Transcript for:
Bilinçaltı ve İnançların Etkileşimi

pat diye hiçbir yerden kayıt alamadığını görüyorsun. Bu da bir sıkıntı. Evet.

Her tarafta hazırız şükür. Yavaş yavaş başlayabiliriz. Sevgili arkadaşlar bakalım kimler varmış. Herkes buralarda mı? Yavaş yavaş toplanacağız ya da kayıttan da görecek olanlar bilgileri inşallah bizimle olacaklar.

Hadi bakalım, biraz konsantre olun. Size bayağı bir bilinçaltı konuşacağım yine. Bu nedenle kafalar böyle rahat olsun ve söylediğimi inşallah herkes sünger gibi alsın gibi bir niyet ederek başlayayım bu akşam dersimize.

Şimdi değerli arkadaşlar, hatırlarsınız konuşmamızda, geçen dersimizde ne demiştik? Bilinçaltının mantık değil. Duygu ile çalıştığını söylemiştik. Yani duygular üzerinden işlediğini söylemiştik.

Mantıklı düşünme yeteneğinin olmadığını biliyoruz. Beynin aksine. O yüzden beyni de bu anlamda bozuyor.

Zorluyor beyni de bu akşam bu anlamda diyor. Anlatmıştım size. Her an bilgi topladığını söylemiştim.

Hatırlarsınız yine saniyede 11 milyon veri işliyordu bilinçaltı. Bilinç düzeyi yani zihnin kendisi 40 veri ile çalışırken. 11 milyon veriyle çalışıyordu.

Muazzam bir şey bu. Henüz insan icadı hiçbir teknoloji buna erişmiş değil. Alışkanlıkların bir yönetim merkezi olduğunu biliyoruz bilinçaltında.

Yani gökten zembille inmiyor alışkanlıklarımız. Bir yönetim merkezidir bu bildiğiniz gibi. Tabii bir kuantumdan bahsederken değerli dostlar ve kuantum gibi bir bilgiyi tasavvuf ve İslam üzerinden anlatmaya çalışırken.

Bazı şeyleri biraz daha aramızda kalsın, daha sert konuşmamız gerekiyor. Mesela aile dizimi gibi saçmalıkları. Sadece 11 tane ayet insan kaderinin sadece bireysel olarak yaşandığını söylerken Kur'an-ı Kerim'de atanın kaderini sürdürüyorsun, onun günahını sen devam ediyorsun gibi bir mesele. Üzgünüm saçmalıktan ibarettir.

Tamamıyla kapitalist düzenin para düzenidir. Başka hiçbir şey değildir. O yüzden bunu yapana da yaptırana da her zaman karşı olmuşumdur.

Kibar kibar söyledim bunu ama kuantumda çok da kibar olmamıza gerek yok. Yani Kur'an-ı Kerim'de bir ton ayet kaderin bireyselliğini anlatırken hangi akla hizmet babamın işlediği suçun kaderini benim çekeceğimi söyler, hangi akla hizmet dini anlamayan bir akla hizmet eder. Kuantum da çünkü bunun. tersidir. Çünkü hayali gerçek gibi kabul eden bilinçaltındır diyor kuantum.

Hayali gerçek gibi kabul eder. Oturup bugün buradaki bu manipülasyon yöntemleridir. Tutup da bir yalanı size defalarca ve defalarca birileri söylediğinde bilinçaltınız bunu bir süre sonra doğru kabul etmeye başlar. Meşrulaşır. İşte bu da böyledir.

Yani biri bir şey uydurup karşımıza geldiğinde böyle oluyor. Olumsuzlukları anlamadığından bahsetmiştik. Duygulara duyarlı olduğundan bahsetmiştik.

Birçok rutinle şekillendiğini ya tekrarla şekillendiğini söylemiştik. Çocukluk döneminde oldukça etkili olduğunu söylemiştik. Bugün aşırı narsisistik olan kibirin içerisine kibiri vesaireyi gizli kibiri de maalesef koyuyoruz.

Bireylere baktığımızda 7 yaşına kadar oluşan bilinçaltı sürecindeki çocukluk dönemi etkisi bilinçaltına çocukluğun etkisinde birinci evre psikolojide. Ödüphal dönemidir. Çok kısa sürer.

Ama bazı insanları görüyoruz. Ödüphal dönemin içinden, fanosun içinden, tünel içinden geçmiş gibi hiçbir tarafına dokunmadan Ödüphalisin dündündüz geçmişler ve hiç Ödüphal dönemi yaşamadan karşımıza çıktılar. Ne olur biliyor musunuz? O dönemi hayat boyu yaşamaya devam ederler. Bizim hayatımıza da girdilerse bize de yaşatmaya devam ederler.

Bir ömür bitmez çünkü onların Ödüphal dönemleri maalesef el değmediği için. Bedensel işlevleri de kontrol ettiğinden bahsetmiştim ve unutmamamız gereken bir şey söylemiştik en son. Bilinçaltı değişebilir, doğrudur. Yani bilinçaltında değişiklikler yapmak mümkündür ama son derece dirençlidir demiştik.

Burada hemen bilimsel gibi gösteren bir sahtekarlığı daha söyleyeyim size. Bilinçaltını temizleme, yok etme, resetleme, silme diye bir şey bilimde yoktur. Yani merdiven altında ne bileyim işte gizli saklı otları birbirine karıştırıp bu bunu yapar, bu bunu yapar diye satan koca karılarının farklı bir şey değildir bu da. Yani bunlar merdiven altı bilgileridir.

Bilinçaltı temizlenmez, silinmez ve yok edilemez. Mümkün değildir böyle bir şey. Hafıza kaybıyla olabilecek bir şeydir bu.

Teknik olarak böyle bir şey söz konusu değil. Yani bunu size 2024'e kadar girmiş APA verilerinden yani Dünya Psikiyatri Birliği'nin verilerinden söylüyorum bilimsel olarak. Öyle bir şey yoktur. Hani bazı projeleri var ya bilinçaltınızı resetliyoruz, siliyoruz, temizliyoruz, unutturuyorsan öyle bir şey yoktur. Yönlendirebiliyoruz, eğitebiliyoruz, değişiklik yapmayı sağlayabiliyoruz ama...

onu yok etmemiz mümkün değildir. Tam aksine ona da ihtiyacımız vardır. Neden böyle? Çünkü bizim için bilinçaltımızdaki travmalar dahil hele tasavvuf gözünden baktığımızda hani keşke yok ya bizde İslam gözüyle baktığımızda bilinçaltından bugüne kadar bize yığılmış olan iyi ve kötünün hepsinden oluşuyoruz.

O yüzden bir yarısını inkar edemeyiz. O da Allah üzerinden yaşadık. O da Allah'ın isteğiyle yaşandı. O da Allah'tandır.

Yani Rahim ve Rahman olan Allah'ın yörüngesi içinde yaşanan bir şeyi resetlemek, onun bize yaşattıklarına karşı da bir şirktir. Ve üstelik ne kadar ağır bir şirk, kendimizi onun yerine koyuyoruz. Tanrıcılık oynuyoruz, birileri de Tanrı'nın da üzerinde tanrıcılık oynuyor.

Bunu ben yaparım size, gelin de sizi resetleyim derken. Bunlar sıkıntılı. Eğlencelik olabilir hepsi bunların ama sıkıntılı şeylerdir.

Altını derin derin çizelim. Şimdi kişinin... yaşamını yöneten ana merkez olarak belirlediğimizde kişinin inançlarının oluşturulduğu yer olan da bilinçaltıdır.

Yani inanma meselemizi de belirleyen bilinçaltımızdır. Eğer bugün bu tabirimi lütfen amiyana görün, herhangi bir politik söylem olarak söylemiyorum, altını çizeyim. Örneğin bugün bilmem doğudaki Cudi Dağı'nda büyüyen ve hayatı boyunca kendisine Türk askeri, Türk jandarması ve Türk polisi şeytan gibi gösterilen bir Kürt çocuğun dağda PKK'lı olup da insan vurmak için savaşması onun normalidir. Bunu meşru kıldığım, kabul ettiğim ve desteklediğim için söylemiyorum. Tekrar söyleyeyim politik değil bu.

