9. sınıf 2. dönem 2. yazılı genel tekrarına hoş geldiniz. Evet sevgili arkadaşlar bu artık sizin için tüm konu anlatımlarını ayrı ayrı video kısa başlıklarla anlattığım videolardan sonra genel olarak toparlayacağımız bir video. Yazılıya artık çok az zaman kaldı. Çoğunun yazılısı belki yarın belki iki gün sonra. Biz ne yapacağız bu videoda? 3üncü temadaki tüm kavramları metin üzerinden bir tekrar edeceğiz. 4üncü temadaki tüm özelliklerimizi başlık başlık göreceğiz. Yine onları metinler üzerinde inceleyeceğiz. Hatta türleri karşılaştırma yapacağız. Yine metin üzerinde özellikle nerelere dikkat etmeniz gerektiğini anlatacağım. Evet sevgili arkadaşlar artık dönemin sonuna geldiniz. Umarım yazılıdan güzel bir puan alarak yaz tatiline rahat bir şekilde girersiniz. Ben bu videodan sonra izlemeniz için bir tane de yazılı provası çektim. O yazılı provasında da yazılda doğrudan karşınıza gelecek sorular var. İlk yazılıda da soru kökleri birebir aynıydı. Bu anlamda gerçekten doğru olduğumu gördüm. Hem metin bazında hem de soru köklerini doğrudan MEB'in zaten senaryolarına ve öğrenim kazanımlarına göre hazırladığım için zaten sürpriz beklemiyordum ama soru köklerindeki ifadelere kadar bizzat tayin olunca evet dedim Öznur doğru yoldasın öğrencilerine güzel şeyler öğretmeye devam etsen. Bizler Zedoba öğretmenleriniz olarak sizlerin her zaman yanındayız. 9. sınıftaki tüm konu anlatımlarınızı yaptık. Genel tekrar videolarınızı izlediniz birinci yazılda. Şimdi işte ikinci yazılı genel tekrar ve yazılı provalarıyla zeduva.com'dan bu izlediğiniz izleyeceğiniz birazdan dokümanların PDF'lerine ulaşabilirsiniz. Hatta öğretmenlerinizin videolarını yine zedova.com adresine girerek oynatma listesinden de izleyebilirsiniz. O zaman hadi iki tema bizi bekliyor. 3ün temayı ve 4. temayı şöyle güzel bir özetleyelim. Sınavı güzel bir şekilde gönderelim size. Puanlarınızı alınca bekliyorum. Bakalım kaç aldınız? Evet, 3üncü temada konu ve kavramları metin çözümlemesi üzerinden yapacağız. Neler vardı? Şöyle kısaca bir tekrar edelim. Edebi dil, günlük dil farkı vardı. Kurmaca metin, öğretici metin özellikleri, bunlara dair unsurlar vardı. Hikayede kavramlar ve yapı unsurları vardı. Özellikle bu yapı unsurları bizim için çok önemliydi. Kavramlar, olay, kişi, zaman, yer, çatışma, anlatıcı, bakış açısı gibi kavramlardan mutlaka soru geliyordu. Gelmişti zaten. Yine gelecek. Arkadaşlar anlatıda, hikayede anlatıcımız, bakış açımız vardı. Birinci kişili anlatım, 3üncü kişi anlatım ya da bunların bakış açıları, kahraman bakış açısı, hakim bakış açısı, tanık anlatıcı, gözlemci bakış açısı bir değer ismi. Bunlardan soru gelmişti. Yine gelecek arkadaşlar çünkü romanda da var bunlar. Birazdan konuşacağız. Üslup yazarın dil özellikleri nasıl yazdıydı? Çatışma bir dinamiği belirleyen aslında o dinamiği ortaya çıkaran problem durumuydu. Merak unsurunun en tetikte olduğu andı. Durum hikayesi ve olay hikayesi diye hikayeyi biz ikiye ayırıyorduk. Durum hikayesinde bir kesit anlatılıyordu. Olay hikayesinde ise daha çok olay görüyorduk biz. Nesnellik ve öznellikten sorumluyduk. Yazılda karşımıza yine öznel cümleler, nesnel cümleler gelecektir arkadaşlar. Hazır olun. Romanda da çünkü hatta eleştiri yazısında, gezi yazısında, anıda pek çok yerde biz özellik ve nesnelliği görüyoruz. Kanıtlanabilirlik açısından cümleler bizim için nesnel. Kanıtlanamayan, içerisinde duygu ve düşüncelerin olduğu cümleler öznel cümlelerdi. Anlatım biçimleri, özellikle öyküleme ve betimleme hikayede, masalda, destanda, efsanede, romanda karşımıza sıklıkla çıkıyordu. Açıklama dediğimiz anlatım biçimi daha çok bilgi ağırlıklı öğretmeye dayalı metinlerde geliyordu. Ama bir gezi yazısında da bir bilginin anlatıldığını görebiliyorduk. Ya da hatıra dediğimiz, anı dediğimiz türlerde de yine yazarın bilgi verdiğini görüyorduk. Öyküleme yazarın bizi bir olayın içinde sanki hissettirmek adına yazdığı cümlelerde art arda gelişen olaylar zinciri bir zaman, bir mekan ve kişiler etrafında anlatılır. Betimlemede zihnimizin de e gözümüzün önünde bir fotoğrafın canlanması amaçlanır. Açıklamada bilgi verilir. Tartışmada ise ne yapılır daha çok arkadaşlar? Bir tez ortaya atılıp o tezin yanlışlığı, yazarın kendi görüşlerini okura empoze etmek, okura kanıtlamak amacıyla verdiği yazılarda görüyorduk. Tartışma dediğimiz anlatım biçimini, anlatım biçimlerinden sonra düşünceyi geliştirme yollarımız vardı. Anlatım biçimlerinde yazar bu ele almış olduğu konuyu, olayı, durumu, kavramı artık anlatırken, eee, tanımlamaya başvurabilir, karşılaştırma yapabilir, tanık gösterebilir, benzetmeye başvurabilir, sayısal verilere başvurabilir. Eee, sayıp dökmeleri art arda unsurları sıralayarak anlatabilir. Dolayısıyla anlattığı konunun ikna edici olması için buradaki düşünceyi geliştirme yollarından en az birine eee, başvurabilir. Bunları zaten birazdan metin çözümlemelerinde göreceğiz. ime. Şiirde tema, şiirde ölçü, nazım birimi, redif, kafiye. Kafiye örgüsü de yine şiirle ilgili unsurlarımız. Bunları da yine bir şiir üzerinde tek konuşacağız, hatırlayacağız. Uygulama üzerinden hatırlayacağız. Hem de sizin de zaten ihtiyacınız olan uygulama üzerinden bunları görmek. Sevgili arkadaşlar, hadi başlayalım. Şimdi şöyle uzunca da bir eee hikayemiz var. Böbrek hikayesi. Sabahattin Ali'nin Bütün Öyküleri adlı eserinden alınmış. Şimdi metin var. Niğde eski nüfus memuru Avni Akbulut elinde yiyecek sepeti şöyle büyütüyorum herkes kolay okusun arkasında Hamal Sirkeci'deki güzel Nevşehir oteliin daracık kapısından girdi. Şimdi kim? Avni Akbulut Hamal. Dikkat edin kim var? Hamal var. Sirkeci'deki güzel Nevşehir otelinin daracık kapısından dediğine göre oteli de verdi. Yeri verdi. Hikayenin unsurları. Burayı daha da darlaştırmak ister gibi bir kenara dizilmiş olan mermer masalarda taşra esnafı kılıklı birkaç adam çay içiyorlardı. Bakın burada tasvir yaptı. Bol bol niteleyici söz kullanarak gözümlüğünde canlandırmayı hedefledi. Avne Akbulut köşedeki camikanlı yere sokuldu. Katip nerede diye Bitkin yarı duyulur bir sesle sordu. İçine bir kişinin zor sağabildiği cam mekanda tasvir yapıyor yine. Kocaman bir defterin üstüne eğilmiş çıplak kafalı gözlüklü orta yaşlı bir adam. Bu kırmızıyla belirttiğim yerler tasvirler, betimleyici sözler, niteleme sıfatları vesaireye isim geliyor. Buyurunuz hoş geldiniz diye doğruldu. Avni Akbulut oradaki bir iskemlinin üstüne dermansız bir halde oturmuş. Alnından boncuk boncuk dökülen terleri siliyordu. Kilitleri tutmadı. Kayışları korktuğu için urganla sarılmış olan körüklü bavulu sırtından indirmeye çalışan Hamal da ter içindeydi. Katip karşısındakinin bitkin halini fark edince alakalandı. Geçmiş olsun. Rahatsız mısınız? Evet dermanım yok. Yol da az değil. İstanbul'un sıcağı da yamanmış ha. Katip biraz düşündü. Önünde hızlı hızlı soluyan adamı süzdü. Sonra size tek yataklı oda vermeliydi ama hepsi dolu. Şimdi bir metinden alıntı yaptığımız için bu kadarlık parçaya bakarak neler söyleyebiliriz? Kısaca hikaye ile ilgili unsurlarımızı tekrar edelim. Şimdi bu parça bir hikayeden alınmış. Zaten altta da eserin ismini de yazdık. Bir olay etrafında oluşmuş. Kurgusal bir olay arkadaşlar. Hikayeler zaten kurgusal bir olaydır. Kurmaca metinlerde yazar ne yapıyordu? Zihninde kurup bazı şeyleri zihninde tasarlayıp yazıya döküyordu. Kurmaca dediğimiz metin buydu. Şimdi bu metnin yapı unsurlarını sorarsam size yazılı da sordum. Dedim ki bu parçadaki yapı unsurlarını yazınız. Bir olay nedir? Olay Avni Akbulut adlı kişinin otele gelip oda istemesi. Buradaki metnin asıl olayı bu. Ana olayı bu. Mekan yazdım orada. Sirkeci'deki güzel Nevşehir oteli. Bunu da yazdınız. Zaman yaz mevsimi. Sıcaktan terliyor vesaire. Bunu da anladık. Güzel kişiler zaten. Esnaf var, katip var, Avni Akbulut var. Yazdık. Tam puanı aldık ama bitmedi. Şimdi anlatıcı, bakış açısı vesaire bunları yazacağız. 3üncü kişi anlatıcı var. Nereden anladık bunu? Eğer burada kahraman anlatsaydı ben dilini kullanırdı. Ben dili yok. 3üncü kişi anlatıcı var. Buradaki anlatıcı sadece gördüğü kadarını anlatıyor. Karakterlerin, avninin, esnafın ya da işte katibin duygularını, düşüncelerini neler hissettiğini bize hiç vermiyor. Bize vermediği için hakim bakış açısı olamaz. Burada gördüğü kadarını anlattığı için sadece gözlemci bakış açısı vardır. Gözlediği, tanık olduğu olayı, eee, unsurları bize anlattı. Şimdi üslup nedir? Üslup ayrıca sorulur. Senaryolarda vardır zaten. Bu eserin üslubu ile ilgili bilgi veriniz der soru kökünde. Üslup arkadaşlar yazarın anlatım tarzıdır. Dil özellikleridir. Dili açık mıdır? Sade midir? Yalın mıdır? Anlaşılır mıdır? Uzun cümleler mi? Kısa cümleler mi kullanmış? Deyimlere, ikilemelere başvurmuş mu? Halk diliyle mi yazmış? Yoksa böyle bir İstanbul Türkçesi biraz daha böyle ağalı bir dil, mecazlı, metaforlu bir söz mü var? Bunlara bakacağız. Niteleyici sözler var mı? Bunun gibi unsurları belirleyip yazacağız. Anlatım anlaşılır ve yalın. Evet, anlamadığımız bir kelime yok. Akıcı bir anlatımı var. Merak ediyoruz acaba ne olacak diye. Yani bizim okumamızı engelleyecek kelimeler yok. Akışta bir problem görmedik. Sıfatlardan sıkça yararlanmış. Bu kırmızıyla belirttiğim yerler niteleyici sözlerdir. Gözümüzün de canlanmasını sağlar bu sıfatlar. Ayrıca bunlar betimleyici unsurdur ve günlük dilden farklı daha özenli ifadeler var. Bu da onun ebed ebedi edebi dil olduğunu gösteriyor sevgili arkadaşlar. Yani normal halk ağzıyla da yazılmış bir metin değil. Daha edebi bir dil. Daha özenli kelimeler özenli seçilmiştir diyebiliriz. Öyküleyici bir anlatımı var. Olay anlatıyor çünkü art arda gelişen olaylar var. Ama öykülemeyi yaparken de bir yandan da kişileri tasvir ediyor. Betimlemeden de az çok yararlanmıştır diyebiliriz. Ve arkadaşlar olay hikayesinin özelliklerini taşıyor. Dikkat ederseniz giriş var, gelişme var, sonuç var. Tabii bu hikaye devam ediyor bizim için. Asıl kilit noktası buradaki gelişmelerdir. Bunu unutmayacağız. Geldim şimdi 2. paragrafa. 2. paragrafta Kemal Sayar'ın Yavaşlandı kitabı Güzeldir. Okumanızı tavsiye ederim. İnsan yalnızlaşıyor. Şöyle büyüteyim önce metne yoğunlaşın sizler de. İnsan yalnızlaşıyor. Şöyle dikkatlice etrafınıza bir bakın. Kaç kişi bir diğerini dikkatle dinliyor? Şimdi bu bir hikaye değil. Bu bir şiir hiç değil. Bu olsa olsa bir deneme olabilir. Bir eleştiri olabilir, değil mi? kendi düşüncelerini anlatıyor. Bir konuyla ilgili kendi düşüncelerini anlatıyor. Yalnızlaşması ile ilgili düşünceleri insanoğlunun kaç kişi gönlünden geldiği gibi meramını ifade edebiliyor? İnsan dili kötürün ve kekeme bir hal almış durumda. Televizyonun oltusu, cep telefonunun zırıltısı, hayatın telaşı sahici bir konuşmayı giderek imkansız hale getiriyor. Oysa insan hikayeler anlatmak isteyen bir varlık. Anlattığı hikayelerin yankılarını duymak isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. Şimdi dikkat ederseniz burada Kemal Sayar Yavaşlı adlı kitabında bir düşünce yazısı kaleme almış. Yani insanın aslında yalnızlaştığına dair ve özellikle teknolojik unsurları da sayarak bu teknolojik e unsurların kölesi olduğuna dair onlarla böyle çevrelenmiş, kuşatılmış bir varlık haline geldiğini, konuşamadığını, konuşacak bir insanın olmadığını vesaireyi kendi düşünceleriyle anlatıyor. O zaman bu bir deneme dediğimiz tür arkadaşlar. Bu bir deneme. Bir olay anlatmıyor. Burada bir düşünce var. Dikkat edin. Denemeler bir düşünce yazısıdır ve denemeler öğretici metindir. Size bir konuyla ilgili bilgi verir ya da düşünce anlatır. Düşünceler de bir öğretme esasına dayanır sonuçta. Dolayısıyla yazarın bir düşünce açıklamak, bilgi vermek amacıyla yazdığı metinlere biz öğretici metinler deriz. Şimdi bunların da yapı unsurları var. Aynı roman gibi, hikaye gibi. Bunların da arkadaşlar bir giriş, bir gelişme, bir sonuç dediğimiz bölümleri var. Bu unsurlar denemenin bütünü dikkate alınarak bulunabilir. Yani girişte bize insanın yalnızlaşması ile ilgili bir bölümü verdi. Sonra bunu farklı farklı örneklerle detaylandırdı ve dedi ki insanoğlu dedi anlattığı hikayelerin yankılarını karşı tarafta görmek ister duyma onun anlaşıldığını eee karşı tarafın yüzüne baktığında onun aksetmesini ister diyerek de toparladı. Bu kibir sadece bir paragraf. Kısa bir paragraf. Deneme dediğimiz yazılar daha uzundur. Tabii. Üslubu nedir diye sorarsa