Transcript for:
Demokratikleşme Süreci ve Önemli Tarihler

Herkese selamlar. Sosyal Bilgiler Dsliği kanalına hoş geldiniz. Bugün LGS öğrencilerimizle birlikte 5. ünite konu anlatımlarımıza başlıyoruz. Hiç merak etmeyin. Hızlı bir şekilde 5. ünite konularını bitirip sizlere yayınlayacağım. 67 de hızlı bir şekilde gelecek. Sonrasında deneme çözümlerimize, branş denemelerine başlayacağız. Bugün 5. ünitenin birinci konusu olan demokratikleşme yolunda atılan adımları konuşacağız. Ders ekranına geçeceğim. Ekranda göreceğiniz ders notlarını çıktı alıp notlar alarak önemli yerleri çizerek takip etmenizi tavsiye ediyorum. Ders notlarını hazırlayan Şehmus Yüce hocama çok teşekkür ederim. Hocamın sitesinin linki açıklamada var. Mutlaka ziyaret edin. Bana destek olmak için videoları beğenip paylaşabilir, abone olup bildirimleri açarak ders ve videolar geldikçe anında haberdar olabilirsiniz. Hadi vakit kaybetmeyelim ve dersimize başlayalım. 5. ünitedeyiz. 5. ünitemizin adı demokratikleşme çabalarıdır arkadaşlar. Ve ilk konumuz ise demokratikleşme yolunda atılan adımlardır. Peki öncelikle demokrasi ne demek? Bizim bu kavramı az çok biliyor olmamız lazım. E şimdiye kadar da öğrenmişsinizdir diye düşünüyorum. Demokrasi kısaca halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçimidir. Yani kısaca halkın kendi kendini yönetmesi kendini yönetecek kişileri özgürce ne yapabilmesidir? Seçebilmesidir. Yani biz insanlar ne yapıyoruz? Özgür irademizle, biz buna milli irade diyorduk. Seçime, seçilme hakkımızı kullanıyorduk ve ülkenin yöneticilerini kendimiz belirliyorduk. İşte aslında milli egemenlik kavramına gidiyoruz. Bakın demokrasinin vazgeçilmez unsurlarına baktığımızda şunları görüyoruz. halkın egemenliği dedi. 1. Bu milli egemenliktir. 2. Özgürce verdiği oylarla dedi. Burada hür olmak vardır ve herkes eşittir. Tüm oylar bir tanedir. Herkesin de kanun önünde eşit olduğunu biliyoruz. O yüzden demokraside bu olmalı. Gayet güzel. Ama demokraside neyde olmalıdır? siyasi partilerde olmalıdır. Bizim o yıllardaki en büyük eksikliğimiz siyasi partilerin olmayışıydı. İşte bu konuda bakalım bunu tamamlayabilecek miyiz? Bu eksiği halledebilecek miyiz? Onu inceleyeceğiz. Demokratik devletler nasıl olur? Gelin özelliklerine bakalım. Bir, insanlar düşündüklerini ifade etmekte ve inançlarını yapmakta hürdür. Kısaca biz buna ne kavramı diyoruz? Özgürlük kavramı diyoruz. İstediğini düşünebilirsin. İstediğin ibadeti yapabilirsin. İstediğin inanca inanabilirsin. Bunda özgürlük vardır. Demokrasi bunu sunar. İnsanlar düşüncelerini başka insanlara ulaştırmak için bir araya gelip sivil toplum kuruluşları oluşturabilirler. Dernek kurabilir, vakıf kurabilir, miting, yürüyüş, bunlar yapılabilir. Demokratik ilkeleri esas alan cumhuriyet yönetimi farklı düşünceleri kendini geliştirme imkanı sunar. Yani aslında bizim en önemli başlığımız tam olarak da burası. İşte siyasi partilerle birlikte insanlar farklı düşüncelerini ülke yönetimine katmaya çalışırlar. Peki biz demokratikleşmek için neler yapmıştık? Bir