllar boyunca maalesef yozlaştırıldığı için dinimizin birçok yeri böyle algılanmıştır. Oysa manevi olarak yapılan güzel ameller de sadakadır. Dua bir sadakadır, bir yetimin başını okşamak bir sadakadır, birinin derdini dinlemek bir sadakadır.
İhtiyaçlı olma birine bir akıl vermek, destek olmak, bir sırtını sığazlamak sadakadır. Yani bir insanın... ihtiyacı olabilecek şeyler, sadece maddi şeyler olmayabilir. Dünya kadar zengindir, parası pulu her şey vardır da sırtını okşayan haklısın be kardeşim sen birisi yoktur hayatında ve dinleyip hakikaten ona hak veriyorsanız bunu yapmak bir sadakadır.
Birçok fazileti, güzelliği yani bize armağını bulunan ve güzel ahlakı destekleyen bir amel, bir fiil, bir eylem biçimidir. Ve sadaka verenin kaza ve belalardan korunmasına ve hayır yapmasına vesile olan bir fiziksel davranış modelidir. Hangi türünü yaparsanız yapın, o iyilik ve o korunma enerjisinin, o alanın içinde yer alırsınız.
Neden böyle? Çünkü her şey bizim içimizde dediğimiz gibi. Biz evrenin parçasıyız ve evrende ne varsa bizde de aynısı oluşmuş.
O zaman kendimizi koruyabilecek güç de içeride. Ama bunu dışarıya çıkarmak lazım. Bunu dışarıya çıkaracak şey iyilik. Merhamettir, hoşgörüdür, alçakgönüllüktür. Sadaka gibi yardımlaşmadır.
İçimizdeki gücü dışarıya çıkaran mesele budur. Onun tetikleyicisi, onun makinesi, onu çalıştıran mesele tam da böyle bir şeydir işte. O yüzden çok kıymetli bir şeydir.
Çünkü sadaka vermek kişinin kendisine fayda sağladığı gibi aslında başkalarına hatta kendinden öncekilere de fayda sağlar. Eminim hepimizin kaybettiği ve sevdiği örmüşlerimiz vardır. Allah gani gani rahmet eylesin. Birilerine faydalı olmak ve sevap sağlamak onların soyundan geldiğiniz için onların amel defterine yani onların yeni tekamül hayatlarına da faydalıdır. Peki bunu yaparken tabii şunu bilmek lazım.
Sadaka sıradan bir iyilik olmadığı için şimdi Müslüman tarafından bahsediyoruz. Herkes istediği gibi iyilik yapabilir kimse ona bir şey diyemez ama bazı kriterleri vardır tabii. Hatta iyilik yapmanın da kriterleri vardır bilirsiniz.
Yani şimdi iyilik yaparak bilmem ne fen lisesine gidip bonzai armağan edemezsiniz. İyilik yapmak için bilmem hangi uyuşturucu maddeye gidip de veremezsiniz. Ne bileyim gidip de maruana armağan etmezsiniz çocuk köyüne iyilik yapacaksınız diye.
Ben gönlümden koptu hediye edeceğim diye esrar eroyun dağıtmazsınız. Ya da işte bilmem hangi ismi lazım değil futbol kulübüsünüz. Futbolcularınız... Başarılı olsun diye onlara gol at şey nedir o pazar gün maçtan sonra sizi genel eve götüreceğim diye.
Var yaşadık bunları da ondan söylüyorum. Genel eve götüreceğim sizi kadın armağan edeceğim diye sadaka yapmazsınız yani. İyiliğin genel geçer global bir kuralı zaten vardır. Ama bu global kural yanında bir de İslami kuralları vardır. Yani bu nedir?
Sadaka çeşitleri nelerdir? Kimlere verilir? Nasıl verilir? Bunları bilmemiz gerekir.
Bunu. İsterseniz İslami bir bilgi olarak, bir literatür olarak, isterseniz bir veri olarak nasıl arzu ederseniz o şekilde anlamlandırabilirsiniz. Sadakanın en önemli özelliği verilecek kişinin buna ihtiyacı olmasıdır.
Yani ihtiyacı olmayan birine sadaka verilemez. Yardım yapılamaz demiyorum. Sadaka kavramı altında bir şey verilemez. Ha şimdi birinin 10 lirası var sende 5, senin 5'ini onun 10'una katmak istiyorsan sen verirsin verebilirsin.
Buna iyilik demek istersem iyilik de olabilir. Onda da bir sorun yoktur. Ama eğer adı sadakaysa gerçekten ihtiyacı olan kişiye verilmesi gerekir.
İhtiyacı olan kişilere tabii verildiği gibi toplum için yararlı kurum ve kuruluşlara da verilen bir ibadettir. Yani şimdi Darül Şafaka'nın kurum olarak kendi ihtiyacı yoktur ama hizmetlerini karşılamak için paraya ihtiyacı vardır. Gidip ona verebilirsiniz. İşte Mehmetçik Vakfı'na verebilirsiniz.
Sayamadım başka. Ne ya acı bir şey ya. Sayamadım başka üçüncü bir tane. Çünkü dolandırıldık hayatımız boyunca bu kurumlara para verirken.
O yüzden şu da şu da şu da diyemedim ama. Kızılay diyeceğim rezilliklerini görüyorum. Deniz Feneri vardı.
Senem Erçelik'e para gönderdim o Deniz Feneri'ne. Başka da benim arkadaşımdı. Yedi yıl hapis yedi.
Söyle estağfurullah. Bizim paralar gitti nereye gitti bakalım. Ama mesela Darüşşafaka konusunda hiç hiç şüphem yoktur. Çocuk kurumlarına, okullarına, bucasından İzmir'inden tutta İstanbul'una kadar, Mardin'ine, Malatya'sına kadar gitmediğim, görmediğim yeri kalmadı.
Darüşşafaka şahane bir yerdir. Yardım yapmak için. İşte tema vakfı gibi yerler var. Yani ağaçlandırmak ülkenin ihtiyacıysa ve ona yardım yapıyorsanız dolaylı da olsa o bir sadaka şeklidir.
Bunu hiç kimse size hayır sen beni ne mutlu etmedin diyemezsiniz. Çünkü her bir ağacın sadaka için önemli bir yeri var. Allah'ın mahlukatına destek oluyorsunuz.
