Peygamber Efendimiz gelecekte öyle zamanlar gelecek ki yalancılar tasdiklenecek. Doğrular yalanlanacak buyuruyor. Yani her şey olduğundan farklı algılanacak.
Müslümanlara kardeş görmemizi Allah-u Teala emretmiştir. O kardeşlik bağına ihtimam göstermez. Allah-u Teala sılayı rahim yapıp akrabalarımızı gözetmeyi, bağları koparmamayı emretmiştir. Onlar tam aksini. Yalnızca kendi menfaatleri var, kendi hırsları var.
kendi intikam duyguları var. Fakat bakıyorsunuz ki tam bir vefasızlık içerisinde. Tam düşene vuralım, tam fırsat bu fırsat. Şimdi vurduk vurduk daha bir daha vuramayız anlayışıyla. Ahlaki bağları, erdemleri tamamen unutarak, vefayı unutarak, dostluğu, kardeşliği unutarak bağları, aradaki bağları kopartıyorlar.
Ve yufsidune filan. Ve fesada, dünyanın her tarafında fesat yaymaya çalışıyorlar. İşte bu fesat yaymaya çalışanlar için Kur'an-ı Kerim diyor ki Bunlara lanet var.
Her iki dünyada lanetlenecekler. Hiçbir müfsit ben müfsidim demez. Sureti haktan görünür.
Ya da batılı hak zanneder. Bu propagandaya karşı aldanmamak için mihenge vurunuz diyor. Mihenge vurunuz. Miheng nedir?
Kur'andır. Miheng nedir? Sünnettir. Müfsit ben müfsidim demez.
Daima suret haktan görünür. 20. yüzyılı ve 21. yüzyılı en iyi resmeden ifadelerden bir tanesi. İnsanlar geçmiş yüzyıllarda neyse öyle görünmeyi tercih ediyorlardı.
Ya da farklı görünebilme imkanları çok sınırlı sayıda insan grubu için mümkündü. Mesela belki din adamları, mesela belki tarikat ve gudu adamları. grup liderleri, krallar farklı görünebilmek için propaganda yapma imkanına sahiplerdi.
Fakat 20. yüzyıl ve 21. yüzyıl tamamen bunları devre dışı bıraktı. Artı bir şey daha ekledi. Yani güçlüler, zenginler, politikacılar, iş adamları farklı görünebilme imkanlarına, daha geniş farklı görünebilme imkanlarına, tanıtım imkanlarına kavuştular, o doğru. Fakat ayrıca sıradan insanlar da farklı görünebilme imkanlarına, ve suret haktan görünüp batılı savunabilme imkanına kavuştular. Adam sahtekar, dinsiz, imansız fakat kendisini bir peygambermiş gibi tanıtıyor.
Ya da adam işte Kur'an'a inandığını söylüyor fakat bakıyorsunuz ki Kur'an'ın yarısını, üçte birini kabul etmiyor. Yani böyle garip garip hadiseler, garip garip böyle durumlarla karşı karşıyayız. İnsanlar hitap ettikleri kitleyi aldatabilmek için. Sürekli o kitle ne istiyor, istediği şey ne ise ona uygun yaklaşımlarla kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar.
Tabii yani hiçbir müfsit ben müfsidim demez ama bazen de insanlar aldatılabilir. Bir ihtimal bazı insanlar batılı hak zanneder. Yani yanılır, iştihat hatası yapar ya da aldatılır başkaları tarafından.
Zincirleme bir aldatma süreci başlar böylece. Ama onlar şimdi başka bir yönetim. yönü onları bir tarafa koyarak meseleye bakarsak hiçbir müfsid ben müfsidim demez sözü aslında Kur'an-ı Kerim'de anlatılan. وَاِذَا قِلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُسْلِهُونَ اَلَا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَا كِلَّا يَشْعُرُونَ ifadesini bize ayetlerini bize hatırlatıyor.