arkadaşlar deneme yazılarında üslup olarak biz yazarın kendi görüşlerini okuyoruz. Daha samimi, daha sohbet havasında yazılır. Özneldir bunları söyleyebiliriz. Açık, anlaşılır olmak zorunda. Çünkü yazar da anlaşılmak isteyen bir canlı neticede. Dolayısıyla bunları söyleyebiliriz. Bakın anlatım anlaşılır. Yalın. Buradaki paragrafa bakarak söyleyeceklerimiz en azından bunlar ve denemenin genel özellikleridir bunlar. Akıcı bir anlatım vardır ki okuyan kişi gerçekten yazarla sohbet ettiğini düşünsün. Açıklayıcı bir anlatım kullanmış. Burada da yazar insanın yalnızlaşmasına dair kendi düşüncelerini açıklıyor. Sonuçta soru cümlesiyle de ne yapıyor? Bakın burada arkadaşlar iki tane burada güzel soru cümleleri var. Ne yapıyor? konuya dikkat çekmeye çalışıyor, düşündürmeye çalışıyor. Öznellik ön planda zaten denemede nesnellik olmaz. Yazarın kendi duygu ve düşüncelerini görürüz, okuruz biz cümlelerde. Kişisel görüşler yoğun. Günlük dilin sözcükleriyle ancak özenli ifadeler kurulmuştur. Burada da bu yüzden edebi dilden yararlanıldığını söyleyebiliriz. Özellikle şu kavramlar bakın bizim için edebi bir dil olduğunu gösterir. Gönlünden geldiği gibi meramını ifade etmek. İnsan dili kötürüm ve kekeme bir hal almış. Bakın bu benzetmeler insanın dilinin kötürüm yani aksak ve kekeme değil mi? Tam ifade edemiyor. Eee bunlar hep edebi bir söyleyiştir. Hikayelerin yankılarını duymak istemesi, başkasının yüzünde bu varoluşu seyretmesi. Bunlar hep metaforlu ifadelerdir. Mecazlı eee edebi dillerin olduğunu gösteren bir eee sözdür diyebiliriz arkadaşlar. Şimdi denemeyi de konuştuk. Şimdi gelin şu metin üzerinden bir başka edebi türümüzü konuşalım. Şimdi doğuya seyahat adlı eserden aldığım bir paragraf geldi. Asya'nın tatlı sularından dönerken arife akşamı bizim Lombardiya Caddesi' benzeyen Beyoğlundan geçtik. Geleni geçeni görmek, biraz da serinletici bir şeyler içmek için İstanbul'un en büyük ve en meşhur şekerlemecisi olan Madame Müniye'ye gittik. Dükkan bayram şekerlerini almak üzere gelmiş olan seçkin ve zengin kişilerle doluydu. Burada şekerlemeleri evde çalışanlara aldırmak pek ihtiyatlı bir hareket değildir. Madam Müniye rütbe nişan sahibi önemli hanımefendi, önemli efendi ve paşaların itimadını kazanmıştır. Onun kendilerine en iyi şekerlemeleri vereceğine inanmışlardır." dedi. Bilgi de aktardı. Hem bir gezi yazısı var. Gezip gördüğü bir yerle ilgili bize hem bir olay anlatıyor hem de bilgi veriyor dikkat ederseniz. Evet sevgili arkadaşlar bu parça bir gezi yazısından alınmıştır. Tabii burada doğuya seyahatte dediği için bunu çok net de görebiliyoruz ama bazen de böyle paragrafın altında öğretmenimiz bize eserin ismini, türünü vesairesini çağrıştıracak bir şey vermek zorunda değil. Okuduğumuzda gördük bakın ne dedi. Beyoğlundan geçtik dedi. Geleni geçeni görmek, biraz daha bir şeyler içmek için Madam Müniye'ye gittik. hep bir olay anlatıyor. Geçmişteki gezip gördüğü yerle ilgili bize bilgi veriyor. Gezilip görülen yerlerle ilgili izlenimler aktarılır. Gezme süreci üzerine oluşturulur. Gezi yazıları gezip gördüğü yerleri anlatırken bir yandan da arkadaşlar bilgi verir. Bu bilgi gezilen görülen yerlerin niteliğiyile alakalıdır. İşte tarihi bir yeri geziyorsa, antik bir kenti geziyorsa onunla ilgili bilgi verir. Burada da dikkat ederseniz şekerlemeciye giriyor. Dolayısıyla buradaki şekerlemeciyile ilgili bilgi verecek bize de. Öğretici bilgi aktarmayı esas alıyor. Gerçekle birebir ilişkili. Kurgusal değildir. Çünkü gezip gördüğü yerler hayali değil. Yani hayali olarak neydi o bir şarkıcı var ya zihinsel seyahatler yapıyor. Çocuğun adını unuttum şimdi. Adamın adını unuttum. Onun gibi değil yani. Şimdi üslubu soracak arkadaşlar. Üslubu nasıldır? Dikkat edin. Akıcıdır, açıktır, yalındır. Yani yabancı sözcükler yok. Gereksiz sözcük kullanılmamış. Ayrıca duru değil mi? Bunları da söyleyebiliriz. Eee, bir çırpıda okuduk. Bakın merak ettik. sonuna kadar akıcı, ihtiyatlı ve itimat gibi yabancı sözcükleri var. Ama bu yabancı sözcükler çok böyle bizi rahatsız etmiyor. Böyle buram buram yabancı sözcükler kokmuyor metin. Bir iki tane böyle yabancı kelime var ama bunların da anlamlarını günlük hayatta zaten biliyoruz, kullanıyoruz. Açıklayıcı anlatım var. Bilgi de veriyor aynı zamanda. eee özellikle şuradaki metinde şekerlemeleri evde çalışanlara aldırmak gibi bir eee pek ihtiyatlı bir hareket değildir. Rütbe ve nişan sahibi önemli efendi ve paşaların itimadını kazanmıştır. Onların kendisine Madam Müniye'nin en iyi şekerleri vereceği eee inancını onlara vermiştir." dedi. Hatta orada da bilgi verdi. Nesnenin ifadeleri ağırlıkta kendi görüşlerini çok vermedi. Ben anlatıcı var. Çünkü gezi yazılarında gezen kişi kendi başından geçenleri de anlattığı için, gezip gördüğü yerleri de anlattığı için gezen kişi ağzından anlatılır. Gezi yazıları sevgili arkadaşlar böylece gezi yazılarını da konuşmuş olduk. Özellik olarak karşımıza gelirse. Şimdi şiirde karşımıza eee şiirin unsurları ile ilgili soru gelirse nasıl yapmalıyız? Şöyle genel bir tekrar edelim. Arkadaşlar Türk edebiyatında şiirler farklı nazım birimleriyle, nazım biçimleriyle yazılmıştır. Öğretmenimiz bize e Türk edebiyatından farklı bir eee beyit ya da dörtlük vesaire vermeyecek. Dönem içerisinde incelediğiniz ya da 1inci yazılda karşınıza gelen unsurların benzerini eee verecektir. Dolayısıyla tek tek nazım birimi nedir? Ölçüsü nedir? Kafiye şeması nedir? Eee redifi var mıdır? Uyağı var mıdır? Bunlara bakacağız. Üslubuna bakacağız. Dili nasıldır? Sade midir? Açık mıdır? Yalın mıdır? Bunlara bakacağız. Teması nedir? Ana duygu nedir o şiirde? Bunlara bakacağız. Tek tek bunları belirteceğiz. Şimdi Halit Fahri Ozansoy'un Denizde Ay adlı şeri var. Dörtlükler var gördüğünüz gibi. Nazım birimi dörtlük mesela. Bunu eee söyleyebiliriz. Indi solgun ve ılık ay ışığı denize. Bal rengi bir tatlılık çöktü gözlerinize. Baktınız uzun uzun bu sulara baktınız. Sulara ruhunuzun tadını bıraktınız. Şimdi ben bununla ilgili ne söyleyebilirim? Bu metin bir şiir. Bunu zaten hepimiz görüyoruz. Allah'a şükür görecek gözümüz var. Şimdi yapı unsurlarını isterse ki orada zaten yapı unsurlarını yazınız deyip bırakmaz. Ha derse de ne yapacaksınız? Ölçüsü, hece ölçüsü nedir? Nazım birimi nedir? İşte redifi nedir? Var mı? Uyağı var mı? Uyağı varsa tam uyak mı? Zengin uyak mı? Tam uyak mı? Bunları yazarsınız. Kafiye örgüsü nasıl? Bunları tek tek yazarsınız. Şimdi ben bununla ilgili neler söylerim? 1. Her şeyden önce arkadaşlar nazın birimi 1 2 3 4 dörtlük bent olabilirdi üçlü işte beşli yli falan eee beit olabilirdi ikili ama şu anda dörtlük. Peki ölçü ünlüleri sayıyoruz ölçülerde kaç tane ünlümüz var? 7'li 8izli 11'li şeklinde karşımıza geliyor. Şimdi burada kaç tane ünlü var? 1 2 3 4 5 6 7li hece ölçüsüne sahiptir. Arut ölçüsüyle yazılmış bir şiir de verebilirdi. Orada da tabii ki kapalı ve açıklık durumlarına bakardık ve daha çok orada Arapça ve Farsça kelimeler ağırlıklı olurdu. Ama şu anda dörtlükle yazıldığına göre bu bir halk şiirinden alınmıştır diyebiliriz. ya da modern şehir, cumhuriyet sonrası şiir. Her iki dörtlükte de kafiye örgüsü, kafiye düzü açısından baktığımızda arkadaşlar bakın ılık, tatlılık, denize gözlerinize 1inci ve 3üncü birbiriyle uyumlu ikinci ve 4düncü birbiriyle uyumlu burası çapraz kafiye birinci dörtlük çapraz. Şimdi uzun ruhun uzun. Baktınız bıraktınız. 1 ile 3, 2 ile 4 yine birbiriyle uyumlu. Dolayısıyla hem birinci dörtlük hem ikinci dörtlük çapraz kafiyelidir diyebiliriz sevgili arkadaşlar iki dörtlük için. Şimdi bunların tek rediflerini, kafiyelerini varsa bulacağız. Şimdi ılık ve tatlılık kelimesini inceleyeceğim. Denize ve gözlerinize kelimesini inceleyeceğim. Bakın şuraya yazdım. Denize gözlerinize. Şimdi deniz ve gözleriniz böyle alacağız. AE ekleri yönelme hal eki olduğu için ikisinde de ikisinde de arkadaşlar aynı ek, aynı görevde, aynı anlamda. Dolayısıyla bunlar rediftir. Şimdi kalan kısımda dikkat ederseniz deniz kaldı ve gözleriniz kaldı. Bunlarda bir ortaklık söz konusu değil. Kalan eklerde, hecelerde, ünlülerde, ünsüzlerde. E o zaman diyorum ki geri kalanda bir ortaklık yoksa benim yapacağım şey şuradaki uyuma bakacağım. Burada niz var. Burada niz var. Yani e burada ortak değil. O zaman diyorum ki nizler de 3 tane ses ortaklığı olduğu için zengin uyaktır. Şimdi ılık ve tatlılığa bakıyorum. Ilık ve tatlılık sözcüklerinde sevgili arkadaşlar redif yok. Niye? Çünkü ortak görevde kullanılmış bir ek veya sözcük yok. Yani redif yok. O zaman kafiye arayacağım. Şimdi ılık ve tatlılık sözcüklerinde ılık tatlılık. Bakın bu burada geçiyor. Dolayısıyla biz buna arkadaşlar zengin uyak diyoruz. Ancak ılık sözcüğü tatlılık sözcüğünün de içinde geçtiği için buna arkadaşlar tunç uyakta diyoruz biz. Hani bu da gelebilir ama zengin uyakta yazarsanız sorun olmaz. İkinci dörtlüğe geçiyorum arkadaşlar. İkinci dörtlükte uzun ruhunuzun. Şimdi uzun kelimesi ruhunuzun kelimesiyle hiçbir şekilde ortak bir ek, aynı görevde kullanılan bir ek ya da kelime içermiyor. Dolayısıyla redif yok. Redif yok ama burada bir kafiye var. Nedir bu kafiye arkadaşlar? Şöyle bakacak olursam uzun kelimesi ruhunuzun içinde geçiyor. O zaman içinde geçtiği için ben buna yukarıda olduğu gibi tunç uyak da diyebilirim ama 4 e 3 ve daha fazla ses benzerliği olduğu için zengin uyak da diyebilirim. Hangisini dersen ÖSM. ÖSYM diyorum. ÖSYM alışmışız. Map burada bir sorun çıkarmaz. Öğretmenin hiç sorun çıkarmaz. Merak etme. Baktınız, bıraktınız. Buna bakıyorum. Kim baktınız? Siz. Kim bıraktınız? Yine siz. O zaman burada bir kişi eki olma durumu var. Kişi eki olma durumu varsa ben buradaki dı diye görülen geçmiş zaman ekini ikisinde de aynı ve nıznis kişi ekini ortak görevde alacağım. Yani ortak görevde kullanılan kişi eki ve kip eki rediftir. Bakmak ve bırakmaktaki aklar da ortak iki ses olduğu için tam kafiyedir. Sevgili arkadaşlar buna dikkat edeceğim. Hani şiirden soru gelir mi bilmiyorum ama gelirse en azından bu şekilde inceleme yapmanız gerekiyor. Tekrar söylüyorum. Şiirin yapı unsurları deyince nazım birimi nedir? Beyit midir, bent midir, dörtlük müdür? E mısra mıdır? Bunlara bakarsınız. Ölçüsüne bakarsınız. Y'li mi, 8iz 'li mi, 11'li mi? Hece ölçüsüyle mi yazılmış, arız ölçüsüyle mi yazılmış? Redifi var mı? Uyağı var mı? Kafiye düzeni nasıldır? Bunlara bakarsınız sevgili arkadaşlar. Temasını sorabilir. Dikkat edin. Şiirin teması nedir? Bakın burada doğrudan sevgilinin güzelliğini anlatmış. imgeler yoluya indi. Solgun ve ılık ayışığı denize. Bal rengi bir tatlılık çöktü gözlerinize diyor. Bak gözlerinize bir tatlılık çöktü. Bal rengi bir de böyle güzel metafor var. Baktınız uzun uzun bu sulara baktınız sulara ruhunuzun tadını bıraktınız diyor. Ruhunuz o kadar tatlı ki siz diyor sulara bakınca diyor ruhunuzun tadı diyor e tatlılığı diyor suya geçti diyor. Çok güzel bir metafor yapmış burada. İmgelerde aynı zamanda örtü kileti olduğunu unutmayalım. yoruma açıktır. Herkes kendine göre yorumlayabilir. Sevgili arkadaşlar burada bal rengi bir tatlılık, ayışığının denize inmesi, suya ruhun tadını bırakma hep bir arkadaşlar örtük iletidir. Yani mecazlı, metaforlu sözlerdir. Örtük ileti dediği şey mecazdır sevgili arkadaşlar. Bunu unutmayacağız. Şimdi 25 dakika olmuş. 25 dakika. 