Bunun yanında tabii sadaka sadece dedik ya maddi olarak verilebilen bir amellik sınırlı bir şey değil. İnsanlara iyi davranmak, insanlara tebessüm etmek bakayım ve selam vermek de bir sadaka sayılır. Yani bir insana gülümsersen...
bir insana selam verirsen bu da bir sadakadır. Neden biliyor musunuz? Çünkü her bir başka insana hatta tanımadığınız bir insana her gülümseyişiniz her iyi davranışınız aslında sizin Allah'ın selamına aktarır gibi barış dili ve barış yuvasında, barış yurdunda yaşamanız demektir ki bu Allah'ın en çok istediği esenlikçisi değil bir şeydir.
Tabi yine de bunlar bu kadar. Emre var mı ya bu gece? Emre yok mu Emre?
Neyse o zaman kız kızayız Emre yoksa. Yani kız kızayken söylemem lazım. Allah'ını severseniz böyle bir şey önerdim diye de önümüze yine gülümsemeyin. Türkiye coğrafyasında bu da çok tehlikeli.
Tebessümle gülümsersiniz, kucakta gidersiniz Allah korusun. O yüzden bana dikkat etmek gerekir. Ben bunun vebalin altına giremem yani. En azından tanıdıklara yürüyün. Yani insanlara bunu önermeyelim.
Bazı coğrafyalarda olması hatırlar mısınız? Trajikomik bildim ama trajikomik aslında trajerik bir şey. Bir tane hanımefendi gelinlikle bisiklete binmişti ve dünyada insanlar iyilik yapar sloganıyla İtalya'dan yola çıktı, İpek yolundan geçip Tibet'e kadar gidecekti bu hanım. Sakarya'da tecavüz edip öldürdüler.
Düşünebiliyor musun ya? Komik geliyor şimdi söylerken bile. Dünyada insanlar iyilik yapar diye çıkan kadını Sakarya'da tecavüz edip öldürdüler bir kamyoncu kestirmişti kadını. Dolayısıyla buna da bakmak lazım yani dikkat etmek lazım öyle gülümserken ölçülü.
Dine olarak baktığımızda sadaka kavramına dört çeşit temel sadaka tipi olduğunu biliyoruz. Dört kısım altında bakılıyor dinde sadaka meselesine. Bunlardan bir tanesi fıtır sadakası dediğimiz sadakai fıtır ya da fıtır sadakası dediğimiz Ramazan ayında verilen sadaka çeşididir. Belirli kurallar çerçevesinde verilir ve sadece Ramazan ayında verilene bu isim verilir. Bir diğeri cariye sadakasıdır ya da yine sadaka-i cariye dediğimizdir.
Bu da nedir? Bir kişi öldükten sonra da amel defterini açık tutmaya yarayan sevaplarının yazılmaya devam ettiği sadakadır. Bu önemli bir şeydir. Peki nedir bu amel defteri? Çok değişti artık bu mesele.
Eskiden biliyorsunuz... Binişli olarak padişah hanımları ya da padişahlar işte metreseler, mektepler, camiler, su bilmem neleri falan yaptırırlardı. Neden?
Kendinden sonra da ölür girer, biri ne yapar orada biliyorsunuz. Bir bardak su içer, ferahlar, Allah razı olsun yaptıranlardır. Amel defterinin açık olduğu kabul edilir bu ritüelde. Ancak tabii bunun yanında şimdilerde bu iş çok değişti.
Şimdi herhangi bir camisi, yatırı, çeşmesi bilmem nesi yoktur Doğan Cüceloğlu'nun. Videoları onun amel defteridir. Her kim açıp ondan bir şey öğrenirse Doğan Hoca'nın hanesine yazar. İnanın bana onun amel defteri günümüzde bu da değişti.
Kaybettiğimiz birinin arkasından onun sayesinde bir fayda elde edebiliyorsak yüzümüzü yıkadık. Abdest aldık, camisinde namaz kıldık. Olabilir. Bilgisinden faydalandık. Aynı şeydir.
Orada da amel defteri açıktır. İşte bunun gibi kitap yazan insanlar, yani öyle değerli kitaplar yazmıştır ki, hayat bu insanlar içinden bir şeyler okuyor. Amel defteri açık kalır.
İşte buna sadakayı cariye diyoruz. Yani amel defterimizi açık tutmaya çalışıyoruz. İnanan insanlar için böyle ki... Birileri arkamızdan hayır doğkusun bir fatiha okuyanımız olsun diyedir bu. Bunun yanında farz olan sadakalar vardır.
Verilmesi dinen... Ölçülü bir şekilde belirlenmiştir ve kaçınılmazdır. Bunlar tabii ki en önemlisi biliyorsunuz zekattır. Kırkta bir ölçüsü üzerinden veya altın gramlı dirhemi ölçüsü üzerinden yapılan bir hesapla ki bu Kur'an-ı Kerim'de doğrudan belirtilmiş bir hesaptır. Bu hesap üzerinden insanlar gelirlerinin bir miktarını vermekle mükelleftirler.
Büyük bir meseledir. Neden? Çünkü Hazreti Allah kendi sözlerinde yani kitabında İslam'ın beş tane direk üzerine oturduğunu anlattığı ayette beş kural olarak koyduğu şeylerden biri zekattır. O yüzden bu zekatı borçlu olmayanların vermesi gerekiyor. Borçlu olmak durumunda zekat vermeyiz.
hesabımızda 3 lira borç kalsın da vermeyelim numarasını Allah yemez. Yani bir çatı altında ondan saklanamayız. Buna dikkat etmek gerekiyor.
Ya da borcu uzatalım, ödemeyelim Allah yemez. Ya da kredi kartı borcum var. Bu da geçerli değildir.
O İslami, çünkü bu İslam'ın alimleri var, yazıldı, çizildi. Yok öyle bir şey. Yani gündelik hayatını geçindirmek için harcadığın kısa süreli borçlar, Ki bu kredi kartı buna girer. Borçlu kabul edilmez zekat karşısında.
Çünkü ona bakarsan herhalde gezegende kredi kartı artıda olan insan yok. Niye yok? Zaten kredi kartının kullanım amacına aykırı bu. Niye artıda olsun kredi kartı?
Kimse zekat vermeyecek bu durumda. Olmaz. O yüzden o buna dahil değildir. Gündelik ihtiyaçlarımızın karşılanmasını sağlayan kısa dönemli borçlar ki aylık borçtur bu.
Buna dahil değil. Bunun dışında bir de nafile sadakası var. Belirli bir ölçü ve kıstası olmayan sadece ve sadece ki en güzellerinden biridir.
Sadece ve sadece Allah rızası için verilen ve miktarının önemi olmayan bir sadakadır. Nafile sadaka, böyle bir sadaka çeşidinde miktarın önemli olmadığı gibi en az miktarda dahi verilse kişinin gönlünden geçtiği için sevabı Allah katında belirlenen. Herhangi bir sadakanın yerine geçtiği inanılır. Dilenciye dahi verilen bunlardan birisidir.