Ayet-i kerimede Allah-u Teala münafıkları anlatırken, münafıkların halet-i ruhiyesini, durumunu resmederken der ki onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın dendiği zaman, bozgunculuk yapmayın dendiği zaman onlar der ki Müslümanların aleyhine konuşur, Müslümanların arasına fitne atmaya çalışır, iftira atar, yalanı yayar Müslümanlar arasında Medine'deki Medine münafıkları. Ama bakarsınız ki işte onlara fesat çıkarmayın, bozgunculuk yapmayın dendiğinde de biz innama nahnıms dihun, çok güçlü bir ifade. Biz yalnızca kesin, kati bilin ki yeminenler ederek ıslah ediyoruz.
İzahçılarız, iyilik istiyoruz, güzellik istiyoruz, sizin düzelmenizi istiyoruz, sizin aranızda barış olsun istiyoruz, yakın problemleri çözmek istiyoruz gibi bir yaklaşım ortaya koyarlar. Yeminlerle, tehkilli ifadelerle, Biz yalnızca ıslah eden, ıslah isteyen, barış isteyen, kardeşlik isteyen, düzeltme isteyen insanlarız derler. Fakat ayet diyor ki, Dikkat edin, esas tehlike bunlar.
Ela Onlar öyle bir tehlike ki innehum hümül müfsidunay. Onlar öyle bir müfsid, öyle bir boğazı Bozguncu ki, velen ki layışurun, yani onlar bozguncu olduklarının farkında bile değillerdir. Yaptıkları işin bir bozgunculuk olduğunun farkında olmayacak derecede yaptıkları bozgunculuk işine kilitlenmiştir. İşte bunu anlatırken Peygamber Efendimiz gelecekte öyle zamanlar gelecek ki yalancılar tasdiklenecek. Doğrular yalanlanacak buyuruyor.
Yani her şey olduğundan farklı algılanacak. Böyle bir dönem yaşanacak. O zaman müfsitler işte biz ıslahçıyız. diye ortaya çıkacaklar.
Islah insanlarını ıslahı savunan, müsbet hareketi savunan insanları itham edecekler. Suçlu olmakla, suçluları üzerine örtmekle, menfaat temin etmekle itham edecekler. Saf bir kısım zihinler de, insanlar da onların bu fesadına, bu bozgunculuğuna maalesef kapılıp gidecek.
Kur'an-ı Kerim bu meseleyi farklı ayet-i kerimelerde fesat ve bozgunculuk meselesini anlatırken, Bozgunculuğun nasıl ortaya çıktığını tasvir eder. وَالَّذ۪ينَ يَنْقُدُونَ اَحْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مِيسَاقِهِ وَيَقْتَعُونَ مَا اَمَرَ اللّٰهُ بِهِ عِنْ يُوسَلْ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ اُولَٰيكَ لَهُمُ اللّٰعْنَةُ وَلَهُمُ السُّدَّارُ buyurur ayet-i kerime. Kur'an-ı Kerim'deki yerde geçiyor.
Bu ayet-i kerime ikincisinde Rahat Suresindeki ifadede son kısım yani fezleke kısmı biraz fazla. Şimdi ayet-i kerime şunu anlatıyor. وَالَّذِينَ يَنْقُدُونَ اَحْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدٍ وِسَارٍ Yemin ettikten sonra, söz verdikten sonra, kesin inandıktan sonra Allah'ın razının ifadesiyle, açık delillerle, kesin kat'i insanlara bildirdiği imanla alakalı iman hakikatlerini kabul ettikten sonra yani ahirete inanıyorsun, hesaba inanıyorsun, Allah'a inanıyorsun, Allah'ın karşısına çıkacağına inanıyorsun bütün bunları Allah'a söz vermişsin, iman bunu gerektiriyor. kimsenin hırzına, namusuna, iffetine dokunmayacağım, söz etmeyeceğim diye Allah'a adeta söz vermişsin.
Ahirette her şeyin hesabını vereceğim sözüne inanmışsın. Ve iman ettiğini kat'i bir şekilde ifade ettikten sonra, misaktan sonra, yeminle kat'i bir şekilde inandıktan sonra Allah'a verdiği sözü, iman sözünü bozarlar, nakz ederler. Onu bozarlar, onu çözerler. İman bağından kurtulurlar.
Allah Allah. aralarındaki bağı, irtibatı kopartırlar. Sonra ikinci aşama gelir.
