Sonraki dönemlerde kendi ismiyle anılacak olan Cebelitarık Boğazı'nı geçtikten sonra gemileri yakarak askerlerine dönüp işte arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşman diyerek ya öleceksiniz ya olacaksınız, ya şehit olacaksınız ya da yeneceksiniz diyerek askerlerine hitap eden Endülüs'ü fethettikten sonra Endülüs Sarayı'ndaki hazinelerin üzerine çıkarak Ey Tarık, dün berberi bir köleydin, bugün muzaffer bir kumandansın. Ama unutma sen de ölecek ve bir gün toprak olacaksın diyerek kadar da Allah'ına kul olan Tarık bin Ziyad. Vav TV ekranlarından yön veren komutanlar programımızdan merhabalar sevgili izleyenler.
Bizler yeni bir programda daha yine sizlerle birlikteyiz. Bugün tarih kitaplarında, tarihte Endülüs Fatihi olarak zikredilen Tarık bin Ziyad'ı konuşuyoruz. Kiminle? Alanında uzman, yetkin ve etkin bir isimle. Doçent Doktor Ahmet Çelik Hocamız stüdyolarımıza bizlere Tarık Bin Ziyad'ı anlatmak üzere.
Sevgili hocam hoş geldiniz. Programımıza sefalar getirdiniz. Teşekkür ediyorum.
Yön veren komutanlar programımızda sizi ağırlamaktan bizler ziyadesiyle memnunuz. Bugün Tarık Bin Ziyad'ı konuşacağız. İnşallah sizlerle birlikte. Programımıza başlamadan önce hemen programımızın gelizgahında. Hocam ben çok heyecanlıyım.
Çünkü Tarık Bin Ziyad hakikaten dillere destan bir isim. Endülüs Fatihi ve Endülüs'ü İslam yurdu kılan isim. Ancak Türk televizyonlarında belki tarih dünya televizyonlarında tarih alanında ismi çokça zikredilen ancak muhteviyatı, kimliği, kişiliği, karakteri çok da anılmayan isimlerden bir tanesini dinleyeceğiz sizden bugün. Ancak gerizgahımızda Tarık Bin Ziyad'ın hayatına, yaşantısına, komutanlığına...
Endülüs'ü nasıl fethettiğine başlamadan önce biz bugün kimi konuşacağız diye bir soru sorsam size şöyle bir Tarık Bin Ziyad'ı bize nasıl özetlersiniz? Ahmet Çelik tarafından baktığımız zaman Tarık Bin Ziyad nasıl bir karakter? Tarık Bin Ziyad kölelikten kumandanlığa yükselmiş birisi. Emevi Devleti'nin belki de en büyük komutanı, en namlı komutanı, son derece cesur. Son derece dirayetli bir komutan ve dünyanın en güzel yerlerinden birisi olan İspanya'yı, İspanya'yı olağanüstü bir savaşla, gerçekten olağanüstü zorlu bir savaşla fetheden büyük komutan Tarık Bin Ziyad.
Evet bizler de bu büyük komutanı sizden dinlemek için sabırsızlanıyoruz. Hocam şimdi Tarık Bin Ziyad diyeceğiz. Girizgahta siz bize özetlediniz Tarık Bin Ziyad'ı.
Ancak Endülüs diyoruz ya hani hepimizin şöyle bir bam teline dokunuyor aslında Endülüs. Kelamı bile yetiyor değil mi? Aynen. O zaman ben size önce Tarık Bin Ziyad'ın o rüyalarını süsleyen, fethettiği ve İslam yurdu kıldığı şehir Endülüs nasıl bir yer ve neresi diye soru sorsam.
Tabii ki Endülüs denilen yer İspanya. Aslında Hispanya'dan gelir. Roma döneminde Hispanya olarak geçiyor. Akdeniz'in batısında hemen Afrika'yla yakın bir noktada olan, diğer tarafı da Atlas Okyanusu olan İspanya. Olağanüstü bir coğrafya ve olağanüstü bir iklim.
İtalya'yla beraber neredeyse ülkemiz kadar güzel bir toprak parçası İspanya. Tabii İspanya'daki yaşam M.Ö. 3. bin yıllarda Vasconlarla başladı büyük ihtimal. Vascon bugünkü Basque dediğimiz. Toplulukların ataları yani Kuzey Batı İspanya'da yaşayan Basların ataları belki de İspanya'nın ilk yerleşimcileriydi.
Daha sonra İberler geldi. İberler aslen Akdeniz'in doğusundan geldiler. Yani tam kesin yerleri bilinmiyor.
Dilleri daha tam çözülmedi. Ama bizim Anadolu'da olabilir. Doğu Akdeniz'de Levant.
Avrupa bölgesi de olabilir, Mısır civarı da olabilir. M.Ö. 3. bin yıldan önce yaklaşık günümüzden 5 bin sene önce falan bu insanlar bir şekilde İspanya'ya göç ettiler. İber, Yarımadası ismini zaten İberlerden alır.
Yani Ebronehri ismini buradan alır. Daha çok İspanya'nın doğu kıyıları. Bir nohulu görseli açarsak ben haritadan çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Bu insanlar tabi İspanya'ya yerleşmeye başladılar.
Bakın şurada, müsaadenizle göstereyim. Yani Akdeniz'in doğu taraflarından bu bölgelere geldiler ve İspanya'nın bu bölgelerinde İberler yerleşmeye başladılar. Şu gördüğümüz nehrin ismi de Ebro Nehri'dir.
Hemen bunun kuzey doğu tarafına da Pirene'ler yer almaktadır. Daha sonra M.Ö. 7. yüzyılda hatta belki 9. yüzyılda şu bölgelerden Celt adını verdiğimiz bir topluluk geldi.
Celtlerin ana vatanı İtalya'nın kuzeyi, Avusturya bölgeleri, Tuna bölgesiydi. Bunlar geldiler ve İspanya'da bu İberlerle karışmaya başladılar. Zamanla bunlar Kelto-İber topluluklarını oluşturdular. Özellikle İspanya'nın orta tarafında...
Kelt ve İberlerin karışımından Kelt-İberyan toplulukları ortaya çıktı. Daha sonra ne oldu? M.Ö. 1100'lerde bu Fenikeli tüccarlar vardı. Yani Sur kentinden geldiler, bütün Akdeniz'i kolonize ettiler.
İspanya'nın güneyinde Kadiz adı verilen şu şehri kurdular. Kadir, Gadir'di bu şehrin önceki ismi. Daha sonradan Kades oldu, şimdi Kadiz olarak geçmekte.
Bu Fenikeliler o kadar mahir tüccarlardı ki bu insanlar burayla yetinmediği bütün Akdeniz'i kolonize etmişlerdi. Cebel-i Tarık'tan geçip bugünkü Fas'ta Batı Sahra'nın sınırında Magador ya da Mogador adı verilen yerleşimi dahi kurmuşlardı. Belki bunların efsanevi bir amiralleri vardır Hanno.
Bu belki Afrika'nın biraz daha aşağısına da inmiş olabilir günümüzden 2500 yıl önce falan. İşte İspanya böyle bir yerdi. Daha sonra Büyük Komutan Hanibal yani M.Ö. 218'de 202 arasında 2. Pön Savaşlarını veren Büyük Kartacalı Komutan Kartaca şurası zaten.
O 1. Pön Savaşı'nda Roma'ya yenilmişlerdi. Kartacalılar o savaş tazminatını karşılamak için İspanya'yı işgal etmeye başladılar. Ve burada ne... Kartagia'yı kurdular yani Kartegena günümüzdeki Kartegena onun kalıntılarıdır.
Buradaki topluluklarla mücadele ettiler ve İspanya'nın büyük bölümünü ele geçirmişlerdi. Ama ne zamanki Roma'ya karşı kaybetmeye başladılar. Ünlü Romalı general Scipio Africanus, Publius Cornelius Scipio Africanus M.Ö.
200... 6 yılında İlipa Savaşı'yla İspanya'yı ele geçirdi, Kartacalıları yendi, daha sonra ilerleyen süreçte İspanya yani Hispanya, Roma'nın önemli bir eyaleti oldu. İspanya böyle bir yer aslında.
Hocam şimdi ben size şunu soracağım, İspanya ırkı tabii ki Tarık Bin Ziya'da gelene kadar peki hangi ırkı mensup bunlar tam olarak söylediğiniz üzere? İşte Vaskonlar var, Kuzeybatı'da Baslar var. Doğu bölgelerde, güneye kadar olan bölgelerde İberler var, Ebrolar var. Orta bölgelerde ve Doğu tarafta, yani Portekiz tarafına doğru Keltler var.
Bunlar zamanla karışıyorlar. Daha sonra Romalılar geliyor. Roma kültürü hakim olmaya başlıyor. Yani Roma'nın eyaleti oluyor.
Zamanla ikiyle başlayan bu eyalet sayısı İspanya'da dokuza çıkıyor. Romalılar bayağı hakim ama daha sonra Süreviler... Ve Vandallar adı verilen German toplulukları geliyor.
Vandallar çok acımasız ve çok kötü insanlar. Vandalizm oradan gelir zaten. Büyük katliamlar yapıyorlar.
Daha sonra Vizigotlar, onlar da German topluluklarıdır. Germanik topluluklardır. Onların peşinden İspanya'ya geldiler. 5. yüzyılda falan. Bu Vizigotlar, aslında Gotlar vardır.
Vizigotlar, West Gotlar, Batı Gotlarıdır. Bir de Ostrogotlar vardır. Yani... İst gotlar, doğu gotları vardır.
Doğu gotları İtalya'nın kuzeyinde falan yaşarken bunlar İspanya'ya geldiler. Ve bu Vandalları alt ettiler, Sürevleri de alt ettiler. Sürevler İspanya'nın kuzey batısında küçük bir krallık kurdu. Ama Vandalları Afrika'nın kuzeyine, eskiden Nümidiye olan bölgelere sürdüler.
Ve İspanya'da hakim oldular. İspanya'da hakim oldular. Fakat bu Vizigotlar, Vizigot kralları, Aryus adında ünlü bir şey, küreneli bir...
şey vardır. Din alimi Hristiyan bu Tanrı'nın şeyi hususunda Aryusçu düşünce vardır. Onun o fikri düşüncenin atasıdır. Bu Vizigotlar Aryusçuydu.
Fakat İspanyollar o zaman şey, Katolik. Katolik mezhebine bağlılardı. O bir sorun çıkarmaya başlamıştı. 589 yılında, milattan sonra 589 yılında bu bir Vizigot kralı dedi ki artık ben Katoliyim dedim.
O dedikten sonra yavaş yavaş bu Aryusçu kiliseler kapatılmaya başlandı. Aryanizm yasaklanmaya başlandı. Ve inanılmaz bir şey başladı.
Hepsi Katolik olmaya başladı. Tabii Vizigotlar halen hakim tabii. Ondan sonra... 694 senesinde bu defa Yahudiler vardı.
Ta Roma'da Titus döneminden beri sürgün edilen Yahudiler vardı. İspanya nüfusunun yaklaşık %5'ini oluşturuyorlardı. Ticarette uğraşıyorlardı. Ama ezilen bir topluluktu.
Onlar da ne yaptılar? Bu Katolikler 694 yılında dediler ki Yahudiler eğer şey olmazsa öldürülecek diye. Baya bir şey yaptılar falan. Onları öldürmeye başladılar.
Onları köle haline getirmeye başladılar. Ama hemen akabinde yaklaşık bir 17-18 sene sonra bu defa zaten bizim İslam fetihleri geliyordu. Emeviler geliyordu. O Emevi tehlikesi başladı ve İspanya'da zaten olanlar oldu.
Öyle bir şey. Tam ben de onu sormak istiyorum. Şimdi Hazreti Ömer dönemi aslında 2. Halife Hazreti Ömer. Hazreti Ömer dönemine baktığımız zaman çok kıymetli İslam komutanları tarafından Fetihler devam ediyor.
Fütuhat dönemi olarak biliniyor. Çünkü Fethiye Afrika'ya kadar gidiyor. Şimdi ben aslında bu hem İslam fütuhatı döneminde Endülüs'ün fethine kadar gelen dönemde neler yapıldı?
Nasıl hazırlıklar yapıldı? Bunu sormak istiyorum. Bu döneme ilgili Endülüs'ün fethini hazırlayan mevzular nelerdi? Fetihler nelerdi?
Aynen. Şimdi Yedinoğlu haritayı bıraktığımız zaman buradan çok daha rahat anlatabilirim bu sorunuzu. Şimdi Hazreti Ömer döneminin Mısır valisi Amr bin As.
Amr bin As, As bin Vail'in oğludur. As bin Vail de aslında Hazreti Peygamber Efendimiz'e düşman olan birisidir. Hatta Kevser suresinin inmesine sebep olan kişidir. Amr bin As onun oğludur fakat oğulları ondan farklıydı.
Hazreti Ömer döneminde Mısır ele geçirildi ve Amr bin As da Mısır valisi olmuştu. Amr bin As'ın bir amcasının oğlu vardı Ukbe bin Nafi. Ukbe bin Nafi o da onun yanındaydı ve fetih hareketleri başladı. Şimdi normalde Hazreti Ömer döneminde bakın şurası Kahire. Aslında Kahire'nin asıl ismi Fustat'tır.
Fuslat evet. Fuslat. Şimdi Fuslat onların başkentiydi.
Bu Amr bin As bu amcasının oğlu olan Ukbe bin Nafi daha 20'li yaşlarındayken Nübe bölgesine. Şu Nübe bölgesine fethi için gönderiyor. Fakat orada Nübyalılar inanılmaz okçu.
Rumatül Hadek diyorlar. Yani insanı göz bebeğinden vuran okçular var. Nübyalıların öyle okçuları. O sefer de başarılı olamadılar.
Daha sonra bu anlaşma yapıyor Ukbe bin Nafi ve buraya dönüyor. Amr bin As Mısır'dan sonra bugünkü Trablus bölgesi yani Libya, Barka bölgesini ele geçirmek için faaliyetlere başlıyor. Fakat bu bölgelerde aslında buraya komple mağrip denir. Berberiler yaşıyor.