3. temanın tekrarını yaptık. Şimdi hazırsanız 4. temaya başlıyoruz. Evet 4. temamız romanla başlıyor. Roman başlığı da zaten sevgili arkadaşlar yazıldığı en çok karşınıza çıkacak olan edebi türdür. O yüzden önemlidir. Özelliklerini bilmekte fayda var. Roman her şeyden önce insanın anlatma ihtiyacını arkadaşlar karşılamak adına ortaya çıkan bir türdür. Ha romandan önce insanoğlu bu anlatma ihtiyacını neyle karşılamış? Neyle karşılamış arkadaşlar? Destanlarla karşılamış. efsaneyle, masalla, halk hikayeleriyle, hikayeyle karşılamış. Roman ise özellikle eee Batı edebiyatında gördüğümüz zamanla işte Osmanlı'ya Tanzimat ve günümüze kadar eee büyük büyük değişimler yaşayarak gelmiş bir edebi türdür. Şimdi biz Roman'ın her şeyden önce anlatmaya bağlı bir metin olduğunu unutmayalım. Olay örgüsü var. Yani iç içe geçmiş olaylar olacak. Bir ana olayı etrafında gerçekleşen farklı olaylar. bir kişi, zaman, mekan ve anlatıcı unsurlarıyla aktarılacak. Bu haliyle biz romanı hikayeye çok benzetiyoruz. Çünkü aynı unsurlar hikayede de vardı. Hikayede yalnız olay örgüsü daha dardı. Ancak romanda arkadaşlar ana olay etrafında başka olaylara da yer verilir. Romanda karakter ve mekan tasvirleri çok daha detaylıdır. Daha çok ayrıntıya inilir. Ancak hikayede karakterlerin tahlilleri, psikolojik ve fiziksel karakter tahlilleri daha sınırlıdır, daha dardır. Mekan özellikleri de daha dar anlatılır. Ama romanda gerçekten bütün özellikleri verilir. Sevgili arkadaşlar, roman türü insanı ve yaşadığı çevreyi, insanın duygularını çözümler. Bu anlamda ruh tahlillerinin, karakter çözümlemelerinin sıkça yapıldığını görüyoruz. Ve biz romanın gerçekten böyle gerçeği anlatan bir tür olmasının yanında kurmaca olabileceğini de unutmayacağız. kurmaca dediğimiz romanlarda olacaktır. Ve roman türünün ilk örneğini arkadaşlar İspanyol yazar Servantes ünlü eseri Don Kişot'ta vermiştir. Don Ki Shot'ta karakterimiz 50'li yaşlarda bir aristokrat. Hatta şurada da kitabım var. 50'li yaşlarda bir aristokrattır. Eee geçen buradan bir alıntı yapmıştım çünkü oradan kalmış masada. eee o kadar çok şövalyelik şövalye macer romanları okuyor ki kendini kaptırıyor. Bir süre sonra kafayı oynatıyor ve komşusu Sancho Panza'ya valilik va gel diyor benimle yeni maceralar atıl. Yola çıkıyorlar. E dedesinden kalan bütün o savaş aletlerini işte mızrağını, silah aletlerini vesaire hepsini temizliyor. Böyle çok cılız, kendi gibi zayıf, halsiz atı Rosenay'dı sanırım. Ona atlıyorlar ve maceralara atılıyorlar. Yel değirmenleriyle falan savaşıyorlar. Çok güzeldir. İlk eser arkadaşlar dünya edebiyatının roman türünün ilk örneği Servantes'in yazdığı Don Kişot olarak biliniyor. Tabii bunu ilerleyen dönemlerde Robinson Cruise gibi eee romanlarda takip etmiştir. Arkadaşlar Türk edebiyatında romanın girişini biz daha çok Tanzimatta görüyoruz. roman denemelerinin başarılı başarısız tabii ki orada eleştiriler çok yapılır ama ilk arkadaşlar batıya eee yöneldiğimiz Tanzimat döneminde görmeye başlıyoruz ilk denemelerimizi. Şimdi Telemak eee Yusuf Kamil Paşa'nın ilk çeviri romanıdır. Buna dikkat edeceğiz. Taaşukıtalat ve Fitnat ilk yerli romanımızdır. Cezmi ilk tarihi romandır. Yazılıda karşınıza gelebilir. Buna dikkat edin. İntibah ilk edebi romandır arkadaşlar. Sergüzeşt romanda romantizmden realizme de geçiş söz konusu olduğu için ilk realist roman denemesi kabul edilir. Yalnız denemesi ifadesine dikkat edin. Çünkü ilk realist romanı biz yine aynı dönemde araba sevdasında Tanzimat'ta göreceğiz. Karabibik Nabizade Nazım'ın ilk köy romanıdır. Yine aynı kişinin Zehra adlı eser ise ilk psikolojik roman denemesidir. Denemesi olmasına dikkat edeceğiz. Çünkü asıl başarılı psikolojik romanı Serveti Finunda Mehmet Rauf yazıyor arkadaşlar. Eylül romanıyla Mavi ve Siyah ve arkadaşlar e Aşk-ı Memnu Yasak Aşk anlatılan eee kitaplarda batılı anlamda ilk başarılı romanlardır. Serveti Fünun döneminde yazılmıştır. Şu eserlere dikkat edin. Bunlardan size soru gelebilir. Bunların eee kişilerini de vererek size bunlarla ilgili bir metin verip inceleme yaptırabilir. Yazıldı öğretmeniniz sevgili arkadaşlar. Şimdi romanda yapı unsurlarından bahsedelim. Hikayede de vardı. Benzer devam edecek. Burada sadece olayda biraz daha eee ayrıntılı olaylar görüyoruz. İç içe geçmiş olaylar görüyoruz. Mekanın ve eee kişilerin daha detaylı anlatıldığını görüyoruz. Ama ortaktır arkadaşlar hikaye ve romandaki unsurlar. Olay örgüsü, kişi, zaman, mekan, çatışma değil mi? Bir problem durumu, bir anlatıcı olacak, bakış açısı olacak. Yine hikayede olduğu gibi serim, düğüm, çözüm dediğimiz bölümler olacak. Roman hikayeye göre tabii ki daha uzundur. Daha detaylı bir tür olduğu için e yapı unsurları da daha detaylı incelenir. Daha mekanlar daha detaylıdır. Kişiler daha detaylı tasvir edilir falan. Burada kişi unsurlarında arkadaşlar daha detaylı bir tespit yapılacağı için karşımıza karakter ve tip olmak üzere iki unsur gelir. Burada özellikle tip dediğimiz unsur evrensel böyle değerleri de simgeler. Yani cimri biri mesela bütün özellikleriyle cimridir. Roman boyunca değişmez. işte e cesurdur bütün roman boyunca cesurdur, değişmez. Ne bileyim alçak gönüllüdür. Eee bunun gibi özellikler bizim için tipi yansıtır arkadaşlar. ya da işte sonradan görmedir. İşte alafanga meraklısıdır. Biraz böyle batılılaşma hayranıdır falan böyle metinlerde gelecek tip dediğimiz unsur. Bir romanın yapı unsurlarını tüm romanı göz önüne bulundurarak incelemek gerekir. Ancak romandan alınan bu parça, işin vereceğim parçayı inceleyerek de yapı unsurlarını bir hatırlayalım arkadaşlar. Şimdi ertesi gün Feride yine kendi kendine şehre inmişti. İkindiye doğru köşke döndüğü vakit bakın kim? Feride bir başkası anlatıyor olayı. Bunlara dikkat edin. İkindiye doğru zamana dikkat edin. Köşke döndüğünde dedi köşkü verdi. Bunları hani belirleyin ki yerde zamandaki kişiydi, anlatıcıydı, bakış açısıydı. Bunlardan çıkacak zaten. Döndüğü vakit çok yorgun görünüyordu. Buna rağmen çocukları yine etrafına topladı. Arka bahçede kocaman bir kolan eee salıncağı kurdu. Kamran Aziz Bey'in. Şimdi başka kişiler giriyor bakın devre arkadaşlar. Kim bunlar? Kamran, Aziz Bey falan bunlar. Geveze ve Geveze bir misafirinden kendini kurtardığı vakit salıncakta Feride ile Necdet vardı. Feride var kuvvetiyle salıncağı uçuruyor. Necdet çığlıklar atarak bir kedi yavrusu gibi boynuna tırmanıyordu. Çalık kuşundan alınma. Eee, Kamran Ayşe teyzenin tıpkı 10 sene evvelki gibi bak geçmişle bilgi veriyor. Feride kızım deliliği bırak çocuğu düşüreceksin. Diye bağırdığını işitti. Çalı kuşunu aldırmıyor. Çalıkuşu aldırmıyor. Bütün ruhuyla eğlenerek cevap veriyordu. Aman teyze nenize lazım. Necdet'in asıl sahibi şikayet etmiyor ya. Değil mi Kamran diyor. Şimdi diyaloglar var. Bunu da görelim. Olay Feride'nin salıncaklı çocuklarla birlikte tehlikeli biçimde sallanması. Olay bu. Hani başka büyük bir olay yok. Mekan köşkün bahçesi. Bahçesinde arka bahçesinde dedi. Tamam. Güzel. Zaman ikindiye doğru. Zaten yukarıda bunu belirledik. kişiler oldukça kalabalık bir kadro var. Feride var. Kamran, Ayşe, teyze, Necdet falan filan. Anlatıcı 3ün kişi. Dikkat edin arkadaşlar 3ün kişi gözlemci bakış açısı sadece gördüğü kadarını anlattı. Kişilerin ruh tahlillerini yapmadı. Böyle yapıyor gibi görünüyor ama sadece gördüğü kadarını anlatıyor. Feride ne düşünüyor? İşte ne bileyim e teyzesi o anda ne hissediyor falan. Bunları yazmadı. Dolayısıyla sadece gözlemlediği kadarını anlattı. Gözlemci bakış açısı. Çatışma ne? Çatışma Feride'nin salıncağı durdurmayı kabul etmemesi. Çünkü teyzesi kızıyor. Yeter artık kızım." diyor. "Arik çocuk değiliz diyor. Yapma diyor. Deliliği bırak diyor. Çocuğu düşüreceksin diyor. Durdurmayı kabul etmiyor. Çatışma dediğimiz unsur sadece bu gördüğünüz gibi. Evet yapı unsurları bu romanda karşımıza böyle gelecek. Şu tip ve karakter muhabbetini tekrar bir açalım, bir konuşalım arkadaşlar. Tepi Türk Dil Kurumu Türkçe sözlükte hikaye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebi eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin dikkat belli bir topluluğun zihniyetini ideolojisinin temsilciliğini yüklenen kişi olarak tanımlıyor. Yani mesela fabrikadaki bir işçi ama o işçi bütün işçileri simgeleyen bir karak bir ruh halinde ve kimlikte vücut bulmuş oluyor. Öyle düşünün. Tip ise arkadaşlar şey tip evrenseldir. Yine aynı şeyi söylüyoruz. tip evrenseldir. Korkaklık, kötümserlik, bencillik, saflık gibi her insanda bulunabilecek niteliklerdir. Ama bunu ön plana çıkarılmış bir şekilde bize verir. Araba sevdasındaki Bihruz batılılaşmanın yanlış anlaşılmasını sergileyen bir tip özelliği gösterir. Yaprak dökümündeki Ali Rıza Bey de geçmişin değerlerini korumaya çalışan, işte yaşadığı dönemin etkilerine maruz kalmaktan dolayı acı çeken, sancı çeken, kızlarındaki o büyük değişimi kabullenemeyen değil mi? e bir karakter olarak karşımıza çıkıyordu. Bunların hepsi bir tiptir arkadaşlar. Karakter ise Türkçe sözlükte e bir eserde duygu, tutku, düşünce yönlerinden ele alınan kimse olarak veriliyor sadece. Her karakter kendi nasıl özellikleriyle öne çıkar. romanda çok yönlü olarak ele alınır. Korkak olduğu anlar olabildiği gibi bakın burası önemli cesur olduğu davranışları da verilir. Yani karakter dediğimiz unsur özelliğini roman boyunca değiştirebilir. Ama tip dediğimiz unsur arkadaşlar her zaman aynı. Dimdik koruyor. Tam tersi gibi düşünüyor değil mi? Karakteri bozuk falan deriz. Tam tersiymiş. Karakter değişebiliyormuş ama tip değişmeyecek. Sonuna kadar öyle sağlam duracak. aynı duygusunu devam ettirecek, özelliğini devam ettirecek diyor. Şimdi romanda bizim anlatım tekniklerimiz var. Bunlardan mutlaka bir tane soru geleceğini düşünüyorum. İşte size bir metin verecek ya da üç tane metin verip bu metin metindeki anlatım tekniklerini yazınız, gerekçeleriyle yazınız falan diyebilir. Arkadaşlar biz romanda anlatım tekniklerinde olayın anlatıcı tarafından aktarılmasında kullanılan teknikler olduğunu bileceğiz. Anlatma tekniği, mektup tekniği, özetleme tekniği, geriye dönüş tekniği, diyalog, iç diyalog, dikkat, iç çözümleme, iç monolog, bilinç akışı gibi teknikleri olduğunu unutmayacağız. Şimdi bunları hem konuşalım hem de örneklendirelim. Anlatma tekniğinde arkadaşlar bir olay, durum, kişi, varlık, artık neyse ele alınan, onunla ilgili okuyucuya bilgi verilecek, açıklama yapılacak ya da yazar kendi yorumlarını verecek. Yani bir şeyi açıklayacak. Doğrudan açıklama yapma durumu. Kamran hayretle başını çevirdi. İç kapıdaki fenerden süzülüp gelen mavimsi Aydının içinde ta yakında Feride'nin Ela gözlerini gördü. Bebeklerinden birer mavi yıldız parlayan bu gözler gülüyor. Biraz solgun ve süzgün görünen bu güzel yüz gülüyor. Şimdi ne yaptı? Kamra'nın hayretle başını çevirip gördüğü manzarayı Feride'nin gözlerini, yüzünü, güzelliğini bize anlattı. E açıkladı. doğrudan bilgi verdi. O zaman arkadaşlar anlatma tekniği olarak açıklama eee yapıldığı için anlatma tekniği kullanılmıştır diyeceğiz. Mektup tekniğinde anlatıcı olayları kişinin duygu ve düşüncelerini daha çok ne yapıyor arkadaşlar? Mektup aracılığıyla veriyor. Karşılıklı mektuplaşmalar bize verilebilir. Tek bir mektup verilebilir. Akışa asla anlatıcı müdahale etmiyor. Mektupları olduğu gibi veriyor. Şimdi Refik Cemal'den Server'e Handan romanından artık köy fazla serin olmuştu. Londra'ya indik, yerleştik. Nazım koca bir oğlan oluyor. Sana aile fotoğraflarımızı gönderiyoruz. Bir 10 gündür herkes yerleşmekle uğraşıyor. Neler yaşadıklarını anlattı. Yerleşme çalışmalarını anlattı. Mektupla bilgi verdi. Serverde tekrar cevap yazıyor. Ben yazacaktım ve gelecektim. Hiçbirini yapamadım. Şimdi cidden çalışıyor. Kütüphane kütüphane geziyorum. Babam bu yakınlarda pek cömert davranmıyor." diyerek o da kendi içinde bulunduğu durumu yazamadığı için işte mahcup olduğunu, gelemediğini, hiçbir şey yapamadığını şimdi cidden işte kütüphane kütüphane gezdiğini, çalıştığını, babasının da bu aralar işte parayı kıstığını falan söyledi bize. Özetleme tekniği yani mektuplardan anladık bu olayların olduğunu. Özetleme tekniğinde arkadaşlar olayların kişilerin en belirgin yönleri kısaca art arda sıralanır. Uzun uzun anlatmaya gerek görmediği yerleri yazar. kısa kısa ifadelerle genel olarak özetleyerek verir. Bu fesat yangını aylardan beri için yanıyormuş. İş Marif Encümenin'in kaymakamın kulağına gitmiş. Uzun uzadıya tahriratlar yazılmış. Tahkikat yapılmış. Vilayet bak uzun uzadıya tahiratlarış. Onlar bize anlatmıyor. Vilayet Maarif Müdürlüğünce tercüme-i halini tetkik etmişler. Birçok karanlık noktalar vermiş diyerek böyle özetleyerek geçti. Çok detay vermedi. Çok böyle net değil. Buradaki özetleme geriye dönüş tekniğinde anlatıcı olayı şimdiki zamandan bir anda geçmişteki bir zaman dilimine götürür arkadaşlar. Dolayısıyla olay akışının kesildiğini, pat diye geçmişle ilgili bilgiler verildiğini görürüz. Arkadaşlarımı yola saldıktan sonra söylediklerimi yeniden düşündüm. Gerçekte dervişliğe karşıydım. Atalet ve durağanlık hiç de benim ruhuma uygun değildi. Babam ve dedemin dillerde dolaşan yiğitlikleri bir gün benim de Alp gazilerinden bir olacağıma dair umutlarımı yaşartıyordu. Annem ninelerini böyle söylemiş. Daha çocukken babam bir Alp gazi olacağımı defalarca tekrarlamıştı. Daha çocukken mesela geçmişe döndü. Bütün çocukluk rüyalarım, çocukluk rüyalarım at sırtında cengaverliklerle doluydu. Bu yüzden