Ve yakta'une ma emeral Allah'u bihi en yus'al. Allah'ın sıla istediği, yani bağ kurmamızı istediği, saygı göstermemizi istediği, dikkat etmemiz ve alaka göstermemiz, muhabbet duymamızı istediği her şeye karşı alakalarımızı kesmeyi, onlar alakayı kesmeyi, onlar bağları koparmayı, insanları birbirine bağlayan, farklı farklı bağları adeta çözmeyi emrederler, çözerler. Allah'a iman bağını çözdükten sonra Allah-u Teala mesela insan olması itibariyle diğer insanlara saygı duymamızı emreder, diğer insanlara saygı duymaz.
İnsan olması itibariyle diğer insanlara saygı duymamızı emreder, ona saygı duymaz. Müslüman olması itibariyle Müslümanlara kardeş görmemizi Allah-u Teala emretmiştir, yani o kardeşlik bağına ihtimam göstermemiz. Altyazı M Allah-u Teala sılayı rahim yapıp akrabalarımızı gözetmeyi, bağları koparmamayı emretmiştir.
Onlar tam aksini söyler. Sürekli fesat ve bozgunculuk peşindedirler. Bağları kopartırlar. Milletler arasındaki, halklar arasındaki bağları kopartırlar. Müslümanlar arasındaki inanç bağlarını kopartırlar.
Akrabalık bağlarını kopartırlar. Ve arkadaşlık bağlarını zedelemeye çalışırlar. Herkese hakkında bir şüphe üretmeye çalışırlar.
İnsanların diğer insanlara karşı hüsnü zan etmesini istemezler. Bunlar adeta rahatsız olurlar. Yani o hüsnü zanı kırabilmek için siz bilmiyorsunuz onun ne hataları var dercesine onun hakkında kötülük şüphe üretmeye çalışırlar ve böylece yani şeytanın izinden giderler farkında olmadan.
Allah'ın bağları kurmasını istediği, Allah'ın bağ kurmamızı istediği, saygı göstermemizi istediği her şeyi tenkit ederler. O bağları kat etmezler. ederler.
Kat-ul rahim ya da kat-ul sıla, bağları koparma, sılayı kesme dediğimiz bir şey bu. Bu aslında fesadın başlangıcı. Ve yufsiduna fil art. Ve sonra bu insanlar yeryüzünde bu bağları kopardıktan sonra, insanlar arasındaki bağları kopardıktan sonra üçüncü aşama gelir.
İnanç aşaması. Amelde, ahlaki değerler itibariyle, diğer insanlara saygı göstermemizi gerektiren itikat aşamasından sonra ahlak aşaması. insanların Kardeşimiz, akrabamız, din kardeşimiz, diğer insanlar, insan olması itibariyle insanlar arasındaki bağlar, bütün bunları bir tarafa atarlar.
Bir şekilde kıymet vermezler. Geçmişte yemişsin, içmişsin, oturmuşsun, konuşmuşsun. Bir kahve. Senin bin yıl hatırı var diyorsun.
Fakat hiçbir hatırı, hiçbir hatırı saymazlar. Yalnızca kendi menfaatleri var. Kendi hırsları var. Kendi intikam duyguları var.
İnsanları yani ifsad etmek için. için, ellerinden gelen, insanların arasındaki bağları koparmak, insanların bireyleri atomize etmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Halbuki Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam bir sefer esnasında susuz kalırlar. Hazreti Ali Efendimiz'i su için gönderir.
Bir kadınla karşılaşır Hazreti Ali Efendimiz ve yanındaki arkadaşı. Hazreti Ali Efendimiz kadına, yaşlı kadına sorar nereden geliyorsun, su ne kadar uzak diye bir günlük mesafe deyince o suyu tekrar gidip. bulabilme imkanı çok zor.
Çünkü arkada da insanlar var. Belki yarım günlük bir mesafeden gelmişler. Kadını alır, Peygamber Efendimiz'in yanına getirir ve Peygamber Efendimiz kadının kırbalarını, su dolu kırbalarının içinden az biraz su alır. Sonra dua eder Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam ve kadının o kırbalarının ucunu açar. Çeşme gibi bütün ordu gelir, o kırbalardan su doldurur.