Asıl topluluklar onlardır. Yani Araplardan farklı Nümidyalılar ve Moritanyalıların torunları yani. Berberi, berberi ismi de barbardan gelir. Romalılar...
Onlara barbar, yabancı manasında berberi diyorlar. Çünkü Roma orayı ele geçirmişti. Bunlar meşhur Moritanyalı kral Masinissa'nın çocukları aslında. Neyse, şimdi Afrika'nın şu Mısır dışında Mağrib bölgesi Libya'dan başlar ta Atlas Okyanusu'na kadar gider. Şu bölgeye, yani Libya bölgesine Mağrib-ül Edna denir, yakın Mağrib.
Bugünkü Tunus ve Cezayir bölgesine Mağrib-ül Efrat denir, yani vasat, orta Mağrib. Ve bugünkü işte Fas, Batı Sahra, Moritanya bölgesine ise... Mahribul Aksa denir ve bunlar yavaş yavaş fetih sürecine başladı. Tabi ilk fetihler nasıl oldu?
Abdullah bin Zübeyir vardı. Hazreti Ebu Bekir'in torunu. Zübeyir bin Avvam'la Esma'nın oğluydu bu.
Hazreti Esma'nın oğluyum. Peygamber Efendimiz hatta kulağına ismini okuyor. Medine'ye gittikten sonra ilk doğan erkek evlat. Aynen öyle.
Çocuklar diyorlar ki kurudu Muhammed'in soyu. Ve onlardan artık hiç erkek doğmuyor diyor. İşte sahabe için. Ama Medine'ye göçtükten sonra ilk doğan erkek evlat.
Doğan erkek sahabe çok da kıymetli birisi Abdullah bin Zübeyir tabi O zamanlar Gregorius diye bir adam var Ya da Georgius diye bir adam var Bu Barka'dan Tlemcen'e kadar olan bölgeleri Bizans'a bağlı olarak Bizans'a tabi olarak yöneten birisi Teke tek dövüşte Sanırım 647-48 Yuvarında milattan sonra Abdullah bin Zübeyir yendi Ve berberlere ilk büyük darbe Budur aslında Afrika'nın kapılarını O şekilde açtı. O teke tek dövüşte yenince açıldı. Ondan sonra bu berberilerle savaşlar başladı.
Yani 4 halifeden sonra, Hazreti Ali'nin şehadetinden sonra, 656'dan sonra artık Emevi dönemi başlamıştı zaten. Zaten Amr bin As da Muaviye'nin yakınlarından birisiydi. Tekrar Mısır valisi olunca özellikle Ukbe bin Nafi'nin bir daha atanmasıyla birlikte bu Marib'in fetihleri tekrar tekrar devam etti. Ama mağrip fetihlerinin şöyle bir özelliği vardır, İslam ordusu gidip fethediyor, çekilince, güya bunlar Müslüman oluyor berberler, çekilince bir daha irtidat ediyorlar.
Öylesine bir mücadele başlıyor aslında. Bunu zaten birazdan göreceğiz. Birazdan soracağım özellikle bu konuları size zaten.
Hocam peki şimdi siz Emevilerden bahsettiniz. Tabii ki İslam Fütuhatı döneminde devam ediyor Emeviler döneminde de. Emeviler nasıl bir devletti? Yani Emeviler döneminde de bunların hakimiyeti onların tarafından idare ediliyor çünkü.
Emeviler devleti zaten şeydi. Ebu Süçü Ümeyye oğullarından. Yani Hazreti Peygamber'in soyu olan Haşimilerle akraba.
Fakat onların Mekke'deki en büyük rakipleri. Ümeyye oğulları. Ümeyyit hanedanlığından gelir.
Ümeyye, Emeviyye onun zaten isim bozması sırasında. Aslında İslam tarihinde pek çok karışıklık da bu dönemde. Maalesef öyle.
oğulları, meyyoğulları vesaire gibi mevzulardan çıkıyor değil mi? Aynen öyle. Çünkü Muaviye Muaviye bin Ebu Sufyan Hazreti Ali ile halifelik yarışına girdi zaten. O Şam valisiydi.
Hazreti Ali onu görevden almak istedi. Fakat hakem olayı yaşandı. Hakem olayından sonra zaten sular durulmadı.
Ama asıl darbe zaten Muaviye'nin oğlu 1. Yezid'in Hazreti Hüseyin'i şehit etmesi. 680 yılında Kerbela olayı. O dönülmez bir noktaya getirdi zaten. Büyük bir ayrışmayı Ama Emeviler tabii Ümeyye oğullarından gelen bir devlet. Bunların ilk hükümdarları 656'dan sonra Muaviye bin Ebu Süfyan'dır.
Muaviye tabii fetihleri yapıyor. İşte Mısır'ı ele geçiriyorlar. Orta Asya'ya doğru yayılıyorlar.
İran zaten önceden ele geçirilmişti falan. Müthiş savaşlar var. Muaviye'den sonra oğlu 1. Yezid başa geçiyor. Yezid 3 yıl falan 683'te öldükten sonra 2. Muaviye, onun oğlu bir 40 gün kadar şey yaptıktan sonra bu defa Ümeyye oğulları içinde bir değişim yaşanıyor.
Şimdi Muaviye'den bu 2. Muaviye'ye kadar olan sürece Süfyaniler dönemidir. Süfyaniler dönemi. Ama 683-84'ten 751'e kadar olan dönem ise... Mervaniler dönemidir. Mervaniler dönemidir.
Halife Mervan'la birlikte başlamıştır. Ve ondan sonraki dönem Mervaniler dönemidir. Ve tabi Emevilerin sonunu getiren olay Abbasiler olmuştur. Evet çok da kısa bir aslında. Eseffah tarafından yani kan döken tarafından bunlar öldürüldüler.
Yani Bağdat'a girildi. Bunlar zaten Şam'da bunların başkenti aslında. Daha sonra bunlar öldürüldüler tek tek.
Emevi. Hilafetinin bütün mensuplarını öldürmeye başlamışlardı. Bir tek birinci Abdurrahman.
755 yılında önce Mısır tarafına kaçtı. Oradan İspanya'ya geldi, Endülüs'e geldi. Ve orada hilafetini ilan etti. Endülüs, Emevi Devleti 1031 yılına kadar bir şekilde devam etti. Ama asıl Emevi Devleti bir şekilde çöktü zaten.
Böyle bir devletti yani. Hocam, ben Emevi Devleti'ni kısaca tanımak istedim. Tabii.
Şeye doğru gidiyoruz yani sonuçta Tarık Bin Ziyad aslında bir Emevi komutanı baktığımız zaman. Peki berberilerden bahsettiniz az evvel. Berberiler kimlerdir?
Şimdi ben Tarık Bin Ziyad'ın kim olduğu, nerede doğduğu ile alakalı sorularım gelecek. Şimdi Tarık Bin Ziyad'a doğru geliyoruz yavaş yavaş ama berberi dediğimiz ırk kimlerdi? Zaman zaman Müslüman olduklarını söylediğiniz zaman zaman iddia ettiklerini söylediğiniz hemen işte Müslümanlar çekilince onlar da tekrar eski dinlerine geri dönüyorlar. Hangi de mensuplarıydı ve aslında kimlerdi Berberiler?
Berberiler aslında putperest bir topluluk. Putperest. Putperest bunlar. Yani bu Afrika dinlerine inanan o tip de topluluklar.
Aslında bunların geçmişleri belki 10 bin sene öncesine kadar gidiyor. O Atlas dağlarındaki bazı duvar resimleri falan Berberilerin ataları tarafından çizilmiş olabilir yani. Bunlar yarı göçebe yaşayan bir topluluktur aslında bunlar.
Bunların önceki ataları az önce söylediğim gibi aslında Nümidyalılar ve Moritanyalılar. Yani bir nolu görseli açarsanız ben oradan haritayı açarsanız oradan göstereyim. Nümidyalılar ve Moritanyalılar. Roma döneminde bu bölgeler Nümidya bölgesi ve Moritanya bölgesi olarak geçiyordu. Bu yarı geçe ve topluluklar Roma yaşam tarzından biraz farklı oldukları için onları tabi barbar, ikinci sınıf görüyorlardı.
Ama son derece savaşçı ve özgürlüklerine... Son derece bağlı olan bir topluluk. Bakın, Numidya bölgesi şurasıdır. Şu bölge. Yani bugünkü Tunus ve Cezayir bölgesi.
Yani berberlerin yaşadığı yer orası mı? Evet, burası. Atlas dağları, bazıları. Mesela günümüzde o Tuaregler bile aslında berberi kabileleridir.
Çok fazladır yani berberler. İnanılmaz bir ceylin alanı. Değişik bir baş bağlama şekilleri var değil mi?
Evet. Yani çeşit çeşit böyle onlarca farklı kabileleri var. Hocam aklıma şöyle geliyor.
Milli mücadelede özellikle... Trablus savaşında çok fazla görev yapmışlar. Daha sonra tabi Müslüman olduklarından. Aynen öyle.
Hatta o Libya'nın kurtarıcısı o bile bir berberi olabilir yani. Evet öyle söylüyor. İtalyanlara karşı savaşan son derece savaşçılar. Moritanya bölgesi de bugünkü Fas bölgesi aslında şu anda Moritanya şurası falan görünüyor ama şu bölgeler aslında. Şu aşağı kadar inen Atlas kıyısından başlayıp Mısır'a kadar olan coğrafya aslında berberi topluluklarının coğrafyası.
Çok eski milletler yani. Daha sonra az önce söylediğim gibi bu Numidya ve Moritanya bölgesini Romalılar ele geçirince bunlara dediler ki barbarlar. Çünkü yarı yerleşik bir yaşamları var. Romalı tarzına sahip değiller. Bunlara berberiler yani barbarlar dediler.
Ve bir sürü farklı şey ama kendilerine tizlik diyorlar. Çok farklı bir dilleri var. Farklı bir... Dilleri hala yaşıyor mu peki berberlerin? Yaşıyor tabii ki.
Bugün günümüzde mesela Cezayir, Tunus bir berberi devletidir aslında. Yani hala berberi olduğunu söyleyenler var mı orada? Tabii ki.
Kabileler var yani hala. Var devam ediyor. Halen var ve çok savaşçı bir topluluk.
Ama zaten hani o coğrafya onları biraz da savaşçı yapmıyor mu? Aynen öyle. Avlayacaksın ve yiyeceksin. Aslında yaşam tarzları biraz da. Ama daha sonra bu Aryus zaten Libya tarafındaydı.
Şu Kürene tarafındaydı. Bu Hristiyanlık. bunların arasında yayılmaya başladı. Roma dinine mensuplardı. M.S.
En başta Putperestlerdi. Daha sonra Roma'nın oraya dinine mensup oldular ki Pagan Roma. Aynen.
Daha sonra Hristiyanlığa geçtiler. Hristiyanlığa geçtiler. Ondan sonra Müslüman oldular. İsmi Müslümanların da oraya gitmesiyle Müslüman oldular.
Aynen ama iki tane büyük komutan sayesinde. Ukbe bin Nafi ve Musa bin Nusayl. Musa bin Nusayl evet çok da aslında önemli bir isim. Hocam şimdi ikisini de soracağım size ama önce ben Tarık bin Ziyad'a bir gelmek istiyorum. Tarık bin Ziyad dediğimiz isim.
O da bir berberi olduğunu biliyoruz ama bazı rivayetlere göre Arap asıllı olduğu da söylenir. Lakin berberi asıllı olduğunu kendi dilinden de bugüne kadar ulaşmış bazı şeylerden okuduk. Ya da işte rivayetlerden bunları az çok vakıf olduk.
Peki Tarık Bin Ziyad'ın... Kökeni, nerede doğduğuyla alakalı bilgi verir misiniz bize? Tabii ki. Yani Tarık Bin Zeyad isimli bir kahramanımız var çünkü tarihte Endülüs Fatih'imiz. Aynen öyle.
Şimdi Endülüs Emevi haritası gelirse ben şey yapabilirim, oradan daha güzel anlatabilirim. Kaç numaralı haritamız hocam? Siz onu söylerseniz bize.
Beş nolu harita olabilir. Beş nolu harita evet hemen bakalım. Arkadaşlarımız beş numaralı haritamızı getirirse.
Evet. Pardon. Endülüs 5 numaralı haritamız, 6 numaralı haritamızı yönetmenimiz getirirse şimdi.
Şimdi Tarık bin Ziyad berberi. Onun Arap asıllı olduğunu söyleyenler var, Fars asıllı olduğunu söyleyenler var, hatta Türk olduğunu söyleyenler dahi var. Ama berberi. Bir gün herkese birileri Türk yapacak hocam. Şimdi tabi berberi bu Zenate kabilesi var.
Zenate kabilesinden berberi ya da Ulhassa kabilesi falan diyorlar. Bugünkü Tlemcen bölgesi vardır. Cezayir'de. Cezayir'de Tlemcen bölgesi vardır. Tlemcen bölgesinde yani orada eskiden...
Yok bu değil. Kuzey Afrika haritası olabilir. Az önceki arayızda. 6 numara yazıyor işte. 6 numara olabilir yani.
Orada bir tane şey... Bu adam oradaki berberlerden. Şu harita çok güzel bakın. Tarık bin Ziyad'ın asıl memleketi şurası.
Tilemsen çok büyük ihtimal. Tilimsan olarak da geçer. Bakın hemen Cezayir'le Fas sınırında. Cezayir'in batı tarafında.
Ulhassa adında bir kabileye mensup olabilir. Ya da Zenate kabilesine mensup birisi olabilir. Hatta bu Musa bin Nusayr. Bunun cesaretini.