dervişlik hiç de bana göre değildi dedi. Gördüğünüz gibi geçmişe dönük bir bilgi verme e durumuna girdi anlatacağız. Sevgili arkadaşlar geldim diyalog tekniğine. Diyalog tekniğinde de karşılıklı konuşmalar görüyoruz. Özellikle eee böyle konuşma çizgilerini zaten görürsünüz. Adam durdu hayretle onun telaşına baktı. Bakın söyle diye sertçe çıkıştı adam. Mehmet biz garibiz dedi adam. E ne istiyorsunuz Mehmet ezildi büzüldü. Han ne dedi onu soracaktım işte falan diye konuşuyorlar. Bunlar konuşmalar diyalog tekniğiydi. Diyalog tekniği neydi arkadaşlar? Sanki kişinin karşısında biri varmış gibi konuşması, sorduğu sorulara cevaplar vermesidir. Burada dikkat, kişinin iç dünyasının verilmesi amaçlanıyor. Yani bu soru cümleleriyle aslında amaç kişinin iç dünyasını, ruhsal halini anlatmaktır. Yoksa eee kişi kendine soruyor, kendi cevap veriyor, kendi kendine konuşuyor gibi durumu amacı eee amacından şey yapmayın, şaşırtmayın yani çıkarmayın. Benim verilecek fazla bir hesabım yok. Çünkü beni içlerine almadılar. Bak kendi kendine konuşuyor. Bunu karıştırma şimdi. Çünkü başlangıçta beceriksizdim. Peki sonunda kendine soruyor. Kendiyle ilgili tespitleri var. Kendi kendine konuşuyor. Belki de hiçbir şey söylemeden başarmalıydım bu işi. Benden bir karşılık beklemiyor. Ona yardım etmek mi bu? Bilmiyorum. Bazen karıştırıyorum. Özellikle başımda uğultular olduğu zamanlar yine sanki biriyle konuşuyormuş gibi kendi kendine konuşuyor. İç diyalog var. biri varmış gibi konuşuyor. Bak içinde biri var. Benim içimde bir ben var. içimde bir öznur daha var diye düşünün istiyor. İlk çözümleme dediğimiz teknik de kişi aklından geçenleri, duyguları anlatıcı tarafından anlatılır. Burada ruhsal açıdan kişinin bütün özellikleri çözümlenir. Psikolojik özellikleri verilir. Daha çok kafasındaki düşünceler verilir. Yürürken ayaklarının yere bastığını da güç fark ediyordu. Yine eskilerine pek az benzeyen bir sıkıntı içinde travmaya atladı. Göğsünü arada bir sıkıştıran nefes darlığı şimdi de vardı. Boğazından midesine kadar inen bir hava zincirinin yanmaya benzer bir eziklik halinde duyduğu aşağıdaki ucuyla bir yutkunma zorluğu halinde gırtlağına, kancasına takılan yukarıdaki ucu arasındaki halkaları, ah nefes al çok uzun cümle. Halkaları hem derin nefes almasına hem de yutkunmasına imkan vermiyordu. O kadar büyük bir sıkıntı içinde ki bu sıkıntıyı sanki bir kancaya takılmış gibi hissediyor diyor. O yüzden şuradaki tasvir inanılmaz güzel. iç halini, ruh halini çözümleyerek veriyor. Bunun amacı bu. Dolayısıyla ruhsal durumunun kötü olduğunu, bir iç sıkıntısının yoğunluk derecesini aktardı anlatıcı bize sevgili arkadaşlar. Şimdi iç monğa geldik. İç monuluk da romandaki kişinin kendi iç dünyasında konuşturulması. Kendi kendine yine konuşuyor. Neydi beni denize çeken? Ufukta engine. Gitmek isteği mi? Açılmak enginlere çekip uzaklaşmak mı? Kaçmak. Limanlara gelirken urbalar kuşandığım gibi hayatımı mı değiştirmek? Ne yapıyor? Kendi başına konuşuyor. Yani birine soru sorup tekrar cevap almıyor. İç monologta kendi iç dünyasını konuşturuyor. Sadece bilinç akışı tekniğinde kişilerin zihninden geçenlerin mantıksal bir bağlam olmadan hiçbir mantıksal bağ yok. Sadece ne yapıyor? bilinç akışıyla, çağrışımlar yoluyla farklı farklı yargılar arka arkaya sıralanıyor. Buradaki çağrışımlar birbirinden kopuk bir şekilde sıralanır arkadaşlar. Bu nedir dersin? Yani bunun kafası gitmiş iyice uçmuş bu dersin. Çünkü birbiriyle kopuk kopuk cümleler olur. İç dünyasının verilmesi amaçlanır yine bu teknikle. Sonra o konaklarda yaşayan paşalar da bunlardan atıştırıyor. Ben ne yapıyorum? Ben çalışıyorum. Evleneceğim. Abim hasta ama öleceği yok. Turp gibi Ermeni kadın. Benim ticaretten sevmeye vaktim kalmadı. Bak alakası yok birbirleri cümlelerin. Beklemek ne sıkıcı. Hocamın üzerinde ne yazıyor? Tersinden de okuyabilirim. Gördüğünüz gibi benim oğlum da öyle. Şu an 6,5 yaşında bir oğlum var. Böyle 5 saniyenin içinde 30 tane soru soruyor. 30 da birbirinden farklı. 30 da birbirinden farklı arkadaşlar. Aynı bunun gibi işte. O da kafası karışmış diyoruz ama yok öyle değil. Buradaki karakter tahlilinde tabii ki ne yapıyor? çağrışımlar yoluyla bize oradaki duygularını anlatıyor aslında. Evet. Şimdi arkadaşlar aşağıda verdiğim parçalarda işaretlenen yerleri de dikkate alarak özellikle hangi anlatım tekniklerinin kullanıldığını yazalım gelin birlikte. El ile ele tutuşmuş yürüyorlardı. Ben arkadaydım. Etrafa bakındım. Şurası ahşap bir manastır mıydı eskiden? Hala etkileyici. Neden beklemediler beni? Of, ayaklarım ağrı artıyor. Çantamda su olacaktı. Seslensem mi şunlara? Ne yapmış? Kafa gitmiş. Çınar gelsin aklınıza. Benim oğlum ne yapıyor arkadaşlar? Çağrışımlar yoluyla aklına ne geliyorsa yazıyor. O zaman burada ne var? Bilinç akışı dediğimiz teknik var. Ferit odada sinirli dolaşıyordu. Balkona çıktı ve içeri girdi. Nilüfer'in karşısında durdu. "İyi düşün." dedi. "Yarın akşam gelir mi gelmez mi?" gelir. Madem ki söz verdi, söz vermedi diyor. Ne yapıyor burada? Özellikle diyalog var, karşıtlıklı konuşmalar var. Dolayısıyla arkadaşlar diyalogdan yararlanmıştır. Anlatım eee tekniği olarak zihnindeki sorunun peşine takılıp neleri nereleri dolandı? Ne kadar zaman dolandı farkında değildi. Islık sesini duydu. Başını kaldırıp bakındı. Aman Allah'ım nasıl dayanıldım. Her şeyi bildiğim zannına kapıldım. Şimdi baştan başlamalıyım. Kibrimden kurtulmalıyım. kendi kendine içinden konuşuyor. O zaman burada arkadaşlar iç monolog var. Kendi kendine konuşuyor, soru sormuyor. Doğrudan iç monolog vardır diyebiliriz sevgili arkadaşlar. Geldim bir diğer metnime. Dışarı çıktı ve yukarı katın camlı kapısını açmaya çalıştı. Kilitliydi. Birden endişesi arttı. Buradan başlıyor dikkat edeceğim. Birden endişesi arttı. Buradan çıkamayacağı düşüncesi içini daraltmaya yetmişti. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Şimdi buraya dikkat ederseniz arkadaşlar endişeleniyor. Artı endişesi. Eee çıkamayacağı düşüncesi daralt içini daraltmaya yetiyor. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalışıyor. O zaman bu kişinin ruhsal durumuyla ilgili bize bilgi veriyor. Ne vardır o zaman burada? Ne diyeceğiz? Hadi söyleyin. Ne diyeceğiz burada anlatma tekniği olarak? Ne var? Duyamıyorum. İt çözümleme var. Çok güzel. Şunu biraz daha küçülteyim. İç çözümleme var diyeceğiz sevgili arkadaşlar. İç çözümleme. Peki birdenbire sol tarafında geniş bir sokak gördü ve oraya saptı. Hızla yürüdü. İleride sıralar vardı. Koştu. Bunlardan birine oturdu. Olayla ilgili bilgi veriyor. Burada da doğrudan anlatma tekniğinden yararlanmıştır diyebiliriz. Rüstem aynı yolu tekrar yürümüş de geri dönmüş gibi bir yorgunluk hissetti. Daha eşyaları kamyona yüklenecekti. Ha gayret. Az daha dayanayım. Dayanabilecek miyim? Bak dikkat et. Soru soruyor kendi kendine. Niyetimiz hayır Allah yardım eder. Peki gücüm tükenirse tükenirse dinlenir. Sonra devam ederim. Soruyor cevap veriyor. Sanki içinde biri var. İçinde bir ben var. O zaman iç diyalog var. Çok güzel. Dükkanının kapısını anahtarla açtı. İçeri girip sandalyeye oturdu. Yorgundu. Kitaplara baktı. 3 yıldır bu dükkanda çalışıyordu. Şimdi dikkat et ne yaptı orada? 3 yıldır diyerek arkadaşlar olayı birazcık böyle genelleyerek verdi. Okulu başarıyla bitirmiş. Birkaç farklı işe girmiş. Sonunda saf açma kararı almıştık. Genel toparladı, özetledi, verdi. Bu aralarda neler oldu bilmiyoruz. Ailesinin itirazları, tek başına verdiği mücadele, aylar süren koşturma. Şimdi buradaydı özetledi arkadaşlar, toparladı. Artık dedi, "Olay bitti. Şimdi buradaydı dedi. Özetleme anlatım tekniğini kullandı. Yetişkinliğin verdiği olgunlukla önüne bakıp susmaya devam etti. Lisedeyken de böyle yapardı. Lisedeyken de böyle yapıyorsa ne yaptı? Geçmişe bir bilet aldı. Peki onunla alay ettiklerinde önce duymazdan gelir sonra kalkıp giderdi. Bir anda olayı bıraktı. Geçmişle ilgili bilgi verdi. Yani geriye dönüş tekniğini kullandı sevgili arkadaşlar. Güzel. Şimdi geldik anlatım özelliklerine. Anlatım özellikleri sevgili arkadaşlar bir romanda, bir hikayede özellikle romanlarda tabii karşımıza geliyor. Bulunması gereken, bulunmadığı için de eleştirilen özelliklerdir. Şimdi bunları bir konuşalım. Tek tek metinler üzerinde bunların çalışmasını yaptıracağım size. Yalınlık nedir arkadaşlar? Yalınlık anlatım özelliği olarak çok gelir metinlerde anlatımın süsten, gösterişten uzak olmasıdır. Yani eserde söz sanatlarını mecazi söyleyişlere, metaforlara, imgelere eee başvurulmamasıdır. Günlük dilde konuşulmasıdır, yazılmasıdır daha çok. Hani edebi bir dil de tabii ki vardır ama daha böyle ağdalı bir söyleyiş olmaz. Bol bol mecazlı, metaforlu benzetmeler, kişileştirmeler, söz sanatları olmaz. Açıklıkta duygu ve düşünceler okura aktarılırken anlam karmaşasına yol açmayacak şekilde verilir. Metinde tek bir anlam vardır. Herkes okuduğu metinden aynı anlamı çıkarır. Bir cümleden ben başka bir anlam, sen başka bir anlam çıkarıyorsan noktalama eksikliği, zamir eksikliği gibi unsurlar, sözcüğün yanlış yerde bulunması gibi durumlar açıklık ilkesini bozar. Herkes okuduğundan farklı bir anlam çıkarır. Bu da olmaz. Durulukta gereksiz sözcüklere yer verilmez. Yeterli sayıda sözcük ya da ekle anlatmak istediğimizi anlatmalıyız. Eğer gereksiz bir sözcük söyleyiş varsa orada da duruluk ilkesi ihlal edilmiştir. Özgünlükte arkadaşlar eserin konusunun ya da üslubunun benzerlerinden farklı olması, kimseye benzememesi, kendine has olması, monoton sıradan tek düze basma kalıp olmaması gibi unsurlarla verilir. Akıcılıkta anlatımın kolay okunması okunu okurun akışını engelleyecek herhangi bir yabancı sözcük yığının, kelimelerdeki ek yığılmalarının olmamasıdır. akışın kolay bir şekilde gitmesidir. Kitabın diyebiliriz. Doğallıkta da anlatıcının yapmacıklıktan uzak eee senli, benli, samimi doğal bir üslupla eee içten bir söyleyişle yazılarını yazmasıdır. Tutarlılık anlatımın içeriğinin eee tutarlı olması yazarın ya da eee konuşmacının metnin başında ya da söyleşisinin başında ne söylüyorsa sonunda da aynı şeyi söylemesidir. Birbiriyle çelişmemesidir arkadaşlar. eee kavram olarak bu şekilde karşımıza gelir. Şimdi size bazı metinler verdim. Cümleler, paragraflar verdim. Bunlarda hangi anlatım özelliğinin bulunduğunu haydi gelin birlikte inceleyelim. Şimdi birinci paragrafımda bakalım hangi anlatım özelliğini söyleyeceksiniz. Mutluluğun formülü. Bir tane dayı vardı ya. Mutluluğun formülü nedir diyorlardı. Ne bileceğin senin onu benimle arım bilir diyordu. Adam yanlış anlıyordu. Mutluluğun formülü sosyal bağda gizlidir. Yani insan ilişkisinde kendimizi seyredebileceğimiz yüzlere ihtiyacımız var. Çünkü insan mutluluğun zirvesine yalnızken ulaşabilir. Bu ne perhiz? Bu ne la turşusu. Şimdi sen bana diyordun ki sosyal bağda gizlidir mutluluk. Mutluluk diyor seyredebileceğimiz yüzlerde kendini gösterir. Bunu söylüyordun. E son cümlede tuttun bana. Dedin ki insan mutluluğun zirvesine yalnızken ulaşabilir dedin. E olmaz ki. Yani bir başta söylediğinle sondaki söylediğine bir bak. Uyuşmuyorsun. O zaman bu paragrafın paragraf gibi düşünürsek bunu son cümlesinden dolayı bu verilen metin tutarlı değildir. Çünkü çelişiyor birbiriyle arkadaşlar diyebiliriz. Şimdi Deniz Rakit durgun bir havuz hissini vererek sıcak güneşin altında kurşun gibi bati uzanıp gidiyor. Hararet-i havayı cümlelere bak. Aman tanrım nesimi sıcaklığı için lerzan ve mütenevvir fark ediliyordu. Bak okuyamıyorum. Akmıyor. Akmıyor. O zaman akıcı değil. Çünkü yabancı sözcükler dolu. Yabancı sözcükler dolu olduğu için akıcılık engellenmiş. Akıcı değil. Aynı zamanda sade de değil. Çünkü sadelik de yabancı sözcük olmamasıdır. Hem sade değil hem akıcı değil. Deniz köpükler içinde rüzgar etrafta fişek gibi çatlar. Yelkenler çırpınır. Sandal dalgaların göğsüne mestane yaslanmış. Uçmak da değil, yüzmek de değil. Şimdi burada benzetme var, kişileştirme var, teşbih var. Söz sanatlarına başvurmuş. Dolayısıyla biraz edebi bir söyleyiş var. Esöz sanatları varsa, mecazı ifadeler varsa o eser yalın değildir arkadaşlar. Dolayısıyla burada da söz sanatları vesairesi nedeniyle yalın değildir diyebilirsiniz. Anne babalık biçimimiz ve tarzımız. Şimdi biçimle tarz aynı anlamda diye biliyorum. Bir düşünün. Arada bir kimi zaman. Arada birile kimi zaman da aynı anlamda. Kendi endişe, kaygı. Endişeyle kaygı