Efendimiz'in bir mucizesidir bu. Tekrar bağlanır fakat der ki sahabiler O kadar ordudaki herkes su içtiği halde hiç eksilmedi. Fakat kadını beklettiler, kadını alıkoydular. Kadın belki endişe duydu malıma, mülküme el koyacaklar diye.
Bundan dolayı bir elbise getirinler Efendimiz. Bir bez değil, bir elbise. Kadın için bir hediye olsun.
Elbisenin içerisinde ellerinde ne varsa yiyeceklerden, bir takım böyle değerli şeyleri, ellerindeki hurmaları, ellerindeki un helvaları. Un kavurulmuş unu getirirler, un içine yerleştirirler, koyarlar. Kadını devesine bindirirler. O elbiseyi topladıkları hediyeleri de kadına verirler, kadını gönderirler. Kadın gider ve anlatır ne olup bittiğini.
Aradan yıllar geçer. Müslümanlar o bölgede seferler yapıyor. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam seriyeler gönderiyor.
O bölgede inanmayan diğer kabile, o kabile de inanmıyor. Kadının kabilesi de inanmıyor. Fakat diğer kabile mensuplarını zaman zaman çatışmalarda...
esir alma, onlarla küçük çatışmalar, savaşlar gerçekleşse de o kadının bulunduğu mıntıka adeta bir vadi gibi yani o savaş ortamının dışında kalmış gibi hiç onlara dokunmazlar. Ne askerine ne devesine dokunmazlar. Kadının dikkatini çeker, bakın der. Ta falan zaman bu peygamber ya da bu sabi diyor kadın, bu sabi bizim suyumuzu almıştı. Almadı ama almış gibi görünmüş.
Ben ona su getirmiştim. Peygamber. dua etmişti. Su bereketlenmişti ama yani onlara bir yardımım olmuştu benim.
Bu yardımdan dolayı aradan bu kadar zaman geçtiği halde bak bize dokunmuyorlar. Ne kadar vefalı insanlar. Ne kadar dürüst insanlar. Ne kadar iyiliğe karşı saygı dolu insanlar. Bu insanlar hak üzeredir.
Bu insanlar hakikat üzeredir. Gelin Müslüman olalım der kendi kabilesine. Böyle deyince kabiledeki insanlar da Müslüman olmaya karar verirler.
Ve hepsi beraber gelip Peygamber Efendimiz'e imanlarını ifade eder. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam küçük bir iyiliği dokunan kendisine bir insanı bile ne kadar vefalı davranıyor. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam Taif'e gidip Taif'ten Mekke'ye gelirken kendisinin Medine'ye, Mekke'ye yeniden girmesini sağlayan, kendisine koruma veren müşriklerden birisi için der ki Bedir Savaşı'nda o kadar esir alınmış eğer o yaşasaydı bir rica etmesi yeterdi. Hepsini bırakırdım, hiçbir şey istemezdim diyor.
Yani küçük bir iyiliği dokunan insana karşı böylesine vefalı davranan bir peygamberin ümmetiyiz. Arkadaşlarımız var, yol arkadaşlığı yapmışız. Ya da işte biz tanımasak bile bizim sevdiğimiz insanlara yardım etmiş, sevdiğimiz insanları korumuş, hizmet etmiş insanlar var. Öncü olan, önde olan.
Yani potaya önce girdiğinden dolayı. Saygı göstermemiz, onlar belki bir saygı beklemese bile bizim saygı göstermemiz, hürmet etmemiz gereken insanlar var. Fakat bakıyorsunuz ki tam bir vefasızlık içerisinde.
Tam düşene vuralım, tam fırsat bu fırsat. Şimdi vurduk vurduk daha bir daha vuramayız. anlayışıyla tam bir vefasızlıkla, tam bir ifsat düşüncesiyle, aradaki tüm bağları, arkadaşlık bağları, kardeşlik, Müslüman olma itibariyle kardeşlik bağlarını zedeleyecek şekilde, ahlaki bağları, erdemleri tamamen unutarak, vefayı unutarak, dostluğu, kardeşliği unutarak, tüm bunları unutarak bakıyorsunuz ki işte bir kısım insanlar bağları, Hı?
aradaki bağları kopartıyorlar ve yufsiduna filan ve fesada, dünyanın her tarafında fesat yaymaya çalışıyorlar. İşte bu fesat yaymaya çalışanlar için Kur'an-ı Kerim diyor ki, Kur'an-ı Kerim diyor ki,''Ülaike lehumü'l-lâne''diyor. Bunlara lanet var, her iki dünyada lanetlenecekler. Maksatlarına ulaşamayacaklar.