Bunu öğrettiysek çocuğa hayatı boyunca çocuk ona dönüşecektir. Bu şuna benziyor. Şimdi ahlak diye bir şey var ama üzgünüm Nişantaşı'nda ahlak başkadır.

Ağrıda bilmem hangi dağın tepesinde ahlak başkadır. Her ikisini de yadırgayamaz ve suçlayamayız. Yani yaşam boyu edindiklerimizle inançlarımız oluşuyor.

O yüzden o dağdaki Judy'deki çocuğun başka bir mücadeleye inanıyor olması kendine göre tırnak içinde bizi çok da yadırgamamamız gereken bir bilgidir. Tekrar altını çizeyim. Bazı yerler dolduğu için istisna olarak söylemek isterim.

politik söylem ya da destek amaçlı bir cümle değil bu. Sadece örnek olsun diye keskin bir örnek vermek istedim. Kişi ancak ve ancak bilinçaltının izin verdiği ve yönlendirdiği sonuçlara ulaşabilir.

Bakın yani bilinç düzeyindeki hakimiyetimizin hepsine bilinçaltı hakimdir. Yani benim kendimde bilinçliyim dediğim şeyi Düşünürüm ki ben bilinçliysem demek ki şu anda bilinçli kısmı ben yönetiyorum. Ama bilirim ki sonra şimdi bunu öğreniyoruz.

Benim bilinçli dediğim kısmımı oluşturan da bilinçaltınmış zaten. O organize etti, sundu, elime verdi. Bu senin bilinçli kısmın da dedi. Ben onu yaşadığını zannediyorum. Yani bilinçaltının ne kadar kıymetli ve tehlikeli olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Çünkü bilinç kişinin bir şeyi kabul etme sürecinde devreye girer. Bunu unutmayın. Bilinçli olduğunuz bir konu kabul ettiğiniz bir noktadan sonra başlar. Reddettiğiniz, itiraz ettiğiniz o konuda bilinçli değilsiniz.

Bilinç öncesi tartışmasındadır beyniniz. Onu kabul ettiyseniz, ona bir değer verdiyseniz böyle de. Şimdi şöyle düşünün, İstiklal Marşı okunduğunda ayağa kalkarız. Ayağa kalkarız değil mi? Bu bilinç düzeyi kimlerde vardır?

Kendini bu ülkenin vatandaşı hisseden herkes devredir. Bunun için Çerkez'i, Kürt, ne bileyim ben Laz'ı gibi bir ayrım, Kıbrıslısı, Azerbaycanlısı diye bir ayrım yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ndeki üniter yapıda biz istihdam marşımızı duyduğumuz zaman duygulanırız. Ve ona gösterdiğimiz saygı o bayrağı göndere çekmek için hayatını kaybeden herkese gösterdiğimiz saygıdır. Neden?

Çünkü bize böyle öğretildi. Ama birileri buna itiraz ediyorsa ki ettiğini görüyoruz. Bu insanlara da başka türlü öğretildi. Yani henüz biz bu konuda bilinçliyiz.

Onlar bu konudaki bilinci tartışma halindedir. Kabul edemediler. O yüzden bakın bilincin ne kadar zayıf bir şey olduğunu söylüyoruz. Ancak ve ancak kabulden sonra ortaya çıkan bir şeydir.

Ve bilincin gücü yüksektir. Ama bilinçaltıyla kıyaslandığında oldukça sınırlı bir gücü olduğunu görüyoruz. Bilinçaltı kişiye bilinçaltında doğduğu andan işte 14 haftalıktan itibaren kodlanmış bir inanç sistemiyle uyumlu olaylar deneyimledi ve yaşadığımız sonuçlar buna göre belirlendi. Yani örneğin hayat zor şeklinde bir inanç sistemiye sahip olan bir birey bilinçaltının bu kodlaması sebebiyle hayatını hep zor yaşar. Çünkü en tatlı anın içinde bile o gider zorluğu bulur ve onu yaşar.

Yabancı geliyor mu size ya da tanıdık geliyor mu bu söylediğim size? Etrafınızda, burada yoktur eminim de yani etrafınızda insanlar arasında size bir yabancı bir benzerlik bir şey var mı burada? Tanıdık geliyor mu bu? Ama bilinç, bilinçli olarak bunun farkında olmadığı için birey hayatımın bu kadar zorluğu istemiyorum diyebilir.

Yani bakın. Ama her olay olguda gider en zorunu seçer ve orada bir şekilde siteme düşer, bir şekilde derde düşer. Hep olumsuzu görme gayreti içerisine girer. Buna itiraz ederken bile ama ne var ki yaşamımızdaki deneyimler bilinçaltında kodlanmış inan sistemlerinin hayata yansımasından ibarettir dedim ya. Ve biz işte hayat zor dedikçe bu kodlama, bu kodlamayla yaşadıkça hep zor olacak hayatımız.

Bu dönüşebiliyor mu? Evet, aranızda da tonla var. Dönüşebiliyor.

Bu zorlamalar dönüşebiliyor. Bilinçle bunun nasıl olduğunu anlayamasak da aslında şunu görüyoruz. Bilinçaltı hayatı nasıl deneyimlediğimizi yönettiği için hepimiz için çok kritik bir öneme sahiptir.

Ve çok net bir ayrım vardır bu konuda. Ya o bizi yönetir ya biz onu yönetiriz. Bunun grisi yoktur.

Ya siyah ya beyaz. Bilinçaltın seni yönetirse serseri bir mayın gibidir. Nereden ne çıkaracağı belli değildir karşına.

Ona göre seni korumaya çalışıyordur. Ama biz binişli düzeyde kabullenilmiş veya öğrenilmiş bir şeylere baktığımızda ne kadar mantıksız olduğunu görürüz. En önemli örneklerimizden bir tanesi sık sık söylediğim bir mesela bir otobüs kazasıdır. Bir kaza geçirirsiniz otobüste insanlar ölür Allah korusun hepimizi hepinizi.

Ve bunun üzerinden... Yıllarca otobüse binemezsiniz. Fobi gelişir.

Düşer bayılırsınız otobüs bileti alırken falan gidemezsiniz. Uçakta bir yakınınızı kaybedersiniz ya da kötü bir şey yaşarsınız. Çok sarsılı bir daha uçağa binemezsiniz gibi fobiler. Köpek, kedi şu bu. Fobinin nedeni nedir?

Bilinçaltının masumane bakışında seni korumaya çalışıyor. Diyor ki ya bu daha önce bu otobüste ölüyordu bir daha sokmayalım korkutalım bunu. Bütün gücüyle seni engellemeye çalışıyor.

Fobi oluşturuyor. Şimdi bizim... bilinç düzeyinden olaya baktığımızda bilinçaltından değil, deriz ki yani hayat işte 50 yıllık hayatımda bir tane kaza geçirdim diye 49 sene boyunca otobüse yönelmeyeceğim.

Bilincin bana bunu söyler. Bilinç sağlıklı bir şekilde git otobüsüne bin, paşa paşa da gideceksin. Bir defa kaza oldu diye, her zaman olacak diye bir kural yok der sana bilincin. Ama fobiye dönüştüğünde bilinçaltı bunu sana konuşturmaz bile. Yapmayacaksın der ve seni atar.

Mikro... Mikrodünyada kesinlik yok ve hep olasılıklar zaten vardır. Lütfen bu cümleyi aklınıza kazıyın. Yazar mısınız?

Ne yaparsanız yapın bunu. Mikrodünyada kesinlik yoktur. Her zaman olasılık vardır. Yani madde yani tanecik bazen dalga karakterine bazen de tanecik karakterine bürünür. Yani bazen kendisi olur kuantumdaki madde.

Maddenin zerreciği bazen de kuantumu yöneten radyasyonik ışıma dalgası olur. Yani bazen hareket eder bazen sabit durur. Ama hiçbir zaman bunun içerisinde bir garantisi yoktur. İşte mikro dünyada kesinlikle kesinliğin olmayışı ve hep olasılıkların oluşunu hayatımızın içinde de böyle düşünmek zorundayız.

