Transcript for:
İngiltere'nin Kuruluşu

Britanya geniş yeşil düzlüklerin devasa falezlerin ve ardı arkası kesilmeyen yağmurların Ülkesi tarih boyunca konumu gereği kıta avrupa'sıyla hep etkileşim halinde olmuş olan bu Ada dünyanın en etkili krallıklarından birini de bünyesinde barındırıyor İngiltere Evet bugün İngiltere'nin nasıl kurulduğu hakkında konuşacağız buna başlamak içinse 2078 yıl öncesine jül sezar'ın Britanya adasına ayak bastığı tarihe gitmemiz gerekiyor Britanya ile ilgili ilk Yazılı kaynaklar milattan önce 55 yılında gayeus Julius sezar'ın adayı işgal etmesiyle ortaya çıkmaya başlar Bu işgal döneminde adada da sezar'ın galia'da savaştığı Kent kabileleriyle benzer bir kültüre mensup olan birisonlar yaşıyordu onlar da diğer pek çok Ulus gibi Romalılar tarafından Barbar olarak isimlendirilmişlerdi adaya iki farklı sefer düzenleyen Sezar her ne kadar bazı başarılar elde etmiş olsa da adada kalıcı bir Roma hakimiyeti kurma konusunda başarılı olamamıştı sezar'ın başaramadığını milattan sonra kırklı yıllarda harekete geçen İmparator cladyus başardı onun döneminde başlayan seferlerle birlikte Romalılar britanya'da kalıcı bir yönetim kurabildiler ve ada Kısa bir süre içinde romanın eyaletlerinden Biri haline geldi Her ne kadar adayı ele geçiren imparatorluk güçleri zaman zaman şiddetlenen birisi 10 direnişiyle karşılaşmış olsalar da adanın büyük bir bölümüne ele geçirmeyi başarmışlardı britanya'nın Roma tarafından zapt edilme sürecinin genel aşamaları tamamlandıktan sonra yeni yönetimi kabul eden pek çok biriton romalılarla barış içinde yaşamaya başladı bu şekilde ortaya yeni bir briton roman kültürü çıkmış oldu imparatorluğun bir parçası haline gelen bir ritonlar Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte diğer pek çok vatandaş gibi Hristiyan oldu bu sürecin hem imparatorluğun diğer eyaletlerinde hem de britanya'da olgunlaşması yaklaşık 4 yüzyılın ortalarına yani milattan sonra 350li yılları bulmuştu Ancak bu barış ve hristiyanlaşma süreci çok da uzun soluklu olmayacaktı ortada ciddi bir problem vardı imparatorluk pek çok yönden saldırıya uğruyordu Özellikle de Batı Avrupa'da bulunan Topraklar sürekli olarak Germen kabilelerinin istilasına uğruyor ve yağmalanıyordu Roma artık parçalanma sürecine girmişti ve eski Fetih politikasını izlemesi imkansız bir hale almıştı Hatta imparatorluk sınırları bu dönemde bile öylesine genişti ki imparatorluğun merkeze uzak bazı bölgelerden çekilmesi gündeme gelmeye başlamıştı işte bu çekilme planının bir parçası olarak Roma 4 yüzyılın sonunda Yani 370'li yıllardan itibaren aşamalı olarak britanya'yı Terk etmeye başladı 4 10 senesine gelindiğinde Adadaki Roma askeri sayısı yüzlerle ifade edilebilecek duruma gelmişti bu çöküş britanya'da yaşayan halklar için çok ciddi bir dönüşüme sebep oldu Birkaç Yüzyıl içinde aşamalı olarak gelişen ve Daha sonrasında hristiyanlaşan biriton Roman kültürü hızlı bir şekilde kıta avrupa’sından koparak daha izole ve bilinmez bir hale büründü britanlar her ne kadar Hristiyan olarak kalsalar da pek çok açıdan Roma öncesindeki hallerine geri dönmüşlerdi bu geriye dönüş süreci Britanya tarihini yeniden karanlık bir dehlize çevirdi