aynı anlamda ve kafa karışıklığımızı da yansıyor. Şimdi arkadaşlar yok. Yok. Şimdi ben burada ne dedim bakın az önce? Bir biçimle tarz aynı şey. Arada bir kimi zaman aynı endişe, kaygı, kafa karışıklığı değil mi? Bunlar aynı şeyler, aynı anlama geliyor. E dolayısıyla hatta kafa karışıklığını belki tam vermiyor diyebilirsiniz ama kesinlikle endişe ve kaygının aynı anlama geldiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla duruluk ilkesini ihlal etmiş. Bu cümle bu ifadelerden dolayı gereksiz sözcüklerden dolayı duru değildir diyebilirsiniz sevgili arkadaşlar. Bir gezintimize Arnavutköy'den biz gezinti Arnavutköy'den başladık. Fakat şenlikler henüz başlamamıştı. Yalnız etrafta büyük bir kalabalık ve çok sayıda da seyyar satıcı vardı. Şimdi burada da arkadaşlar sıradan klasik bir anlatım var. Herhangi bir eee anlatımda yeni bir şey denenmemiş. Farklılık yok. Dolayısıyla anlatım oldukça sıradan, basit. Eee, klasik bir anlatım söz konusu. O yüzden bu metin özgün değil. Yeni bir şey denenmemiş. İyi bir insan çocuğuna ve eşine hürmet eder. Ona karşı her koşulda fedakarca davranmak için çaba sarf eder. Şimdi iyi bir insan çocuğuna ve eşine hürmet eder. Ona dediğin kim? Bir, çocuğuna mı yoksa eşine mi? Belirsizlik var. Ben eşine diye anlıyorum. Bir başkası çocuğunu anlıyor. O zaman anlam belirsizliği var. Ona sözcüğü kimi kastettiğini tam vermiyor. O yüzden de arkadaşlar açık bir anlatım değildir diyebiliriz. Güzel güzel bir tekrar oldu. Şimdi roman türlerini de tekrar edelim arkadaşlar. Romanlar işledikleri temaya göre, konulara göre farklı farklı gruplandırmalarda yer alırlar. Tarihi roman, macera romanı, sosyal roman. Şöyle bir görün. Psikolojik roman, otobiyografik roman. biyografik roman, fantastik roman, egzotik roman olmak üzere 8 9 başlıkta incelenir. Şimdi tarihi romanlar adı üstünde tarihi olay ve kişileri anlatır. Birebir tarihi anlatmak zorunda değildir. Eee burada bir kurmaca da olduğu için tabii ki yazarın eklemeleri, çıkarmaları, değişiklikleri mutlaka olacaktır. Türk edebiyatında ilk tarihi roman arkadaşlar Tanzimat döneminde yazılmıştır. Namık Kemal tarafından cezmidir. Küçük A Tarık Buğra'ın metinler olarak yazılda karşınıza gelir. Bunlara çok dikkat edin. Devlet Ana e Kemal Tahir'in Ateşten Gömlek Hal edip adı varın müthiş tarih romanlardır. Bunlardan metinsel olarak da yazılda karşınıza soru gelebilir. Macera romanları günlük hayatta sıkça karşımıza gelmeyen, sıkça yaşamadığımız, başımıza gelemeyecek şaşırtıcı ve sürükleyici olayları anlatır. Polisye romanları da buraya dahil edebiliriz. Ahmet Ümit'in bütün romanları macera romanları olarak e verilebilir rahatlıkla sevgili arkadaşlar. Robinson Cruz, Sherlock Holmes, Monto Cristo Contidik e dünya edebiyatının önemli macera romanlarındandır diyebiliriz. Sosyal romanlar özellikle bireyi etkileyen toplumsal, kültürel ve siyasi olayları işler. sınıf çatışması, işte ağlık, toprak çatışması, toprak kavgası, geçim derdi, aile içindeki ilişkiler, eee, kuşaklararası çatışmalar, eee, göç, deprem, işte ne bileyim ekonomik krizler, insanların hayatını nasıl etkiliyor gibi sosyal olaylarda işlenebilir. Gelenek ve göreneklerle ilgili unsurları da görebiliriz. Bunlarda yaprak dökümü, yaban, sinekli bakkal romanları tamamen sosyal romanlardır sevgili arkadaşlar. Psikolojik romanlarda bireyi etkileyen şey bireyin daha çok biz iç dünyasını görüyoruz. Ruh halini anlatır, iç dünyasını anlatır, derin çözümlemeler yapar. Dolayısıyla eee sadece bireyin kendi çözümlemesini değil, çevresiyle, insanlarla ve toplumla olan ilişkisini de sorgular. onu da inceler. Özellikle Zehra'ya dikkat edin. Türk edebiyatının ilk psikoloji roman denemesidir. Ancak Eylül Servet Finun döneminde yazılmış ilk başarılı Türk eee psikolojik roman olarak tarihe geçer sevgili arkadaşlar. Bizim için önemlidir. Peyam Safa'nın da tabii 9. ayrıce koğuşu var. Onu da bilmenizde fayda var. Otobiyografik romanda yazar kendi hayatını roman türünde anlatıyorsa biz buna arkadaşlar otobiyografik roman diyoruz. Biyografik romanda da toplumun ilgisini çekecek önemli bir kişinin hayatı anlatılır ya da hayatının bir bölümü detaylı bir şekilde anlatılır. Bir bilim adamının romanı Mustafa İnan Oğuz Atay'ın çok güzel bir biyografik romanıdır karşımıza gelebilir. Fantastik romanda tamamen hayali hayali kişiler, hayali zaman, mekan eee çevresinde bize anlatılır. Olağanüstü olaylarla kurulur. Egzotik romanda uzak ve eee yabancı ülkelerde geçen olayların anlatıldığı roman türüdür sevgili arkadaşlar. Evet, şimdi size verdiğim şuradaki metinlerden yola çıkarak bakın sadece genel tekrar yapmıyorum. Sizi de sahneye alıyorum. Tek tek metinlerde ne var ne yok birlikte konuşuyoruz. Kuru kuru geçmiyorum. Çünkü yazılıda da böyle gelecek karşınıza. Yazılı provasını da böyle yaptım. Biraz belki bu video uzun olacak ama arkadaşlar izlediğiniz değecek. birçukta izleyin yine anlarsınız ama ben kendim içime nasıl siniyorsa öyle yapmak istedim. Dolayısıyla sadece kavramları verip geçmek istemedim. Metinler üzerinde de bu şekilde bir hem öğrenip hem de metin üzerinde tekrar etmek sizin için verimli olacaktır. Şimdi başlıyorum. Hangi roman türüyle ilişkilendirebiliriz? Bunları konuşacağız. Kendisi halis muhlis Avrupalı olduğu halde bile hatırlarsınız evinde o ne vakar ne temkin ne kapalılıkta. Bizim çocuklar da aynı terbiyeyi görmediler mi? Niçin aynı tarzda hareket etmiyorlar? Şimdi kiralık konak romanı dikkat ederseniz Avrupalı olduğu halde bile evinde o ne vakar, o ne temkin, o ne kapalılık diyor. Bizim çocuklar da aynı terbiye görmedi mi diyor. Niçin aynı tarzda hareket etmiyor bizim çocuklarımız dedi. Sosyal bir tespitte bulundu. Dolayısıyla arkadaşlar sosyal bir romandır. Avrupa terbiyesini görmenin teması bir dönemin sosyal problemi olduğu için bunu anlatmış. Burada da zaten bunu söylüyor. İkinci paragrafa geçiyorum. Üçümüz göz göze geldik. İstanbul hatırası Ahmet Ümit'in eee Ali'ye kapıyı itmesini, Zeynep'e ise geride kalarak bizi korumasını işaret ettim. Hızla etti kapıyı. Ali silahımı bak. Allah Allah silah milah dedi. O zaman kesinlikle arkadaşlar ne yapıyoruz? Macera dolu Amerika macera diyoruz. Silahımı aydınlık salonunda sesin geldiği yöne çevirdim. Işık gözüm aldı. Aldırmadan bağırdım. Kıpırdama polis. Ben de coştum. Ses yeniden duyuldu ve en küçük bir ürküntü belirtisi bile göstermeden aynı sözcükler yeniledi. E gördüğümüz gibi silah milah diyor. Macera var biraz action var. O zaman macera romanı polisliğe içerikli olduğu bunu gösterdi. Osman Bey oturanların kendisini ayrı ayrı selamlamalarına sabırla beklemiş. Devlet Ana Kemal Tahir kesin tarihi roman diyebilirsiniz. Beklemiş sonra cemaate rahmet diye toptan karşılık verip hemen meseleye girmişti. Osman Bey diyor zaten buradan Osman Bey ifadesi de bizim için önemli. Olayı Orhan gibi. Orhan yine önemli. Kolayca özetledi. Edebali, Şeyh Edebali değil mi arkadaşlar? Yine tarihi bir karakter. Gitme öğüdü dışında babası Ertuğrul Bey'in söylediklerini tekrarladı. Sonra yatıştırıcı bir sesle kendini kendi fikrini kısaca söyledi. Karacah Hisar'a, Germiyana'a ile göre yarar adam saldım. Şimdi tabii burada direkt savaş, devlet yönetimi, kişiler, unsurlar belli. Tarih, roman. Peki son paragrafımız. Her şeyi unutup sade nefsine mağlup olduğu zamanlarda bile artık her türlü vesveseden azade heyecanlanmalarıyile mesut olması lazım gelirken içinin sıkıldığını içi sıkılıyor. Dikkat içi sıkılıyor. Yine bir rahatsızlığın kalıcı olduğunu küçük bir elimin evvela belirsiz fakat yavaş yavaş inatçı bir ısrar ile kesinleştiği görülüyordu. Yeter içimiz daraldı. Psikolojik roman. Eylül romanı diyor zaten arkadaşlar. İç çözümleme var. İç dünyası ruh hali ile ilgili tasvirler var, betimlemeler var gördüğünüz gibi. Evet. Şimdi de roman ve hikayenin karşılaştırmasını yapalım. Edebi türleri şöyle bir karşılaştırarak bir görelim arkadaşlar. Romanda da hikayede de anlatmaya bağlı tür olan bir unsur olduğunu söyledik. İkisini de anlatmaya bağlı metinlerdendir. Romanda da hikayede de eee unsurlar aynı. Olay var, kişi var, mekan var, zaman var, çatışma var, anlatıcı var. Ancak romanda olaylar daha içe geçmişti. Kişi ve mekan tasviri daha fazlaydı romanda. Bunu unutmuyoruz. Romanda da hikayede de serim, düğüm, çözüm bölümlerimiz var. Ancak durum hikayelerini hatırlayın lütfen. Bu bölümler çok net değil. Daha böyle silik veriliyordu. Bunu unutmayalım. Şimdi roman bir ana olay çevresinde yan olayları da anlatıyor. İç içe geçmiş olaylar var dedik. Şahıs kadrosu kalabalık olabilir. Şahıslar ayrıntılı ele alınır. Mekan betimleri ayrıntılıdır. Çok boyutludur. Daha karmaşık ve derinlemesine bir yapı vardır. Bir romanı okurken farklı farklı alanlarla ilgili bilgi sahibi de olabilirsiniz. Hikaye çoğunlukla daha dar bir olay etrafında gelişir. Şahıs kadrosu genellikle romana göre olacak. Şurası düzeltelim. Romana göre arkadaşlar daha dardır. Şahıslar ve mekanlar tasvir edilirken roman kadar ayrıntılı detaylı verilmez. Zaten hikayenin hacmi buna izin vermez. 34 sayfalık hikayelerden bahsediyoruz. Tek boyutludur. Derinlemesine unsurlar olmaz. Karmaşık değildir. Roman ve hikaye arasındaki üslup farklılıkları. Romanda betimleyici sözcükler sevgili arkadaşlar hikayeye göre tabii ki daha çok kullanılır. Çünkü roman hacmi gereği de bunu ister. Romanda karakterlerin derinlemesi daha fazladır. O yüzden buna dikkat edeceğim. Uzun cümleler daha çok kullanılabilir romanda. Yazar bunu daha çok tercih edebilir ama hikaye daha kısa cümlelerden oluşur. Romanda anlatım hikayeye göre daha yoğundur ve romanda ayrıntılar hikayeye göre daha fazladır dedik. Ve böylece arkadaşlar özellikle 4. temanın çok büyük bir bölümü olan roman konusunu hem de hikaye ile de karşılaştırarak, örnekler de yaparak bitirdik. Şimdi tiyatroya geçiyoruz. Artık roman bitti. Bundan sonrası biraz daha hızlı gidecek. Tiyatro, eleştiri, otobiyografi eee gibi türleri göreceğiz ve sizi yazılı provasına gönül rahatlığıyla göndereceğim. Örnekleri de böyle uzun uzun bol tuttum ki tek bir videoda genel tekrarızı yapın. Bir videoda yazılı provasını yapın. Sınavınıza girin. Tam puanları alıp gelin. Tamam mı? Onu istiyorum. Haydi tiyatroya bakalım. Evet. Tiyatro kavramından mutlaka arkadaşlar bir tane soru gelecektir. Verilen metin üzerinden tiyatro ile ilgili unsurların yapı unsurlarını üsluba dair özellikleri soracaktır. Dikkatli olacağız. Tiyatro kavramının kullanımı sevgili arkadaşlar sahnelenen oyun, sahnelenen oyunun metni ya da oyunun sahnelendiği bina ile aslında karşılanabiliyor. Ancak biz tiyatroyu daha çok göstermeye bağlı metinde görüyoruz. Göstermeye bağlı metinlerde genellikle olaylar bir anlatıcı tarafından anlatılmayıp sadece oyuncuların diyalogları üzerinden verildiği için biz buna ne diyoruz? Göstermeye bağlı metin diyoruz. Şimdi roman, hikaye, masal, destan türleri anlatmaya bağlı metinlerdi. Bunları hatırlayalım. Bunlarda arkadaşlar olaylar bir anlatıcı tarafından anlatılıyordu ama göstermeye bağlı metinlerde anlatıcı yok. Çünkü olaylar kişilerin yani oyuncuların diyaloglarıyla doğrudan veriliyor zaten. O yüzden buna dikkat ediyoruz. tiyatro, drama, oyun, pies gibi ifadelerle de tanımlanabiliyor, karşılık bulabiliyor. Ancak bizim bilmemiz gereken noktalara gelelim artık. Tiyatroda arkadaşlar bir oyuncu, dekor, kostüm, suflör, sahne, perde gibi unsurlar vardır. Bunlara dikkat edeceğiz. Ve tiyatrolar genelde sahnelenmek aslında sahnede canlandırılmak üzere yazılır. Ancak bazı tiyatro metinlerinde teknik anlamdaki bazı unsurlardan dolayı sahnelenmeye müsait değildir. Hatta yazarlar da bazen de sahnelenmek amacıyla değil de sırf okunmak için tiyatro metni yazarlar. Buna da dikkat edeceğiz. Şimdi tiyatroda da, romanda da, hikayede de çatışma unsuru vardır. Buna dikkat edeceğiz. Yani bir problem durumu, bir anlaşmazlık, bir işte bilinmezliğin bir yaratmış olduğu bir sorun gibi mutlaka bir çatışma unsuru olacaktır. Tiyatronun da yapı unsurları var sevgili arkadaşlar. Hikayenin nasıl varsa işte romanın nasıl varsa tiyatronun da var. Tiyatroda olayı biz daha çok dramatik olay örgüsü diye tanımlıyoruz. Dramatik örgü hatta böyle de denilebilir. Buna dikkat edeceğiz. Yer, mekan dediğimiz yer aslında neresidir arkadaşlar? sahnedeki dekorlarla yansıtılır. Yeri, e, mekanı dekorlarla değiştirebilirler. Zamanı da perdelerle simgeleyebilirler. Birinci