Çünkü sistem böyle kuruluyor. Hep bir olasılık vardır. Hz. Mevlana'nın dediği gibi hani diyor ya siz bir karar vereceğinizde kaderinizde asıl gayb dünyasında bir sürü olasılık vardır. Siz onlardan birini uyandırırsınız.

Neye göre uyandırırsınız o birini? Konu bilincinizde ise bilincinizle uyandırırsınız. Bilincinizde değilse bilinçaltınızla uyandırırsınız. Yani gitmeye çalıştığınız bir hedefe doğru bu mikro düzeye baktığımızda yani mikro dünyaya baktığımızda Nasıl ki o maddecik, o parçacık her neyse bir sürü olasılıkla hareket eder ve bir sürü olasılıkla yolculuk yapar, hayatımızda aldığımız bütün kararlar ve atacağımız her adım da sürekli olasılıklarla devam eder. Hiçbir yerde kesinlik yoktur.

Şimdi insanlar şunu düşünebilir, ya yani ben bu bardağı aldım, Ağzıma götürüp kahve içeceğim. Bu nasıl kesinlik olabilir? Hangimiz diyebiliriz ki evet Ferhat Hoca bunu bir dakika sonra içebilecek?

Böyle bir kesinlik mümkün değil. Yani olasılığı yüksek olabilir bu. İçebilme olasılığı yüksek olabilir.

Ama kesinlik söz konusu değildir. Belki dökeceğim burada içemeyeceğim. Belki üzerime dökülecek. Belki az sonra bu devrilecek bir şekilde.

Belki dibi deliktir. Ne bileyim ben belki bir iş çıkacak koşup gideceğim. Belki unutacağım ben onu.

Dolayısıyla her zaman olasılık geçerlidir. Tekrar ediyorum mikro dünyada kesinlik yoktur ve her zaman olasılık vardır. Biz o mikro dünyadaki taneciklerden oluştuğumuz için bizde de kesinlik yoktur.

Her zaman olasılık vardır. Şimdi sizinle çok önemsemeniz gereken bir aşamayı konuşacağız. Bu nedir? Bilinçaltımıza...

Mesaj göndermeyi konuşacağız. Bilinç altına nasıl mesaj gönderilir konuşacağız. Yaşamınızda hemen şimdiye ulaşmak istediğimiz birkaç ana hedefi belirlemekle başlamamız gerekiyor.

Yaşamımızın her zamanında böyledir. Eğer bir düşünce oluşturacaksam kafamda hayatımla ilgili o an kendime bir plan koymam gerekiyor. Örneğin daha hızlı öğrenmeyi ya da ne bileyim sigarayı bırakmayı isteyebiliriz. Eğer yaşamımla ilgili bir şey düşünürsem, yani oturup çekirdek çikletirken her dakika bunları yapmıyoruz. Oturdun ve kendini düşünüyorsun, birinin hayatını düşünüyorsun, birine seans yapacaksın, birini seanstasın ve o insanın hayatına bir şey, yaşamıyla ilgili bir adım atmak üzeresin.

O zaman bir plan düşünmek gerekir, hemen bir plana başvurmak gerekir, bir hedef koymamız gerekir. İşte eğer hızlı öğrenmekse ya da sigarayı bırakmaksa bu hedefi nasıl söylerim hemen? Ben hızlı öğrenirim derim ya da sigarayı bırakmaya hazırım derim.

Bunun gibi basit kısa ve olumlu bir onaylama cümlesini mutlaka ve mutlaka bir yere yazmak zorundayım. Söylemek beyin için yeterli değildir unutmayın. Çünkü beynin...

Gerçeklik lobu yöneten proliktin noktasının arkasındaki lobtur. Yani görmemiz ve gerçeklik aynı lob üzerindedir. Bu yüzden gözümüzle gördüğümüz foto memori yani fotoğraf hafızasını beynin alması gerekiyor. Su üzerine yazı yazamaz beyin.

Kağıda yazar, okur ve gerçekleştirir. İşte bu gerçeklik algısı yüzündendir. Yani bu frontal lobun en önündeki cephe gerçeklik lobudur ve akın akın bizi gerçekliğe yapar. Uyurken bu lob susar, bayıldığımızda bu lob susar.

İşte bu antidepresan yani antibeta içeren herhangi bir madde aldığımızda uyarıcı veya uyuşturucu bu lob susar. Gerçeklik lobu susar, halüsinasyonlar şunlar bunlar. Eğer genetik ya da sonradan bir şizofrenik problemimiz varsa...

Bu lop susar. Gerçeklik algısı durur beyinde ve dolayısıyla hayatta. Bu yüzden zaten biz de günün sonunda bir yere kaçamıyoruz.

Bu yüzden biz de zaten günün sonunda gerçeklik mi değil mi algısının arasında kalıyoruz. Şimdi onaylama cümlemizi eğer böyle bir şey yaparsanız bu tamamıyla uluslararası kabul görmüş bir örnekte anlatıyorum size. Yani APA'nın dergilerinde falan yayınlanmış bir şeydir. Bir onaylama cümleniz varsa bir sigarayı bırakmadan gidelim hadi. Yani herkesin içmeseniz de herkesin nokta atışı olarak ne olduğunu anlayabileceği bir konu olduğu için kolay bir konu.

Bırakması değil ama konuşması kolay bir konu. konu bırakmayı. Mesela hedefimiz bu. Hedefi ne koyduk biz? Sigarayı bırakmak.

O zaman kendi kendimize ne diyoruz? Sigarayı bırakmaya ben hazırım kardeşim. Şimdi bu onaylama cümlemizi tekrar edeyim size APA standartında bir örnek veriyorum size. Uluslararası kabul görmüş bilimsel bir örnek.

Beyaz bir kartonun üzerine mutlaka beyaz bir kartonun üzerine açıkça ve kalın siyah bir keçe kalemle yazacaksınız. Üç ya da daha fazla kart hazırlayacaksınız. Her birinde ana temanıza odaklanan onaylama cümleleri yazacaksınız.

Sonra bunları bir el feneriyle yatağınızın kenarına saklayacaksınız. Tam psikolojik bir yöntem anlatıyorum size. Not alıyorsunuz değil mi bunları?

Çünkü hayatımızda mutlaka değiştirmek istediğimiz bir şeyler vardır. Mesela bunu en son iki gün önce uyguladık bir arkadaşımıza su üzerine yani suyla ilgili sıkıntıları olan biriydi. Daha fazla su içmesi için 48 saatte sonucunu aldı. 48 saatte. Hiçbir yerde duyamayacağınız bir formül anlatıyorum size dikkat edin lütfen buna.

Çünkü bu yıl 60'lardan biridir, bütün dünyada uygulanan ancak o kadar moda oldu ki kimsenin artık öğretmediği bir şeydir. Yani bir zamanlar öğretildi, bilen biliyor, bilmeyen bilmiyor. 3 ya da daha fazla kart hazırlayacağız ve her birine ana temamıza odaklanan onaylama cümleleri koyacağız.

Ve bir el feneyle bunu yatağımızın yağına taşıyacağız. Sırada asosyal kısımlar. Şimdi zihnimizin kabul etme kapasitesinin yüksek olduğu bir anı yakalayacağız.

Bilim çantamıza giriş sağlayan kapının sonunda, kapının önüne gittiğimizde onun sonuna açık olduğu bir yer yakalamamız gerekiyor. Neresidir bu değerli arkadaşlar? Burası REM uykusunun tam ortasıdır.

O geceyi feda edeceğiz. REM uykusu neydi hatırlayalım. REM uykusu biz uyuduğumuzda belli bir süre sonra uyku derinleştiğinde başlayan 90 dakikalık bir kontrol süreciydi. REM uykusu. İnsanlarda nasıl anlaşılır?

Dışarıdan birine baktığınızda REM uykusu bu dolayında 90 dakika boyunca göz bebekleri hareket eder uyurken. Bu REM uykusunun son 15 dakikası rüya görmeye başladığımız yerdir. REM uykusu bittikten sonraki 15 dakikada da devam eder ve biter. Yani o esnadır rüya sadece 30 dakikadır. Daha fazla olması mümkün değildir.

Ancak nörolojik veya nörotik beyin sorunları olanlarda bu daha çoktur. 6 saat rüya görür bir insan. Ben bundan çok övünen duydum. Yani bugün de 3 saat oradaydım. Akıl hastanesinde yatıyor hepsi.