Bunun sebebini anlamak aslında Çok da zor değil britanların Romalılar gibi tarihi kayıp tutma alışkanlıkları olmadığı için bu dönemden günümüze pek fazla bir şey ulaşmamıştır dönem hakkında bildiklerimiz genellikle sonradan tutulmuş olan yazılı kaynaklardır Bu kayıtlar arasında bilgiye lakaplı gildas'ın yazdıkları ve Bedel isimli bir Manastır rahibenin Historia lastik yani İngiliz halkının dini tarihi isimli eseri özellikle öne çıkmaktadır ancak söylemek gerekir ki Bu döneme ait kayıtların azlığı dönemin tarihi açısından incelenmesi için ciddi bir engel teşkil etmemektedir Evet pek çok şey bizim için bilinmez olabilir ancak bildiklerimiz durumu genel olarak anlamamız açısından yeterli olacaktır mesela Romalılar ayrıldıktan sonra birisi onların farklı yerleşim yerlerinde kabileler halinde organize olup toprakları aralarında bölüştüklerini biliyoruz işte Tam da bu dönemde adanın kültürel yapısının kökünden değiştiren önemli bir olay yaşandı aslen Almanya'nın kuzeyinde yaşayan angellar saksonlar ve şutlar toplu olarak Britanya adasına seferler düzenlemeye başlamıştı bu seferler özellikle 449 tarihinden itibaren ciddi bir yoğunluk kazandı günümüzde bu seferlerin sebepleri hakkında farklı teoriler bulunuyor tarihçilerin bir bölümü bu angos aksiyon kabilelerin kıtlık sebebiyle kıta avrupa'sını terk ettiklerini söylerken diğerleri ise bazı biriton Kabil ile liderlerinin onlara adaya özellikle çağırdıklarını ve rakip liderlere karşı askeri güç olarak kullanmak istediklerini iddia ediyor Bu ikinci teoriye göre anglo saksonlar adaya belli bir britan kabilesine savaşta yardımcı olmak için gelmiş ancak birisi onların kendilerinden zayıf olduğunu anlayınca adayı ele geçirmeye karar vermişlerdi Britanya adasının O zamanki kırılgan durumunu ve avrupa’nın dönemsel sıkıntılarını düşünecek olursak Bu teorilerin ikisi de geçerli olabilir hangi teoriyi kabul edecek olursak olalım genel sonucunun değiştiğini söylemek çok da mümkün değildir Zira biri onlarla mücadeleye Girişen angusaksonlar çok kısa bir süre içinde adanın büyük bir bölümünü ele geçirmişlerdi britanların kendi kültürünü ayakta tutmak için saksonlardan kaçmaktan ve bugün Galler olarak isimlendirilen bölgeye yerleşmekten başka şansları kalmamıştı yanında azınlık olarak gelen judlar Kent bölgesine ve White adasına yerleştiler saksonlar adamın güneyine yerleşip burada ve seks sex ve sasex krallıklarını kurdular angınlarsa adanın orta ve kuzey bölgelerine ele geçirip mersia ile ortambiya krallıklarını kurdular Roman kültüründen ango sakson kültürüne olan bu geçişin tamamlanması çok ciddi tarihi etkilerinin yanı sıra adanın adının da değişmesine sebep oldu Britanya adanın bütününe verilen isim olarak kullanılmaya devam etti ancak adanın kıta Avrupa ile yakın temasta olan Güney ve orta kısmı and Yani angel'ların toprağı olarak anılmaya başlandı hangülent ise zamanla anında yani İngiltere'ye dönüştü Peki arada etkin hale gelen angos akson düzen tam olarak nasıl oluşmuştur yeni krallıklar Eski düzenin yerini nasıl almıştı Aslında özellikle ilk yıllar için ortada bir düzen olduğu söylenemez kurulan krallıkların çoğu planlı ve sistematik şekilde değil genel durumun