Bu arada şunu söyleyeyim. Şeyh Efendi'den bir şey söyleyeyim size. Bu dilenci konusunda bize bir kıstas vermişti. Demişti ki eğer birisi dilenirken bu dilenme içerisinde senden parayı, senden bir şeyi Allah rızası sözcükleriyle istiyorsa az ya da çok ona ver.
Kandırıyor mu seni? önemli değil. Sen ona ver. Meşhur Hazreti Ömer hikayesi vardır bilirsiniz.
Arap'ın biri koşa koşa gelir Hazreti Ömer'den sadaka ister. O da çıkar verir parayı. Arap koşarak kaçar. Arkadaşı Ömer'e der ki ya Ömer der bilmez misin bu herif içkide kumarda harcar bu paraları alıp gitti şarap alıp içecek. Niye buna sadaka verdin?
Hazreti Ömer der ki benim sınavım parayı ona verene kadardır. Ondan sonrası onun sınavıdır. Beni ilgilendirmez ne yapacağı. O zamandan kalma bir tekerlemedir. Duymuşsunuz mu?
Sen parayı ver araba, ister kumara versin, ister şaraba diye bir tekerleme var. Duydunuz mu bilmiyorum. Bunu anlatan Yaver Seferi Hazretleri vardı. Yaver Seferi Hazretleri bunu anlatırken bir sohbetinde böyle bir tekerleme koymuş.
Bunu anlatmak için o yıllardan kalan bir şey. Yaver Seferi Hazretleri de Mevlana'nın öğrencilerinden biriydi. 13. 12. 13. yüzyılda yaşamış önemli bir yazar, önemli bir İslam felsefesi yazarı.
Evet şimdi tabii bunları konuştuk ama bunların yanında bir de terminolojik olarak da bir bilgi vermek isterim size. Sadakanın sözcük anlamı nedir biliyor musunuz? Doğruluk demektir.
Gerçeklik ve doğruluk demektir. Gerçek olma durumu demektir sadaka. Yani bizi...
Bizi gerçeğe dönüştüren anlamında kullanılmıştır. Hakikate dönüştürme. Gerçeğe dönüştürürüz. Yani Allah'ın hakikatine dönüştürme.
Ona evirme hareketidir sadaka. Yani sözcüğün kendi derinlemesinden de. Biliyorsunuz şimdi dünyada birkaç tane dil akımı vardır ama dünyadaki neredeyse bütün dillerin %100'ün olmasa da elbette büyük bir kısmının anası sayılan dil Farsçadır.
Ve onun kökeninde de Arapçanın... etimolojik hikayeleri vardır. Dolayısıyla Arapça sözcüklerin hayatı vardır.
Türkçe gibi değildir. Türkçe, kötülemek için söylemiyorum, şahane bir dildir ve Atatürk'ün yaptığı en güzel şeydir. Türkçe uydurma bir dildir.
Yani uydurmadan kastım tekrar diyeyim. Yani aşağılamak anlamında değil. Dünyanın en güzel zekası hazırlamış Türkiye.
Atatürk hazırlamış. Şahane bir dil. Ama uydurmadan kastım şudur. Türkçe'de örneğin konsantrasyon dediğinizde konsantrasyon ve benzeri birçok sözcük Fransızcadan gelmedir.
Yani Türkçenin kendi içerisinde bir hikayesi pek yoktur sözcüklerimizin. Çok azının vardır. Pek yoktur. Ama Arap... Farkça gibi dünyanın ana dillerinde yani ana akım dillerinde her sözcüğün hikayesi vardır.
Neden? Çünkü bir insan insanlık evrimini gerçekleştirirken duygu ve düşünceleri oluşmaya başladığında ve bunu sözcüklere yani konuşmayı öğrenmeye başladığında insan işte homo sapiensden homo sapiens sapiensi geçmeye başladığı evrede ne geçer insandan? Sözcük bilinci geçer, konuşma bilinci geçer.
Oradaki sözcükler... ihtiyaca binaen gelişir ve her birinin bir hikayesi oluşur. İşte bunlardan biridir.
Yani sadakanın geldiği hikayeye bakın. Birçok sözcük yeni dillerde, bizim dilimiz yenidir. Yani bin yıllık bir öte geçmiş dediğimiz, sığ geçmişi olan ama aşağı yukarı yüz yıllık bir kökenli geçmişi olan ki az değil yüz yıl ama dil ömürleri için. Yani düşündüğünüzde işte Farsçayı düşündüğünüzde yedi bin altı bin yıl. Başka türlü oluyor yani bizimki biraz daha genç oluyor dilimiz.
İşte burada sadaka kelimesi budur. Sıdık sözcüğünden gelir. Sıdık da biliyorsunuz meşhur sıddıklar yani nedir Fatiha suresinde de gönderme yapılan sıddıklar dediğimiz sözcükten gelir. Yani doğru kişiler, gerçek kişiler, insan yanıltmayan kişiler.
Sıdık kelimesinin çoğulu sadakadır. Sıdıkın çoğunluğuna sadaka denir. İslam terminolojisinde bir Müslümanın gönüllü olarak, tanım olarak öyle geçer veya dini bir vecibeyi yerine getirmek üzere ihtiyaç sahiplerine yapılan maddi yardım diye geçiyor terminolojik tanımda.
Ama az önce size İslam felsefesi üzerinden tanımlamasını yaptım. Yani sadece maddi yardım değildir. Sadece maddi değeri olan bir yardım da değildir. Dedim ki size dert dinlemek.
bir sadakadır. Arapça anlamı bu olsa da Türkçe'de fakirlere gönülden verilen bağış olarak kullanılır. Yani gerçeklik gibi bir karşılığı yok Türkçemizde.
Kökeninde, hikayesinde bu var. Yahudilik ve Hristiyanlığa baktığımızda burada adı geçen sadaka genel anlamda ihtiyaç sahibine gönülden yardım yapmak demektir. Yani hem Hristiyanlıkta hem Yahudilikte de sadaka kavramı Yani zaten insan olduğu her yerde yardımlaşma vardır da dini vecibe olarak sadaka verme kavramı kitaplı dinlerin tamamında vardır.
Şimdi Arap müelliflerine göre sadaka ya da sıdık ya da şıdık, şe de keden oluşuyor. Kökü Arapçada, Arapça bilemiyorum aynı zamanda şimdilik yok diyelim. Şimdi Arapçada biz...