Gerçekten akıl hastanesinde yatıyor. Yani... Ben 6 saat rüya görüyorum motor gibi dediğinde bu akli dengelerde sorun var demektir. Haa 15 dakika gördüğün rüyayı 6 saattir zannedebilirsin bunda bir sorun yok. Zannedersin ki k**lara kadar rüya gördün anlat deriz mesela 30 saniye süre.

Niye? Efendim ki 6 saat görmedim rüyayı. Öyle zannediyorsun rüya büyük ve geniş bir zamana yıldığı için.

Çünkü rüyalar geniş zamanlı rüyalardır. Zaman figürü olmadığı için geniş zamanda yaşarız. Zannederiz ki Allah'ım sabaha kadar bununla uğraştım. Sabaha kadar dediği muhtemelen bir buçuk dakikalık bir rüyadır.

Onun da on beş saniyesini artırırlar. Anlatabiliyor muyum? Bunu hepimiz yaşamışızdır.

Yani çok büyütmüş olabiliriz rüyalarımızı. Bu REM uykusu neydi? İşte biz derin uykuya daldığımızda beyin dışarıyla iletişimini tamamen keser.

O doksan dakika boyunca yani uyanmamız da zordur o esnada. Ve o doksan dakika içerisinde tırnak. yaktan saça milyarlarca hücreyi ve bütün bedeni kontrol altına alır. Her şeyi dirik dirik kontrol eder, eder, eder.

Milyarlarca işlem yapar. Ve iyi hücreleri korur, hasta hücreleri iyi etmeye çalışır, ölü hücreleri yok eder işte dışkıya itme, tere, gözyaşına verir ve dışarıya atma gayreti emir verir bunlara. Ve bizim için aslında full bir check-up yapar gece 90 dakikada. Bazı insanlarda bu tespit edilmektir.

İki defada olabiliyor bazı gecelerde. İki defada olabiliyor. Bunun nedenleri var tabii ama uzun hikaye.

Niye iki defa olur, neden bir defa olur? Bizim kuantum konumuz değil, o beyinle ilgili yapacağımız başka bir eğitimde anlatırım size. Bu başka bir hikaye çünkü. Dolayısıyla biz çalar saatimizi buna göre kuracağız.

Mesela ben kendi çalar saatimi 3'e kurarsam ayvayı yerim hiçbir işe yaramaz. Çünkü ben daha uyumamış olurum 3'te. Hiçbir işe yaramaz.

Kendinizi bilmeniz gerekiyor. Ne zaman bu 90 dakika başlar hayatınızda? Hangi 90 dakika sizin REM uykunuzdur? Yani bu nereden bellidir?

Partnerinize sorun, çocuğunuza sorun, eşinize sorun, karınıza, kocanıza. Derin uykuya ne zaman geçtim? Horlamayla da ilgisi yoktur.

Yani gözünü kapatıp 5 saniye sonra horlayan da olabilir. Sorun değil, o bir şeydir. Ama derin uyku dediğimiz uyku, biri sana seslendiğinde duymayacaksın.

Sesin çıkmayacak. Yani her sese karşı bir duyarlılığın, hassasiyetin... olmadığı bir şey.

Bunu kendiniz de bilirsiniz aslında ama eğer hiç hiçbir şey bilmiyorsanız, yalnız yaşıyorum ben sana bu konuda yardım etmiyor ya da söyledim kocama bakmıyor benden evvel uyuyor. Okey. O zaman yapacağınız şey şudur. Uyku uyuma saatinizden yaklaşık olarak bir saat en çok bir buçuk saat sonra alarmınızı kuracaksınız. Bir saat 1,5 saat sonra alarmınızı kuracaksınız.

Çalar saatinizi kurdunuz. Mesela işte siz 2'de uyuyakalan biriyseniz 3'e kuracaksınız. Sonra her zamanki gibi uyuyacaksınız.

Biri duyar duymaz alarmı kapatıp ve neredeyse işgüdüsel bir şekilde onaylama cümlelerinin bulunduğu kartonları alacaksınız. O da zifiri karanlık olmalı. Ve feneri her bir kartona doğru defalarca yakıp söndüreceksiniz.

Bu yakıp söndürmeyi yaparken kartonlardaki yazılara bakacaksınız. Sözcükleri bilinçli olarak seçmeye çalışacaksınız. Bu bilinçaltı mesajlarınızdır.

Doğrudan doğruya bilinçaltına kaydedilir. Doğrudan doğruya o esnadaki kaydı bilinçaltı yapar bu kaydı. Rem uykusu ortasında önen bir uykuda.

Kısa kısa alınan bu çünkü o ışığın da gözünüzün etkisi var karanlıkta. Bu flash gibi sözcükler direkt bilinçaltınıza kaydedilen sözcüktür. İşiniz bitince basitçe feneri söndürüp kartonları bir yere bırakın uyumaya devam edin. Göreceksiniz ki uykuya dalmak yalnızca birkaç dakikanız hatta belki 10 saniyenizi alacaktır.

Emin olun derin ve huzurlu bir uyku uyuyacaksınız bunun devamında. Bu kadar. Az önce bilinçaltınıza bir dizi mesajı nasıl gönderdiğinizi, göndereceğinizi öğrendiniz. Çok güçlü bir yöntemdir. Herkeste uyar.

Herkeste uyar. Bunun yanında şunu söyleyeyim. Bazı insanlar yapamaz ama öğrenmesini öneririm. Uyku tamamıyla karanlıkta olması gereken bir eylem biçimidir. Aydınlığın gözlere...

Göz kapaklarımız çok yumuşaktı. Yani şimdi çok transparandır. Gözünüzü bir kapatın bir aydınlık gelir. Yapın hepiniz. Sonra da kapattıktan sonra elinizi kapatın gözünüzün üzerine.

Karanlık artar. Dolayısıyla bir transparan bir durum var ya. Işığı kapatırsak o transparandan ışık geçmeyeceği için rahat eder. Çünkü o aydınlığı gözlektiği sürece, hissettiği sürece... Işımayı sürdürmeye çalışır gözler.

Yani göz çalışmaya devam etme arzusu içine geçer. Görmeye çalışırsan uyurken bile. O yüzden karanlıkta uyumak önemlidir. Ya da gözünüze bir şey koyarak uyumak. Yani ne bileyim işte çocuğunuz vardır, eşiniz vardır.

O aydınlıkta uyumak istiyordur vs. Evde sözünüz geçmiyordur. Kendi gözünüze bir şey takın. Ona göre uyuyun.

Dolayısıyla Uykunun bu şekilde olması önemli bir şey. Tüm bunları biz yaşarken ne olursa olsun bilinçaltı boş durmayacaktır. Bilinçaltından da dirençler gelecektir. Bilinçaltı, bilinçaltından gelen dirençlerin farkında olmamızın bir yolu hayatımızda nelerin sürekli tekrar ettiğini gözlemlemektir. Hayatımızda bir şeyler tekrardaysa bu bilinçaltınızın size uyguladığı dirençtir.

Yani ben insanlar beni kırdığında dur demeyi bileceğim ama 50 defadır diyemiyorum. Demek ki bilinçaltınız dur demeyi bilmiyor ve direnç gösterip kendi istediği gibi yaşamaya devam ediyor. Hayatınızda bir şeyler tekrar ediyorsa.

Şimdi eşinizle kavga ediyorsunuz, 15 defadır benzer konulardan ediyorsunuz. Aydın insanlarsınız. Belki birbirinizi kırmadan kavga ediyorsunuz.

Belki bağırıyorsunuz, çağırıyorsunuz, sonra barışıyorsunuz. Sorun değil. Evliliktir bu. Parçasıdır bir tartışma evliliğin.

Tartışma yoktur diye çok çift gördüm ben. Ben hiç kocamla tartışmıyorum. Yok karıma hayatta laf söylemedim.

Bir anomali var evlilikte. Yok öyle bir evlilik. Olmaz yani. Evliliğin parçalarından biri tartışmada. Çünkü evlilik için iki tartışmada da ayrışmadır.