koşulları sonucunda kurulmuştu Kim nereye ele geçirirse orayı kendine yurt edinmişti Bunun sebebi ise 450 senesinden itibaren adaya gelmeye başlayan kabilelerin savaşçı yapılarından kaynaklanıyordu gelen ango sakson Kabil ile liderleri britonlar karşısında üstünlüğü elde ettikten sonra adada yerleşecek çok fazla boş Toprak olduğunu fark ettiler bu toprakları ele geçirmek için birbirleriyle rekabet etmeleri gerekiyordu ancak bu rekabeti kendilerini destekleyecek müttefikler ve askerler bulmadıkları sürece devam ettirmeleri mümkün değildi bunların sadakatini kazanmak için yapılan ödemelerse elde edilen Savaş ganimetlerinden yapılıyordu mali olarak fazlasıyla zorlayıcı olan bu durum uzun süreli bir çözüm olamazdı Sonuçta ganimet kolaylıkla harcanabilirdi zaman içinde bu sorunu karşılarına çıkan başka bir problem üzerinden çözdüler Hakimiyet kurulan bölgelerin sınırları genişledikçe kabile liderlerinin ele geçirilen toprakları tek başlarına Kontrol etmesi zorlaşıyordu boş Duran bu toprakları kendi adamları arasında paylaştırmak yönetim açısından işleri kolaylaştırabilirdi Böylece destekçilerine sadece ganimet vermek yerine tarım ve hayvancılık yapabilecekleri Topraklar vermeye başladılar farklı Aileler kabile liderlerine olan yakınlıklarına ve savaşta sağladıkları desteğe göre Toprak sahibi oluyordu ortaya çıkan bu Toprak dağıtım sistemi Düzenli bir yönetimi gerektirmeye başladı Böylece kabile liderleri krallara toprakla ödüllendirdikleri destekçileri ise lordlara ve baronlara dönüşmeye başladı andos aksiyonların istilasından sonraki süreçte ortaya çıkan karmaşha Devri sona ermiş gibi görünüyordu Bu haliyle Ada Avrupa'nın ilgisini çekmeye başlamıştı Papa gregoride bu yeni düzenle ilgilenenler arasındaydı 595 yılında Aziz agustin isminde bir rahibi britanya’ya gönderdi halbustinin görevi Ada halkının hristiyanlığa davet etmekti Papa bu iş için gerekli maddi desteği sağlamasının yanı sıra Roma Katolik kilisesinin en iyi keşişlerinide birlikte adaya göndermişti fakat agustin İlk başlarda bu görevi layığıyla yerine getiremedi hristiyanlığa karşı agresif bir tutum sergileyen halk ve yöneticiler yılmaz'ına ve en sonunda Roma'ya geri dönmesine sebep oldu Ancak Papa adadan bu kadar kolay vazgeçmeyecekti ve onu yeniden adaya gitmesi için ikna etti Bu ikinci denemede agustinin çalışmaları meyvesini vermeye başladı ve adanın önde gelen bölgelerinden biri olan kentin Kralı edald Hristiyan olmayı kabul etti atel bread'in Hristiyan olmasıyla başlayan dini değişim süreci sonraki 100 sene içinde diğer bütün angos akson krallıkların Hristiyan olmasıyla sonuçlandı bu hristiyanlaşma sürecinin adaya olumlu bir etkisi oldu Daha önce de bahsettiğimiz gibi angos aksiyon krallar ve onlara Tabi olan halk genellikle pagandı gerçek Onur'un savaşarak kazanılabileceğini öne çıkaran rakiplerini affetmeyi zayıflık olarak gören bir inanç yapıları vardı Ayrıca krallar farklı tanrılara inandıkları için bu durum daha sık savaşmalarına sebep oluyordu Hristiyan olduktan sonra ise ortak bir inanç etrafında birleşme Fikri onlar için çok daha kabul edilebilir bir hal aldı Bundan sonraki adımsa ortak bir Krallık kurma fikrinin ortaya çıkmasıydı tek bir