perde sabah olan bir olayı anlatabilir. İkinci perde birkaç gün geçer onu anlatabilir. Ya da akşam vakti gelişiyordur olaylar onu anlatabilir gibi zamanlar eğer farklı zamanlarda gerçekleşiyorsa oradaki olaylar o olayları biz daha çok arkadaşlar bölümler yani perdelerle yansıtabiliyoruz. kişiler de oyuncular olarak karşımıza gelecek kavram olarak. Şimdi tiyatronun üslup özelliklerine baktığımızda tiyatro karşılıklı konuşmaya dayalır. Yani diyaloglar halindedir. Ancak oyuncuların monolog şeklinde kendi kendilerine konuşmaları da eee verilebilir. Buna dikkat edeceğiz. Hatta ekstra yapılacak açıklamalar oyuncuların durumlarına dair ya da mekanın, zamanın, durumunun eee özelliğine göre parantez içinde ek bilgiler de verilebilir. Buna dikkat edeceğiz. Eee, burada bir anlatıcı yok. O yüzden sadece diyaloglar halindeki olaylarla e anlatılması esastır diyoruz her zaman. Sahnelemek amacıyla yazılması kısa ve anlaşılır cümleler kullanılmasını da e beraberinde getirmiştir. Sahneleme tekniğine uygun tiyatrolarda doğal bir anlatım konuşma dili kullanılmak zorundadır. Çünkü hem izleyiciler hem de oyuncular rahat bir konuşma diliyle e oynarlarsa daha keyifli hale gelir o oyun. İçeriğe göre arkadaşlar günlük dilde e argo, deyim, yöresel söyleyiş gibi unsurlardan da yararlanılabilir. Peki şimdi roman ve tiyatroyu karşılaştıralım. Romanda eee anlatmaya bağlı bir metin olduğunu, tiyatronun göstermeye bağlı bir metin olduğunu konuşmuştuk. Romanda bir anlatıcı var ama tiyatroda kesinlikle bir anlatıcı yok. Romanda yapı unsurlarımız olay, yer, zaman, anlatıcı, bakış açısı eee gibi kavramlardı. kişiydi. Bunlar detaylı bir şekilde anlatılıyordu. Özellikle kişiler ve mekan dediğimiz unsur detaylı bir şekilde anlatılıyordu ve okunmak üzere yazılıyordu. Tiyatroda ise anlatıcı yok, olay var ki biz buna dramatik örgü diyoruz. Yer var, zaman var, kişi var. Kişiler de oyuncu olarak veriliyor. Sahnelenmek üzere yazılıyor çoğunlukla. Dediğim gibi sahnelenmek amacıyla yazılmayan, sadece okunmak için yazılan eserler de var. Özellikle bunlardan en önemlisi eee Tanzimat döneminde ik dönemde Abdülhak Hamit Tarha'ın oyunları sahnelenmek amacıyla değil okunmak amacıyla yazılmıştır. Mesela bunu da düşünebilirsiniz. Üslupsal açıdan nasıl farklılıklar var? E roman bir kere arkadaşlar sadece okunmaya yönelik bir metin olduğu için uzun sanatlı cümleler içerebilir ama tiyatroya baktığımızda sahnelenmeye yönelik olduğu için daha kısal doğal anlaşılır cümlelerle kurulur. Romanda anlatım biçimi olarak öykülemeyi ve betimlemeyi görüyoruz. Ancak tiyatroda bir anlatıcı olmadığı için öyküleme ya da betimlemeye yönelik bir ifadeye yer verilmez. Zaten romanda anlatım tekniklerinden arkadaşlar diyalog, özetleme, geriye dönüş, monolog, iç konuşma, bilinç akışı gibi anlatım tekniklerinden yararlanılabilir. Ancak tiyatroda diyalog ve monolog vardır diyebiliriz. Romanda sanatlı söyleyişler, çağrışım gücü yüksek sözcükler, metaforlar, benzetmeler, söz sanatları havalarda uçuşur. Ancak tiyatroda daha doğal, daha günlük bir ifade tarzı tercih edilir. Sevgili arkadaşlar, şimdi iki tane alıntım var. Biri Yalnız romanından Peyami Safa'nın, biri de arkadaşlar Necati Cumalı'nın Mine adlı tiyatro oyunundan alıntı. Şimdi bunların üslupları açısından kısaca bir değerlendirelim. Önce yalnızı okuyorum. Sizler de takip edin lütfen. Hiçbir çizgisi oynamadan gözleri yaşarmaya başlayan Meral'in itirafa yaklaştığını hisseden Samim, ona cesaret vermek için bir derece tatlılaşan sesiyle tercihte serbestsin fakat samimi olacaktın değil mi? Aramızda karşılıklı hiç değişmeyen şart bu değil mi? Şimdi dikkat burada ne yaptı? Bir olay var. Olayı anlatırken tatlılaşan sesiyle falan derken ne yapıyor? benzetmeye yer veriyor. Niteleyici söze yer veriyor. Meral hafifçe kapadığı göz kapaklarına gözünün nemini emdirmeye çalışarak derinliğini incelmiş bir sesle cevap verdi. Yine burada incelmiş ses, hafifçe göz kapaklarını kapatması gibi sözler nitelik bildiren sözlerdir diyebiliriz arkadaşlar. E burada bir olay anlatıyor. Anlatıcı tarafından anlatılıyor hatta bu olay. Bu anlatıcı 3üncü kişi dışarıdan anlatıyor ve gördüğünüz gibi hakim. Yani kahramanın duygularına, düşüncelerine de hakim. Dolayısıyla hakim bakış açısı diyebiliriz. Buradan sizi üzecek bir şey yok. Abeyim ve Selmin'le beraberdik o gün. Bir otomobil gezmesi yaptık. Samim Selmin'i ele vermemek için bu itirafı hayretle karşıladı. Bak hayretle karşıladı. Bunu bilebiliyor ve bildiği şeyleri sordu. Nerede? Boğazda. Şimdi diyalog var. Gördüğünüz gibi karşılıklı konuşmalar var. Bir olay anlatıyor. Öyküleyici anlatım vardır diyebiliriz. Uzun cümleler de var, kısa cümleler de var. Eee özellikle açıklama yapılan eee anlatıcının aktardığı yerlerde uzun cümlelere yer verilmiş ama konuşmalarda, karşılıklı konuşmalarda özellikle kısa cümleler tercih edilmiş. Kurallı cümleler de var gördüğünüz gibi. Bunları tek tek aşağıya yazabiliriz. Birazdan zaten yazacağız. Şimdi tiyatroya geliyorum arkadaşlar. Burayı okuyalım. Kaymakam biliyorsun çalışıyorum. Keşiflerini yaptırdım. Raporu yazıldı. Bütün hazırlıkları tamamlandı. Yalnız yazıyorum, yazıyorum ödenek alamıyorum. Bakalım belki önümüzdeki yılın bütçesinden bir şeyler koparız. Bak çok doğal akışta bir anlatıcı yok. Doğrudan kişiler kendileri karşılıklı konuşuyor. Diyalog var. Bakalım belki önümüzdeki yılın bütçesinden bir şeyler koparırız. Doktor o yol önümüzdeki yılı bekler mi kaymakam? Bir yağmur yağsa kapanı verir. Kaymakam onu da ben mi düşüneceğim? Ben üstüme düşeni yaptım. Yolun ille de yapılmasını istiyorsan aralarına gir. İl kurul üyesiyle köy muhtarının arasını düzelt. Sözü değiştir. Bak ekstra bilgi veriyor paranteziyle. Bak seninki geliyor. Doktor kim? Birader bey mi? Kaymakam. Birader bey sabahleyin de buradaydı. Doktor hangisi sabahleyin? Kaymakam bu sabah leyinde de anlatıcı yok. Diyaloglar halinde verilmiş. Gördüğünüz gibi kısa, kurallı cümleler var. E soru cevaplar var. Karşılıklı konuşmalarda görüyorsunuz. Konuşma diliyle yazılmış. Gayet günlük bir dille yazılmış. Ve bu tiyatro metni de sahnelenmeye uygundur diyebiliriz. O zaman bu söylediklerimizi öğretmenimiz bize böyle iki tane metin verirse bu metnin üslupları hakkında bilgiler veriniz. Üslupları hakkında açıklamalar yapınız falan derse doğrudan arkadaşlar romanın tiyatronun özellikleri açısından tek tek bu şekilde yazıyorsunuz. Tam puanı alıyorsunuz. Ben sizin için yazdığım zaman kaybetmeyelim. Hem de doküman olarak elinizde bulunacak. Buradan da tek bakarak sizler de karşınıza bir metin geldiğinde neler yazmanız gerektiğini düşünebilirsiniz. Şimdi öğretici metinlerde anlatım biçimlerine giriyorum sevgili arkadaşlar. Şimdi biz anlatım biçimlerini aslında anlatmaya bağlı metinlerde, olay ağırlıklı metinlerde öyküleme ve betimleme olarak görmüştük. Ancak öğretici metinlerde biz öyküleme ve betimlemeyi değil açıklama ve tartışmayı görüyoruz. O yüzden hani eleştiri yazısında, otobiyografide karşımıza gelecek e anlatım biçimleri açıklama ve tartışma olduğu için burada vermek çok daha doğru geldi. Videolarda da ben öyle yapmıştım. Hepsini toplu olarak vermemiştim. Hepsini yerinde, zamanında vermeye uygun görmüştüm. Eee hani ana videolardan da izlemek isterseniz oradan tek video listesinde yazıyor zaten. Şimdi açıklayıcı anlatımda arkadaşlar yazar bilgi vermeyi esaslar. esas edinir. Dolayısıyla ele aldığı konuyla ilgili, durumla ilgili, kavramla ilgili bilgiler aktarır, açıklama yapar ve bu açıklamalar düşünce ya da bilgi aktarabilir arkadaşlar. Bir düşünce yazısı da bir açıklama olarak gelebilir. Bir metinde bilimsel bilgilerle birlikte yazar kendi düşüncesini de açıklayacak şekilde verebilir. Hatıra, gezi yazısı, eleştiri, otobiyografi, biyografi gibi türlerde kullanılır. Şimdi hatırada anılarını anlatırken bir konuyla ilgili açıklama yapabilir. Gezi yazısında, gezdiği gördüğü yerle ilgili işte gezdiği gördüğü nesnelerle, kavramlarla işte ne bileyim bir yeri geziyordur o şehirle ilgili, insanlarıyla ilgili, gelenekleriyle ilgili de bize açıklamalar yapabilir. Dolayısıyla gezi yazılarında sadece öyküleme olmaz. Olay ağırlıklı olmaz. Açıklama da olabilir. Buna dikkat edeceğiz. Bir de şuna dikkat edelim. Bakın burada ek bilgi de verdim. Makale, haber, yazı, sohbet, fıkra gibi türlerde de kullanılır. Açıklama dediğimiz anlatım biçimi. Bunu unutma. Şimdi geldim tartışmacı anlatıma. Tartışmacı anlatım eee bir düşünceye karşı çıkmak amacıyla yazılan metinlerde eee kullanılan anlatım biçimidir. Adı üstünde tartışmacı. Burada yanlış yazmışız. Tatışmacı olmuş. tartışmacı eee düşünceye karşı çıkmak için yazılır. Aktarılan görüşün kusurlu ve eksik yönlerini ortaya konur ve bu görüşün düşüncenin alternatif bir düşüncesi varsa bunu verir. Yazar önce ortaya bir görüş atar. insanların savunduğu, başkalarının ortaya koyduğu bir tespitte bulunur. Sonra bu tespite ama fakat lakin, oysa ben buna katılmıyorum gibi karşı çıkış cümleleriyle tek bu görüşün yukarıda saymış olduğu ele alınan eee görüşün eee ortaya attığı tezin yanlışlığını gerekçeleriyle size verir. Dolayısıyla iddia ettiği düşüncenin aslında okuru okur tarafından savunulmasını da ister. Yani ben neyi düşünüyorsam okur da onu savunsun ister. Bu yüzden de arkadaşlar amacı okurun düşüncesini değiştirmektir ve düşünce geliştirme yollarından örnekleme, tanımlama, tanık gösterme, alanında uzman bir kişinin görüşüne başvurma varsa o konuyla ilgili bir araştırma, deney, işte istatistiki veriler, sayısal veriler, bunlara başvurma gibi unsurlara da başvurabiliriz sevgili arkadaşlar. Peki biz tartışmayı en çok hangi edebi türlerde görüyoruz? eleştiri, deneme, makale gibi türlerde görüyoruz. Eleştiride mesela bir eseri, bir dönemi, bir sanatçıyı eleştirecek olumlu olumsuz yönleriyle. Denemede ne yapacak? Kendi görüşünü aktaracak bir kavramla ilgili, bir konuyla ilgili değil mi? Kendi düşüncelerini verecek. Yine makalede de kendi düşüncelerini verebilir sevgili arkadaşlar. Şimdi buraya yazmış olduğum dör tane paragrafın anlatım biçimlerini belirleyelim. Sadece kavramları verip geçmeyelim. Öyle genel tekrar olmaz. Ben onu savunmuyorum. Şuradaki metinleri yazılıda karşınıza gelse sorsa hocanız dese ki buradaki anlatım biçimleri nelerdir? Hadi bir yazın dese ne yapacağız? Neler yazacağız? Şimdi başlıyorum. Simon Will'ın vaktiyle yazdığı gibi dikkat cömertliğin en nadide ve saf halidir. Şimdi dikkatle ilgili bana cömertliğin en nadide ve saf halidir diyerek açıklama yaptı. Şu halde Willen nadir rastlandığı için epey ihtiyaç duyulan bir kabiliyeti arayan yani tanıma yoluyla dünyalar yaratma kabiliyetinin peşine düşmüş bir dikkat arayıcısı olduğu söylenebilir. Burada ne yaptı? Dikkatle ilgili özellikle açıklama yaptı. Kendi düşünceleri doğrultusunda açıklama yaptı. Bir fikir eee çürütme, kendi fikrini ortaya atıp onun savunulmasını istemek gibi bir dertte değil yazar. Dolayısıyla açıklama anlatım biçimine başvurulmuştur diyebiliriz. 19. yüzyılda biliminin alanını oluşturan şey yalnızca olgulardır. Değerler keyfi kabul edilir ve olgularla ilişkili olmadıkları varsayılır. Bu görüş doğru kabul edilirse şimdi dikkat et ne yapıyor burada? bu görüş doğru kabul edilirse diye kendi düşüncelerini vermeye başlıyor. İyi bir bilim adamı olmak usta bir cani olmakla pekala uyuşabilir diyerek kendi görüşünü tam olarak burada verdi. Böyle olunca da bilimin bu yüzyılda saçtığı kötülüklere şaşmamak gerekir diyerek işte bize kendi düşüncelerini ele aldığı konu etrafında verdi. Yani tartışma anlatım biçimine başvurdu diyebiliriz. Sosyal medyada dizinin ikinci sezonuna dair söylentiler var. İkinci sezonun hemen yayınlanması gerektiğini söyleyenler de çok. Ancak karşı çıktı bunlara. Kendi görüşü geliyor. İzleyicinin ilk sezondaki bölümleri yeterince tartışması ve konuları özümsemesi için makul bir süre geçmeli. Kendi görüşünü verdi. Eleştirdiği şeyin karşısında. Merak kısa sürede giderilirse dizi sıradan hale gelecektir diye de gerekçesini verdi. O zaman yine arkadaşlar bir üstteki olduğu gibi tartışma anlatım biçimine başvurulmuştur diyebiliriz. Şimdi kuantum fiziği ile ilgili bir yazar kendi görüşünü ne kadar verebilir? Kuantum fiziği görüşe kapalı bir bilim ifadesi. E terim en azından. Dolayısıyla burada görüş olmaz ama yine de emin olalım. Kuantum fiziğinin en önemli katkılarından biri maddenin doğasına ilişkin dalga parçacık ikilimini getirmiş olmasıdır. Yani atom altı seviyede bütün varlık falan filan net bilgi veriyor arkadaşlar. Bilimsel bilgi veriyor hem de. Dolayısıyla açıklama anlatım biçiminden yararlanmıştır diyebiliriz. Evet, böylece arkadaşlar anlatım biçimlerinden açıklama ve tartışmayı da kısaca bir hatırlamış olduk. Yazılı da çünkü karşınıza gelebilir. Özellikle eleştiri yazılarında, otobiyografi yazılarında falan karşınıza gelebilir. Bunlara dikkat edeceğiz. Şimdi eleştiri, tenkit, edebi türüne geçebiliriz. Hazırsanız bakın bu video biraz uzun olacak ancak tüm kavramları tekrar ediyorum. İsterseniz 1.5'ta izleyebilirsiniz. 