İnsanlar bir ilişki içerisinde hep... benzerliklerinin güzelliğini yaşamaya çalışırlar. Benzerlikler azaltıcıdır.

Farklılıklardır çoğaltıcı bizi. Ondan aldığın yeni bir şey seni çoğaltır. Senin gibi bir şey daha aldığında aynı olursun. Yani ikiyi ikiye böler bir olursun o zaman.

Ama eğer o başka biri daha farklılıkları varsa bir artı birden iki olursun. O yüzden farklılıklar çoğaltıcıdır. Biz benzerliklere odaklandık. Aman bana benziyor, aman burası iyi.

Tam benim gibi, yok böyle bir şey. Senin tam istediğin gibi sensin zaten. Ben hayatımda bir tane benden daha çekemezdim. Ben kendime yeterim yani.

Fazlayım bile hatta bana. O yüzden bir tanesine daha tahammül edemezdim. O yüzden eğer tartışıyorsunuz X konuda ve bu konuda 15 defada tartışıyorsunuz.

Tarafların ikisinin de ya da en az birinin de o konuyla ilgili bilinçaltında bir direnç gelişti demektir. Ve o direncin peşini bırakmıyor. bilinçaltı. Çalışacağımız noktadır işte orası. Oraya inmemiz gerekiyor.

O direnci kırmak gerekiyor. Eğer bir durumla, bir deneyimle sıkça karşılaşıyorsanız ne dedik? Orada bilinçaltının otomatik bir seçimi vardır. Örneğin işte çok geçmişten gelen bir suçlanma korkumuz vardır.

Sürekli sonuçta suçlandığınız deneyimleri kendimize çekmeye başlarız. Birileri sizi sürekli eleştiriyorsa değersizlik duygumuz var. Bilinçaltı inançlarımızla bilinçli inançlarımız aynı olmadığı sürece evrene, sisteme, ilahi alana bizden iki zıt mesaj yayılır. Ve istediklerimiz gerçekleşemez.

Bu nedenle bilinçaltımızda ne olduğunu bilmek çok ama çok önemlidir. Dirençlerin nerede olduğunu bilmek ve bunları çözümlemek çok ama çok önemlidir. Kuantum ve tasavvufun bu ders içindeki anlamı bunları nasıl çözeceğiniz değildir. Bunların anlamını anlamanızdır.

Çünkü bunun bir sonraki adımı tedavidir. Tedaviyi de terapiyle yapıyoruz. Ama tekrar ediyorum neden terapiyle yapıyoruz?

Çünkü bu iş psikolojinin alanıdır. Koçluğun, zavazingonun, zartlığın, zurtluğun değildir. Meditasyonun şunun bunun değildir. Bu iş psikoloji alanıdır.

Bunun dışındakiler insanları sakatlıyorlar zaten. Çünkü şimdi görüyorum işte hellim ekmek gibi, bizde hellim çok var ya, peynir ekmek gibi işte, hellim ekmek gibi koçluk, mentorluk, bilmem ne sertifikalar uçuşuyor her taraftan. Bir sürü yetkili makamlar, e-devlet. bile onay veriyor bunlara şimdi.

Olabilir ve meslektir. Kabul ediyoruz. Hiçbir sıkıntı yok bunda.

Ama tedavi sözcüğünü kullanamazlar. Tedavi yapamaz bir yaşam koçu. Mümkün değildir. Kendi tecrübesinden ve öğrendiklerinin sana yol gösterici fikirler verir ve alır. Bu kadar.

Tedavi psikolog işidir. Bunu kabul etmeyiz yani. O noktada tehlikeli. Şimdi eee Bilinç ve bilinçaltını konuşalım ve size bir sır vereyim.

Aslında bu sır değil. Tam aksine keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. İnanç yasası.

İnanç yasası tabii ki evrensel bir yasadır. Kuralını yüce Allah koymuştur ve kural şudur. İnanmak kabul etmektir. İnanmak bir şeyin varlığını kabul etmektir.

Her neye inanıyorsan onu kabul ettin demektir. Kabul etmediğin bir şeye inanamazsın. İnanmanın sınırlarını belirleyen ise Akıldır. Ölçüleri koyan da akıldır. Burası çok önemli değerli arkadaşlar.

Çünkü tam bunun üzerine isim ve tasavvuf koyacağız. Aklımızın altında bulunduğu gayptir. Zaten açık buna aklını yorma diyor. Sadece odur.

Aklına yatmayan hiçbir şey ya da akıl yoluyla ilerlemeyen hiçbir şey dinimizin parçası değildir. Hurafedir, yalandır, dolandır. Aman şeyh uçuyordu diyorsa birisi size gülümseyin o kafa uçuyor onundadır. Yani akıl yoluyla inanılması gerekiyor. Doğrusu budur ve gayb hariç onu Allah da belirledi sınırlarını zaten Kur'an-ı Kerim'de Allah da belirledi.

Onun dışında şey... Aklıma uyacak demektir. Şimdi biri oturmuş, Hz.

Peygamber'in hayatını yazmış. Hz. Peygamber'in hayatını yazarken, annesi onu doğuracağında deprem olduğu ve Kabe'nin içerisindeki yedi büyük tanrı bilmem neciğinin, heykelciğinin düşüp yıkıldığını yazmış.

Şimdi değerli arkadaşlar, Hz. Peygamber'in hayatını bilinmesi, yani hayatının nasıl bir şey olduğunu bizim bilmemiz, en erken zamanı Hz. Peygamber'in peygamber olmasıyla başlar, kendisinin 40 yaşında olmasıyla.

40 yıl önce onun annesi onu doğurduğunda bilmem neredeki pudun yıkıldığını birisinin bilmesi mümkün müdür? Akıl yoluyla soruyorum. Yani öyle bir şey olduysa bile ot ki kim dikkat etti de bak... Baktı ha ben onu görmüştüm de o gün de zaten pek mümkün değil. Teknik olarak da mümkün değil.

Akıl olarak da mümkün değil. Peygamberimiz kutsal mıdır özel midir bu söylediklerim bunu kapsamaz. O ayrı bir değerdir. O ayrı bir değerdir. Biz onun taşıdığı Allah sevgisini kutsallaştırıyoruz.

Peygamberi bir insan olarak düşünüyoruz. Zaten aksi olsaydı Allah melek falan gönderdi bize. İnsan seçme delçi olarak.

Biz onun insan kimliğini değil. İçindeki Allah sevgisindeki meseleyi büyütüyoruz gözümüzde ve onu çok seviyoruz ve çok kıymetlidir. Bu yüzden de bazı anlatımlarda tabii ki üst üste, üst üste, üst üste uyduruyoruz.

Yani büyütüyoruz hani derler ya şeyh uçmaz onu mürit uçurur. Anlatır mürit öyle gördüm ben şeyhi böyle gördüm aman Allah'ım sen de ona inarsın o da ona inanır falan. Hepsi sıradan insan aslında ama olur böyle şeyler.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar bu gibi kavramlarda da esas mesele aslında akıldır. Çünkü ne dedik? İnanmak kabul etmektir ve inanmanın sınırlarını belirleyen akıldır. Ölçüleri akıl koyar.

Ne olursa olsun bizim hayatımızda fiziki bir dünyada yaşıyoruz ve her şey belirli bir nizama, kurala göre hareket etmek. Yani yarın sabah kalkıp da biz burada inananlar kaç kişiyiz işte şu anda kaç kişiysek 30 kişi biz... inanıyoruz ki yarın sabahtan itibaren yer çekimi yoktur ve kabul etmiyoruz.

E ne olacak? Sabah yataktan uçarak mı kalkacağız buna inandık diye? Hayır.

Aklın, aklın devrek dışı kaldığı hiçbir inanç, inanç değildir. Yani buna inandık diye olabilir mi? Mümkün değil. Yani şimdi placebo diyeceğiz evet, tamam.

Ama o öyle bir şey değil. Yani placebo içine amacı yani tevekkülü alan, placebo içine mücadeleyi alan bir süreçtir. Mücadele için motivasyon aldığımız bir süreçtir.

Yer çekiminin kalkacağına plasyon etkisiyle biz hep beraber inandık diye yer çekimi kalkmaz. Ya da bizim üzerimizdeki etkisi ortadan kalkmaz. Yine öldürücüdür. Yine atlarsam düştüm de ölürüm.