İngiltere tek bir kral Nitekim Bu fikir etkisini hızlı bir şekilde göstermeye başlamış durumdaydı 7 yüzyılın ilk yarısından itibaren başlayan bu süreçte adada özellikle mersia Krallığı öne çıkmış durumdaydı mersie Kralları atelinin güneyinde kalan bölgenin ciddi bir kısmı üzerinde güç elde etmişlerdi bu krallardan bazı kaynaklarda Rex Britanya yani britanya'nın Kralı olarak bahsedilmiştir Adadaki pek çok yerel angos aksiyon yönetimi özellikle doğum Berna nehrinin güneyinde kalan olan bu kralların kontrolü altında birleşti nörs Kralları tam bir etkinlikle olmasa da bölgedeki yerel yönetimler ve krallıklar üzerinde söz sahibi oldu her yerel yönetimin bir Kralı vardı bu krallarsa nörsüye kralının yetkisi ve koruması altındaydı fakat Mursi Yayla başlayan bu Birlik süreci çok uzun sürmedi İngiltere iskandinavya bölgesinden gelen işgalcilerin saldırısıyla yeni bir sürece girmiş oldu tarihçilerin Viking çağı adını verdikleri dönem artık başlamıştı yağmacıların ilk kez 789 senesinde doğru set bölgesinde görüldükleri kaydedildi 793’te bulunan bir Manastır yağmalandı sonraki 70 yıl içinde durum bütün İngiltere için daha da vahim bir hal almaya başladı Çünkü artık Vikingler yağmalamak için değil yerleşmek için adaya geliyorlardı krallıklar kendi aralarında etkili bir birlik kuramamış ve adanın farklı yerlerine dağılmışlardı sürekli olarak vikinglerin yağmalarına maruz kalıyorlardı tehlike altında olan sadece toprakları ve varlıkları değil aynı zamanda kültürleriyle özdeşleşmiş olan inançlarıydı bir zamanlar biritonların yaşadığını şimdi angıllılar ve saksonlar yaşamaya başlamıştı tüm bunlara rağmen adanın iç kesimlerinde kendi iç birliğini koruyabilen ve ayakta kalmayı başarmış olan bir Krallık vardı bu krala tarafından yönetilen ve seks krallığıydı bu zor zamanlarda yönetime çabaları da desteksiz kalmıyordu kardeşe Alfred parlak fikirleri dehası ve cesaretiyle onun yanındaydı Evet bugünkü konumuz İngiltere krallığının nasıl kurulduğuyla ilgili bu konu üzerine Konuşurken de üzerinde en çok durmamız gereken kişi Kral Alfred alfreddin nasıl bir kral olduğundan bahsetmeden önce onun neden İngiltere krallığının kurucusu olarak kabul edilebileceğinden ve neden pek çok kişi tarafından böyle görüldüğünden bahsetmek gerekir öncelikle şunu belirtelim alfreddin kendisi İngiltere Kralı olarak Taç giymemiştir o ve seks kralıydı ve kendini andos aksiyonların Kralı olarak görüyordu İngiltere'nin ilk Kralı kabul edilen kişi ise alfreddin torunu atasistanlı Ancak atastanın kral olma sürecinin mühendesinin Alfred olduğu a.şekerdır bütün angoslak son tarihi boyunca tek bir Krallık fikrini belki de en ciddi şekilde ortaya atan bu fikrin gerçekleşmesi için planlar yapan etrafımdakilere bu planların nasıl uygulanabileceğini gösteren ve bu konuda somut adımlar atan kişi Alfred olmuştu şimdi onun hikayesinin sayfalarını aralama vakti 871 senesinde kardeşi atelverin ölümünden sonra krallığın bilyeler heyeti olan vitam tarafından Kral ilan edildi ve seks tahtını devraldığında bütün İngiltere çok büyük bir kargaşa ve kriz içerisindeydi Vikingler adanın doğu ve Kuzeydoğu bölgelerindeki pek çok yeri ele geçirmişti Hatta bu bölgelerde kendi üslerini