hatırlayalım. Öncelikle 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'izi açarak milli egemenliğin en önemli adımlarından bir tanesini açmıştık. Bu şu demektir. Ben ülkeyi demokrasiyle yöneteceğim. Sonra tek kişilik idare şekli olan saltanatı 1 Kasım 1922 tarihinde kaldırmıştık. Bu milletin egemenliğini biraz daha güçlendiren bir olaydı. Çünkü tek kişilik yönetim demokrasiye aykırıdır. Halkın yönetimini istiyorsan bir kişilik yönetimi kaldırman gerekir. Bunu kaldırdık. Sonra yönetim şeklimizi yani rejimizi 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyet olarak belirledik ve bunu ilan ettik. En sonunda devam ediyorum. 1924 3 Mart 1924 tarihine geldiğimizde tek kişilik yönetimin devamı olan ve dini bir yönetim olan halifelik sistemini kaldırdık. Böylece biraz daha hem milli egemenliği güçlendirip hem de laikleştik ve çok partili hayata geçiş denemeleri yapacağız sevgili arkadaşlar. Neden deneme dediğimi birazdan anlayacaksınız. Şimdi Atatürk dönemine baktığımızda yani Atatürk dönemi derken devleti kurduğumuz, cumhuriyeti ilan ettiğimiz 1923'ten Atatürk'ün vefatına kadar olan bölümü düşünebilirsiniz. 1938'e kadar. Şimdi bakalım çok partili yaşama geçişle ilgili neler oldu. Bir milli mücadele döneminde bizim tek bir amacımız var. Tek bir amacımız neydi? Bağımsız olmak. Vatanı kurtarmak gibi bir amacımız olduğu için sevgili arkadaşlar gruplaşmalar olmuş. Evet mecliste gruplar oluşmuş ama partiler kurulmamış. Neden partileşmemişler? Çünkü bir amaca herkes odaklanmış. Vatanı kurtaracağız, bağımsız olacağız. Ben size bir şey diyeyim mi? İyi ki partileşmemişler. Eğer partileşselerdi günümüzdeki gibi birbirlerinin yakasına yapışır. Sen bunu dedin, ben bunu dedim, ben A partiliyim, ben B partiliyim. diyerek ülkeyi kurtarma vazifesini ikinci plana atabilirlerdi. O yüzden milli mücadelede siyasi parti kurmamaları çok isabet olmuş. Şimdi gruplar milli mücadelenin devam ettiği dönemde şahsi fikirlerini bir tarafa bırakarak birlikte hareket etmişler ve neye ulaşmaya çalışmışlar? Misak-ı Milli hedeflerine yani vatanı kurtarma çabamıza. Şimdi Atatürk cumhuriyetin ilk yıllarında yani 192324 o yıllarda çok partili hayata geçmek için birçok defa ön ayak olmuş. Hatta destekçi de olmuş. denemeler yapılmış. Ancak cumhuriyet yönetimine karşı o dönemde isyan hareketleri göreceğiz ve partilerin hayatını sürdüremediğini birazdan göreceksiniz. Yani Atatürk döneminde çok partili hayata maalesef geçemeyeceğiz arkadaşlar. Atatürk öldükten sonra geçmiş olacağız. Peki şimdi bence şunu sorguluyorsunuz. Hocam çok partili hayat niye gerekiyor ki? Yani bir parti olsun, o yönetsin. Ne oluyor ki sanki? Şimdi bakın bir kere demokrasiyi geliştirmek, milli egemenliği güçlendirmek istiyorsanız birden fazla düşünce olmalı değil mi? Evet. Neden? Çünkü herkesin fikri farklı. Yani şöyle ki sen A düşüncesini savunursun, ben savunurum. Öbürü C'yi savunur. Bir diğeri A düşüncesini savunur. Bir diğeri D''yi savunur. Yani farklı fikirleri var herkesin. O yüzden tek bir fikre bağlanmak zorunda değiliz