Sözcü kökenlerinin, etimoloji kökenlerine inebilmek için sesli harfler kaldırılır. Yani sıdık, yani sadaka sadakadır. Ama S eğer en başa geçerse ve özel bir isim değil ve kelime içerisinde kullanılırsa, başındaki S harfi şey olarak ifade edilir.
Yani aslında sadaka sözü, Arapçada şedaka diye okunur. İki ada uzak dur. Şedaka diye okunur. O kökten oluşan bir şeydir.
Bu kelime yani şedaka okunan kelime ne ilginç bir tesadüftür ki İbranicedir. Yani Yahudilerin ana dilindedir şedaka. Aynısını Araplar şedaka olarak kullanıyor şu anda yani çok yakın olduklarını da biliyorsunuz. Ve İbranice'de şedaka kelimesinin ancak Arap harfleriyle yazılmış şeklidir. Ve aslında daha Latine geldiğimizde bu Romalar, Mamalar bilmem neler gibi dini dönemlerinde...
de geldiğimizde. Farizi denen bir sözcükle Roma'da, Bizans'ta dahi karşılık bulduğunu gördük geçmiş tarih kitaplarında. Ve tabii tüm bunlarla ilgili İslam'ın en kıymetli kavramı nedir?
Hiçbir şeyi delilsiz bırakmamasıdır. Buna delil olarak da getirilen bir ayet vardır tabii. Ve o ayette diyor ki kim diyor Kimdir o kimse ki diyor Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah onu kat ve kat artırsın. Yani siz bir iyilik yapar bir sadaka verseniz Allah bunu kat ve kat artırır.
Güzel bir ödünç kelimesinin yerine şedaka sözcüğü kullanılır ayette. Yani buradaki güzel bir ödünç ifadesi aslında sadaka verir anlamında söyleniyor. Hadisleri de birçoğu var tabi. Aç bir kimseyi doyuruyorsa Allah da ona cennet ve meyveleri verir diyor.
İşte her kim susuz bir mümine su verirse kıyamet gününde diyor hadis yani hadis-i peygamber Allah tuhalet ediyor. Onu işte saf içeceklerden içirir. Şimdi bu cennet meyvesi, kıyamet günü, saf içecek bunların hepsini bir metafor olarak kabul edelim pek tabii ki. Yani şekilsel kafamızda çizdiğimiz gibi işte şeytanın boynuzu var, cennetin meyvesi var.
hurisi, nurisi var gibi bu putperest şekillerden uzak tutup biz kalbi duygular, kalbi mutluluklar veririz. Yani cennetin yeşil elbiselerinden giydirilirmiş sadaka verene dediğimizde burada şeyin cübbelinin oyuna düşmeyelim. Bunu yaparsanız 28 tane huri hediye edilecek size. Yani buradaki cennet kavramı bir metafordur.
Yani bu iyiliği yapan iyilikle karşılık bulacak anlamına geliyor. Ve bunun için çok da Allah'a varmaya gerek yok. Bu dünyada böyle.
Çünkü senin o iyilik enerjin sana güzellikle dönecektir. Tek tabii ki ve her fakir burada her zaman sadaka verilmesinin sebebi koruyucu bir tılsım olduğuna güvenmemizdir. İyilik yapmanın bizi koruduğuna inanıyoruz.
İyi bir insan olmanın bizim koruyucu olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden özellikle nafile sadaka dediğimiz sadaka ki her vakitte her zaman verilebilir bir engeli yoktur. Ramazan'da verilir şurada verilir gibi bir şey yoktur. Nafile sadaka.
Her zaman her şekilde verilebilen sadakadır. Bunu bol bol yapmanızı her zaman öneririm. Yani Allah karşımıza sadaka vermek için bazı fırsatlar çıkarır.
Mutlaka bu fırsatlar mesela bu gece bunu duymak da bu fırsatlardan biri olabilir. Kim bilir. Mutlaka irili ufaklı bir takım sadakalar verin.
Bir yerlere bağışlar yapın. Özel kurumlara bir şeyler gönderin. Nasıl arzu eder kendinizi nerede güvende hissederseniz bunu yapın.
Ve eee... Kendi hayatınızda, çoluğunuzun, çocuğunuzun hayatında geriye bırakmak istediğiniz amellerinizin istikametinde bir niyet ederek, yani Allah'ın isteğiyle, Allah'ın güzelliğiyle bunu verdiğinizi kendinize söyleyin. Bunu şimdi metafizik ya da biyokimik bir tarafa çekelim. Buradaki tasavvuf ve İslami değil artık, biyokimiktir.
Biraz enerjisel bir şey yapalım. Bir kız çocuğu düşünün. Okula giderken kitaplarını, kalemlerini, defterlerini naylon poşette götürüyor. Çünkü çanta alacak paraları yok.
Öyle bir geliri yok ailesinin maalesef. Yani bir naylon poşette götürüyor. Siz bunu gördünüz. Ve ona iyilik yapma konusunda niyet ettiniz.
Niyet ettiniz. Sonra gittiniz, işte diyelim 8 yaşında bir kız çocuğu. Siz bu kız çocuğunun evinin kapısını onun yaşına onun seveceği şekilde cicili bicili bir tane sırt çantasını aldınız. Gizlice gidip evin kapısına bunu astınız ve kaçtınız. İki gün sonra bu kız çocuğunu sırtında bu çantası sevgiyle onu kucaplamış keyifle onu taşıyarak koşa koşa okula gittiğini gördünüz.
Sizin aldığınız bu çantayla. andan daha büyük bir huzur var mıdır içinizde? İşte o an sadakanın size her sadakada verildiği geri dönüş anıdır.
O an yaptığınız iyiliğin sizde vücut bulması anıdır. Yani bir hayal edin o andaki duyguyu. Bu duyguyu başka ne aşabilir Allah aşkına? Hangi şeyle bu duyguyu alabiliriz?
Ne yaparsak böyle bir duygu elimize geçebilir. Neredeyse hiçbir şey. Vardır mutlaka muadilleriz ama neredeyse hiçbir şey.
İşte o duygu, o an duygusu hayal edin, sadakanın size dönüşündeki her sadakanızın karşılığıdır. O gün o anda onu hissetmeyebilirsiniz bir sadakada, başka bir şey de hissedersiniz ama işte size dönüşü, o sadakanın o güzelliği, o duygudur. O örneği unutmazsak o sadakanın bizde ne kadar anlam içerdiğini de biliriz.
Tabi burada bir de zorunluluklarımız var yani. Mesela İslam'ın Kur'an-ı Kerim'de geçtiği için. Beş ana şartından biri zekattır.