Bu önemli. Ve fizik kurallarında bir temel vardır. Hareket kuvvetten doğar. Bir topa tekme attığımızda top kuvvet kazanır ve hareket eder. Burada kuvveti veren tekmenin kendisidir.

Su bulunduğu kapın şeklini alır. Bu da bir kuraldır. Bunu değiştiremeyiz. Biz farklı inanıyoruz diye yuvarlak bir kapın içine koyduğumuz suyu kare şeklinde durmasını bekleyemeyiz. Akıl ve fizik kurallarda değiştiren bir inanç, inanç değildir, hurafedir.

Bizde tasavvufla kuantumun birleşme nedeni budur. İnancın içine aklı koymaktır. Bakın tekrar edeyim, gaybı ayrı tutuyoruz. O kalp nöronudur. Beyin nöronu değildir.

Onu ayrı konuşacağız zaten derslerimizde vakti geldiğinde. Yani biz suyun kabını ne düşüncemizle değiştirebiliriz ne de biz öyle düşünüyoruz diye o kendi kendine değişebilir. Bunların hepsinin fiziki dünyada ispatları vardır. Gözle görürsün ve şahit olursun.

Bunlardan şüphe duyamayız ve kabul ederiz. Bazı hareketlerin kuvveti görünmeyebilir. Mesela insanda inanmanın sınırlarını belirleyen yer akıldır. Yani merkezi beyindir.

Ve burası süzgeç gibidir. İnanma süreci kabul etme ve inancı aslında etiketleme yeridir. Yani akıldan bazı bilgiler süzülür. Bir inanma sürecine gireriz.

Sonra kabule geçeriz onu. Ve arkasından... İnancımızı etiketleriz.

Nedir bu etiket? İşte babama duyduğum güvendir, kardeşimi sevmemdir, işte karıma inanmamdır, peygambere verdiğim kıymettir, Allah'ı kabul etmemdir. Tüm bunlar bilincimizin ardından adım adım kabule bizi götürür ve inancımızı etiketleriz. Böyleyse bu güvenilir biridir. Böyle böyle böyleyse ben Müslüman biriyim.

Etiketlemeyi orada yapıştırıyoruz. Kötü bir şey değil bu tabii ki sürecin kendisi. Bu inançların sonuçlarını karşımıza çıkaran yerse gönlümüzdür. Şimdi doğru geliyoruz.

Evet akıl şekli verdiği her şey oturttu ama inançların ortaya çıkışıyla bizi kabula getirdiği bu inançların sonuçlarını karşımıza çıkaran yer gönlümüzdür. Burada bilim insanları şöyle bir terim kullanıyorlar. Bilinç ve bilinçaltı. Bilinç ve bilinçaltı. İradenin inancımızı akıl süzgecinden geçirdiği yerdir.

Akıl süzgecinden geçirdiği yer. Bilinçaltı ise bu inançların yani kabul ettiğimiz gerçeklerin deposudur. Veya gerçeğe dönüştüğü yerdir.

Biri süzgeçten geçirir, hazırlarını netleştirir ama nereden? O... depodan alır bunu. Nasıl? Anneannen dini bütün bir insandır.

Deden şeyhtir. Amcan dinsizdir. Baban rakı işte öldü. Bunlar bilinçaltında birikenlerdir. Biz bunlardan süze, süze, süze kendimize bir inanç grafiği oluştururuz.

İşte kuantum bilimsel süzgeci bu süzgecin kullandığı yani bu Fiziksel bilginin kendisi bilinç ve bilinçaltı dediğimiz meseledir. Bu ikisi çok önemli. Bu depoda inançlardan oluşan ürünler var.

Örnek verirsek mesela bilinç çiftçi, inançlar tohumdur. Bilinç çiftçi de inançlar tohum ya da bilinçaltı da burada tarlanın kendisidir. Ne içersen onu biçersin işte.

Çiftçinin kendisidir. İnaşlarımız tohumlarımızdır. Bilinçaltı da tarladır.

Oraya neyi koyuyorsan oradan o çıkacak. Arpa ekip buğdayı beklemiyorsun oradan. Bu nedenle çocukların öğrendikleri, eğitilirken aldıkları bilgiler vs. vs. Tırnak içinde eleştirelim imam hatiplerin, çoluk çocuğun başına açtığı belalar.

Çok sınırlı din eğitimi verdikleri için. Her yere aynı açıdan bakmayı öğrettikleri için. Geniş açıdan bakamadıkları için.

Ne ekersen ona biçersin. O çocuklara hayatları boyunca dünyadaki bilim seviyesini öğretmediğin zaman, işte TÜBİTA bir şey yap dediğinde, Kur'an okudun, fasulye büyüklük bir şey yaparsın. Yani o çocuktan uzaya roket atmasını bekleyemezsin. Bu bilgi ona vererek işte arpa buğday meselesi gibi. Şimdi gelelim esas konuya.

Bunlar üvertürdü. Şimdi esas konuya gelelim. Siz bilinçaltını... Herhangi bir inancı göndermeyi başarırsanız, bu inancı bilinçaltı hemen işleme sokar ve sorgusuz sualsiz hayatınıza yansıtır.

Tekrar edelim mi bunu? Eğer bilinçaltınıza bir inancı göndermeyi başarırsanız, bilinçaltı bunu hemen işleme sokar, hiçbir sorgu sualeme hal vermeksizin hayatınıza yansıtır. Çünkü bilinçaltı hayatımıza yansıyan bir şeydir, düzenli ve sürekli olarak.

Mesela en basitinden, akşam yatarken ben sabah 7'de kalkacağım derseniz ve şüphe duymadan yatarken sabah tam 7'de uyandığınızı göreceksiniz. Şüphesiz yapabilecekseniz bunu deneyin. Herkes deneyebilir bunu. Ben 50 dakika sonra uyanacağım, 50 dakikalık bir şekerleme yapacağım deyip alarmsız yatarsanız 50 dakika sonra uyanırsınız. Eğer bilinçaltınız bunu yapabileceğinize inandıysa, inandırdıysanız bu kaçmaz.

Kimi insanlar hayatlarını böyle yaşıyorlar. bir zaman sahte ihtiyaçları yoktur. İnanıyorlar. Ben vaktimde uyanırım diyor. Niye?

Deneyimi de bunu onaylı gösteriyor. Yapmış bunu başarmış. Bir defa başarsan arkası geliyor. Burada yedide kalkacağınıza emin olduğumuz için bu inancı kabul ettiğiniz için bilinçaltı sizin bu emrinizi sorgulan hayata geçirir.

Ama burada tıpkı İslam'da olduğu gibi duada olduğu gibi esas olan nedir? Samimiyettir. İhlastır. Samimiyetle bunu yapmaktır. En küçük bir şüphe bunu darmadağın eder.

Şüphelenmeden bilinçaltına bu bilgiyi verdiğin zaman hemen bunu işleme sokar bilinçaltı. Bir yandan da ne kadar tehlikeli bir şey olduğunun farkında mısınız? Bu hacı hocanın, bu sahtekar hokkabazların insanların kanına nasıl girdikleri, nasıl tecavüz ettikleri, nasıl taciz ettikleri, onların malına, mülküne nasıl çöktüklerini böyle görüyoruz.

Çünkü sorgusuz, sualsiz, bilinçaltı, belli bir seviyeden sonra bu şıhtır, şeyhtir diye kendini yok peygamber ailesidir bilmem nereye satan bir takım soytarıların emrini bilinçaltı yönetiyor. Eve gidiyor, dayanamıyor. Hoca diyor ki buna, oldu. Sivaslı var mı aranızda?

Sivas'ta şeyh dedi ki... Ailenizin bütün mal varlığını dergahımıza bağışlayacaksınız. Dergah da benim üstüm olduğu için benim adımı yapacaksınız. İsyan edip giden 16 tane adamın 16'sı da 3 gün içinde bunu gerçekleştirdi. Eve gitti vicdan azabından deli oldu.

Ya hayır dedik ama ama ama niye? Çünkü adama inandılar geçmişte. Eve gidince bilinçaltı devreye girdi.