ki demokraside. Bakın bu yüzden siyasi partilerin birden fazla olması gerekir. Yani bunu şöyle söyleyeyim. Dör tane seçeneğiniz var ya şu anda şıkları işaretlerken A, B, C, D seçenekleri önünüzde bir tane olduğunu düşünün. A seçeneği. Şimdi siz diyeceksiniz ki hocam LGS'de ne güzel işte bir tane demek ki o doğrudur. İşaretler geçerim. Bak bunu o açıdan söylemiyorum. Benim demek istediğimi bence anladınız. Mesela bunu sınıf başkanlığı olarak düşünün. Sınıf başkanlığına bir kişi aday. Çıkan adayı da beğenmiyorsunuz ama başka aday çıkmadı. Mecbur seçmek zorunda değil misiniz? Hocam niye seçeyim ki? Seçmiyorum. Vermiyorum oy. Tamam sen vermiyorsun ama onun kendi oyu var. kendine oy verdiği zaman o seçilmiş oluyor. Bak demokrasi olmadı. İşte o yüzden milli egemenliği güçlendirmek için farklı siyasi partiler, farklı düşünceler olmalı. Geldim. Bakın şu ikinci sıradaki cümleler bizim için çok önemli. Burayı lütfen iyi dinleyin. Bir kere devletin yönetimini denetleyebilmek için siyasi partiler olmalı. Biz buna ne kavramı diyoruz? Muhalefet kavramı. Şimdi şöyle anlatayım. Demin sınıf başkanlığından örnek verdim ya. Sınıfınızda 30 kişi var. 30 kişinin içinden bir tane aday çıktı. Başka da aday çıkmadı. Ve bu kişi ülkeyi yönetiyor. Bir sonraki seçimde de başka seçenek yok, başka parti yok ve yine tek başına aday olacak. Peki bir sonraki seçimde de bu adam yine seçilmeyecek mi? Evet. Peki bu süreçte öbür seçime kadar yanlış yapmaktan, ülkeyi yanlış kararlarla yönetmekten korkar ya da çekinir mi? Hayır. Niye olduğunu söyleyeyim mi? Çünkü öbür seçimde de tek başına ve seçilecek. Başka seçenek yok ki. Ama o adayın karşısına ikinci bir aday çıkarsa yani muhalefet olursa birileri, peki bu durumda muhalefet baştaki kişiye derse, "Bak sen doğru düzgün yönetmezsen ben seçilirim. Ona göre ben iyi yöneteceğim." derse o baştaki kişi kendine çeki düzen vermek zorunda değil mi? Evet. İşte biz buna muhalefet etmek diyoruz. Çok partili hayat bu yüzden gereklidir. A partisi vazgeçilmez olduğunu düşünmeyecek. B partisi ona diyecek ki, "Sen iyi yönetemezsen ben adayım, ben yönetirim." diyecek. İşte biz buna muhalefet etmek diyoruz. Ülkede bu olmalı. Şimdi geldik Atatürk döneminde kurulan siyasi partilere. Bakalım Atatürk dönemindeki siyasi partilerimiz nelermiş ve çok partili hayata geçebilmiş miyiz? Nasıl bir mücadele olmuş? Bir, öncelikle Halk Fırkası kurulmuş 9 Eylül 1923 tarihinde yeni devletimizin ilk siyasi partisidir ve kurucusu liderimiz olan Mustafa Kemal Atatürk'tür. Şimdi mecliste bir grup vardı. Müdafaa-i Hukuk diye bir grup vardı. Vatanı kurtarmaya çalışanlara böyle diyorduk yaani müdafaa-i hukukçular diyorduk. O bir süre sonra partiye dönüşüyor. Cumhuriyeti ilan ettikten sonra da bu parti isim değiştiriyor ve ne oluyor? Cumhuriyet halk fırkası oluyor. Fırka bu arada parti demektir. Yani bu partiye siz şöyle diyebilirsiniz. Cumhuriyet Halk Partisi, bugünkü CHP olan parti Atatürk'ün kurduğu Halk Fırkasıdır. Devamıdır. Şimdi bu parti Cumhuriyet döneminin inkılaplarını yani yeniliklerini