Savaşçılığını, o olağanüstü kıvrak zekasını görünce bunu 706 ya da 708 yılında şu Tanca'yı, bakın Tanger denen yer var ya, şurayı fethettikleri zaman Tarık bin Ziyad'ı buranın valisi olarak atad ı. Tanca valisi. Onun memleketi aslen Tilemsen, yani Tlimsan olarak geçiyor.
Ama valilik yaptığı dönem yani İspanya'nın fethinden önceki 3 yıllık kaldığı dönemde Tanca valisi. olarak görev yapıyor. Tarık Bin Ziyad.
Ve berberi olduğu neredeyse kesin yani. Başka da bir şey olmaz zaten o şeyde. Hocam peki şimdi isterseniz şöyle yapalım. Yani Tarık Bin Ziyad hemen vali olmuyor tabii değil mi? Tabii tabii olmuyor.
Peki Tarık Bin Ziyad şimdi dünyaya geliyor zannediyorum bizim kayıtlarımıza göre. 600'lü yıllarda dünyaya geliyor değil mi? Ve bundan sonra bir berberi köle olarak daha sonra azat edilme süreci var. Ve azat edildikten sonra nasıl bir anda yükseliyor?
Doğunun Askerliği nasıl? Hani bir anda Dünberberi'ye bir köleydin çünkü diyor kendisi. Mesela 670 yılında zannediyorum doğumu. Ve bundan sonraki hayatı nasıl oluyor Tarık Bin Ziyad'ın? Tarık Bin Ziyad'ın işte şey, bu Musa Bin Nusayr 698 yılında İfrikiye, bakın İfrikiye asıl burasıdır.
Bu Tunus bölgesidir. Asıl Afrika ismini veren burasıdır yani. İfrikiye valisi ve mağrip genel valisi olduğu zaman bu fetih hareketlerine başladı.
Öncelikle şurada şey vardı. Ukbe bin Nafi'nin kurmuş olduğu Kayrevan şehri vardı. Asıl bir üssü.
670 ile 675 arasında kurulmuştu. Daha sonra şurada Zavan kalesi vardı hemen yakınlarda. Zavan kalesini fethetmekle başlıyor. Fakat Tarık bin Ziyad önce berberi olduğu için köle durumuna düşüyor. Muhtemelen savaşlarda ele geçti.
Ya ailesi bir şekilde esir düştü. Yani bu Emevi fetihlerini de ele geçiyor aslında. Önce bir köle olarak alınıyor. Aynen öyle sonra Müslüman olunca Musa bin Nusayr bunu azat ediyor kölelikten.
Hatta şöyle hatırlıyorum yanlış bilmiyorsam kabiliyetiyle ve zekasıyla dikkatini çekiyor. Aynen öyle. Ve Nusayr'ın ondan sonra onu azat ediyor ve kendi hizmetini alıyor değil mi? Kendi hizmetini alıyor. Yavaş yavaş yükselmesi de bu şekilde oluyor.
Aynen öyle. Eza'sında şimdi cevher her yerde parlar aslında hakikati burada ortaya çıkıyor. Yani Tarif bin Malik de onun gibiydi.
Tarif bin Malik ile... Tarık bin Ziyad iki tane berberi köle ve iki tane Musa bin Nusayr'ın en gözde iki tane komutanı. Ama bir adım daha önde olması lazım Tarık bin Ziyad'ın Tarık bin Malik'e göre.
Çünkü az önce söylediğim gibi hemen şu Cebelitar'ın köşesinde bulunan çok stratejik bir nokta olan Tanca'yı aldıktan sonra 708'de oranın valisi kim oluyor? Tarık bin Ziyad oluyor. Aslında Tarık bin Ziyad'dan önce neredeyse bu Emeviler bütün komutanlıkları Araplara veriyor. O bir örnek yani ilk bir örnek neredeyse. Bir berberi ordu komutanı oluyor çünkü Musa bin Nusayr Tanca'ya yaklaşık 29 bin asker bırakıyor onun emrini.
Burada şöyle bir şey de yok mu hocam? Mesela Emevilerde mevali sistemi olduğu için. Evet tabii.
Arap olmayan Arapların üstünlüğü. Tabii Arapların daha bir üstünlüğü var ve Arap olmayanlar vatandaş olarak sanki ikinci sınıf vatandaş gibi. Belki daha ileride bir vatandaş gibi gözükebiliyor. Tarık bin Ziyad'ın burada. Bir anda vali olması aslında ezberleri bozmuyor mu bizim şimdi tarih bilgimizden hatırladığımız kadarıyla?
Ne kadar yetenekli olabilir ki ya da ne kadar göze girmiş olabilir ya da nasıl bir komutandı, nasıl bir askerdi, nasıl bir hizmetliydi efendisine ki bu kadar ön plana çıkıp vali olabiliyor. Yani Emevilerde böyle bir vali biraz farklı. Şimdi bakın Musa bin Nusayr'ın 3 tane oğlu var.
Yani Abdullah var, Abdülaziz var, Abdülmelik var. Oğulları dururken onu vali yapıyor bakın. Tance valisi. Ne kadar olağanüstü bir yetenek olduğu, onları da az değil, onların savaş komutanları. Musa bin Nusayr kimdir?
Yani onun komutanlığı nasıl? Musa bin Nusayr da bir köle. O da bir köle.
Eski bir köle. Hatta o Irak'ın Enbar vilayetinde Ayn Temür köyünden olabilir, yerleşiminden. Kendisi de mi köleyken bir komutan olmuş?
Aynen öyle. Bir idarecili konumuna yükselmiş. Kesinlikle öyle.
O büyük ihtimal 640 yılında falan doğuyor. Köle olarak nasıl ele geçiyor? 30 yaş var aralarında. Aynen bayağı büyük o yaşlı yani. Şimdi şöyle bir şey var.
Harit bin Velid Hicri 13 yılında yani. Şeyde falan 600, 633 falan ya da 23 gibi bu Enbar vilayetine saldırıyor. Hemen şurada. Şu bölge. Irak'ın güney batı bölgesi Enbar vilayeti.
Basra'da yani. Burada aynı Temür diye bir köye saldırıyor ya da yerleşme saldırıyorlar. Anlatılanlara göre bu Musa bin Nusayr'ın babası da o yakalanan kırk köleden birisi.
Hatta bunların İngil falan okuduğu söylenir. Babasının ismi Nusayr aslında Nasrani Nasıralı yani Hristiyan olduğuna bir işaret aslında. Onlar İngil okurken bunları yakalıyorlar.
Ama tabi daha sonra babası da Müslüman oluyor. Bu da çocukken tabi Müslüman oluyor ve Muaviye'nin özel muhafız birliğinin komutanlığına kadar yükseliyor. İnanılmaz bir yetenek o. Musa bin Nusayr, Muaviye'nin çok sevdiği birisi.
Fakat Musa bin Nusayr bu Sıffin Savaşı'nda komutanı olmasına rağmen Muaviye'nin haksız olduğunu düşünüyor. Ve Hazreti Ali'ye karşı savaşmıyor. Hazreti Ali'ye karşı savaşmayı reddediyor. Hakkaniyet. Hakkaniyetten dolayı.
Daha sonra bu Abdullah bin Zübeyir, Hazreti Ebu Bekir'in o torunu halifelik iddiasında bulununca onun tarafını tutuyor. Fakat Abdullah bin Zübeyir o savaşı kaybetti ve tabi ki Musa bin Nusayr daha sonraki ilerleyen aşamalarda Basra'da hazine görevlisi olarak atanıyor. Fakat o sırada onu şey yapıyorlar, vergi kaçırmakla suçluyorlar. O durumunu ispatlayamıyor. O zaman Irak valisi de Haccaç bin Yusuf Es-Sakafi.
O meşhur zalim Haccaç. Onun şerrinden korkuyor ve Mısır'a kaçıyor. Mısır'a kaçıyor. Bir şekilde halifeyle görüşmeyi başarıyor. 100 bin dinar ona zimmet çıkarılıyor.
100 bin dinar zimmet çıkarılıyor. Yarısını ödeyebiliyor. Ondan sonra Mısır'a gidiyor.
Mısır'a gittikten sonra bir aşamadan sonra 698 yılında Batı'nın yani Mağrip bölgesinin fethiyle görevlendirilen bir komutan olarak atanıyor. Ve atandığı yerde Kayrevan oluyor aslında. Tunus'taki Kayrevan.
Tabii anlatacağım ben şimdi size daha fazla. Hocam şimdi Tarık bin Ziyad'ın aslında hani kökeni o zaman biz Mağrip'te diyebiliyoruz değil mi Tarık bin Ziyad'a? O berberi. Berberi ne?
Ama Musa bin Nusayr Arap Hristiyanlarından kökenli. Köken Arap ama Hristiyan kökenli sonra Müslüman oluyor babası da yani. Kendisi de Musayr'ın oğlu Musa. Peki hocam şimdi burada mesela Tarif bin Malik ismi var. Kod, Kont.
Hülyanos ya da Hülyanos. Hülyanos evet Kont Hülyanos var Endülüs Seferi'ndeki etkisini soracağım size. Çünkü yavaş yavaş Endülüs Seferi'ne doğru aslında Endülüs'ün fethine doğru yavaş yavaş ilerleyelim. Çünkü burada Tarık bin Ziyad'ın artık yavaş yavaş devreye girmesiyle karşılaşıyoruz.
Tabii ki, aynen öyle. Şimdi Musa bin Nusayr, Marip valisi olduktan sonra yani şu Zavan Kalesi'ni fethetti. Ondan sonra şu bölgedeki bu hani Ukbe bin Nafi zaten aslında Ukbe bin Nafi daha önceden... Çok da önemli bir isim değil mi Ukbe bin Nafi? İnanılmaz önemli bir isim.
Ukbe bin Nafi... Amr bin As'ın amcasının oğluydu. Şu 600...
50'lerden 60'lardan itibaren şu şey Marib'in fethini tamamlamıştı. Hatta Ahtas Okyanusu'nun kenarına geliyor. Şurası Sus bölgesidir.
Yani günümüzde Fas da Batı Sahra'nın sınırında olan bir bölgedir. Susul Edna bölgesine geliyor. Derler ki burada gözyaşlarıyla Allah'a dua ediyor.
Ya Rabbi diyor eğer karşıma bu deniz çıkmasaydı diyor. Ben de Zülkarneyn gibi diyor. Bütün diyor İslam'ı insanlara yayacaktım diyor.
Ne oluyor sonra? Aslında onun da inanılmaz bir hayat hikayesi var. Şimdi 670 ile 675 arasında Kayrevan şehrini, Kayrevan şehri aslında kervandan gelir.
Ticaret kenti ya ama o fetihler için bakıyor ki bu Emeviler bakıyor ki biz çekildikçe bunlar İslam'dan dönüyor berberler. O zaman şurada Musa bin Nusay diyor ki şey Ukbe bin Nafi diyor ki ben şurada bir kent kurmalıyım diyor. Ana bir üst kurmalıyım yani buradan fetihler yapmamız gerekir diye.
Kayrevan'ı kuruyor. 670 ile 7500 arasında hatta Sidi Ukbe Camii vardır. İlk önce onu yapıyor Sidi Ukbe Camii.
Ondan sonra ne oluyor? Sidi Ukbe Camii'ne sonra hükümet binasını yapıyor. Daha sonra geliyor burada bir tane berberi kralı var.
Altava Kralı. Kuseyle bin Lemzem. Kuseyle bin Lemzem. Kavsala diyorlar.
Lakabı kedi olabilir yani. Hristiyan bir berberi kralı. Şu bölgelere hükmeden birisi. Tamam mı?
Müthiş bir direniş sergiliyor. Fakat 675 yılında yeni Mısır valisi Ukbe bin Nafi'yi görevden alıyor. El-Muhacir Ukbe bin Nafi'yi zincire vurup tutuklatıyor.
Hapse düşüyor. Daha sonra Muaviye dönemi tabii. Muaviye araya giriyor.
Onu bir şekilde bırakıyor. O Hazreti Hüseyin'in katili olan Yezid zamanında bir daha Afrika valisi, İfrikiye valisi olarak atanıyor. Burası Mısır'ın emrinden çıkarılıp ayrı bir müstakil valilik haline getiriliyor. Ondan sonra 682 yılında oğullarıyla vedalaşıyor. Diyor ki benim amacım şehit olmaktır diyor.
Şu bölgeleri alıyor Sus bölgesine geliyor. O Küseyle bin Nemzem hapisten kaçıyor. Bunu hapsediyor önce.
Küseyle bin Nemzem kaçınca dönüşte bugünkü Cezayir'in Biskra adı verilen bir yeri var. Kent var. Biskra ya da Biskre Tehude adı verilen bir yerde. 300 tane atlı ile birlikte 5000 kadar Bizans ve Küseyle bin Nemzem'in olduğu bir ordu bunları tuzağa düşürüyor.
Ve orada şehit oluyor. İşte ikinci Sidi Ukbe Camii ve türbesi bugün Cezayir'de Biskre yakınlarındadır. Tebude'de.
Hala var orada. O şehit olduktan sonra 5 yıl boyunca bu Küseyle bin Nemzem şu bölgelerin hakimi oldu. Daha sonra Hasan bin Numan gönderildi. Küseyle'yi yendi.
Güsey ile öldürüldü. Daha sonra Dehye adında bir kadın ortaya çıktı. El Kahine.
O da berberi, Hristiyanlardan birisiydi. İslam direneşine karşı geliyorlardı yani. Ondan sonra 702 ya da 703'te o Dehye de öldürüldü.
127 yaşında öldürüldüğü söylenir kadının. Yani kahin olduğu falan söylenir. Öyle bir kadın.
Ondan sonra zaten Musa bin Nusayr'ın devri başlıyor. 698, 700 gibi yani. Dehye'nin ortaya kaldırılması ya da kaldırıldıktan hemen sonra Musa bin Nusayr geldi. 700'den itibaren şu bölgeleri bir daha tekrar ele geçirdi.
Çünkü Ukbe bin Nafi çekildikten sonra bunlar bir daha çıkmış delile. Musa bin Nusayr'ın ordusunda da Tarık bin Ziyad mı var? Evet Tarık bin Ziyad var.