Sen bunu niye yapmadın? Sen bunu yapmalıydın. Doğrusu buydu.

Ya sen bu adamı sevmiyor musun? 6 yıldır sen bunun yanında değil misin? E sen bunu niye hizmet etmeyesin? İşte efendim Hazreti Ömer'de malını mülkünü peygambere verdiydi. İşte Ebu Bekir ile Hazreti Ömer mal vermekle yarışıyordu.

Biri yarısını verdi, biri tamını verdi. Hikaye anlat gitsin, anlat gitsin. Kendi kendine bilinçaltı kuruyor.

En sonunda gidip aynı adamların tamamı koçanlarını şeyhin üstüne yapıyorlar. Tabii sonra olaylar olaylar. Bin bir hikaye geçti ama dünya tarihine geçmiş bir şeydir.

Bu bahsettiğim bilinç ve bilinçaltı örneklerinde. Batılı yazarlar kitaplarda bile Sivas'ı yazıyorlar. Başka bir şey için yazmıyorlar. Bu hokkabaz yüzünden yazıyorlar.

İsimler ne kadar var. Avni bilmem ne. Hatta meşhur bir Avrasi ailesi vardır. Avrasi ailesi vardır.

Bizim Hatice sen tanırsın. Çok eskilerden de o da bir tane hanımefendi vardı. Soy ismi Avrasi.

Ankaralı. Eşi milletvekili miydi neydi? Yıllar önce beraberdi bizimle.

İlk seminere gelmişti İstanbul'a. Neyse o soy ismi oydu. Bunların ailesini kullandı.

Avras ailesi çok önemli bir ailedir İslam'da. Bu bahsettiğim hanım gerçekten öyle bir aileden gelir. Ama bu Hock Gavaz şey onların adını Avni Avrasi mi neydi böyle AAD'ye de logosu vardı.

Logo yapmış dergaha falan. Çöktü heriflerin malına ama yani şimdi burada alanda kabahat var da verende de yok mu? Bir de ona bakmak lazım.

Adam vereceksiniz demiş onlar da vermiş sonra da gidip itiraz etmişler. Bu bizi kandırdı diye. Polis bunlara soruyor.

Okudum ya tutanaklarda, kitaplarda konu oldu bu. Tutanaklarda polis soruyor bunlara, sizin bu koçanı gidip bu adamın üstüne yaparken yanınızda biri var mıydı? Hayır diyor.

Kendi iradenle gittiğin adama koçanını devrettin, adama götürüp imzalattın hatta adam evindeyken ve onun üzerine yaptın. Sonra da gelip diyorsun ki beni kandırdı. Polis diyor ki nasıl kandırdı, kaç yaşındasın?

  1. Çocuk musun sen? Lollipop mu verdi sana? Kendi iradenle gittiğin malını adamın üzerine yaptın. Adam diyor ki ben istemedim hepsi getirdi yaptı diyor ne yapayım almasa mıydım diyor adam yüzsüz. Bu tam budur işte bilinç ve bilinçaltı meselesidir bu.

Çok daha zor hayata geçecek gibi duran inançları da bilinçaltı hayata geçirir. Bilinçaltı için zorluk ya da kolaylık diye bir kavram yoktur çünkü. Çünkü matematik zeka çalışmıyor bilinçaltında, duygu çalışıyor. İstemek bir duygudur, arzu etmek bir duygudur, heyecan duymak bir duygudur, hırs bir duygudur.

Matematik yoktur bilinçaltında, mantık, özür dilerim, matematik yoktur, mantık yoktur, o duygularla hareket eder. kötü ya da iyi de yoktur orada. O neyi gönderirseniz onu kabul eder ve sorgulamaz.

Yeter ki samimi gönderin. Bunu neden söylüyorum? Çünkü pozitif anlamda kullanmamız gereken bir şey bilinçaltı.

Negatifleri toplayıp bela oluyor ama bunun tersini düşünelim. Pozitif anlamda ben başaracağım. Ben tamamlayacağım. Ben bu notu alacağım. Çocukları düşünün.

Hani bir taraftan da bilinçaltına bu kodu gönderdiğinizde alıp sizi uçuruyor. Ve dikkat edin inanılmaz şeyler oluyor. Mesela atlama nedense bir teko geldi. En son izlediğim maç olabilir yani.

1988'de Galatasaray bir takımla oynuyordu. 3-0 yeniliyordu birinci yarıda. Çocuklar içeride biz bu maçı alacağız diye bar bar bağırıyordu Galatasaraycı futbolcuları soyunma odasına. Bir çıktı 4-3 maç aldılar. Sinerjidir bu.

Sinerji dediğimiz kavramdır bu. Beşinci güç. Sinerji dediğimiz meseledir bu. Bir araya getiren bir duygu, bir sarma bir...

bir şey gibi bir sesin içine alır sizi ve güçlendirir. İşte bu da ortak bilinçaltı. Bir ev satacağınızı ve müşteri aradığınızı farz edin.

Eğer bu evi satacağımıza dair güçlü bir inancı şüphe duymadan bilinçaltımıza yollarsak bu evi satacağımıza emin olabiliriz. Bilinçaltına bir inancı yolladığınız zaman bu mutlaka bilinçaltının karşınıza çıkarıp yapacağı, yaptırmak için doğru seçeneklerle sizi yola sevk edeceği demektir. Peki gelelim bilinçaltına bir inancı nasıl yollarız?

Ne yapmamız lazım? Nasıl bilinçaltına yollarız? Size büyük sırlar veriyorum hanımlar dikkat edin farkında mısınız? Büyük sırlar veriyorum size.

Bütün işin sırrı bilinçaltında. Geri kalan her şey... Dünya ne anlatırsa anlatsın bu dediğimin üzerine.

Yani bunu bir tek ben bilmiyorum, bunu bilen biliyor herkes de. Ama bunun üzerine bir hikaye yoktur. Çünkü her şeyin temelinde bu konuştuklarımız var.

Bunun üzerine ne inşaat fark etmez. Hepsinin temeline bunu atman gerekiyor. Bunu atmalıysan yukarıdaki inşaat deyince bir şey sana ait değil. O yüzden temele bakmamız gerekiyor.

Bilinçaltına bir inancı nasıl yollarız? Bu tabii önce sizin... İnanma becerinize aittir. Yani inanma becerinize bağlı bir durumdur bu. Dediğim gibi maksat burada inanabilmektir.

İnançlara nasıl kılıfı geçirirseniz işiniz zordur. Yani inanmanız gereken bir şeyi soru yağmuruna tutmaya başladıysanız sizi şüpheye götürür. Şüphe inanma güdüsünün zaten en başında %51'ini yok eder. sorgulamanın sıkıntısıdır bu.

Sorgulamak yanlış bir şey değildir. Ama bahsettiğim benim hep pozitif eğilimlerdir. Unutmayın yani sorgulama dediğimiz normalde nedir? Bizi hayatta tutan, hayatta kalırız şüphe koruyucu bir şeydir.

Doğruya erişmemizi sağlar, manipülasyondan bizi korur. Burada bahsettiğim ben bu sınavda şu çalışma sistemiyle başaracağım. Acaba başaracak mıyım?

Bitti bitti bahsettiğim pozitif yönelimlerimize getireceğimiz sorulardır. Ben bu eğitimi alıp ben bu eğitimin sonucunda böyle böyle böyle yerlere geleceğim. Yahu ama gelebilir miyim? Bitti bitti çöp bitti bitti yaraladınız bilinçaltınızdaki güveni. Bilinçaltının burayı da not edin bilinç düzeyinin özgüveni başkadır.

Bilinçaltının özgüveni başkadır. Bilinçaltının özgüveni sürekli hareket halindedir. Dün iyiydi bugün yerle bir edebilirsiniz.

Bilinç düzeyinde öyle değildir. İnsanlar geldiğinde, yani hadi çok böyle abartmayayım ama, sadece özgüvenden dolayı bir sıkıntıyla geldiğinde, bir senesta çözebiliriz bunu. Bir tek seansta oturduğunda karşınıza bir seans sonra özgüveni artırmak mümkündür.