yapan partidir ve parti 1950 yılına kadar ülkeyi iktidar olarak yani tek başına yönetmiştir. Bakın burada ikinci kavramı öğreniyorsunuz. Birinci kavram muhalefet etmekti, eleştiri yapmaktı. İkinci kavram iktidar. İktidar ülkeyi yöneten, birinci olan partidir ve 1950'ye kadar ülkeyi tek başına yönetiyor. Şimdi burada hocam çok mu iyi şeyler yaptı? Seçimlerin hepsini rakiplerini yenerek kazandı mı? Hayır. Çünkü başka seçenek yok ki. Çok partili hayat yok. Şimdi göreceksiniz nasıl yok. Geldim Halk Fırkasın'ın karşısına rakip olan çıkan bir partiye. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası. Şimdi arkadaşlar, Terakkip Perver Fırka Halk Fırkasın'ın rakibidir. Yani ilk muhalefet partimizdir. Bakın kurucularına dikkat edin. Milli mücadelenin en önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy Adnan Adı tarafından kurulmuştur. Şimdi diyeceksiniz ki hocam bu adamlar milli mücadelede Mustafa Kemal'le omuz omuza yan yana yürüyen komutanlarımız değil miydi? Ee o zaman birlikte hareket etmişlerdi. Niye şimdi bak farklı parti kurup da karşıya geçtiler? Ben de size şunu söylerim. Vatanı kurtarırken hepimizin amacı aynıydı. İş siyaset olunca fikirler ayrıştı. Çok normal bu olabilir. Herhangi bir sıkıntı yok. Şimdi bu parti zaten yönetim şekli olarak adından da anlaşılıyor. Cumhuriyete bağlı. Herhangi bir sıkıntı yok. Ekonomik olarak sadece Cumhuriyet Halk Fırkasından farklı düşünüyor. Ekonomide neyi savunuyor arkadaşlar? Liberalizmi. Yani kısaca ülkeyi yönetenin, ekonomik olarak yönetenin ne olması gerektiğini söylüyor. Özel sektör. Atatürk'ün partisi neyi söylüyordu? Atatürk'ün partisi ekonomide devletçilik olmalı diyordu. Hatırlayın Atatürk'ün ilkelerinden bir tanesi ekonomiyi devlet yönetmeliydi. Devletçilikti. Yani burada bir ayrışmışlar. Şimdi geliyorum Terakkiperver'in sonunu getiren olaya. Arkadaşlar Terakkip Perver kurulurken cümle olarak şöyle bir cümle kullanıyor. Diyor ki dini ilkelere saygılı bir partiyiz. diyor. Bu cümleyi söyleyince insanların çoğu şunu anlıyor. Bak Terakkiperver Parti demek ki halifeliği tekrar getirecek. İnsanlar bunu görünce ve halifeliğin tekrar gelmesini isteyen bazı gruplar partiye girmeye başlayınca iş çığrından çıkıyor. Bak bir daha söylüyorum. Partiye bir süre sonra eski rejimi tekrar getirmek isteyenler doluşmaya başladı. Kim onlar? Saltanatı isteyenler. Kim onlar? Halifeliği tekrar getirmek isteyenler. Ve Doğu Anadolu bölgemizde bir isyan çıkıyor. Şeyh Sait isyanı. İsyanın çıkmasında bu partinin olduğu düşünülüyor. Devlet bu partiyi 1925 yılında altını kocaman kalın harflerle çiziyorum kapatıyor. Dikkat ettiniz mi? Parti bir isyan çıkarttığı gerekçesiyle kapatıldı. kaçta kurulmuştu? 1924. Kaçta kapandı? 