Sonra zaten vali olarak atacak. Aynen öyle. İşte 700'den şu 698'den 10 yıl sonra 708'de Tanca'yı ele geçirdi.
Tanca'nın yanında da Sette var. Evet. İşte... Yulianus ya da Julianus adında bir tane kont var. Daha sonra İspanya'nın fethine bu adamın yönlendirilmesiyle gidiyorlar.
Burada Tarık bin Ziyad oluyor. Vali yaklaşık 29 bin asker emrinde. Julianus Müslüman mı? Hayır Hristiyan. O nasıl yönlendiriyor peki Müslümanları?
Şimdi o intikam almak için yönlendiriyor çünkü çok büyük ihtimal... Düşmanımın düşmanı dostumdur. Evet Vizigot kralı Roderic adındaki Rodrigo. Adındaki Rodrik adındaki bu kral kızını ifade etmişti büyük ihtimal. Onun intikamı için şey olabilir.
Yani Florinda La Cava adında bir efsane vardır. Onun kızıyla ilgili kızının intikamı için belki de yaptı bunu. O bir efsane de olabilir yani.
O yönlendirdi aslında. Aynen öyle. Peki hocam şimdi şöyle yapalım.
Tarık Bin Ziyad burada devreye girecek. Aslında o coğrafyanın valisi. Aynen öyle.
Daha sonra orası zaten kendi ismiyle anılıyor değil mi? Cemre Tarık olarak. Aynen öyle. İşte Tarık Boğazlı diye bakıyoruz oraya.
O şekilde zikrediyoruz. Peki Tarık Bin Ziyad berberi bir köleydi. Daha sonra köle olarak alındı. Bir mücevher gibi parladığı zekasıyla, belki askerliğiyle, belki efendisine hürmetiyle ve söz dinlemesiyle azat edildi. Komutan yapıldı, vali yapıldı.
Musa bin Nusayr'ın ordusunda da çok çeşitli görevlerde bulundu. O zaman ben size şunu soracağım. Mesela asıl bir komutan Tarık bin Ziyad değil mi?
Peki askeri hayatı, stratejisi, komutanlığı nasıldı Tarık bin Ziyad'ın? Neler yaptı? Bunları biliyor muyuz? Nasıl bir uslubu vardı, nasıl bir tarzı vardı? Bize biraz onun bu askeri yönünü de anlatabilir misiniz?
Aynen öyle. Şimdi onun askerlik kariyerinin asıl askerlik yani İspanya Fatihi olmasından önceki bir yıl önceki bir olayı anlatmam gerekiyor. 710 yılında bu Julianos denen adam Musa bin Musayla diyor ki bakın diyor şu anda İspanya yani Vandalusya yani Endülüs çok kötü durumda diyor.
Fırsat bu fırsat diyor. Eğer oraya ordularını sokarsan İspanya'yı ele geçirebilirsin diyor. Musa bin Nusay düşünüyor. Çok akıllı bir adam. Ya diyor bu belki bir tuzak olabilir diyor.
Çünkü bu Hulianos da büyük ihtimal ya Vizigotlu'ydu ya da Bizans'a bağlı bir Hristiyandı. Niye bizi bu şekilde yönlendiriyor? Evet belki bize tuzak kuruyor. O yüzden Tarif bin Malik yani Tarık bin Ziyad'la beraber en değerli ikinci komutanı kimdi? Tarif bin Malik'i 710 yılının Ramazan ayında Temmuz gibi.
İspanya'ya keşfe gönderiyor. Hatta bu Tarif bin Malik'in öncelikle bu Juliano's'un dört tane gemisiyle Cebelitarık bölgesine geçtiği, ondan sonra şeye geçtiği Paloma adında bir yer. Yani bugün adı ne?
Tarifa. Bakın Tarifa hemen şurası. İkinoğlu görseli açarsanız ben size şey yapayım, oradan göstereyim.
İkinoğlu görselimizden hocamız gösterecek evet. Bakın bu Tarif şimdi... Tanca şurası, Septe burası.
Tarif bin Malik'i öncelikle Musa bin Nusayr şuradan bu Hulianos'un dört tane gemisiyle şu bölgeyi geçiriyorlar. O da ne yapıyor? Geliyor şuraya ve burada bir o zamanlar ada olan, şimdi bir yarım ada olan büyük ihtimal sonradan birleştirildi.
O dolgu ile birlikte birleşti. Tarifa adındaki bölgeyi ele geçiriyor. Daha sonra geliyor, şurada hemen şurada Ceziretül Hadra'yı ele geçiriyor.
Yani Aldekiras'ı ele geçiriyor. Baya bir esir alıyor. O 500 kadar bir berbereyle ya da 1000 kadar askerinden bahsediliyor. 400 olabilir.
O bölgelere bir gidiyor. Bakıyor ki İspanya'nın durumu harbiden kötü. Yani keşif seferi yapıyor. Baya bir ganimetle dönüyor.
Bir de yanında şeylerle dönünce bu defa Musa bin Nusayr diyor ki bu adam doğru diyor demek ki. Ondan sonra Tarık bin Ziyad'a diyor ki hazırlan. Öncelikle Tarık bin Ziya'da Tanca valisi olan Tarık bin Ziya'da hazır ol emrini verdikten sonra ona 7000 tane asker veriyor.
Bu askerlerin büyük çoğunluğu da berberiler. Musa bin Nusayr aslında berberileri çok seviyor. İslam'ın yayılması için onların arasında alimler falan atıyor yani. Onu istiyor ve çok güveniyor onlara. Öncelikle Tarık bin Ziya'da...
28 Nisan ya da 26 Nisan, 27 Nisan, 28 Nisan o ihtilaflı bir şey. Nisan ayında yine bu Hulianos'un gemisiyle birlikte büyük ihtimal Tarık Bin Ziyad 8 numaralı görseli açarsanız daha iyi olur. 8 numaralı görselimizden. Yine geliyor Septe Limanı'na, Septe Limanı'na bakın şurada Sevta yazar Septe Limanı'na. Yine Hulianos'un gemileriyle birlikte Tarık Bin Ziyad 7000 askeriyle birlikte bugün Cibraltar dediğimiz.
Cebel-i Tarık'a geçiyor. Cebel-i Tarık'a geçiyor. Çünkü Cebel-i Altar zaten İspanyolcası Arapçanın bozması yani Cebel-i Tarık, Tarık'ın dağı demek yani. Yani bu boğazın ismi Tarık Dağı'ndan gelir.
Orada mesela görseller var onlar da olabilir. Cebel-i Tarık'ın görselleri falan var. Gelip kampını...
28 Nisan 711 tarihinde Tarık bin Ziyad 7000 askeriyle birlikte Cebel-i Tarık'ta kampını koyuyor. Evet işte bak çok güzel. Şurası, burası Afrika tarafları, bakın Septe Limanı burası, burası Cebel-i Tarık'tır. İşte o Tarık Dağı...
Cebel denen yer tam şurasıdır. Hocam Cebel-i Tarık Boğazı dediğimiz şu anda çok sanki bir geminin sadece geçebilecek bir yer gibi gözüküyor ama değil değil mi? İstanbul Boğazı kadar birbirine yakın bir yer değil burası. Yok daha geniş.
İnsan yüzerek falan gitme imkanı yok. Gitmeye şansı yok. Daha geniş bir yer. Daha zor fırtınalı bir bölge. Gerçekten zordur yani.
Burada kampını kuruyor. Tabii habercilerini gönderiyor. Daha sonra şuradan askerlerini alıyor.
Hemen Ceziretül Hadra buranın karşısı var ya. Ceziretül Hadra'yı ele geçiriyor. Yani Algeciras kenti. Algeciras diyorlar.
Öyle bir tuhaf İspanyol şeyi var. Bu bölgede bayağı bir ganimet elde ediyor. Bayağı bir esir alıyor.
Hatta bir efsane anlatılır. Burada bir yaşlı kadın bunlara esir düşüyor. Diyor ki benim kocam bir kahini diyor kadın.
Bir gün bana demişti ki diyor. Burayı büyük başlı ve sol kürek kemiğinde bir siyah beni olan. Birisi alacak diye. Kadın Tarık Bin Ziyad'ı süzermiş, süzmüş derler. Efsane bu ya.
Senin kafan büyük demiş. Bu tarife uyuyorsun. Bir de sol kürek kemiğini aç bakalım demiş.
Tarık Bin Ziyad böyle şeyini açıp sol kürek kemiğine bakınca güya siyah bir ben olduğunu görmüşler. O da çok mutlu olmuş. Askerler de çok mutlu olmuş.
Tarifinden kişinin olduğuna dair bu tekstil bir görsel değil mi hocam? Aynen. Şimdi 8 dolu görseli alabiliriz.
Burada Tarık Bin Ziyad'ın şeyi var. Temsili bir görsel. Temsili bir şey yok.
Şimdi Tarık Bin Ziyad buraya bu 7 bin askeri aldıktan sonra o Guadelete ya da Rio Barbete olarak da geçer. Ya da Beatis Nehri olarak da geçer. Vadul Lekke ya da Vadul Bekke olarak geçen bir yere geliyor. Ama o zaman İspanya'nın kralı kim? Rodrigo.
Vitisa adında Vizigot kralı 710 tarihinde ya bunun tarafından suikast öldürüldü ya da adam kendiliğinden öldü. Onun oğulları var. İkinci Akila, bir de Olmondo adında iki tane oğlu var. Bu vitsanın opu adında bir kardeşi de var. Bu bunların şeyini kabul etmedi.
Toledo, Toledulo oluyor sonradan. Toledo onların başkenti. Bu adam Beatica bölgesi, bakın şurasıdır.
Şu bölge Beatica. Beatis nehrinden dolayı ismini alır. Beatica kontu ya da dükü olan Rodrigo şuraya geliyor.
Sonra Baslar ya da Franklarla savaşmak için İspanya'nın kuzeyindeyken Tarık Bin Ziyad işte tam o sırada bu bölgeye geliyor. Şimdi oradan haberciler gidip diyor ki aslında onun bir Teodemiro diye Mursiyalı bir şeyi vardı, komutanı vardı. Tüdmir olarak geçiyordu zaten Mursiyalı bir bölgesinin adı. O komutan buna haber gönderiyor.
Rodriva diyor ki Müslümanlar İspanya'ya girmiş diyor. Haberin olsun diyor. O da Franklarla ya da bu Bastılarla savaştığı için arada 1500 kilometre var neredeyse.
Bir anda gelemiyor. Yeğeni Bencio'yu gönderiyor. Bensiyo'yu gönderiyor. Bensiyo gelip şey, Tarık bin Ziyad'la ara ara çatışmaya başlıyor.
Tabii 28 Nisan, Mayıs, Haziran falan geçiyor. Tabii Tarık bin Ziyad'ın da kendi habercileri var. Bakıyor ki bunların ordusu bayağı büyük.
Haberini alıyor. Hemen bir mektup yazıyor. Musa bin Nusayr'a diyor ki ya bunların ordusu çok büyük diyor.
Biz 7000 kişiyle bunları yenemeyiz. Bunun üzerine hemen Musa bin Nusayr 5000 kişilik bir ordu daha gönderiyor. 7000 kişiye 5000 kişiye.
5000 kişi yani Tarık bin Ziyad'ın... Asker mevcudu ne oluyor? 12 bin oluyor. 12 bin oluyor ve hatta 19 Temmuz 711. Çok büyük ihtimal savaşın başladığı tarihtir. Vua Delete'de bu nehrin kenarında aslında ovalarda savaşlar başlıyor.
Ama Tarık Bin Ziyad bir bakıyor ki Vizigot ordusu geliyor. Visigoth ordusunun 100 bin olduğunu söyleyenler var. 70 bin olduğunu söyleyenler var. 36 bin olduğunu söyleyenler var.
Büyük ihtimal 3 katı kadar yani 33 bin, 35 bin, 36 bin. 40 bin civarında bir ordu yani. Çok büyük bir ihtimal.
Bu iki ordu karşılaşıyor. Ve diyorlar ki o anlatılarda Rodrigo iki atın çektiği bir arabayla geliyor. Üstü böyle örtülüymüş. Üstü mücevherle süslü bir örtüyle birlikte geliyor.
Başında taç ve savaş. Ondan sonra başlıyor. Rodrigo ile Tarık Bin Ziyad karşı karşıya gelecek. Hocam şimdi bir araya gideceğiz. Aradan sonra iki ordunun savaşını ve...
Endülüs'ün İslam coğrafyası olmasını sizden dinleyeceğiz inşallah. Sevgili izleyenler, VAL TV ekranlarında yön veren komutanlar programımız Rodrigo ile Tarık Binzi'ye adın karşı karşıya gelmesiyle bir araya gidiyor. Kısa bir aradan sonra bizler Tarık Binzi'ye adın Endülüs'ü nasıl fethettiğini değerli Ahmet hocamızdan dinleyeceğiz.
Şimdi kısa bir ara aradan sonra buradayız. Bu dizinin betimlemesi TRT tarafından Sesli Betimleme Derneğine yaptırılmıştır. Şimdi hemen kaldığımız yerden iki ordunun karşılaşmasından devam etmek suretiyle ben yine sözü işin ehline Ahmet hocamıza bırakıyorum. Hocam iki ordu karşı karşıya geldi.
İki komutan karşılaştı. Neler yaşandı? Şimdi iki ordu karşı karşıya geldi. Tarık bin Ziyad İslam ordusunu yani bu 12 bin kişilik orduyu yüksek hakim bir noktaya konumlandırıyor.
konumlandırıyor. Tabi o sırada bu Rodrigo İspanya iç meselelerini çözmesi gerektiğini biliyordu. Kral Vitiza'nın oğlu Akila'yı ikna ediyor. Diyor ki bak şu anda İslam ordusu kapımızda biz aramızdaki çatışmaları bitirelim çatışmalar şimdilik donuk kalsın ondan sonra biz bu savaşı kazanalım ülkemizi kurtaralım. Ondan sonra meselelerimizi çözeriz diyor.