Lanet, dünya ve ahirette rahmetten yoksun olmak demek. Maksadına ulaşamamak demek. Maksatlarına ulaşamayacaklar.
lanetle anılacaklar diyor Kur'an-ı Kerim. Ve ülaike lehum suuddar. Dar, mekan demek ama taberi bu ayet-i kerimeye suuddar, sul-akıbe diye mana veriyor.
Yani akıbetleri de çok kötü olacak. Akıbetleri çok kötü olacak diye ifade ediyor. Kimler?
Müfsitler. İşte bu müfsitler, yani fesat çıkarmak isteyen, bozgunculuk çıkarmak isteyen, insanların arasındaki ahlaki bağları, kardeşlik bağlarını koparmak isteyen, toparmaya çalışan ve sürekli fesadın peşinde koşan, bozgunculuğun peşinde koşan müfsid ruhlar. Müfsid ruhların akıbetini Kur'an-ı Kerim bu şekilde resmediyor. Peki nasıl fesada karşı, bozgunculuğa karşı kendimizi koruyacağız? İşte hiçbir müfsid ben müfsidim demez, sureti haktan görünür ya da batılı hak zanneder.
Bu propagandaya karşı... aldanmamak için mihenge vurunuz diyor. Mihenge vurunuz.
Mihenk nedir? Kur'andır. Mihenk nedir?
Sünnettir. Onlarla ölçersin. Kritik edersin. Eğer söz doğruysa, Kur'ana uygunsa, sünnete uygunsa, peygamberin uygulamalarına, tatbikatına uygunsa, uygularsın, tatbik edersin.
Ancak söz batılsa, hak hakikati değil, fesadı yaygınlaştırmayı hedefliyorsa, o zaman o sözü bırakırsın, terk edersin. Bozgunculuk çıkaran söze, görüşe değer vermezsin. Eğer Kur'an, sünnet kıstaslarına uymuyorsa, ahlaki değerlerimize uymuyorsa, inanç esaslarımıza uymuyorsa, sözü bir tarafa bırakırsın.
Fakat her zaman söz sahibini bir tarafa bırakman, onu düşmanlık yapman da gerekmez. Çünkü Allah Teala... kardeşlik bağlarını bir şekilde sizinle bir irtibat olmuşsa, aranızda bir muhabbet, bir kardeşlik durumu varsa, hiçbir şekilde o insanları bir sözünden, bir eleştirisinden dolayı terk etmek de doğru değil.
Allah vefalı olmayı bize emretmiş. Vefalı olun, insanlara karşı vefalı olun. Peygamber Efendimiz de vefanın nasıl olması gerektiğini bize göstermiş.
Şimdi bir yandan birileri vefasızlık yapıyor diye onları eleştirirken, o insanlara karşı vefasızlık yapıyor. Onlara, bizim vefasızlık yapıp onlara söyledikleri birtakım tenkitlerden, sözlerden, öfkelenmiş olabilir birçok şey ihtimal dahinde. O insanların terk edilmesi, aşağılanması da doğru olmaz. Biz söze odaklanalım.
Biz fikre odaklanalım. Biz yaptığımız işlere, olumlu işlere odaklanalım. İnsanların hiçbirini yapıp ettiklerinden, söylediklerinden dolayı da tamamen dışlama, sıfırlama.
Onların onurlarını, onların... ahlaklarını sorgulanır hale getirmeye de çalışmayalım. Allah-u Teala bizleri istikametten ayırmasın, doğru yoldan ayırmasın. Dostlarımıza vefalı olmayı, vefadan, sadakatten, Kur'an'a sünnete sadakatten, arkadaşlarımıza vefalı davranmaktan ayrılmamayı bizlere lütfeylesin. Bir başka videoda görüşmek dileğiyle.
Hoşçakalın efendim. Altyazı M.K.