1925. Yani bizim iki partili hayatımız sadece bir yıl sürdü ve Halk Fırkası yine tek başına kaldı. Parti kapandı. Şimdi Halk Fırkası 1930'a kadar yine tek başına devam ediyor. Siyasi hayatına bir yeni parti kuruluyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası. Şimdi demokrasilerde çok partili hayatın olmasını zaten Mustafa Kemal Atatürk de istiyor. Bu doğrultuda arkadaşı Feth Okyar'ı çağırıyor ve Mustafa Kemal diyor ki demokrasilerde rekabet olmalı. Benim partimin karşısına git parti kur, rekabet edelim diyor ve partiyi kendi kurduruyor. Bak dikkat edin. Normalde böyle bir şeyi kimse yapmaz. Şöyle düşünün. Siz sınıf başkanlığına aday oldunuz. Tek başınıza, tek başınıza adaysınız. Kazanacağınız çok net. Tek başınızasınız çünkü. Ama diyorsunuz ki ben tek başıma olmasın. Demokrasi daha da güçlü olsun diye karşıma Ahmet'in aday olmasını istiyorum diyorsunuz. Rakip çıkarıyorsunuz kendinize. Bak Mustafa Kemal böyle bir şey yapmış. Feth Okyar partiyi kuruyor. İktidarın denetlenmesi için parti kuruluyor. Yine bu parti aynı Terakkiperver gibi ekonomide özel sektörün olması gerektiğini savunuyor. Bu partinin kaderi de aynı Terakkipervere'e benziyor. Sevgili arkadaşlar bakın bunu şöyle anlayabilirsiniz. Hocam niye eski rejim yanlıları bu partilere karşı partiye girdi ki? Arkadaşlar eski rejim yanlıları demek ki Atatürk'ü istemiyorlar, cumhuriyeti istemiyorlar. Otomatikman başka bir seçenek olan karşıya geçmek zorundalar. Atatürk'ü sevmiyorsan karşısındaki partiye geçeceksin diyorlar ve serbest cumhuriyete giriyorlar. Bir süre sonra Fethi Okyar bakıyor ki partisine saltanatı isteyenler, cumhuriyeti yıkmak isteyenler doluşunca partiyi kendi isteğiyle ne yapıyor? kapatıyor ve parti kapandıktan sonra da İzmir çevresinde Menemen olayı dediğimiz olay yaşanıyor. Bu da partinin kapanmasının ne kadar doğru isabetli bir karar olduğunu gösteriyor. Çünkü o birazdan zaten şöyle ki bir sonraki konuda işleyeceğiz. Menemen olayı dediğimiz olay cumhuriyeti yıkmaya yönelik bir olaydır. Ağustos'ta kurulan parti Kasım 1930'da kapandı. sadece 3 ay yaşayabildi. Yani biz Terakkiperver partinin kapandığını gördük. Serbest Cumhuriyet Fırkasın'ın kapandığını gördük. Tek başına artık ülkede kim kaldı? Halk Fırkası kaldı. Ve şunu da söyleyeyim. Bu iki isyanla parti kapanıyor ya, partiler kapanıyor ya. Türkiye çok partili hayata geçmeyi ta 1945'e kadar bir daha deneyemiyor. Niye biliyor musunuz? Çünkü parti açılırsa acaba isyan mı çıkar diye endişe ediliyor. Kimse cesaret edemiyor. Bu da son olarak şu yorumu yapıyorum ve bitiriyorum. Bana şunu gösteriyor. Demek ki hala halkımız o yıllarda cumhuriyeti tam olarak benimseyememiş. Yenilikleri tam olarak anlayamamış. Eğer cumhuriyeti benimseseydik böyle olaylar çıkmazdı. Evet sevgili arkadaşlar bugün 5. ünitenin ilk konusu olan demokratikleşme yolunda atılan adımlar konusunu işledik. Bir sonraki başlıkta İzmir suikastini hızlı bir şekilde işleyeceğiz ve 5. üniteyi çok kısa sürede bitireceğimi sizlere söyleyebilirim. Konularımızı çok kısa ve hızlı bir zamanda bitirip artık soru çözümlerine geçeceğiz. Hiç merak etmeyin. Bu süreçte bana destek olmak için videolarımı beğenip paylaşabilir, abone olup bildirimleri açarak desteğinizi sürdürebilirsiniz. Videolar geldikçe anında böylece haberdar olursunuz. Kendinize iyi bakın. Başka videolarda ve derslerde görüşmek üzere.