Sonra yine birbirimizi yeriz. Önce bir düşmana karşı koyup ülkemizi koruyalım diyor. Aslında çok da iyi bir devlet idaresi değil mi?
Aynen öyle. Vitis Annoğlu da diyor ki tamam doğrudur, doğru diyorsun. Kendisi ve kardeşi Almondo yanında ikisi beraber ordusuyla beraber geliyor ve Rodrigo'nun ordusuna katılıyor.
Ama bazı tarihler diyor ki aslında bu babasını öldürdüğü için. Büyük ihtimal bu Akila, Akila kartal demek aslında. Öyle mi?
Aynen öyle, Latince'de kartal demektir yani. Bu çocuk kendi adına para basıyordu Kuzey İspanya'da, Rodrigo da kendi adına para basıyordu. Ülke zaten bölünmüş gibiydi. Ama babasını öldürdüğü için ve tahtını gasp ettiği için Rodrigo'dan nefret ediyordu. Derler ki Tarık Binzi adı el altından İspanya'ya çağıranlardan birisi de bu çocuktu.
Yok Akila'ydı. Akila. Vitisa'nın oğluydu yani. Öyle bir iddia var tabii.
Bu tabii gerçek de olmayabilir. Hatta savaşın ortasında Rodrigo savaşı kaybetsin diye belki de ordusunu çekti. Ama nasıl oluyor?
Şimdi Tarık bin Ziyad öncelikle Rodrigo'ya bir elçi gönderiyor. Bir ya da iki tane elçi gönderiyor. Elçi gidiyor, Rodrigo'ya diyor ki... Sizi İslam'a davet ediyor.
Eğer Müslüman olursanız, İslam'a girerseniz, bizim kardeşimizsiniz. Ama yok, biz Hristiyan kalmak istiyorsanız diyorsanız, istiyoruz diyorsanız, o da mümkündür. Fakat biz bu ülkeyi fethedeceğiz. O zaman da haraç ve ciz yiyor diyeceksiniz.
Yok eğer bunu da kabul etmezseniz, aramızı kılıç düzeltecektir diyor. Rodrigo tabi İslam ordusuna bakıyor, 12 bin. Bir kendisine bakıyor en az 3 kat belki daha fazla yok diyor. Askeri güçleri daha fazla. Askeri gücüne bakıyor ve diyor ki biz kabul etmeyeceğiz bugün savaşacağız diyor.
Tarih çok büyük ihtimal 19 Temmuz 711 ve Ramazan ayı. Hocam bu Temmuz Ağustos ayları zaten çok ilginç değil mi? Savaş ayları oluyor. Savaş ayları genelde.
Halbuki sıcak çok fazla ama. Yani genelde o savaş aylarıdır çünkü yağmur soğuktan çok daha iyidir aslında sıcak. Savaş ortamı için bence çok iyi yani. Ve o sırada Tarık bin Ziyad işte o meşhur konuşmasını yapıyor. Aslında bazı anlatılarda o işte diyor ya askerlerine dönüp diyor ki işte diyor arkanızda diyor düşman gibi deniz önünüzde deniz gibi düşman.
Onu ya şeyde söyledi. Cebeli Tarık'a geçtiği zaman belki de gemileri yaktı ya da bir iki tane sembolik gemi yaktı. Askerler bir daha dönmedi.
O gemileri yakma tabiri belki de ordu oldu ya da belki de hiç olmadı. Çünkü gemi çok değerli bir şey. Aslında hocam şöyle, benim sorularım arasında bu vardı.
Size yöneltmek istiyordum. Şimdi Tarık bin Ziyad Endülüs'e indiğinde, böyle zikredilir. Endülüs'e indiğinde geldiği gemileri, yani ordusunun oraya geldiği gemileri yaktı ki ordusu geri dönme şansının olmadığını öğrensin ve...
Mutlak zafer kazanmak için savaşsın. Ya şehit olacaksınız ya zafer kazanacaksınız. Aynen.
Ve gemileri yakma deyimi aslında o dönemden bu döneme gelmiş. Ya bu söz üzerine geldi. Çünkü gemileri yakma diye bir deyim var ve bunun tarihi sürecine baktığımız zaman bin yılı aşmış. Aynen öyle. Bu bir hakikat.
Tarık Bin Ziyad'ın gemileri yakmadıysa bu deyim nereden geldi? Yahut bu hakikat midir? Nerede yaşandı tam olarak?
Askerlerine dönüp mutlaka her komutan askerlerine dönüp bir konuşma yapıyor. Savaş konuşmuş. Cüyüşe getirmesi lazım, bir inandırması lazım.
Nasıl Fatih Sultan Mehmet demiyor mu? Ben de sizinle beraber savaşacak, gerekirse şehit olacağım, zafer kazandığımızı da buna şahit olacağım diyor. Bunu duyan asker, Fatih'in askeri hücuma geçip İstanbul'u sıra bayrağa dikiyor, sancağa dikiyor. Şimdi Tarık Bin Ziyad da mutlaka Sultan Alparslan gibi, Fatih gibi, Yavuz gibi mutlaka bir konuşma yapmıştır. Bu gerçek mi?
Ya da bu bazı kaynaklarda efsane olduğu söyleniyor zaten. Yani gemileri yakmak tabiri dediğiniz gibi niye söylensin? Niçin söylensin?
Eğer bir şey olmadıysa. Bunu soracağız. Fakat şöyle bir şey olmuş olabilir. Bazı tarihçiler diyor ki bu olay olmuş olabilir ama tüm gemileri yakmamıştır. Bir iki taneyi sembolik olarak yakmış olabilir.
Çünkü gemi çok değerli bir şey. Hepsini yakarım. Evet.
Yani o bir imaj vermek istiyordu. Yani o bir algı oluşturmak istiyordu. Artık dönmeyeceğiz demek istiyordu.
Aslında şöyle bir şey de var. Şimdi bizim harp tarihçisi hocalarımız da şunu söylerler. Mesela fetih sırasında özellikle deniz savaşlarında karşı tarafın gemisini batırmak marifet değildir.
Karşı tarafın gemisini kimse batırmak istemez. Karşı tarafın gemisini ele geçirmek isterler. Çünkü gemi kıymetli bir şey. Niçin yaksın? Evet evet tabii.
O açıdan işte tarihçilerin zaten itiraz noktası bu. Çok değerli bir şey. İnanılmaz bir taşıt o dönemin içi.
O yüzden yakmamış olabilir ama bir iki taneyi belki feda etmiş olabilir. Yani demek istiyor ki biz artık buradayız. Ölmek var, dönmek yok. Bunu bir kere şeyde söylemiş olabilir yani o Cebelitarık'ta o Tarık Dağı'nın altında söylemiş olabilir ilk adım attığında. İlk sözleri bu savaş öncesi bir daha tekrarlamış olabilir.
Yani arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız diyor. Kaçın da göreyim. Diyor ki düşmanın diyor askeri bol, teçhizatı bol ama bizim diyor erzakımız yok diyor. Sadece yalın bir kılıcımız var diyor.
Yiyeceğiniz ekmek diyor düşmandan alabileceğinizdir diyor. Bunu bilin ki diyor ben de sizler gibiyim diyor. Ben bu savaşta bu zalim kralı arayacağım diyor. Rodrigo için diyor. Bu halkına zulmeden acımasız bu kralı ben arayacağım.
Onu öldürmek isteyeceğim. Ama olur da eğer ben şehit düşersem sakın bozulmayın diyor. Sakın geri adım atmayın diyor.
Sakın çözülmeyin diyor. Çünkü... Öldüğümüz takdirde diyor Allah'ın huzuruna gideceğiz ve cennete gideceğiz, şehit olacağız diyor. Ama eğer geriye dönerseniz, eğer kaçarsanız tüm insanlar da, Müslümanlar da sizi ayıplayacaktır diyor. Sizi kınayacaktır diyor.
Bunun utancı her şeyden daha ağırdır diyor. Her şeyden daha ağırdır diyor. Her zaman diyor sabit durun diyor, savaşın diyor. Allah bu ülkenin diyor insanları ile bizim akraba olmamızı istedi diyor. Artık dönüş yoktur diyor.
Bu ülkeden dönüş yoktur. Ya burada öleceğiz ya da bu orduyu şey yapacağız. Ordumuzun sayısı az olabilir diyor. Orada hitap ediyor tabii.
Ordumuzun sayısı az olabilir. Bu sizi ürkütmesin. Bunların sayısının fazlalığı da belki bunlara diyor kibir, kibire yol açacaktır diyor.
Ama kibirle bu savaş kazanılmaz diyor. Savaşta diyor sabır ve sebat iki yenilmez askerdir diyor. Bunu gösterirseniz biz bu savaşı kazanacağız diyor.
Askerlere o konuşmayı yaptıktan sonra Allah'a dua ediyor tabii. Ya Rabbi işte bizi muzaffer kıl diyor, bizi cennetine al diyor ve savaş başlıyor. Şimdi hakim konumda tepenin üzerinde oldukları için bütün o saldırılarını çok rahat bir şekilde karşılıyorlar. Savaşın bir hafta ya da sekiz gün sürdüğü söylenir.
Bir hafta... Ya da 8 gün yani. 19 Temmuz'da büyük ihtimal başladı.
Bayram da geçiyor Ramazan bayramı. 26 Temmuz'da büyük ihtimal. Tam savaş alanı neresi hocam? Yani denizin kıyısı mı?
Denizin kıyısı değil. Bakın şurası denizin biraz içerisinde denize dökülen bir nokta vardır. Kadiz'in biraz şeyinde Rio Guadelete denen bir nehir var. Beatis Nehri de deniyor buraya. Bir vadinin içinde.
Tam yeri belli değil. Tarihçiler orada farklı görüşler öne sürüyor. Herhalde bir arkeolojik kazı da yapılmış. Yok.
Evet arkeolojik kazı yapılması zaten lazım. Çünkü oradaki o sapan taşlarını. O kılıçları, o kalkanları bulduğumuz zaman tam yerine asla şey yapabileceğiz. Evet, ne kadar da aslında bu konuda İslam arkeolojisi noktasında eksik. Tabii ki.
Bunu da her zaman, her programda neredeyse bir hatırlıyoruz yani. Aynen. Arkeolojik kazı önemli yani gerçekten burada.
İşte burada o savaş başlıyor ve 7 gün sürüyor. Savaşın başladığı yer, şu sizin kırmızıyla işaretlediğiniz noktada. Evet, şu bölge. Yani İspanya'nın güney bölgesi, hemen Cebelitar'ın hemen biraz kuzey batısında. İspanya'nın da güneyinde oluyor tabi.
Bu bölgede o Guadalete Savaşı yapıldı. Araplar buna Vadül Lekke ya da Vadül Bekke diyorlar. Vadiül Bekke yani ya da Lekke olarak Lekke Vadisi'nde yapılan bir savaştı. Ve bu savaşta tabi Rodrigo'nun sağ kanadı öncelikle çözülüyor. Sağ kanat çözülünce bu Akila ve kardeşi Olmondo'nun da Rodrigo'yu terk ettiği söylenir.
Ve Müslümanlar bütün o şeyden sonra hücuma geçiyorlar. Ve büyük ihtimal bazı efsanelerde Tarık bin Ziyad'ın Rodrigo'yu bulup öldürdüğü söylenir. Ama bu gerçek olmayabilir.
Rodrigo'nun çok çok büyük ihtimal öldü. Rodrigo bu savaşta öldü. Hatta bazı şeyler anlatılır.
İşte bu Guadelete nehrinin bu tam okyanusa döküldüğü noktada onun altın sandaletlerinin falan bulunduğu söylenir. Yani çürüklenmiş cesedi falan. Ama o gerçek değil.
Ama adam büyük ihtimal. Öldü ve İspanya'da artık o Tarık bin Ziyad'ın önü açıldı. Juliano's'un şeyiyle beraber çünkü o sırada bu savaştan sonra Musa bin Nusayr ona mektup yazıyor. Diyor ki beni bekle diyor.
Çünkü İslam ordusunu tehlikeye atmadı. Ama Juliano's diyor ki fırsat bu fırsat diyor. Çünkü orduyu burada imha ettik. Çünkü neredeyse 36 bin ordunun büyük bölümünü imha ediyorlar. Tarık bin Ziyad'ın 3000 askeri şehit oluyor.
Yani ordunun dörtte biri şehit oluyor. Ama İspanyolların, yani Vizigotların inanılmaz ağır bir zayiatı oluyor. Ordu imha olunca önleri açılıyor. Juliano's da diyor ki, o kızının da intikamını almış oluyor. Efsane olabilir.
Yani Florinda La Cava, Donna Rumia da derler o kız için. Eğitim için göndermişti. Rodrigo onu ifade etmişti. Bunu unutmamıştı adam. Böyle bir efsane de anlatılır.
Ondan sonra yavaş yavaş bakın kuzeye doğru çıkmaya başlıyor. Şu kırmızı şey Tarık Bin Ziyad'ın hattıdır. Ekika şehrini ele geçiriyor.
Sonra Kordoba'yı ele geçiriyor. Yani Kurtuba oluyor. İsimler değişiyor.
Kurtuba'yı ele geçiriyor. Aslında ordusunu dört tümeni ayırıyor. Gönderiyor sağa sola şehirleri fethetsinler diye.
Ama ana ordu Tarık Bin Ziyad'la birlikte. Ne kadar bir süre zarfında? Savaş 7 gün sürdü ya da bir hafta sürdü. Peki bu dağılma süreci, Kurtuba'ya kadar gelip oraları fethetme süreci kaç gün sürüyor tam olarak? O yaklaşık yine bir yıl kadar sürüyor.
Çünkü İspanya kaleler ülkesidir aslında. Bakın Kastilya bölgesi vardır. Kastilya zaten kaleler ülkesi demektir. Çünkü sonrasında zaten halifeye de şikayet edilecek değil mi?