Bir sadaka türü olan zekat. Yani zorunlu bir şeydir. İnanç insanı malından bir miktar vermeye nasıl zorlayabilir diye sorgularsanız olabilir. Yani mantıklı gelebilir bu soruya.
Akıl kalpten öndeyse bu soru çıkar hepimizden, çıkabilir. Şöyle bir şey aktarayım size. Kur'an-ı Kerim biliyorsunuz ki iki büyük bölümden oluşan bir kitaptır. Bölümlerden biri Rabbani'dir.
Gaybı, bilinmezi, Allah'ın ruhani yanını ve güçlerini anlatır. Ve bununla ilgili bize büyük nasihatler, öğütler verir ve bize... Hayatı öğreten, felsefeyi, anlamı öğreten, dünyayı, evreni öğreten, zaman zaman cezaları, zaman zaman ödülleri anlatan bir kısımdır.
Diğer kısım yönetici kısımdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in bir kısmı da İslam hukuku içerir, kurallar içerir, devlet yönetmiştir. Dolayısıyla oradaki 41 kuralını farz edin ki devletteki vergidir. Bu da kalbimizin, hayatta olmanın, yaratıcımıza karşı olan bu. borcumuzun vergisidir.
Ve şöyle düşünün. Nasıl ki ülkede bir yasa varsa ve bu yasa geçerliyse ve şu vergiyi vereceksin derse kaçamazsın. Hatta cezası vardır.
Kalbinde İslami bir inanç varsa Allah'a, Kur'an'a inanıyorsan da bundan kaçamazsın. Bunun da cezası vardır. Bunun cezası daha ileridedir. Vergi dairesinin cezası biraz daha yakın bir zamanda çakılır size.
O yüzden düşünün siz Allah'ın vergisinden korkmayız ama vergi dairesinden korkarız. Böyle bir hendikap da var insanlıkta yani. Vergi dairesi ceza kesecek değil mi? Allah'ın vereceği ceza bunun uza değil. Şimdi bu İslam'ın temel beş şartı dedim.
Buradaki ifademiyi de açıklamak isterim size. İnsanların özellikle Arap coğrafyasında yani bundan 1500 yıl önceki bir dönemde 7. yüzyılın ortalarında Arap coğrafyında. iyiliği, güzelliği anlamaları ve detayları öğrenmeleri çok da kolay değildi. Cahiliye dönemiydi.
Birçok insan ümniydi yani okuma yazma bilmiyordu. Dolayısıyla bu insanlara doğruyu, yanlışı, sağduyuyu, iyiliği, kötülüğü şunu bunu öğretmek çok kolay değildi. O yüzden pek tabii ki Hazreti Allah kitabında, vahisinde, Hazreti Peygamber'e seslenirken, bize seslenirken kimi şeyleri özetledi, kimi şeyleri kolaylaştırdı.
Zaten ayetlerinden biri de zorlaştırma kolaylaştır diyor. Kendisi de bunu yaptı ve mesela İslam'ı daha kolay elde edebilmemiz bilgiyi diye temel olarak beş şarta indirgedi. Tabi Kur'an'ın geri kalanında bununla sınırlı bırakmadığı yani devasa şartları var ama bu budur. Temel beş şart dediğim dememin sebebi budur arkadaşlar. Yani şimdi İslam'ın beş şartının dışında kaldı diye merhamet İslam'ın şartı değil midir?
İyilik bakın sadaka bir İslam şartı değil midir? Alçak gönüllülük, kibirsizlik İslam şartı değil midir? Nefsini yenme, komşuya yardım, akrabaya hürmet, büyüklere saygı İslam'ın şartı değil midir? İyi olan her şey İslam'ın, İslam'a ait olan her şey insanın şartlarıdır aslında insan olmanın.
Dolayısıyla bu süreç içerisinde pek tabii ki bazı şeyler anlaşılsın diye biraz daha pratik aktarılmış olabilir. İşte o temel beş tane mesele de budur. Bunlardan birisi de zekat dediğimiz kavramdır.
Zekat nedir? Terim olarak şeriatte, şeriat sözcüğünü de altına çizelim tabii ki. Şimdi bir zamanlar bir televizyon, hangi televizyon kanalıydı unuttum.
Kızın kitabı vardı burada da ona bakıyorum ya. Soy ismi Bozkurt'tu. Neyse unuttum.
Unuttum. Unuttum valla. Kanal D'de mi nerede bir programa çıkmıştım.
Ondan sonra eski dönemdi tabii bu yani 2000'lerin ortasıydı böyle. Şimdi bu dediklerimi şimdi söyleyeceğimi söyleseydi şimdi alkışlanırsınız kapının önünde linç ediliyordum. Yazmadıklarını kalmamıştım ama anlatmama rağmen.
Kadın bana bodoslama şeriatçı mısın diye sordu. Ben de bir saniye bile düşünmedim. Evet ben bir şeriatçıyım dedim. Kadın kaldı böyle.
Yani sıkıştırmaya çalışıyordu güya beni. Kaldım böyle kaldı. Dedim ki anlatayım size şeriat devlet yönetimi değildir ve olamaz. Şeriat bir devlet yönetimi değildir. Şeriat Kur'an-ı Kerim'i benimseyerek kişinin kendi kalbini yönetmesidir.
Ve ben bu tanımlamayla evet bir şeriatçıyım. Kalbimi Kur'an'ın yönetmesini ya da mümkün olduğu kadar kalbime Kur'an'ı almayı hedefledim hayatım boyunca. Ve bunu doğduğumdan yani 13-14 yaşından beridir bunu hedefledim. Başarırım, başarmam eksiktir, fazladır.
O benim hesabım. Ama günün sonunda şeriat bu demektir. Yani şeriat, Hazreti Allah'ın kitabında yer alan bilginin kendisidir.
Bu bilginin, bunun adına şeriat denir. Bu bilgiyi kalbinde yaşamak isteyenler de şeriatçı denir. Bugünkü yobazların, kökten dincilerin, bugünkü asalak Müslümanların şeriat şeriat diye sokaklarda bağırdığı İslami yönetim denen kavram şeriat değildir.
O öyle bir şey zaten dinde yoktur. Kur'an'da da yoktur. İnsanlar der ki iyi ama yani Hz.
Peygamber devlet yönetiyordu. E tamam. Bir yönetim kurdu ve 7. yüzyılda bulabildiği en iyi yönetim olan Kur'an-ı Kerim'den esinlenen bir yönetim şekli icat etti. Yani şey totaliter rejim vardı, ne bileyim ben çağdaş demokrasi vardı, bilmem ne vardı da, işte şey nedir o Oxford vardı da o mu okumadı?