ve yerleşimlerini kurmuşlardı bu yerleşim yerlerini ise Anadolu sakson köylerini yağmalamak için kullanıyorlardı o dönem için İngiltere'nin en büyük sorunu da buydu bütün krallıklar yağmacılara direnmeye ve Ayakta kalmaya çalışıyordu umutsuzluk ve Çaresizlik çoğu kişinin zihnini esir almıştı Belki de pek çok kişi İngiltere'nin Viking işgalciler tarafından tamamen ele geçirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu ancak alfredi farklı kılan bir özelliği vardı başka insanların umutsuzluğa kapıldığı durumlarda o sakin kalıp plan yapabiliyordu Ayrıca başka insanların problem olarak gördüğü bazı durumları fırsata çevirme konusunda da oldukça yetenekliydi Alfred İngiltere'nin bütün sorunlarının çözebilecek tek bir şey olduğunu düşünüyordu parçalara bölünmüş krallıklar yerine tek bir Krallık altında bütün Ada halkının toplanması bu Krallık mersiye döneminin yönetimi gibi sadece Homer nehrinin güneyini değil bütün Ada krallıklarına arada başka bir kral olmaksızın tek bir yönetim altında birleştirecekti bu Krallık bütün angosaksiyon halkların saygı duyup esnekleyeceği bir yapıya sahip olmasının yanı sıra adaya yeni yerleşen İskandinav istilacıların da yerel halklarla huzur ve barış içinde yaşayabileceği bir yönetim sağlayacaktı alfreddin Özellikle vikingleri de içine alan bu Birleşik Krallık Fikri oldukça sıradışıydı çünkü ondan önceki krallar vikinglerle sonuna kadar savaşılması gerektiğini düşünüyordu buna karşılık Alfred böyle bir savaşın zaten yıpranmış olan Anadolu sakson halkını ve savaşçılarını daha da tüketiciliğini öne sürüyordu kurulması planlanan yeni krallıkta adanın bir gerçeği haline gelmiş vikinglere de yer ayırmak zaruri hale gelmişti Peki acımasızlıklarıyla namsı almış olan bu İskandinav savaşçılarını Barış odaklı planının işe yarayacağını nasıl ikna edebilirdi daha önce de belirttiğimiz gibi Alfred başkalarının göremediği fırsatları tespit etme ve değerlendirme konusunda oldukça yetenekliydi vikinglerin adaya zenginlik ve taramaya elverişli Topraklar için geldiğinin farkındaydı çok sayıda viking'in yeterli zenginliği ve toprağı elde ettikten sonra savaşmak için hevesinin kalmayacağını düşünüyordu bu düşüncesini Uygulamaya koymak içinse dana geldi adı verilen bir sistem geliştirdi burada beyin Viking savaşçılarının büyük çoğunluğunu oluşturan ve Danimarka'dan gelen darulusunun adıydı gelse eski İngilizce'de para anlamına geliyordu genç kralın getirdiği danagel sistemi şu şekilde işliyordu ve seks krallığının sınırlarına Viking yağmacıları girdiğinde Kral ve ona yardımcı olan diğer liderler topladıkları güçlerle Bu yağmacı grubun önünü kesiyordu yalnız hemen savaşmak yerine Onlara para teklif ediyorlardı bu teklif pek çok Viking savaşçısını oldukça mantıklı geliyordu Sonuçta alfredin liderliğinde Savaşçılar onları daha önce yenmişti angos aksiyonların Kolay lokma olmadığının farkındaydılar yağmayla ele geçirecekleri zenginliklerin En azından bir kısmını hiç adam kaybetmeden alacak olmaları onlara fazlasıyla cazip gelmişti Bununla birlikte dana gelen sistemiyle ilgili problemler de ortaya çıkmıyor değildi bazı Vikingler parayı almalarına rağmen yağma yapmaya ve sakson güçlerine saldırılar