Evet. Yani aslında Tarık Bin Ziyad fütuhat yapıyor, fethediyor. Toprakları İslam coğrafyası haline getiriyor, İslam toprağı haline getiriyor ama yaranamıyor da sanki biraz.
O farklı bir şey aslında altında yatan sebep yani Velid bin Abdülmelik. Onu da soracağım hocam detaylı bir şekilde. Aynen aslında Musa bin Musayr'la Tarık bin Ziyad'ın ayrılmasından korkuyorlardı.
Burayı ele geçirip ayrı bir devlet kurmasından korkuyorlardı. O ayrı bir şey oldu daha sonra. Onu özellikle konuşalım lütfen hocam.
Aynen Tarık bin Ziyad. Sonra geldi bakın 712 yılında yani yaklaşık bir yıl o kuşatmalardan sonra kaleleri fethediyorlar falan. 712 yılında falan geliyor ve şurada Toledo'yu ele geçirince aslında Vizigotların başkentini ele geçirmiş oluyor. Toledo.
Musa bin Nusayr 18.000 kişilik bir ordu hazırlıyor. O da hemen onun peşinde 10.000 diyen vardır 12.000 bazı kaynaklarda ama 18.000 olması büyük ihtimaldir. Oğlu...
Abdülaziz bin Musa da var yanında. O da geliyor, bu fethedilmeyen başka yerleri. Mesela Abdülaziz bakın şurada Aziz yazıyor, şurada Beha'yı, Evora'yı. Merida'yı mesela Maride olur bunun sonradan ismi.
Ya da mesela Malaga'yı. Malaga aslında bir fenike yerleşimidir. Maleka'dan gelir.
Büyük ihtimalle mülk. Fenike'liler çünkü Sami idi. Arapça kökenli.
Dile benzer yani. Ve Granada'yı. Granada. Granada'yı ele geçiriyor.
Sonra şuradaki bölgeleri bu Mursiya taraflarına falan gidiyorlar. Ama en sonunda geliyor Toledo'da buluşuyorlar 712 yılında. Tarık Bin Ziyad'ın savaşı kazanmasından yaklaşık 11 ay sonra Haziran 712'de Toledo'da Musa Bin Nusayr'la buluşuyorlar.
Bazı anlatılar vardır. Diyorlar ki Musa Bin Nusayr bayağı kızıyor. Hatta askerin karşısında onu azarlıyor.
Niye beni dinlemedin diyor. Niye İslam ordusunu tehlikeye attın. Beraber çok daha şey yapabilirdik diye.
Tarık Bin Ziyad diyor ki. Ben diyor şey, fırsatı kaçırmak istemedim diyor. Tamam mı? Tabi Musa bin Nusayr gelmeden önce şu Toledo'nun hemen arkasında dağlık bir bölge var. O dağlık bölgede Medinetil Maide diye bir kent var.
Çünkü Yahudiler de burada yaşıyor ya. Güya Hazreti Süleyman'ın sofrasının olduğu bir kentmiş. Medinetil Maide. Toledo'dan gidiyor, orada o 360 ayaklı bir sofradan bahsederler.
O masayı ele geçiriyor. Onun kutsal bir yönü var yani. Masayı ele geçiriyor ve onu sonra toledoya alıp geliyor. Bir sürü inanılmaz derecede ganimet elde ediyor.
Kutsal bir ganimet de elde etmiş oluyor. Ve böylece Musa bin Nusayr'la buluşuyor. Musa bin Nusayr geliyor askerin yanında onu baya bir... Azarlıyor.
Azarladıktan sonra özür diliyor tabi. Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziya da diyor ki şeyi getir diyor. Kazandığın bütün o ganimetleri getir. Hazreti Süleyman'ın olduğu söylenen o masayı da getir.
Onları da getiriyor. Ondan sonra kızgınlığı geçiyor. Ve ondan sonra beraberce bu Toledo'dan şeye başlıyorlar.
Bakın. Bu Toledolan şeye başlıyorlar bakın. Toledolan birlikte Tarazona bölgesini ele geçiriyorlar. Bak Tarık ve Musa diyor zaten şurada.
Tarazona'dan Zaragoza. Kayser Augustus'tur aslında Augustus'tur. Savaşı kazandıktan sonra Tarık Bin Ziyad ordusunu dört tümeli ayırıyor.
Ordusu da kale kale fethetmeye başlamıştı. Tarık Bin Ziyad da Ekika yerleşimini ele geçiriyor. Daha sonra Kordoba'yı.
Sonradan ismi Kurtuba olacak bölgeyi ele geçiriyor ve en sonunda Toledo bölgesini ele geçiriyor. Bu sırada Musa bin Musayr da ona demişti beni bekle ama o beklememişti aslında. 18 bin kişilik bir orduyla birlikte İspanya'ya geçiyor ve 712 yılının haziran ayında yani savaştan yaklaşık 11 ay sonra Toledo'da buluşuyorlar.
Ama o buluşmadan önce Tarık bin Ziyad bir haber alıyor. Muhtemelen Yahudiler haber verdi. Dağlık bir bölge var bu Toledo'nun arka tarafında. Belki de şu Guadalajara tarafında, şu bölgede. Hazreti Süleyman'ın sofrası.
Zaten o bölgenin ismi sonradan Arapça Medinetül Maide oluyor. Sofra şehri demek yani Türkçesi. Gidiyor orada güya Hazreti Süleyman'a ait 360 ayaklı bir sofrayı ele geçiriyor.
Kutsal bir ganimet diye. Ve bir sürü ganimetle birlikte Toledo'ya dönüyor. Tabii.
Musa bin Nusayr geldiği zaman çok sinirli olduğunu söylüyor bazı tarihçiler. Azarlıyor kendisini. Azarlıyor, askerin önünde hatta diyorlar azarladı.
Niye beni beklemedin? Niye Müslümanları tehlikeye attın diye? Hocam daha öncesinde ona ilerleme dur dediği de rivayet edilir. Tabii.
Tarık bin Ziyad kendisini dinlemeyip ilerlediği, evet fetihler gerçekleştirdiği ama sonuçta kendinden büyüğünü dinlemediği için oraya geldiğinde de aralarında büyük bir sıkıntı çıktığı söylenir. Daha sonra zaten kendisi şikayet edilecek halifeye. Burada aradanındaki muhabbet ne oluyor?
Orada işte yazdığı mektubunda Musa bin Nusayr diyor ki orduyu tehlikeye atma beni bekle. Ben büyük bir kuvvetle geleceğim. Birlikte girelim diyor. Birlikte fethedelim diyor. Ama Julianos'un tavsiyesi doğrultusunda fırsat bu fırsat o vizigotlar toplanmadan hemen fethedelim diyor.
Aslında en başta sen ilerleme diyor. Yani ilk yapılan Guadalete Savaşı'nda mı söylüyor? Sonra dur diyor. Yani o savaşı kazandıktan sonra dur beni bekle diyor.
Savaşı kazandıktan sonra durmasını istiyor ama Tarık Benziyat durmuyor. Durmuyor çünkü... Vizigot ordusunu imha etmiş, öne açık toplanmadan hemen saldırmam gerekiyor diyor.
Belki de Musa bin Nusayr diyordu ki aslında İspanya Fatihi ben olmalıyım yani o payeyi kazanmak istiyor ki de. Tarık bin Ziyad da belki kendisi kazanmak istiyordu. İşte o ordusu şey yapmaya başladı.
İşte Musa bin Nusayr oğlu Abdülaziz bin Musa ile birlikte ordusuna girdi ve kale kale fethederek geldiler Toledo'da 712 yılında. İşte o sırada az önce söylediğimiz gibi askerin huzurunda Tarık Bin Ziyad'ı çok kötü azarladığını, kızdığını söyler. Tarık Bin Ziyad'ın ona karşı bir saygısızlık yapmadığını, durumun bunu gerektirdiğini, bunu yapması gerektiğini hatta, yani şartların bunu emrettiğini söylüyor ve ne yapıyor?
O zaman diyor ganimetleri ve Hazreti Süleyman'ın sofrasını getiriyor. Sofrasını istiyor. Hemen getiriyor, hemen getiriyor. Aralarındaki o soğukluk hemen geçiyor diyor. Ondan sonra beraberce bunlar 714 yılına kadar bu defa İspanya'nın kuzeyine bakın.
Şurada görünüyor. Şu Taragona vardır günümüzde İspanya'da. Taragona. Taragonensis bölgesidir bu. Şu bölgede bu Leon bölgesi vardır.
Ondan sonra şu Kayserakosta bölgesi yani Zaragoza bölgesini falan. Şu kuzey İspanya'yı... Bunlar birlikte fethediyorlar 714 yılına kadar. Fakat o sırada Emevi halifesi Velid bin Abdülmelik belki de bunların bu ülkeyi fethettikten sonra bağımsızlık ilan etmelerinden çekiniyordu.
Mugis el Rumi adında bir tane şey gönderiyor. Belki o adam Anadolu'dandı zaten Rumi denmesi boşuna değil. Elçi gönderiyor 714 yılında.
Diyor ki acilen... Dımaşık'a gelin. Yani Şam'ın diğer ismidir.
Aslında Şam'ın ikinci bin yıldaki ismi Damos'tur. Bir Hitit yerleşimidir aslında. Damos, sonra Roma döneminde Damaskus olmuştur. Yani Dımaşıklar, Araplar Şam'dır yani.
Şam'a dönmelerini istiyor. Tabii bu ikisi Şam'a dönüyor. Şam'a dönünce yolda Velid bin Abdülmelik çok kötü hasta.
Çok kötü hasta, ölüm döşeğinde artık. Onun kardeşi Süleyman bin Abdülmelik var. Önceden bir haberci gönderiyor.
Musa bin Musayra. Tarık bin Ziyad'la beraber dönüyorlar yaşama. Diyor ki o getirdiğin, İspanya'daki o getirmiş olduğun bütün o şeyleri, hazineleri bana vereceksin.
Hazreti Süleyman'ın sofrasından bana vereceksin. Kardeşim zaten ölüyor. Gelişini yavaşlat diyor.
Ben yeni halife olacağım diyor. Nasıl gelişini yavaşlat? Yavaş gel diyor, hızlı gelme diyor.
Bana bildir. Kardeşimin ölümünden sonra gel diyor. Ben geçince tahta, yani Endülüs'ü fetheden halife ben olayım diyor yani. Ben ilan edeceğim diyor.
Ama Musa bin Musa'ya çok vefalı bir adam. Çok vefalı bir adam. Hatta gidişini hızlandırdığını söylerler.
Ve Velid bin Abdülmelik'in ölümünden 3 gün önce giriyor Şam'a. O kazandığı bütün şeyleri Velid bin Abdülmelik'e veriyor. Tamam mı?
Velid bin Abdülmelik mutlu oluyor ama 3 gün sonra ölüyor. Tabi Süleyman bin Abdülmelik başa geçtikten sonra... Tabi evet kızgın. Çok kızgın. Musa bin Nusayr'la Tarık bin Ziyad'ı hapse attırıyor.
Hatta Musa bin Nusayr'a çok kötü işkence ettiği, o sinirle bile üzerine zimmet çıkardığı söyleniyor. Niye benim emrimi dinlemedin diyor. Ben sana demedim mi yani benim kardeşim öldükten sonra geleceksin.
Çünkü İspanya Fatih'i kendisi olacak yani. İlan etmek istiyor. Musa bin Nusayr bir şey diyemiyor ama o sırada kim var?
Ömer bin Abdülaziz var. O zaman daha bir veliaht gibi. Onu tabii çok seviyorlar, araya giriyor.
Musa bin Nusayr'a karışma diyor. Başka bir dostu da onun üzerine çıkardığı zimmete kefil oluyor. Ondan sonra Süleyman Musa bin Nusayr'ı affediyor. İşkenceden kurtuluyor.
Affettikten sonra tabii bunu seviyor aslında, çok saygı duyuyorlar. 716 yılında diyor ki benle hacca geleceksin. Süleyman bin Abdülmelik de Musa bin Nusayr hacca gidiyor. Tarık bin Ziyad nerede o sırada?
Tarık bin Ziyad ona fazla yüz vermiyorlar. Bu sırada zindanda mı? Zindanda değil dışarıda ama devlet görevi falan vermiyorlar. O 720'ye kadar yaşadı zaten.
Son günlerinin belki yokluk işine geçtiğini söylüyorlar. Şam'da... Hiçbir görev vermiyorlar ama Musa bin Nusa ile affediyor.
Musa bin Nusa ile birlikte... Hacca giderken, Mekke'ye giderken Medine'de 76 yaşındayken Musa bin Nusayr, bu Medine'nin kuzeybatısında Vadil Kurra var. Vadil Kurra ya da Kurra tarım alanı yani orada kurma bahçelerinin olduğu bir alan. Orada can verdiğini söylüyor.
Hacca giderken Medine'de vefat ediyor Musa bin Nusayr. Ve tabi İslam tarihinin ne mülkomutanlarının birisi. Tarık bin Ziyad'ı yetiştiren... Onu ortaya çıkaran büyük güç aslında. Büyük bir komutan yani.
Öylesine bir hayat hikayesi var. Tarık bin Ziyad da tabii Şam'da. O da yaklaşık 50 yaşında ölüyor.
50 yaş civarında genç ölüyor. Çok uzun süre zindanda kaldılar mı? Hafiste kaldılar mı?
Çok fazla kalmıyor. Ömer bin Abdülaziz araya girdikten sonra hatta işkence görüyormuş. Musa bin Nusayr işkenden kurtulduğu söyleniyor yani. Ömer bin Abdülaziz 5. İslam halifesi sayılır.
Tabii ki o 5. Raş Talip olarak tükredilir. Biz yön veren komutanlar programımızda tabii ki bir o sonuçta bir seras geldi aslında baktığımız zaman. Komutandı biz Ömer bin Abdülaziz'le konuştuk ve 2,5 yıllık esasında halifelik döneminde ülkeyi nereden nereye getirmeye çalıştığını yani toprak alımını, fituhatı durduruyor.