Dönemin şartlarına göre o kitleyi yönetmeyi Kur'an'ın içindeki ayetlere bağladı. Ama bu 7. yüzyıldaydı, biz 21. yüzyıldayız. 3 ile çarptık bunun dönemini. Dolayısıyla şimdi eğer biri derse, şunu soralım.
Hz. Peygamber gibi dahi bir zeka bugün hayatta olacak. Ve ona diyeceksiniz ki, bir devlet yönetiminin en iyi hangisidir? Şeriat mı diyecek size?
Ben onun zekasına hakaret kabul ederim böyle cevap verenleri. Yani demokrasi varken, insan hakları varken, özgürlükleri varken olur mu hiç? peygamber gibi onun gibi zeki bir adam 7 asrı 14 asır önceki bir yönetimi kabul etsin. Mümkün değil. O yüzden o dönemin şartlarında ona şeriat dendi diye bugün şeriatın bir devlet yönetimi olduğunu kabul etmek hakikaten bir yobazlıktan başka hiçbir şey değildir.
İşte burada bahsettiğim terim olarak zekat şeriatta yani İslami kurallar içinde asli ihtiyaçlar dışında. Ölçülmüş yani nisap miktarındaki mala sahip olan ve bu sebeple de zengin sayılabilecek Müslümanın bu zenginliği üzerinden bir tam yıl geçtiğinde, yani şimdi borçlarını kapattın her şey tamamdır, o tarihten sonra da bir yıl geçmesi gerekiyor, dini hükümlülük gereği zekat olarak vermesi gereken miktarın adına deniyor. Yani bu öyle bir mesele.
Bir sürü hesap kitabı var. Şimdi girmeyelim biz buna ama İslam öncesinde Arap yarımadasında bulunan kabileler arasında ticaret ilişkilerinde vergilendirme uygulanırdı. İslam peygamberi de İslam öncesi dönemin bazı uygulamalarını kaldırmak zorundaydı.
Bunu çok iyi anlamamız gerekir. Bunu Atatürk'te anlamamız gerekir. Şimdi zaman zaman gene yobazlar kızar Atatürk'e niye tarikatları kapattı?
Başa çıkamayacaktı ki. Niye o kadar din adamını yargıladı? Yargıladığı din adamı değildi ki.
Yargıladığı kök... Döndündüncü devlete millete zarar veren bir kısmı hain bir kısmı bilmem ne içinde olan sapık manyak hacılar hocalardı. O dönemde nasıl ki Atatürk geldi ve kendinden önceki dönemi yeni bir yönetime oturtabilmek temiz bir süreç yaşatmak için yeni bir sayfa için önceki sayfaları kapattı.
Hazreti Peygamber de geldiğinde kendinden önceki birçok kuralı ortadan kaldırmak zorundaydı. Hepsini temizledi ve dedi ki bundan sonra bunlar geçerli değil. Vergiler mesela bu şekilde olmayacak dedi.
O önceki dönemi andıran uygulamaları kaldırdı, değiştirdi. Bazı elzem olanları, kaçınılmazları sadece tuttu. Mekke dönemi mali yükümlülüklerden gelen vergiyi toplumsal bir uygulamadan çıkarmış ve dini yükümlülüklerden gelen vergiyi çıkarınca bir yükümlülük haline gelmesi için yeni bir şey ortaya koydu.
Neden? Çünkü... yönetimin ihtiyacı var. Bu nedenle de bize zekatlerin kavramı ortaya çıktı.
İslam devletinde, tabi bu erken dönem İslam devleti diyelim artık biz buna, tarihte öyle demese de, İslam devletinde neden böyle söylediğimi söyleyeyim. Çünkü değerli arkadaşlar, Hazreti Peygamber öldükten 15 dakika sonra İslam birbirine girdi. Abbasiler yönetime geçmek için kıyamet kopardı. Dört halifeyi darmadağın ettiler. Dört halifeden sonra Emeviler, Abbasiler İslam'ın başına geçti.
Halifelik Çünkü patronluktu. İşte Hazreti Peygamber'in sülalesini kestiler, öldürdüler, torunçluklarını katlettiler Emeviler Hap Partisi'yle. Isra'yla dönüşümlü olarak liderliği ele aldılar.
O liderlik de artık bir iktidar kavgasıydı. Dolayısıyla Hazreti Peygamber'in ölümü... Ve dört halife dönemine kadar olan kısmı biz İslam devleti diye kabul ederiz ama mantıklı bir Müslüman ondan sonraki kısmı Arap İslam devleti diye kabul etmelidir. Artık o yalın bildiğimiz Muhammedi bir İslam devleti değildir. Muhammed'in çağdaşlığı, onun aydınlığı, onun insan sevgisi, onun hak ve özgürlük vermesi, onun kadın hakları, çocuk hakları koruyuculuğu Hz.
Peygamber'in ölümünden sonra yok oldu. O yüzden onu... Hz. Peygamber'in kurduğu İslam Devleti'ni ayırmamız gerekir.
Bu nedenle de onun adı Arap İslam Devleti olarak anılır. İslam Devleti Hz. Peygamber'in 23 yılına tekamül eden ya da 21. yılda kurmadığı için 14 yılına, 12 yılına tekamül eden bir süreden bahsedebiliriz. Zekat bu dönemde bir vergi olmadığı, zorlayıcı bir hüküm olmadığı.
Vicdani bir hüküm olduğunu bildiğimiz için toplanan bir gelir paylaşımıydı. Kelime olarak zekatta nedir biliyor musunuz? Temizlenmek, artmak ve bereketlenmek demektir Arapçada. Temizlenmek demek, artmak demektir. Bakın vererek çoğalmadan bahsediyoruz her zaman.
Vererek çoğalmadan işte artmayı anlatıyor bize. Bu da başka bir şey. Dini terminolojiye baktığımızda da zorunlu olmayan ve belli şartlarda belli şartlarla kısıtlanmayan bağışlar için nasıl ki sadaka kelimesi kullanılır çoğul olarak. Bu anlamda vicdani ve dini bir sorumluluğa dönüştürüldüğünde de zekat sözcüğü kullanılıyor. Ama şunu unutmayın zekatını vermedi diye İslam devleti döneminde kimse cezalandırılmış değildir.