1.25'te izleyebilirsiniz. Yine anlaşılır olacak emin olun. Çünkü bazı şeylerin emek verilmesi gerekiyor arkadaşlar. Ben de öyle. Bugün biraz kalp sorunu yaşadım. E kalp çarpıntım vardı çok fazla. Eee artık yoruldum. Gerçekten o kadar yoruldum ki günlerdir video çekiyorum. Günlerdir kitap yazıyorum. Ders anlatıyorum falan. Uykusuzum. 3-4 saatlik uykuyla duruyorum. Sizler için TYT'de sınıf hazırlanan arkadaşlarınız için de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bir yandan çocuk 6,5 yaşında bir tane oğlum var benim. Sizin eee kardeşiniz. Dolayısıyla çok emek veriyorum. Sizler de emek vermelisiniz ki iyi puanlar alın. Öğrenmeleriniz kalıcı olsun. Her şey kolay değil. O yüzden sizler de lütfen bu vermiş olduğumuz emeklerin karşılığını vermek gibi değil de kendi emeklerinizin karşılığını vermek adına uzun video, kısa video ayrımı yapmadan ne öğrenebiliyorsanız nitelikli, kaliteli içerikleri izleyin ve bunun da karşılığı olarak bir beğeni, bir abone, bir aşağıya kalp böcek atmayı unutmayın arkadaşlar. Tamam mı? Sizleri seviyoruz. Hadi bakalım. Eleştiri tenkit nedir? Şimdi sevgili arkadaşlar, eleştiri Türk Dil Kurumunda Türkçe sözlükte genel tanımıyla bir insanı, bir eseri işte bir konuyu eee doğru ya da yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işidir. Tenkit ya da işte kritik gibi anlamları da var. Ancak biz bunu edebiyat eee kavramıyla değerlendireceğiz. Edebiyat terim olarak şöyle tanımlanıyor. Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle olumlu olumsuz değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü tenkit olarak veriyoruz. Türk edebiyatında batılı anlamda arkadaşlar ilk eleştiri yazısını Tanzimat döneminde eee Namık Kemal Tahribi Harabat'la yazmıştır. Çok da güzeldir. Biz üniversitede bayağı bir incelemiştik. Şimdi eleştiri yazılarının tıpkı tiyatro gibi, roman gibi, hikaye gibi özellikleri var. İçerik özellikleri, yapı özellikleri, üslup özellikleri var. Bunları konuşalım. Sonra eleştirileri özellikle konularına göre isimlendiriyoruz biliyorsunuz. Önce onları bir yapalım. Sonra metinler üzerinde tek tek inceleyeceğiz. Zaten içerik özelliklerine bakacak olursak şöyle büyüteyim. Öncelikle arkadaşlar öğretici bir metin türüdür. Eee, öğretici bir metin türü olması ne demek? Yani size bir konu hakkında ki burada eserdir ya da sanatçının kendisidir ya da dönemin özellikleridir. E onunla ilgili bilgi verecek. Bu bilgileri tabii ki yazar kendi düşüncelerini katarak da verecek ama bu düşünceler eee kesinlikle eee kanıtlanabilen yargılardır. Yani kendi düşünceleridir. Ama yine de eee bir anlamda esere bağlıdır. Öyle kafasına estiği gibi yazmaz. Eleştirisini yapmaz. Bir eseri her yönüyle inceleyip tanıtmayı amaçladığı için eserle ilgili her türlü bilgiyi içeri konusunu, üslü bunun ne zaman yazıldığını, nasıl yazıldığını, yazar bunu eseri yazarken nelerden etkilenmiş vesaire her şeyini verir bize. Eleştiri eserin olumlu ve olumsuz özelliklerini de içerir. Sadece olumlu yönlerini verip de güzelleme yapmaz. Şimdi eleştirinin yapı özellikleri diğer edebi türlerde olduğu gibi giriş, gelişme sonuç olmak üzere tanedir. Giriş bölümünde sevgili arkadaşlar eseri tanıtır. Eserle ilgili genel bilgi verir. Kim yazmış, hangi işte eee yayınevinden çıkmış, ne zaman yazılmış, kaç baskı yapmış vesaire gibi genel özellikler konusuna dair genel bir bilgi verir. Ancak gelişmede işte asıl eleştiriyi değerlendirme yaptığı yerdir. Sonuçta genel bir değerlendirme yapıp özetleyip bitirir. Artık eleştirisini yazar. Üslup özelliklerine baktığımızda eleştirmenin yalın, açık, anlaşılır bir dil kullanmasını isteriz. Çünkü yaptığı eleştiriyi anlamak isteriz her şeyden önce. Ve tarafsız bir üslup kullanması gerekir. Tarafsız yani eleştirdiği eserin, yazarının hangi milletten, hangi dinden, hangi cinsiyetten işte olup olmadığıyla ilgilenmez. Tarafsız olması, beğenip beğenmemesi, onunla aynı siyasi görüşte işte ne bileyim aynı hayat anlayışında olmasını bekleyemeyiz. Farklı da olabilir. Yazar burada kesinlikle tarafsız davranmalı. açıklama yani bilgi verme ve tartışma teknikleri kullanılır. Yani yazar kendi görüşlerini de vereceği için ele aldığı kavramları çürütme yoluna da gidebilir. Ağır başlı yani böyle senli benli labali bir üslupla yazmaz. Ağır başlı gayet ciddi donanımlı birikimli bir dili var eee eleştirmenin. Bunları da aktararak eleştirisini yapar. Nesnel ya da öznel ifadeler olabilir. Tek tek cümleleri incelersiniz. nesnel mi, öznel mi diye. Şimdi eleştiriler sevgili arkadaşlar konularına göre isimlendirilir. Eee bazı eleştiri yazıları esere yöneliktir ki esere yönelik eleştiri bizim asıl edebiyatta esediğimizdir. Topluma dönük eleştiri olabilir, sanatçıya dönük eleştiri olabilir, okura dönük eleştiri olabilir. Şimdi bunlar neleri karşılıyor? Esere dönük eleştiri arkadaşlar eserin asıl gerçek değerini ortaya çıkarmayı amaçlar. Buna çok dikkat edeceğim. Bunun için de işte eserin yapı unsurlarını, türünün özelliklerini tek inceler, değerlendirir. Eleştirmem. Topluma dönük eleştiride ne yapar? Eser oluşmasında etkili olan toplumsal konuşlar üzerinden, eee, koşullar üzerinden değerlendirir. Yani o eser oluşurken toplumsal nasıl bir olay oldu? Siyasi nasıl bir gelişme oldu? Ekonomik nasıl bir dönemde yazar ya da ülke? Bunlar o eseri nasıl etkilemiş? Bunlara göre değerlendirilir. Sanatçıya dönük eleştiri eser yazarının hayatı, düşünce dünyası, duygu durumu, kişisel özellikleri üzerinden incelenir. Çünkü bir eser sanatçıdan bağımsız düşünülemez. Benim derslerimde benim kimliğimden ayrı düşünülemez. Ben nasıl bir insansam derslerimde de öyleyimdir. İşte benden bağımsız değildir benim eserim diyor sanatçı. Eleştirmen de bu gözle o eseri aslında inceliyor. Okura dönük eleştiri de arkadaşlar eleştirmen kendini okurun yerine koyuyor. Empatik davranıyor orada. Ya ben okur olarak inceleyeyim bu eseri. Tat aldım mı? Edebi bir haz aldım mı? Estetik bir yan buldun mu? Akıcı mı? İşte ne bileyim beni şaşırttı mı? Etkiledi mi? gibi böyle kavramlara bakıyor. Bir okur gibi düşünüyor. Yani eser incelenirken eleştirmen kimliğini, eleştirmen kıyafetini kapının önüne koyuyor. Okur olarak inceliyor. Öyle düşünün. Bu da edebi eserin tabii ki kendisine bıraktığı izlenimleri aktarmasıyla da mümkün olabilir. Sanatsal ölçütlerden çok kişisel değerlendirmeler yapılır. Burada da eleştirmen bir okur gibi eseri eleştirir arkadaşlar. Bu da tatlı olur tabii. Yani daha da keyifli olur. En azından eleştirmen de bizdenmiş deriz yani o eleştiri yazısını okuduğumuzda. Şimdi tabii şurası kalmış. Ben bir burayı sizinle birlikte okumak isterim. Eleştiri metni var. Bunu bir inceleyelim. Aşağıya zaten yazdım ama bunları şimdi kapattım. Birlikte neler söyleyebiliriz bu metinle ilgili? Birlikte bir konuşalım istiyorum sevgili arkadaşlar. Hazır mısınız? Başlıyorum. Şimdi şiir tahlilleri Mehmet Kaplan'dan. E Necati Cumalı'nın karakoldası bizim okuduğumuz yüzlerce memleket şiiri arasında diyebiliriz ki en güzellerinden biridir. Şimdi bak burada ne yaptı? Bir şiir ismi karakolda bunu eleştiriyor. Şimdi eleştirmen. Okuduğumuz memleket şiirlerinden en güzeli dedi. En güzellerinden biri dedi. Yani öznel düşüncesini verdi. Burada şairin başarısının temin eden şey ham malzemeyi çok iyi işlemesi konusunu estetik bir zaviyeden yani estetik bir bakış açısından, bir görüşten ele almasıdır. Cumalı evvela vakayı yani olayı birkaç cümleyle özetleyerek şiirin esas bünyesinden ayırıyor, arka plana itiyor dedi. Şimdi burada Necati Cumalı'nın Karakollu adlı şiirinin eleştirisi yapılmış. Çok net. Şiir türün özelliklerine uygun olup olmadığı yönüyle değerlendirilmiştir. Yani şiir türü açısından eee uygun mu değil mi? Memleket şiirleri açısından nasıl bir yerde? Bunlara göre değerlendirilmiş. Esere dönük bir eleştiri var. eserle ilgili bilgi veriyor. İşte Necati Cumalı ile ilgili bilgi vermiyor. Toplumsal bir olay olmuş mu? Onunla ilgili bilgi vermiyor diyebiliriz. Dolayısıyla eserin gerçeklerini ortaya koyduğu için esere dönük bir eleştiri var burada. Peki üslup özellikleri açısından neler söyleyebiliriz? Mesela yalın bir dili var mı? Sade bir dili var mı? Açık bir dili var mı? İşte estetik yönden mecazlı, metaforlu söyleyişlere başvurulmuş mu? Yoksa günlük dilde mi yazılmış? Kısa cümleler mi, uzun cümleler mi? İsim cümlesi mi, fiil cümlesi mi, kurallı cümle mi, devrik cümle mi? Bunları soruyorum. Yani sınavda da gelirse bunları üslup açısından yazacağız. Şimdi burada gördüğünüz gibi arkadaşlar şurayı bir temizleyeyim. Tek tek cümlelerini bir şöyle görelim. En azından sizler de deyin ki yazılı da geldiğinde ha Öznür hoca böyle yaptıydı. Ben de böyle yapacağım. Şimdi dikkat edin arkadaşlar. E diyebiliriz ki en güzellerinden biridir. Burası yüklem isim cümlesi. E burada şire en temel şey dıtırı dıtırı dıtırı zavesinden ele almasıdır. Yüklem sonda dıtı dıtırı ayırıyor arka plan etiyor. İki ayrı yüklem var. İki ayrı cümle var. Sıralı cümle. Yani isim cümlesi, fiil cümlesi, sıralı cümleler bir arada kullanılmış. Akıcı bir dili var. Anlaşılması, kelime sayısı hani çok fazla değil. İşte zaviye kelimesini alabilirsiniz. Vaka kelimesini alabilirsiniz. Bunlar dönemin özelliklerine uygun kelimelerdir. Yazıldığı dönemin özelliklerine uygundur. Yalındır yab eee sanatlı söyleyiş çok yok. Estetik yönden söz sanatlarına çok başvurulmamış. E anlaşılır öyle bir iki kelimeyi saymazsak anlaşılır. E öznellik var. Ne dedi? En güzellerinden biridir dedi. Sonra eee şiirin esas bünyesinden ayırıyor, arka plan etiyor dedi. Bunlar öznel ifadeler. Bunları yazabilirsiniz. Yine e ciddi bir üslup var. Ağır başlı bir şekilde ne yapmış? Eleştirmiş. Labali bir tarzı yok. O zaman ben de aynen böyle yazacağım. Bana yazılı da sorarsa öğretmenim bunları böyle yazacağım arkadaşlar. Hiç korkmayacağım. Elimi korka kalıştırmayacağım. Böyle yazacağım. Geçeceğim. Evet. Şimdi burada arkadaşlar özellikle vurgulamak istediğim bir durum var. Onu belirtmek isterim. Türk şiirinde biz eleştirilerimizin bir kişiyi, bir durumu, olayı, e, aksaklığı eleştirmek için pek çok şiirin de yazıldığını unutmayacağız. Yani sadece düz yazı olarak aslında karşımıza gelmiyor eleştiri yazıları. Tanzimatta evet böyle ama öncesinde de biz eleştirinin şiirde olduğunu bileceğiz. Divan edebiyatı geleneğinde eleştiri şiirleri arkadaşlar ne nasıl gelir karşımıza? Eleştiri şiirlerini hicviye deriz biz. Halk edebiyatında taşlama deriz. Modern edebiyatta eleştiri şiirler için satirik şiir ya da yergi şiiri deriz. Buna göre adlandırılır eleştiri şiirleri diyebiliriz. Şimdi ben bu şiirleri dizerken benim hatam bunlar aslında böyle böyle ortalı bir şekilde değil. Şurası buradan başlıyor. Nisai şairimiz burada. Burası da her biri burada başlıyor arkadaşlar. Aşık Kara Mehmet şairimiz. Bunların her biri şurada başlıyor. Şairimiz. Yine burası aslında e her bir mısra aynı hizada yani benim hatam bu kusura bakmayın ortala demişim yanlışlıkla. Böyle olunca da bütün dizeler sanki böyle ortalıymış gibi yazılmış ama böyle yazılmıyor. Orijinali böyle değil. Şimdi şiirleri bir okuyalım. Hicriviye dediğimiz türde bakın Nisai Şehzade Mustafa'nın öldürülmesi üzerine şair Nisai Şehzaden'in günahsız padişahın ise oğluna kıyacak denli merhametsiz oluşunu nasıl eleştiriyor? diyor ki: "Şefkat imandır, bilirken kılmadın ve havfı huda merhametsiz şahı alemli Sultan Mustafa" diyor. Çok güzel gerçekten bu Şehzade Mustafa'nın ölümü gerçekten eee çok fenadır, çok acıdır. Aşık Kara Mehmet, "Güçlüler zayıfa ettiler." Eza yani eee sıkıntı vermek, eee eziyet etmek. Büyükten küçüğe hiç şefkat yoktur. Komşunun tavuğu benzedi kara şey kaza doymuyor gözümüz kanaat yoktur dedi. Bir eleştiride bulundu. Taşlama yaptı