Evet İstanbul, Konstantiniyye seferine son verse de bakıyor ki içte sıkıntılar var. Yani bir devletin adalet mekanizması şaşarsa, bir devlet kendi içerisindekine eziyet etmeye başlarsa, ekonomik anlamda sıkıntı olursa, önce onları düzeltmesi gerektiğine inandığı için Ömer bin Abdülaziz baktığınız zaman kendi hanedanında bile ekonomik olarak baktığımızda ilk tasarruf tedbirlerine giden kişi olarak biliyoruz Ömer bin Abdülaziz'i. Kendi hazinesini, kendi ailesinin mücevherlerini devlete bağışlayan birisi.
Yani çok büyük komutanlardan bir tanesi. Ve ondan çok büyük bir devlet adamı. İşte bundan dolayı baktığımız zaman hem Musa bin Nusayr'a hem de Tarık bin Ziyad'ın hayatına da dokunmuş bir isim.
Değil mi? Emevi düzeliyor iki yıl sonra. O geldikten sonra diyorlar ki siz ne yaptınız diyor. Hiçbir şey yapmadım diyor. Görevlere diyor liyakat sahibi insanları getirdi.
Evet o da çok önemli bir aile. Aynen öyle ve devlet iki yıla düzeliyor. Ama sonra vefat ediyor. Hocam şimdi aslında Endülüs'ün fethi sırasında karşılaşılan zorluklar ve bunları nasıl aşıldığı hakkında ben biraz...
Bilgiyi isteyeceğim sizden ama. Yeri gelmişken bunu sormuş olayım size. Tarık bin Ziyad, şimdi Musa bin Nusayr'ın nasıl öldüğünü öğrendik sizden. Tarık bin Ziyad nasıl bir hayat sürüyor? Siz diyorsunuz ki fakirlik yaşamış biraz da.
Yokluk içerisinde. Yani biz şeyini biliyor muyuz? Berberi bir köleydi, daha sonra esir edildi.
Yani köleydi, esirdi, daha sonra azal edildi. İslam'a geçildi. İslam'a geçti.
Hani evliliği, hayatı, yaşamı... Öncesinde bir evliliği var mıydı? Çocukları var mıydı? Bunlar hakkında da biraz bilgi istiyorum. Nasıl ve nerede öldü?
Çünkü Endülüs'ü fethetti geldi. Neyle karşılanması gerekiyor? Yollarına çiçekler atılması gerekiyor değil mi?
Ama böyle yapılmıyor ve daha sonra zindana atılıyor. Çıkıyor yine de bir yokluk hikayesi var. Biraz da bundan bahseder misiniz? Şimdi Tarık Bin Ziyad'ın işte o Tilemsen bölgesi var ya Tilimsan'da. Bir tarihçi şey diyor.
Onun diyor o orada evliydi. Bu Tanca valiliğinden önce orada yaşıyordu. O Ulhassa bölgesinde, işte o Tilimsa bölgesinde, Tilemce bölgesinde yaşıyordu.
Cezayir'de yaşıyordu. Evliydi ve o şekilde şeye geçti. Fazla hakkında bilgi yok aslında.
O dönemler çok aslında tarihi kayıtların olmadığı. Çünkü bu fetih süreci asıl 8. 9. yüzyıldan sonra yazılıyor. Yani sıcağı sıcağına pek bir bilgi yok.
Daha sonra o yüzden efsanelerle... Batı kaynaklarında var mı peki bununla alakalı bilgiler? Batı kaynaklarında da en erken 8. yüzyıl sonları gibi başlıyor. Onlar gerçi hezimetlerin çok fazla yazmıyor.
Fazla yazmıyorlar. Fazla bir bilgi yok yani. Bazı şeyler falan var ama daha çok işte mesela İbni Haldun gibi şeyler falan tarihçiler yazıyor.
O da tabii o anlatılanlardan, efsaneleşmiş hikayelerden toplanan bilgiler. O yüzden efsane ile gerçeğin karıştığı şeyler yani. Birçok efsane var aslında.
Mesela kilitli ev efsanesi var Rodrigo ile ilgili. İşte mesela Müslümanlar mesela İspanya'yı fethettikten sonra gemilere ganimetleri topluyor ya. Güya gayipten bir ses duyuldu.
Bunu aldığınız için gemileriniz batacak diye gemilerin battığından falan bahsederler. Tabii yani Batı sürekli efsane üretmeyi çok sever. Bakarsanız Karakale Savaşı'nda da Norfolk taburunu bizim sıradan bir birlik yerle bir edince beyaz bir bulut hikayesi uydurmuşlar. Kraliyet taburunu beyaz bir bulut geldi aldı götürdü diye. Yani yenilgilerin bütününü kabul etmek için böyle efsane uydurmaları severler ama Benim aklıma şey geliyor.
Nerede okuduğumu çok hatırlamıyorum. Ama Tarık Benziyat Kurtuba'da zannediyorum. Kurtuba Sarayı'ndaki hazine odasına geçtiğinde altınların üzerine çıkarak diyor ki Ey Tarık dün berberi bir köleydin bugün muzaffer bir komutansın ama unutma sen de ölecek ve toprak olacaksın.
Aslında baktığımız zaman bir nefis terbiyesi Allah'a kulluğunda en güzel nişanesi Tarık Bin Ziyad dediğinde benim aklıma bu gelir. Gerçek veya yanlış ben Tarık Bin Ziyad'ı böyle bildim böyle tanıdım. Kaynaklar bize belki bunları çok net bir şekilde öyle olmuştur demese de Tarık Bin Ziyad muhtemelen...
Böyle bir adamdı. Allah'a kullukta çünkü canını hiçe sayarak gitti. Ailesi, çocukları kaldı mı arkada? Hiç bilmiyor. Bilmiyoruz.
Mesela Tarif bin Malik'le ilgili daha başka bilgi var. Mesela o sonradan Emevi'yi isyan eden bir şey oluyor. Harici bir şey, Bergavata kabilesi var.
Tarif bin Malik. Salih adlı bir çocuğu var. Emevi'den kaçıyor, Fas'ın Rabat kentine gidiyor. 742 yılında öldüğü biliniyor ama... Tarık Bin Ziyad ile ilgili pek fazla bir şey yok.
Kaç yılında vefat ediyor Tarık Bin Ziyad? 720 civarında. 720 civarında.
Peki nasıl öldüğünü biliyor muyuz? İşte bilmiyor. Kimin yanında nasıl ölündü?
Mezarı, mezar yeri? O da yok. Mezar yeri de yok.
Yok. Şimdi şey var. Hatta bazıları şöyle der. Bazı tarihçiler işte Musa Bin Nusayr'ın hatta Halife Süleyman'a daha sonradan Tarık Bin Ziyad'ı şikayet ettiğini. Evet.
Öyle bir efsane de var. İşte güya o masa ayaklarından birini... Tarık Bin Ziyad'ın kırdığını, orijinalini kendine sakladığını, o işte şikayetten sonra işte o sırada Musa Bin Nusayr'ın İspanya'yı kendisinin fethettiği ama o sırada orijinal masa ayağını göstererek aslında gerçek Fatih'in Tarık Bin Ziyad olduğunun anlaşıldığı gibi şeyler anlatılır ama bu biraz Hristiyan şeyi, efsanesi gibi bir şeye benziyor zaten ama tabii Tarık Bin Ziyad maaşlı bir insan değil.
Onlar tabi devlet görevine geldikleri sürece maaş alabilen ya da ganimet yoluyla. Görev verilmeyince tabi. Ganimetlerini elinden almışlar zaten.
Almışlar. Şam'da tanıdığı kimse de yok belki de. Bir görev verilmeyince de o insanın yani lüks bir yaşam sürmesi mümkün değil yani.
Yokluk içinde ölmüş olması çok büyük ihtimal yani. Peki hocam Enirüs'ün fethi sırasında karşılaşılan zorluklar var mıydı? Bunların üstesinden Tarık Bin Ziyad nasıl geldi? Ya karşılaşılan zorluklar şudur.
Mesela o hemen o ağır büyük bir savaşın ardından koca bir ülkeyi ele geçirmek zaten başlı başına bir zorluktur. Şimdi İspanya az önce söylediğim gibi bilhassa Kastilya bölgesi kaleler ülkesi zaten. Yani savaşı kaybetseler bile şehirleri kuşatmak, o kaleleri almak çok kolay bir olay değil.
Kuşatıyorlar, saldırıyorlar, askerler şehit oluyor, karşı taraftan can kayıpları oluyor. Müthiş bir mücadele var. Bu başlı başına bir zorluktur. Bir de zaten din savaşları çok kanlı geçer.
Siz Müslüman olarak bir Hristiyan diyarına giriyorsunuz yani. Ondaki zorluğu bir düşünebiliyor musunuz? Tam din savaşlarının yaşandığı bir cephe alanında fetih yapıyorsunuz.
Olağanüstü bir zorluk. O bölgeye hakim olmak çok zor bir şey. Ama zamanla ne oldu?
Endülüs Devleti zamanla o İslam'ın sıcak yüzünü gösterdi. Hristiyanlar da durumu anlamaya başlamışlardı. Çünkü Vizigotlar çok ağır vergilerle eziyorlardı o insanları.
Cizye ve Haraç onların ödediği şeyin yanında çok küçük kalıyordu yani. Durumu anlamaya başladılar. Durumu anlamaya başladılar. Hatta Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad gidince Şam'a Musa bin Nusayr oğlu Abdülaziz bin Musa'yı Sevilya'da yani İşbiliye'de merkez olmak üzere vali bırakıyor.
Vali bırakıyor. Abdülaziz de Rodrigo'nun eski eşi, Arap kaynaklarında Aylu olarak geçen Egilu adında bir kadınla evlendiği söylenir. Egilu ya da Egilu adında bir kadın, onunla evleniyor.
Hatta bu kadının onu yoldan çıkardığı falan söylenir. Yani bir kral gibi davranması gerektiği, işte girişleri alçaltması gerektiği. Çünkü insanlar eğilerek gelsin, bir kralın huzuruna gelir gibi.
Mücevherlerini bozulup ona bir taç yaptırdığını yani onu kral olması gerektiği yönünde güdülediğinden falan bahsederler. Hatta bu şikayetler üzerine Süleyman bin Abdülmelik'in onu öldürttüğü söylenir. Hatta başını kesiyorlar Abdülaziz'in ya 716, 717 ya da 718'de Şam'a götürüyorlar.
Hatta o Şam'daki Emevi Sarayı'nda Musa bin Nusayr'ın olduğu bir ortamda da herkese tekel ettiğini falan söylerler. Oğlunun kesik başını görüyor yani. Eyvah eyvah. Öyle bir şeyden bahsediyorlar yani.
Hocam peki Endülüs'ün yani Endülüs... Fetihleri diyeyim daha doğrusu. Çünkü sırayla fethediliyor esasına baktığımız zaman.
İslam dünyası ve Avrupa üzerindeki etkisi nasıldı? Özellikle Hristiyanlar, Hristiyan dünya nasıl karşılaştı Endülüs'ün fethine? Çok korktular.
Şimdi Endülüs'ün fethine Hristiyanlar konkuista derler. 7 yıla gerçekleşti. 711'den fetih demektir.
Gerçekten fetih olarak adlandırıyorlar. Fetih olarak adlandırıyorlar. Bakın. 711'den 718'e kadar, 7 yılda İspanya coğrafyasının o kuzeybatıdaki Austriyaz bölgesi vardır.
O bölgenin dışında neredeyse her yeri ele geçirdiler. Her yeri ele geçirdiler ve 7 yılda ele geçirdiler. Haçlı seferleri yapıldı. Reconquista düşüncesi başladı. O da nedir?
Karşı fethi. O ne kadar sürdü? 781 yıl sürdü. İspanya Müslümanlar tarafından 7 yılda alındı, Hristiyanlar tarafından geri alınması tam 781 yıl sürdü.
1492'ye kadar müthiş savaşların olduğu, inanılmaz dönemlerin olduğu şeyler yaşandı. Venizekim ki ne kadar önemli değil mi? Kirlizabel diye bir kahraman çıkardı aslında.
Kahraman diyorum çünkü 6 ay çadırda yatan bir kadın. Bir doğduğunda yıkanmış. Bir de evlendiğinde yıkanmış ve yemin etmiş yeryüzünde son Müslüman kalana kadar Endülüs'teki son Müslüman altına kadar yıkanmayacağım diye. Ve 6 ay çadırda kalmış ve Endülüs'ün kendi taraflarından esasında İspanya'nın fethini görmüş bir kadın çıkarttı o topraklar. 700 yıl sırcı diyorsunuz ya hani hakikaten öyle bir sinirlerini işlemiş ki adeta hani babadan oğula miras gibi geçmiş.
E tabi Endülüs'teki son olaylara baktığımız zaman da birbirinin ardında namaz kılmayan 4000 cemaat. 4000 tarikata dönüşünce düşman kapıyı çaldığında bir olamadılar, beraber olamadılar, birlik içerisinde olamadılar. Her biri başka dünyadan baktı savaşa. O yüzden de kaybettiler ne yazık ki.
Ve Endülüs'ü biz fethettik. İslam dünyası Endülüs'ü fethetti. Ama adeta kendi eliyle armağan etti değil mi? Aynen öyle. Eğer o çatışmalar, iç çatışmalar olmasaydı belki 781 yıl değil 7800 yıl İspanya bir İslam yurdu olurdu.
Hocam belki... İspanya'yı Hristiyanlar değil, Müslümanların iş çekişmesi yok etkisinde. Kesinlikle öyle.
Ne diyordu annesi? O da bir rivayettir ama erkek gibi savaşmayan kadın gibi ağlar diyordu değil mi en son Abdurrahman'a? Aynen. Belki hocam bir gün bunu da konuşuruz sizinle bu programda inşallah.