Daha başka bir şey de söyleyeyim size. Hazır burası gelmişken, bir takım şeylere atlama gelmişken, İslam Devleti yani bu erken İslam Devleti dönemi, yani Hazreti Peygamber döneminde değerli arkadaşlar, hırsızlık yaparsan el kesin diye bir kavram var ya, yani elini mi keselim, el kesmek mi, elini kesmek mi, hala tartışılan o kavram var ya, o dönemde Hazreti Peygamber yaşadı, 23 yıl içerisinde bir tek insanın eli kesilmiş değildir. Bir örnek daha verelim.
O dönemde bir tek kadının burnu da kanamış değildir. Hani birileri iddia ediyor ya Kur'an'da dövme var diye. Gerizekalar. Bir tek kadının burnu da kanamış değildir Hazreti Peygamber döneminde.
Bir başka bir şey daha söyleyeyim size şaşırtacak. Hazreti Peygamber döneminde Hazreti Peygamberin bizzat kendisinin yönetmediği bir tane dinin iki hata kıyılmış değildir. din nikahı. Sadece kendisi nikah kıymıştır.
Neden öyle? Şimdi dini nikah, imam nikahı diye geçiyor ya diye bir şey var ya bizim toplumda. Böyle bir nikah türü yoktur. Neden yoktur? Şimdi de tamam ama işte Hazret döneminde vardı.
Hazret kendi kılıyordu. Hazret kimdi? Devlet başkanıydı. Adam devlet başkanıydı. Şimdi Tayyip Bey de nikah kıyabilir.
Devlet başkanı çünkü ondan ona yetki veriyor. İçişleri Bakanlığından, belediyeden bilmem nere en üst yetki adam da O da nikah kıyabilir, bir kaptanın kıyabileceği gibi. Yani bu dini dediğimiz nikah aslında peygamberdir diye mi adına dini dedik?
Ve şunu unutmayın, biliyorsunuzdur büyük ihtimalle ama yasaların hüküm sürdüğü hiçbir coğrafyada, hiçbir coğrafyada o yasanın belirttiği nikah türü olmadan dini nikah geçerli değildir. %99 Müslüman olan Türkiye'nin yasalarında da böyledir. Dini nikah geçerli bir nikah değildir. Belediye nikahı olmadan. Mesela size bir örnek söyleyeyim.
Yani sonra da işte tarikat denildiğinde benim şeyh efendimle birileri tarikatları karıştırdığında bundan kalbim kırılır. Şeyh efendi ben çok şahit oldum. Şeyh efendinin yanında belki de 200 defa belki de 300 defa şeyh efendi nikah kıydı.
Peygamberin duasıyla ama şeyh efendiye belediye nikahını vermezsen nikah kıymazdı. Belediye nikahını görecekti. Önce nikahını kıy, sonra ben sana gelir duanı okurum derdi. Neden?
Çünkü o da şunu söylüyordu. Bu bir nikah değil, bu bir dini ritüeldir. Bu dini olarak da Allah'ın karşısında bir imamın, bir hocanın yanında dua ederek Allah'a, devletin verdiği onayı onaylatmak için yapılan bir ritüeldir.
Tek başına hiçbir anlam ifade etmez bir imamın, bir hacının, hocanın. hele şimdi şıkların, şeyhlerin, hele İran'da sandalyelerin kıldığı. İran'da sandalyeler iki akı yürüyor biliyor musunuz? İran'da eğer İran İran Orta Doğu'nun en büyük fuhuş cenneti eğer bir kadın satın almak istiyorsanız İran'da bir gecelik beş gecelik sistem şöyle çalışıyormuş gidiyorsun sen oraya sana kadını satan herif geliyor ismi malum o adam geliyor parasını alıyor kadını oturtuyor yanına karşıya boş bir sandalye koyuyor boş sandalye şey oluyor nedir o şahit oluyor boş sandalyenin şahitliğinde nikahı kıyıyorlar ertesi gün sabah da adam boş ol boş ol diyor ve gönderiyor.
Bakar mısınız ne kadar İslami kurallara uygun yapıyorlar bu işi değil mi? Muhteşem. Şimdi bu adama İslam, bu kurallara, bu adama Müslüman, bu kurallara İslam denmesi mümkün mü?
Aklın yer almadığı yerde İslam'ın ne işi var Allah aşkına? Akıl yoksa, aklın almadığı bir şey varsa, kayıp bilgisi hariç, aklın almadığı bir kural varsa orada İslam yoktur. Orada yobazlık vardır, orada şekilcilik vardır.
İslam'ın içindeki her şekilcilik bir putperestliktir. Sen namazı kılarken Allahu Ekber dediğinde bir diğeri böyle diyorsa ve sen ona yan yan bakıyor ve sen onu içten içe kınıyorsan putperestsin. Şekle kurban ettin bütün inancını demektir. Başka hiçbir şey demek değildir bu.
Evet şimdi tabi bunların yanında zekattan biraz bahsetmiştik. O yüzden bir böyle kabaca bilgi verip öyle tamamlayalım zekatı da bilmek açısından. Şimdi birincisi zekatı vermek için kesinlikle Müslüman olmak gerekiyor.
Yani Müslüman olmayan biri zekat adı altında bir bağış yapabilir mi? Tabii ki yapar. Kırkta birini değil isterse kırkta kırkını yapar.
O ayrı bir meseledir. Ama zekat kavramına girmesi için verdiğin paranın verdiğin neyse o kırkta birin Müslüman olman gerekiyor. Çünkü bu bir Müslümanlık kuralıdır. Müslümanlık kuralıdır. Şimdi vasiyet gibi.
Şimdi bir gün bir abim, Kıbrıs'ta olanlar tanırlar, ateist bir abimizdi bu. Bizim babamın kiracısıydı. Bir gün ben de tabii Şeyh Efendi'ye gider gelirim, o da ateist. Beni her yakaladığında bayağı böyle hararetli sohbetler yapardı. Bir gün bana dedi ki, ben zaten öldüğümde beni vasiyet ettim, dini törenle beni gömmeyecekler.
paltolarımla atsınlar çukuru atsınlar üzerine toprağı dedi. Kefem mefem yıkama, cenaze namazı hiçbir şey istemem dedi. Ben beni öyle atım dedi.
Vasiyetim budur dedim. Eski kahvemi içtim kalktım. Kalkarken dedim ki son bir laf sokup da öyle gideyim amcaya. Kaçarken dedim ki buna.
Ya her şey bir yana dedim. Nasıl arzu edersen bu senin özgürlüğün elbette. Ama dedim bir tek sorun var. Sen bunu vasiyet ettin ya.
Evet. Vasiyet İslami bir kuraldır. Niye İslami bir kuralı kullanıyorsun? Eğer senin öldükten sonrasıyla ilgili bir rancın yoksa sana ne? İstersek seni mum gibi dikerik, istersek betona gömerik.