düzenlemeye devam ediyordu Ancak genel olarak Bu sistemin başarılı olduğunu söyleyebiliriz sistem sakson güçlerine sürekli olarak savaşlara dahil olarak tükenmesinin önüne geçmiş Bunun yanı sıra birbirine düşman olan halklara ortak çıkarlar etrafında bir barış ortamı kurmanın da mümkün olduğunu göstermişti Alfred bu sistemle hem eski sorunların ciddi bir bölümünü çözmüş hem de tek ve birleşik bir Krallık fikrinin nasıl uygulamaya geçirilebileceğini etrafındakilere göstermişti Alfred yönetimine yenilikçi ve etkili adımlarla başlamıştı ancak danageld ödemelerini alıp yağmalarına devam eden bazı Vikingler önemli bir sorun olmaya devam ediyorlardı Bunlardan bir grup 878 yılının Ocak ayında alfreddin üssünü ani bir yağma hareketi düzenledi alfreddin savaşçılarının bir kısmı bu baskında hayatını kaybetti diğerleri adanın farklı yerlerine dağıldı alfrese baskından kaçıp Summer setteki bataklıklara sığındı bir anda bütün ülkede onun öldüğü haberleri dolaşmaya başladı bu noktada genel durumu ne kadar ümitsiz gözüktüğünü anlamak çok da zor değil 70 sene süren sıkıntılardan sonra tam bir Kurtuluş söz konusu olacakken her şey yeniden kaybedilmişti ancak İngilizlerin bilmediği bir şey vardı Alfred hayatta kalmayı başarmıştı bir seneden Kısa bir süre içinde güçlerini yeniden toplayıp 878 senesindeki erington muharebesinde Viking güçlerini yenilgiye uğrattı Viking krallarından biri olan goodrumu adamlarıyla beraber cezalandırmak yerine onu ve destekçilerini affetti bu durum vaftiz olduğu ve hristiyanlığa geçti onun bu davranışı artık savaştan bıkmış olan bazı vikinglerin de Hristiyan olmasına sebep oldu 878 886 seneleri arasındaki dönemde Alfred barışa yanaşmayan vikinglere karşı mücadelesini sürdürmeye devam etti 886 senesinde ise Roma döneminden beri adanın en önemli şehirlerinden biri olan Londra'yı ele geçirdi oğlu Edward ve merciye Prensi atel ve desteğiyle vikingleri yenilgi üzerine yenilgiye uğrattı savaşmak istemeyen ve elde ettikleri topraklarda Barış içinde yaşamak isteyen Vikingler zaten alfreddin tutumundan memnundu kendi halklarından olan vikinglere karşı savaşmıyor ancak alfredin onlara karşı mücadelesine de engel olmayı düşünmüyorlardı alfreddin stratejisi işe yaramıştı sonu geldiği düşünülen angıllar ve saksonlar adım adım İngiltere topraklarını tekrardan ele geçiriyordu Alfred 899 yılında öldüğünde tahta geçen oğlu Edward aynı zamanda Onun bu mücadelesini de devreye almıştı kız kardeşi atelfleda mursi’ye Prensi atelle evliydi aterved'in ölümüyle mersia'nın yönetimini ele geçiren atelfleda Edward ile güçlerini birleştirdi Böylece mersia ve vsx krallıkları da fiilen birleşmiş oldu İki Kardeş vikinglerin ellerindeki toprakları ele geçirmeye ve istilacılara karşı koymaya devam ettiler atelfedanın 921 yılında ölmesiyle birlikte Edward vs krallıklarının tek hakimi oldu 925 yılında öldüğünde oğlu atasana daha önce İngiltere'de hiçbir kralın sahip olmadığı büyüklükte bir ülkeye bırakmıştı atarsa'nın bütün İngilizlerin ve saksonların Kralı olarak Taç giymesi ile İngiltere krallığının kuruluş aşaması tamamlanmış oluyordu alfreddin hayali gerçek olmuştu ancak İngilizlerin serüveni Henüz yeni başlıyordu [Müzik]