Hocam aslında en dürüst dediğimiz zaman aklımıza ne gelir? Mimari, sanat, kültür değil mi? İlim. Her şey gelir aslında. Gök bilimlerinden tutun da tıp ilmine kadar her şey gelebiliyor.
Yani Zehravi'nin bugün... Çok önemlidir bunlar. Bizler konuşmuyoruz İslam dünyasındaki ortaya çıkan bilimi ama bugün hala ameliyathanede kullanılan o cerrahi malzemeler, o aletler, neşlerinden tutun bir sürüsüne kadar hemen hepsi Zehravi'nin icadıdır. Ve Zehravi'nin evi de Endülüs'e gittiğiniz zaman hala ayakta birisi size gösterirler bunu. O yüzden Endülüs dediğimiz zaman aklımıza ilim, kültür, sanat geliyor.
Şunu sormak istiyorum size. Mesela Endülüs'ün fethi sırasında Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında kültürel bir etkileşim başladı mı? Yani o coğrafyada Müslümanlar yavaş yavaş yerleşmeye başladığı zaman Hristiyanlar da bizlerden bir şeyler aldılar mı? Ki tırnak içinde aldılar ki daha sonrasında biliyorsunuz o cerrahi aletlerden tutuldu. Pek çok Müslümanların icatları taklit edildi.
Avrupa biz yaptık dedi. Bizimkiler de zaten kendi yaptıklarının farkına varmayıp fazla pencere açtıkları için batıdan ceyranda kaldıkları i çin hatırlayamadılar biraz. Avrupalı bir bilimci diyor.
Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı. Eğer o 1 milyon kitap kalsaydı, biz o 30 kitapla atomu parçaladık. Eğer o Endülüs'ün anlatılan 1 milyon kitabı kalsaydı, biz belki de şu anda galaksileri açmıştık diyor. Çok önemli bir şey söylediniz hocam. Bir daha tekrarlar mısınız bunu?
Diyor ki, Endülüs'ten hani Hristiyanlar aldıktan sonra kütüphaneleri o kitapları yakıyorlar ya, 1 milyon kitaptan bahsedilir. Bize 30 tane kitap kaldı, biz atomu parçaladık. Eğer o 1 milyon kitap kalsaydı biz belki de galaksileri aşacaktık diyor Endülüs'ten. Aslında anlatmaya çalıştığım şey buydu siz özetlediniz. Rondalı İbni Firnaz var.
İbni Firnaz belki de tarihte ilk uçan adam bu. Evet Firnaz ilk uçan adam. Evet.
Kuşları izleyerek bir alet yaptığından ve uçtuğundan bahsediyorlar. Onun yaşadığı dönem 810-890 arası falan yani. O dönemde...
Ronda'da yaşayan bir İbni Hazm var, İbni Haldun var, İbni Rüşd var mesela, Lugna var mesela kadın, entelektüel, olağanüstü. Mecriti var. Kızı Fatime el-Mecriti var. Matematikçi bunlar.
Olağanüstü astronomlar var. Yani Endülüs'ün dünya uygarlığına kattığı katkılar inkar edilemez. Bugün orta çağdaki Rönesans'ın temelleri aslında Endülüs'te atıldı. İlk üniversite Endülüs'te kuruldu değil mi? Kuranda bir kadın aslında.
Konuşulacak çok şey var da değil mi? Hocam, fetih sırasında aslında... Bizim yani İslam ordularının askeri teknolojisi ve savaş yöntemleri nasıldı?
Yani bunlar Hristiyan orduyla karşılaştığında hangi açılardan farklılık gösteriyordu? Şey onların... Savaşı konuşmuşken bunları da unutmayalım.
Bu görülen miferin üzerine sarık sarıyorlar. Mücevfefe denen bir şey İslam orduları genelde bir sarık sarıyor. Mücevfefe deniyor galiba ona.
Eğri kılıçlar var ya da düz kılıçlar var. İslam ordusunda hafif zırh taşıyorlar. Ama mesela Vizigot ordusuna baktığınız zaman çok daha ağır zırhlı şeyler var. Mesela şu Guadelete Savaşı'nda birçok askerin aslında Vizigot askerinin ağır zırhlarından dolayı boğulduğunu söylüyorlar.
Ama İslam ordusu genelde zaten fazla bir şey yok. Hafif zırhlarla... Daha çevik, daha atik değil mi? Aynen. O yaralanıyor ama çok hızlı hareket edebiliyor.
Yani o... İlk çağın şey teknolojisi yani artık orta çağın... İlkel teknoloji.
İlkel teknoloji yani kılıç, kalkan, yay, sapan gibi şeylerle savaşlar yapılıyor. Sapan var tabii. Sapan var. Sapan var.
Hatta Musa bin Nusayr bu Ibiza, Mallorca ve Minorca'nın olduğu adaları fethediyor. Onlara Belar adaları denir. Antik dönemden beri hatta Hanibal'in ordusunda bile... Belar Adaları'nın meşhur sapancıları vardı. Sapan çok eski bir alettir aslında.
Müthiş bir şey var. Binlerce yıl öncesine gidebilir. Çünkü bizde böyle bir konik şeyler var. Kurşun çekirdekler var.
5-6 bin yıl öncesine giden. Onlar muhtemelen sapan taşıydı. O hızla birlikte insanın kafasına girdiği zaman öldürebiliyordu. Müthiş bir silah.
Hocam şöyle anlatılır ya. Kudüs'ün fethini de bu şekilde anlatırlar. Bir sapanla karşı tarafta serapa bir komutan olan.
ve her tarafı örtülü olan Kudüs'ün hakimine bir sapanla sadece tek açık geri tek gözü ve onunla... İşte cahil hikayesi. Davut ve Goliat yani.
Sapanla öldürüyor. Sapan çok eski bir şeydir yani. Eski bir silah.
Eski bir silahtır tabii ki. Ve kullanıyorlardı. Müthiş şeyler vardı.
Süvariler vardı. Yani atlı birlikler falan vardı ama... Yani şöyle Endülüs'ün fethinde, Tarık Bin Ziyad'ın ordusunda daha sonrasında Endülüs'ün fetihlerinde...
Cümlesini kursak zannediyorum daha doğru bir cümle kurarız değil mi? Çünkü bir yıl süren bir dönemden fetihlerinde. Atlı süvari var mı?
Süvari var tabii. Eskiden beri Hispanik süvariler var yani ordularda. Roma döneminden beri bile var.
Yani gemilerle atlar gittiler oraya. Gitmiştir tabii ki. Süvariler falan var yani.
O süvari sayısı tam verilmiyor ama mutlaka gidiyorlar yani. Gemilerle geçebiliyor atlar. Ya da o bölgeden at elde edebiliyorlar.
O şekilde bir şey var ama süvariler her zaman etkilidir yani. O dönemin saçlarından. Hocam peki Tarık bin Ziyad. Şimdi son soruma geleceğim ama çok kısa bir cevap verirseniz 5 dakikam kaldı çünkü.
Tarık bin Ziyad'ın en iri sülfet ettiği dönemde İslam dünyasının genel durumu nasıldı? Biraz bahsettiniz ama bu fethi hangi şartlar altında gerçekleşti? Yani şunu sormaya çalışıyorum aslında.
Evet Tarık bin Ziyad valiydi. Musa bin Nusayr'da aslında önemli görevlerdeydi. O da fethederek gitti.
Sonra Tarık Bin Zeyad oraya koydu ve o da karşı tarafa geçti orayı fethetti. Peki İslam dünyası aslında zenginlik döneminde miydi? Altın çağını yaşıyordu.
Altın çağını yaşıyordu değil mi? Altın çağını yaşıyordu. Düşünün doğudaki sınırlar Çin'e dayanmış Sint bölgesi.
Pakistan'ın İndus nehri yani. Orta Asya, Kafkaslar, orada Hazar Türklerle savaşlar falan var. Bütün şey... Arabistan zaten var.
Mısır ele geçirilmiş. Nübya bölgesine inilmiş. Yani bugünkü Sudan, Etiyopya bölgelerine inilmiş. Batıda Atlas Okyanusu'na gidilmiş.
Afrika'nın kuzeyi ele geçirilmiş. Ve İspanya ele geçirilmiş. Hatta Musa bin Nusayr'ın amacının ne olduğunu söylüyorlar biliyor musunuz?
O elçi gelmeden önce diyor ki adam ben önce şeye gireyim diyor. Frank topraklarına gireyim. Oradan İstanbul'u alarak döneyim diyor. Ama maalesef çağrıldı. Belki de yapacaklardı.
İslam ilerleyişi devam etti. Aslında Narbon bölgesine, Fransa'ya kadar gitmişlerdi. Hatta 732'deki Puvatya Savaşı, Belat-ı Şuhada derler yani. O çok ağır bir yenilgiydi aslında.
Çok şehitler verildi. Orada durdu. Yani eğer o savaşı kazansalardı, Fransa'da açılacaktı yani. Bütün Avrupa coğrafyası da açılacaktı. Ama o savaştan sonra kabuğuna biraz çekiliyor Endülüs.
Ve zaten valiler döneminden sonra 1. Abdurrahman'ın kurmuş olduğu Endülüs Emevi Devleti başladı. 756'dan 1031'e kadar. Ondan sonra Tavaif-i Mülük dönemleri başladı. İşte o iç çatışmaların her şehrin bir devlet olduğu, Müslümanların birbirini yedip yiyip bitirdiği. Daha sonra bin bu Aragon ve Kastilya bölgeleri, Leon krallıkları çok...
Ağır baskı yapınca o zaman Kuzey Afrika'da Murabit Hanedanlığı vardı. Onlardan yardım istediler. Yusuf bin Tavşin vardı. 1086'da Zellaka Savaşı'yla yani Vizigotları çok ağır bir şekilde yendi Hristiyanları.
Bu Reconquista'yı belki bir 140 sene geciktirdi yani. Mesela onun döneminde El Cid vardır meşhur. Onların kahramanı El Cid.
Rodrigo Díaz Elvi var. Levi var ya da. El Cid yani.
El Cid de Arapçadan geliyor. El Seyit yani. Valencia'yı fetheden adam.
Sonra o murabut kuşatmasında ölüyor. Ama İspanyollar için bir kahramandır. Onun orijinal kılıcı şu anda İspanya'da 1.6 milyon euroya satın alındı. Muhtemelen onun gerçek kılıcı da olabilir yani.
Onun çocukları belki birçok Avrupa Hanedanlığı'nın şu anda atası konumunda o adam. Çünkü kızlarını, oğlunu falan evermiş. Baya bir akrabalık bağları var.
Müthiş bir adam. Ondan sonra Murabut dönemi, sonra Muvahhit dönemi geliyor. 1212'de, yani 16 Temmuz 1212'de La Navas de Tolosa Savaşı. O işte İspanya'yı asıl bitiren savaş odur. Hristiyanların kazanmış olduğu bir savaştır.
Ondan sonra zaten 1492 artık son Müslüman. artık beylik diyelim krallığının bittiği dönemdir. Fakat Müsl ümanlar sadece Araplardan, Berberlerden ibaret değildi. 9. 10. yüzyıldan itibaren Muvelledun denen İspanyol Müslümanlar Arap ve Berberlerin sayısını geçmişti.
Çok Müslüman vardı o İspanyollar. İnanılmaz bir Müslüman. Yani aslında Müslümanların Hristiyanlara etkisi olmuştu.
Ve Hristiyanlar Müslüman olmuştu. Arapça inanılmaz derecede. Yani İspanyol gençler Hristiyanlar bile artık şiirler yazıyorlarmış yani.
Oradaki rahipler bayağı kızıyormuş yani. Kendi dilinize sahip çıkmıyorsunuz, Arapça yazıyorsunuz diye. Daha sonra tabii en son 1609-1614 Müslümanların son sürgünüydü.
Bizim Osmanlı'dan çok yardım istediler. Bizim kanuni bilhassa yani Barbaros, Ayrıttin Paşa, Hızır Reis, Turgut Reis. 1492'de ilk olarak zaten istiyorlar değil mi?
Kemal Reis'le birlikte 2. Bayezid döneminde başlıyor ki o zaman aslında... Safarat Yahudileri geliyor. Hatta sadece Müslümanları değil Safarat Yahudilerini getiriyorlar.
Aynen. İkinci Bayezid'de bir kaside okuyorlar falan. Çok üzülüyor. Barbaros'un 70 bin kadar Müslümanı getirdiği söylenir. Ama daha sonra o bizim 1571'de donanmayı yakınca tamamen bitiyorlar.
O isyan sırasında zaten. İsyan 3 yıl sonra bitti. Ondan sonra zaten ya Hristiyan olacaksınız ya da bu ülkeyi terk edin diyorlar.
Böylece yaklaşık 800-900 yıllık hikaye bu şekilde sonlanmış oluyor. Ve nihayetinde bu konuya meraklı olan izleyicilerimizi de 2. Bayezid'de yazmış oldukları bir mektubu okumaya yönlendirelim. Çünkü o dönemde orada yaşananları aslında Yahudiler, Müslümanlar ve Hristiyanlar İslamiyet'in oradaki hükümranlığı döneminde, hakimiyeti ve idaresi döneminde huzur içerisinde yaşasalar da daha sonrasında Hristiyanların hakimiyetleri ve Katoliklerin hakimiyetleri döneminde bin bir türlü zulme.
Nasıl maruz kaldılar o mektupla net. Hocam çok teşekkür ediyoruz. Programımızın süresi sona erdi.
Biz yine sizi ağırlamaktan onur duyacağız. Ayağınıza yüreğinize ilminize sağlık. Yine bekliyoruz. Teşekkür ediyorum.
Ben de çok bu programdan zevk aldım. İnşallah görüşmek üzere. Çok teşekkürler hocam.
Sevgili izleyenler, VAL TV ekranlarında yön veren komutanlar programımızdan bugünlük bu kadar. Bizler bir başka programda tarihe yön veren komutanlarımızı konuşmaya devam edeceğiz. Kaleminiz hikmete, dininiz her daim duaya rağm olsun inşallah diyoruz.
Kılın sağlıcakla.