Nitekim kıyafetli ve tabutuyla bırakıldı toprağa. Allah rahmet eylesin, gani gani rahmet eylesin. Çok da sevdiğim biriydi. Çok da dua ettim arkasından. Cenaze namazı da kılındı.
Yani ona rağmen, yani sevenleri birazcık, onu fanatik olarak sevenler diyelim, birazcık geride durdular. Ama yine de önde bir cemaat vardı. En azından benim kalbim rahat.
Çok değer verdiğim biriydi. Bir de kiracımız olduğu için çok sık görüştüğüm biriydi. Dolayısıyla bir şekilde o da onu böylece atlattı.
Dualarımızla da inşallah öbür tarafa da atlanacak Allah'ın izniyle. Diğer yandan akil bali olması gerekiyor. Nedir akil bali olmak?
Zekat verecek kişinin aklı melakiyeli. melakileri yerinde olması gerekiyor. Yani eğer akıl olarak tırnak içinde kusurlu ise zekat vermekten muaftır. Bir diğeri hür olması gerekiyor.
Esaret altında olan insanlar esirlik pozisyonda olan insanların zekat vermesi uygun değildir. Onun dışında asli ihtiyaçları dışında bir nisap miktarı oluştuğunda ki nedir bu nisap miktarı? gram Altın demektir. İnsanlar sorarlar neden peki böyle?
Çünkü eskiden iki ölçüm birimi vardı. Bu ölçüm birimlerinden bir tanesi dirhemdi. Nedir dirhem?
Hurma çekirdeği, harup çekirdeği. Çekirdeklerle yapılan bir ölçümden bahsediyoruz. Bu ölçümleri yapmak için çok hassas şeyleri kullanılıyor. Küçücük çekirdeklerden bahsediyoruz, hafif çekirdeklerden bahsediyoruz.
Bunun karşılığında da dönemin en değerli şeyi nedir? İslam dönemindeki en değerli şey altın değil, İslam'daki en değerli şey karabiber. İnsanlar karabiberle zenginlikleri ortadaydı. Ne kadar karabiberin olduğuna bağlıydı.
Kız istemeye giderken karabiber ikram edildi. Karabiber çok pahalıydı ve servet değerindeydi. Yani altından kıymetli kabul edilen bir vesika idi, bir emtia idi karabiber. Dolayısıyla o dönemin bu ince hesaplamaları sonradan güncellenebilmek için hesaplandığında gram çıktı karşılığı.
O yüzden böyle bir küsüratı var. Yani oyun değil bu. gram altın olacak. Bunun üzerinde olacak servetin.
Ya da bunun eş değeri kadar mala sahip olacaksın. Ya da bu mal karşılığı kadar işte bir ne bileyim ben bugün bakarsak hisse senedine, bankada altına, paraya şuna buna olması gerekiyor. Ve bu miktar yani gram.
Altının üzerindeyse servetin ve bir yıldan fazladır bu rakamın altına inmediysen zekat vermek mükellefiyetine düşüyorsun. Zekatı verecek malın kişinin mülkiyetinde olması da ayrıca önemlidir. Yani alacaklı değildir, rehinde değildir. Tahsil edilemeyen cinsten bir borçta değil.
Yani alacağın var diye bu senin kabul edilmiyor. Yine zekat verecek kişi dediğimiz gibi borçlu olmamalıdır. Bir borçlu elindeki parayla önce borcunu ödemeli. Borçlu olana zekat farz değildir çünkü. Neden?
Çünkü borçlu demek alacaklı var demektir. Alacaklı hakları da var demektir. Zekat vereceksin diye adamın alacağından imtina etmemelisin.
Yine nisap miktarına. İlk defa sahip olan kişi, yani ilk kez o rakamda bir paran, bir mülkün, bir bilmem neyin olduğu, bu kişinin de zekatla yükümlü olabilmesi için bu birikimi nisaba ulaştığı andan itibaren bir tam kameri yıl geçmesi gerekiyor. Bir tam kameri yıl geçmesi gerekiyor.
Bir tam kameri, yani ilk defa bu miktara vardıysa mal, mülkün, bir kameri yıl ne demektir? Bu bizim... Yılımızdan farklı. 354 günden oluşur kameri yılı.
354 yıl. Bizim 365'tir. Kameri yıl ay takvimine göre 354 yıldır.
354 gündür. O da onun geçmesi gerekir. Bunları yapanlar işte 1'de 41'e 11'e 20 gibi işte öşür denen bazı hesap kitaplar var. O kadar detaya girmeyelim.
Bunları yapmak. Bu hesaplar sonrasında bu zikatı verir. Son bir şey daha aktarayım size. Eksik bırakmak istemem.
Bir de fitre denen bir mesele var biliyorsunuz. Yani bu da bir sadaka, bu da bir zekat parçası gibi düşünelim. Bu da Türkçe'de fitre şeklinde söylenen fıtır sadakasıdır aslında. Bunun nisap miktarı malı olan, yani nisap miktarı malı olan Müslümanların bayram namazına kadar vermeleri vacip olan bir sadaka türüdür. Fitre kişi başına verilir.
Yani ailedeki her bir fert için verilir. Bunda dünyadaki bütün İslami ülkelerde, Türkiye'de dahil olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı, yani dinle ilgili bilgi ve dağarcığı yöneten ilgili devlet kurumu belirler her yıl fitre miktarını. Bizim ödememiz gereken miktar, ailemizdeki kişi başına, geliri olmayanlara yardım edilebilecek yere ya da yardım kuruluşlarına vermek üzere, kişi başı devletin, diyanetinin belirlediği...
filtre miktarıdır. En az olarak. İstediğiniz kadar üstüne çıkabilirsiniz ama o her sene bunu günceller ve bize verir. Şimdi bu hesap doğru mudur değil mi?
Eksik midir? Fazla mıdır? Vebali diyanetin boynunadır. Kendi bilir.
Yani çünkü kurallar bize onu kabul et diyor. O yüzden bunu kabul ediyoruz. Bir eksiklik, bir fazlalık varsa da artık o onların vebalinin boynunadır. Aman bırakın diyanetin boynuna bir bu olsun vebali.
Buna kadar bunlarda ne veballeri var? Bundan bir şey olmaz yani onlardan. Peki arkadaşlar çok teşekkür ederim katıldığınız için bu akşam.
İnşallah gelecek pazartesi akşamı tekrar beraber oluruz. Güzel bir hafta dilerim hepinize. Allah'a emanet olun.
Görüşmek üzere. Hoşçakalın. Bay bay.