aşkam Kara Mehmet. Dadaloğlu diyor ki okuttuğun tutmaz oldu alimler. Kalktı da kitaptan arttı zulümler. Terlemeden mal kazanan zalimler yani emek olmadan insanların kazandığını eleştiriyor. Can verirken soluması zor imiş diyor. Yani bu insanlar bunlar diyor can verirken diyor rahat nefes alamazlar diyor yani. Evet. Modern şehirde de yargi şiiri, satirik şiirde Orhan Seyf Orh'un ve Şüküfe Nihal'in var. Ben özellikle Şüküfe Nihal'in bu şiirini çok beğeniyorum ama önce Orhan Seyfi'yi bir okuyalım. Kardeşiz biz bütün insanlar. Evet kardeşiz. Aynı kan, aynı vücut, aynı ceset, aynı hırs, aynı haset. Değişen adlarımız başka değil. Şimdi kardeşlerim Ahmet Mehmet eskiden adları Habil Kabil dedi. Önceden onlar da kardeşti ama birbirlerini öldürdüler dedi. Biliyorsun ilk cinayetleri bu gezegendeki. Yükselme gururunla indir başını yere. Tahammülüm yok artık çiçeklere türlere. Köşede kar içinde can veren çocuklar var." dedi. Gördüğünüz gibi insanoğlunun da eee duyarsızlığını eleştiriyor. Evet. Bir eleştirmenin amacı incelediği eserin gerçek değerini ortaya çıkarmaksa bizim de eleştirmenden bekleyeceğimiz bazı unsurlar vardır sevgili arkadaşlar. Tarafsız olacak, yanlı davranmayacak, hiçbir ideolojiye, hiçbir eee siyasi görüşe, işte ne bileyim etnik unsur vesaire hiçbir şeye bağlı kalmadan eserini tarafsız bir şekilde inceleyecek. Türkçeye hakim olacak. Türkçeyi iyi bilecek. Dilin özelliklerini iyi bilecek. Etkili bir anlatım tarzı olacak. Kuru bir dille yazmayacak. Özellikle işte edebi bir tat da vermek istiyorsa buna dikkat edecek ve alanında gerçekten donanımlı olacak, yetkin olacak. Genel kültürü de iyi olacak. Ele aldığı kavramları belki kültürel anlamda da değerlendirmesi gerekecek. Asla eee eleştirdiği eserin sahibini yani yazarı incitici, aşağılayıcı, kırıcı eee sözler söylemeyecek. Bu anlamda üslubuna dikkat edecek sevgili arkadaşlar. Şimdi eleştiride öznel ve nesnel ifadeler vardır dedik. Öznel yargılar adı üstünde özneye göredir. Nesnel yargılar nesneye göredir. Öznel cümleler sevgili arkadaşlar eee kanıtlanamaz çünkü duygu ve düşünceler var. Nesnel yargılar nesneye göredir. Kanıtlanır. Çünkü içerisinde duygu ve düşünce yoktur. Hemen cümlelerimize bakalım. Bunların öznellik ve nesnellik açısından birlikte inceleyelim. Burayı da bitirelim. Arkadaşlar yazarın birçok öyküsünde karşımıza çıkan kentteki insanın yorgunluğu bu eserde daha geniş açılımlarla gerçek bir titizlikle yeniden karşımızdadır. Şimdi gerçek bir titizlikle diyorsan sana göre bana göre öyle değil diyebilirim. Dolayısıyla bu cümle kanıtlanamaz özneldir. Yazar hatası, doğrusu, günahı, sevabı, tutkusu, hissizliğiyle insan olduğumuzu bize hiç unutturmadan insanın hep bir hareket, hep bir devri daimi halinde olduğunu sarsıcı cümlelerle vurgulamış. Sana göre sarsıcı, bana göre sarsıcı değil. İşte sarsılmadım ben. Gayet normal anlatmış dersin. Dolayısıyla bu cümlede öznel. Kitap şehir hayatına, gençliğe, aydınımıza, akademik camiaya birçok eleştiriyi eleştiri getiriyor dedi. Burada da arkadaşlar yine doğrudan kanıtlanabilen bir yargı var. Çünkü yazarın kendi görüşünü hiçbir şekilde görmüyoruz. Dolayısıyla nesnel bir cümle. Kahramanını yutan kitap adı çok hoş bir tercih olmuş. Bitti arkadaşlar. Hoş diyorsan sana göre bana göre değil. Öznel. Umarsız insanın karmaşık duygusal dünyasını, toplumsal normların ve modern hayatın iki yüzlülüğünü ele alan öykülerle kurulu bir koleksiyon kanıtlanabilir. Ama hocam iki yüzlük demiş. Bunu eleştirmen demiyor ki iki yüzlü diye. Bu iki yüzlü insanları anlatıyor diyor. Dolayısıyla kanıtlanabilen bir yargıdır. Yani nesnel bir cümledir diyeceğiz. Dikkat edeceğiz. Ve roman ve eleştiri eee karşılaştırmasını şöyle kısaca bir yapalım. Roman arkadaşlar bir olay örgüsü üzerine kurulu. Buna dikkat ediyoruz. Ancak eleştiride bir olay örgüsü yok. Olay yok. Çünkü eleştiri bir düşünce yazısıdır. Öğretmeye dayalıdır. Bilgi vermek esastır. Bir eserin gerçek değerini ortaya koymak için tanıtılır, eleştirilir, değerlendirilir. Eser anlatmaya bağlı bir edebi metindir. Roman ve kurgusal bir olay vardır. Yani e yaratılmış, zihinde tasarlanmış bir metin türüdür. Yapı özellikleri açısından baktığımızda olay, mekan, zaman. Bak hep tekrar ediyoruz romanı. Bak iyice oturdu artık. E olay, kişi, şahıs kadrosu, zaman, mekan, anlatıcı, bakış açısı gibi unsurlar vardır. Ama eleştiri yazısında arkadaşlar bir düşünce ve bilgi olduğu için bunlara gerek yoktur. Ancak romanda da eleştiri yazısında giriş, gelişme, sonuç dediğimiz bölümler vardır. Eee, ikisini bu ortaktır diyebiliriz. Yani, eee, tabii ki romanda biz buna ne diyoruz? Serim, düğüm, çözüm diyoruz. Üslup romanda arkadaşlar yazar uzun cümleler, sanatlı söyleyişlere başvurabilir ama eleştiri yazısında yazar daha sade, daha yalın bir dil seçmek zorunda. Anlaşılır bir dil seçmek durumunda. Öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılır romanda. Ancak eleştiride açıklama ve tartışma dediğimiz arkadaşlar anlatım biçimleri kullanılır. Yazar ağız özelliklerine argo ve günlük dildeki ifadelere, deyimlere başvurabilir. Benzetmelere, kişileştirmelere, söz sanatlarına ağdı bir dile başvurabilir ama eee eleştiri yazılarında daha ağır başlı ciddi bir tutum sergilenir. Anlatma tekniği olarak romana baktığımızda diyaloglar, geriye dönüş, özetleme, bilinç akışı, iç çözümleme, iç diyalog, iç monolog gibi tekniklere başvurulabilir ama eleştiride düşünce geliştirme yollarından tanımlama, tanık gösterme, örnekleme, sayısal verilere başvurma, sayıp dökme dediğimiz unsurlara başvurulabilir. Her roman yazarının kendince ayrı bir üslubu vardır. Roman yazarlarının eee üslupları bu anlamda ayrı ayrı eleştirilebilir, değerlendirilebilir. Ama bir roman yazarının da bir önceki romanıyla bir sonraki roman arasında da üslup farkı da olabilir. Aynı üslubu devam ettirmek zorunda değil. Ancak eleştirmen ne yapmak zorunda arkadaşlar? Eee yine eleştirmenin de kendine özgü bir üslubu vardır. Her eleştirmen de farklı farklı üsluba sahip olabilir. Bunlara dikkat edeceğiz. Şimdi bir metin var. Bu metinden yola çıkarak, eee, buradaki eleştirinin nasıl yapıldığını yine birlikte konuşalım. Ben yine aşağıya yazdım. Siz bunu çıktı aldığınızda rahatlıkla görebilirsiniz. Aynı şekilde Türk romanına eleştirel bir bakış. Berna Mora'nın Bilge Karasu ile ilgili şimdi cümleler okuyacağız hazırsanız. Bilge Karasu korku ve cinayet romanlarının gizemli atmosferini sağlamak için bu türe yakışır. Bu türe yakışır kendi eleştirisi öznel ifadesi. Motiflerle bezer öyküyü. Şimdi motiflerin kullanıldığını söyledi. Bu öyküsünde söz gelimi diyerek örnek veriyor. Kanıtlama yoluna gidiyor. Korku romanları geleneğinde yeri olan kedi motifini ha kedi motifini kullanmış. Kılavuzda da buluruz. Eserin ismi kılavuzmuş. Buna dikkat. Geleneğe katkıda bulunan başka motifler de eksik değil kılavuzda dedi. Demek ki gelenekteki başka motiflere de yer veriyormuş. Bilge Karasu Kılavuz adlı eserinde. O zaman biz bu metinde ne gördük arkadaşlar? Berna Moran tarafından eee Bilge Karasın'un Kılavuz adlı bir eseri var. Eee o eserinde eseriyle ilgili eleştiri yaptı. Özellikle bu eserdeki motifler hakkında bilgi verdi. Eserin gerçek değerini ortaya koymayı hedeflediği için esere yönelik bir eleştiri söz konusu diyebiliriz. Üslup açısından nasıldır? Üslup açısından baktığımızda yakışır motiflerle bezer öyküyü dedi. Şurada bezer sözcüğü var. Hatta yakışır değil sadece bezeri yüklem alacağız. Sonra buluruz yüklem. Eksik değil derken yüklem. Kurallı ve devrik cümleler bir arada kullanılmıştır. Açıktır, yalındır, akıcıdır. Eee, dile anlaşılırdır arkadaşlar. E, öznel ifadelere yer vermiştir. Karşılaştırmalar yapmıştır. Örnek vererek, özellikle söz gelimi diyerek kanıtlama yoluna gitmiştir. Eee, nesnellik de var, öznellik de var diyebiliriz. Eee, bunun gibi ifadelerle açıklamamızı öğretmenimiz sorduğunda rahatlıkla yapabiliriz. Şöyle ben de sizin için yazdım. Hani, eee, neler yazmanız gerekiyor? yazıldı da karşınıza geldiğinde bu şekilde siz de yazarak tam puan alabilirsiniz sevgili arkadaşlar. Ve geldik bu dersin 9. sınıfında hatta sınıfınızın son başlığını arkadaşlar otobiyografiye geldik. Şimdi otobiyografi bizim için zaten şuradan otodan da anlayacağız. Yazarın kendi hayatını kişisel yaşam öyküsünü anlatmasıdır. Yani anlatan kişi ben dilini kullanarak kendi hayatını anlatacak. Ancak bu hayatını anlatırken ne yapmak zorunda arkadaşlar? gerçekçi olmak zorunda. Tüm ayrıntıları tam bir gerçeklik de vermek zorunda. Eğer yayımlanmaya uygunsa arkadaşlar bu otobiyografiler eee özellikle alanında tanınmış, bilinen kişiler oluyor. Bu kişilerin kendi hayatlarıyla ilgili ayrıntıları kronolojik bir sırayla okuyoruz. Kitap hacminde de olabilir. Bir yazı, bir paragraf şeklinde de olabilir tabii ki. Otobiyografi dediğimiz eee unsurlar. Şimdi kişi kendi yaşamını anlattığı için az önce de söyledim. birinci kişi yani ben dilini kullanmak zorunda ve kendi hayatını kendi bakış açısıyla da anlattığı için öznel olacak. Yani biraz da olsa böyle e yönlendirme yapacak okuru. Biz bu olayları içer geçmişte yaşadıkları olayları anlatması açısından otobiyografiyi hatıra anı türüne de biraz benzetebiliyoruz, karıştırabiliyoruz. Ama şunu unutmayacağız. Hatıra dediğimiz türde kişinin hayatının belli dönemleri anlatılır. Otobiyografide ise arkadaşlar kişinin tüm hayatı anlatılır. Hatırada yaşanan ya da tanı konulan olaylar yer alırken otobiyografide kişinin tüm hayatı kronolojik zaman sırasına göre verilir. Ancak size verilen bir paragraftan bunu tam çıkarmanız mümkün olmayabilir. ya da verilen bir paragrafta şurada doğdum, şurada büyüdüm, şurada eğitim aldım gibi hani bir paragrafta bütün hayat öyküsünü anlatabilir ya da bir paragrafta belli bir dönemdeki kesiti de alıp verebilir. Ama biz ona da otobiyografi diyebiliriz. Yani metnin dinamiği belirliyor bunu. Biz böyle genel ifadelerde bulunmayalım. Daha e riskli olur en azından. Şimdi iki tane paragrafım var arkadaşlar. Bu iki paragrafı otobiyografi açısından değerlendirelim. Neler söyleriz? Biraz daha büyüttüm. Şöyle evimizde karolamız yoktu. Yereserilen döşeklerde yatardık. Sabahleyin yatak yorgan toplanır, yüklüğe konurdu. Yüklüğü olmayan başka bir tek odaya taşınınca yataklarımız dürülüp odanın bir köşesine üst üste yığılır. Üstüne bir örtü örtülürdü. Bizim de öyleydi. E küçükken hatırlıyorum böyle yorganlar üst üsteydi. Şimdi Azinesin ne yaptı? ben dilini kullanarak arkadaşlar birinci kişili anlatma yani başvurarak kendi hayatının bir döneminin özelliklerinden bahsetti. Dolayısıyla biz buna otobiyografi diyebiliriz. Bir olay yok. Ard arda gelişen hani hatıra anı falan diyemeyiz. Doğrudan arkadaşlar birinci kişi anlatımı kullanarak yazar bir dönemin geçmişteki bir dönemin özelliklerinden söz etti. Eee, İstanbul'da geçirdiğim aylar birtım mücadele ve tasfiye ayları oldu. Eski hareket ve fikir arkadaşlarımla aramızdaki müşterek ortak bağların nasıl çözüldüğünü ve yollarımızın her gün nasıl biraz daha ayrıldığını görüyordum. Arada bir şeyler olmuştu. geçen zaman bizi hem müşterek fikirlerimizden hem de birbirimizden ayırmış, uzaklaştırmıştı dedi. Yine arkadaşlar Şevket Süreyya Aydemir kendi eee geçmişte yaşadığı İstanbul'da geçirdiği özellikle eee bir dönemindeki o değişimden, o değişime anlam verememesinden bahsediyor. Ben dilini kullanmış. Yani birinci kişi anlatımı var. Yine diyebiliriz otobiyografiden alınmış bir türdür gördüğünüz gibi. Evet böylece sevgili arkadaşlar 9. sınıf konu anlatımımızın sonuna geldik. Umarım verimli, faydalı bir genel tekrar olmuştur. Biraz uzun sürdü ama tek sadece kavramları anlatmakla kalmadım. Karşılaştırma yaptım, bol örnek çözdüm. Yani bütün dönemin aslında bir özeti oldu. Umarım çok güzel puanlar alırsınız. Umarım emeklerinizin karşılığını alırsınız. Sizleri çok seviyorum. Sizler benim için gerçekten kıymetlisiniz. Çünkü bu kanalın ilk videolarını ben sizler için çektim biliyorsunuz. 10. sınıfta da birlikte olacağız. Hiçbir yere gitmiyorsunuz. Benimsiniz. Bundan sonra da güzel güzel videolarla ve hatta kitapla 10. sınıfa geçtiğinizde sizlerle olacağız. Yazılı videosunu mutlaka izleyin. Yazılı videosunda da çok güzel sorular çözdüm. İkisini birlikte izlerseniz, arka arkaya izlerseniz harika puanlar alacağınızdan hiç şüphem yok. Kendinize dikkat edin. Sınavınızda başarılar diliyorum. Hoşça kalın.