Bu yapılır mı? Terapileri genellikle tercih edilmez. Hiçbir şey bir seansta tercih edilmez. Neden? Bir karşınıza oturduğunda, belki anlatmışımdır daha sizlere, biri karşımıza oturduğu zaman binlerce, on binlerce, işte altmış bine yaklaştı insan gördükten sonra seansta birebir hep derim yakın, alma modelinden, kullandığı parfümle, saçından tercih ettiği gözlüğe...

Adamın bıyığından sakalına kadar. Bütün hikayesini okumak mümkündür. Ama birinci seansta karşınıza oturup bunu yapamazsınız. İnsanlar korkar.

Ve inanmaz ve güvenmezler. O yüzden bunu yaymak zorundasınız. Yavaş yavaş. Git gel de bir daha konuşalım. Yavaş yavaş anlatmak zorundasınız.

Sizi, size ve söyleyeceklerinize güvendiği zaman onun karakteriyle ilgili teşhisler koyarsınız. Yoksa aslında bunu ilk 10 dakikada bilirsiniz. Ama söylemezsiniz, söylememelisiniz.

Korkar, sizi falcı gibi düşünür. Bir şeyler bir şeyler bildim, at da tuttu falan gibi olur. Güvenini sarsarsınız, erken olmaz mı?

Münetçim değiliz, teknik ve bilimsel bir şey söylüyoruz. O zaman biraz zamana yaymamız gerekiyor ki güvenini kazanalım ve ona ne olduğunu anlatabilelim meselenin. Dolayısıyla buradaki bahsettiğim soru meselesi bu pozitif psikolojimizi dağıtan sorulardır.

Eğer yeterince inanmayı başarabilirseniz... Mucize diye adlandırılan şeylere bile tanık olabilirsiniz. Çok yaşadım, çok yaşattım insanları.

Hakikaten inanmayı öğrendiklerinde hayatlarının nasıl değiştiğini arkadaşlar binlerce defa tanık oldum. İnanılmaz şeyleri başardıklarını sadece konuşarak, sadece konuştuğum için. Neden? Güvenleri netleşti.

Çünkü şudur, oturup 40 dakika, 50 dakika, 1 saat... 10 saat seans yaparsınız. Yaparsın edersin. Kapatır zoom'u.

Yapabilir miyim acaba? Bitti. Çöp. Çöp.

Bitti. Bitti. Küçücük, minicük, çok taze bir örnek vereyim size. Kadın bana diyor ki karşımda bugün bir saat kadar önceki bir yazışmadan bahsediyorum. Hocam bugün iyi değilim.

Cevap veriyorum. Nasılsın peki? Hocam diyor genel olarak iyiyim ama işte ekonomik olarak ödemelerimi yapamadım.

Yapmaya çalışıyorum. Moralim bozuk. Cevap veriyorum. Diyorum ki zor ama konuşmuştuk.

Geçecek. Mücadeleye devam etmen gerekiyor. Hocam geçecek mi bilmiyorum.

Bak yıkılmış artık burada. Hayat enerjim kalmadı. O kadar romantik bir söz ki.

Nedir bu hayat enerjisi kalmaması? Nedir? Oyun oynuyoruz da enerji bitti, vıt vıt vıt vıt öldük mü?

Var mı böyle bir şey realitede? Hayat enerji nedir bu? İşte öğrenilmiş, çaresizlik bir cümle, romantik bir cümle öğrenmişiz. Hayat enerjim kalmadı.

Nedir bu yani? Neresi bitti bunun? Söyle bana.

Nedir bu hayat enerjisinin kalmaması? Kendine bunu söylersen enerjik olmayı nereden bekleyeceksin? Nasıl çözeceksin bu işi?

Devam ediyorum. Diyorum ki işte aha benim diyor kalmadı diyor tamam mı? Cevap veriyorum kendisine.

Bu arada bu söylediğim gerçek. Diyorum ki bugün akıl hastanesinde 33 yaşında bir kadın kucağımda öldü. Bugün. Gerçek bu söylediğim sıra. Ama ben ondan 15 dakika sonra başka bir seansa girdim.

Niye? Hayat devam ediyor. Üzülmedim mi? Pek tabii ki üzüldüm. Ama üzüntümün davranışımı değiştirmesine izin vermem.

Ben üzüntümün davranışına devam etmedim. Ben onu yönetmek zorundayım. Hayat böyle bir yerdir. Ben onu yönetmek zorundayım. Bana diyor ki mesajda Allah yardımcımız olsun.

Tamam ama ben Allah'ın bana yardım etmesi için ona elimi uzatıyorum. Sense hayat enerji bitti değilsin. Yani sen de uzat.

Yani neden bunu böyle tokat gibi söylemeye ihtiyacı duydum kendisine? Yani ay sonu borcumu ödemedim dediğinden daha büyük dertler var bu dünyada. O kadının çoluğu çocuğu vardı. O kadının eşi vardı.

O kadın hastaneye... zihinsel bir sıkıntısını ortadan kaldırmak için yatmıştı akıl hastanesine. Ama beklenmedik bir şey gelişti. Meclisler dolayısıyla burada her derdin üzerinde yaşanacak şeyler var. Bu yüzden yaşadığımız sürece mücadeleye anında devam ederiz.

Şimdi bir yıkılayım da sonra kalkarım diye bir şey yoktur. O yıkılma anda neler kaybedersin? Bilinçaltın resetlenir, kendi resetini atar ve ne yapar?

En tehlikeli duygularla seni tekrar donatmaya başlar. Koruma altına alacak ya korkutur, hasta eder, kaçırır. Neler neler yaşatır sizi.

Hastalığa yakalansanız ve bu hastalıktan kurtulmak için sağlıklı olduğumuza dair güçlü bir inancı bilinç altınıza yollarsanız emin olun o hastalık da gider. O hastalık da güç kazandırır. O hastalık en kötüsü bile yeterince sizi kolay yenemez. Yenemez. Bunda da çok şahitliğimiz oldu.

Yani hala daha var. Mesela 6 hafta dediler ya, bu bitti dediler. Metastas, 3. defadır metastas yapıyor. Bir kanser hastası, hücreler üzerinde oynayan bir kanser üstelik.

Yani kan kanseri, Allah hepimizden uzak olsun, düşmanımıza veresin inşallah. Ve bu kanseri 3 defa metastas oluyor. Ve 4. evre...

Dördüncü evrenin üzerinde konuşulan bir evre yoktur ama dört artı denen bir evre var. O ne demektir? Geçen hafta ölmesi gerekirdi ama yaşıyor gibi bir şey. Yedi yıldır yaşıyor bu kadın.

Yedi senedir. Bunun normaldir. Geçen hafta ölmüş olması dediler tarihinin üzerinden. Yedi sene geçti.

Ve kanserle yaşamaya devam ediyor. Hastalık devam ediyor vücutta. Öldürmedi kadını. Neden öldürmedi kadını?

Kadın dedi ki benim bebeğim var. Bu bebeği büyüteceğim dedi. Bu bebek beni hatırlamadan gitmem dedi bu hayattan. Neler öğretti bana kadın. Ben ona terapi veriyorum, o bana öğretiyor.

Kadının bir inanç direnci oluştu ki, bir güç oluştu ki, o çocuk beni hatırlayacak dedi. Annemi hatırlamıyorum, dedirtmeyeceğim ben evladıma. Çünkü ben öyle büyüdüm dedi. Bakar mısınız? Hadi bakalım nedir o aile bilmem neciler.

Anne kaderini mi yaşıyor bu kadın? Kesinlikle hayır. Peki kadın şöyle kaderini mi değiştirdi? Hayır.

Elini doğru yerde Allah'a açtı. Mücadeleden vazgeçmedi. Hikaye bu.

O yüzden ufak tefek... O direnç çok önemlidir. Şimdi hep beraber maşallah deyin önce. Nazar değmesin bana.

Sonra söyleyeceğim size. Dediniz mi? Aferin.

Hayatta hiç kimse... bu kadar kişisiniz karşımda. Yüz yüze de çok görüştük.

Kamplarda da beraber olduk. Gezdik tozduk. Birbirimizi iyi biliriz birçoğumuza.

Bir kişi hayatım boyunca beni yoruldum sözcüğün ağzından duymadı. Hiç kimse duyamaz. Yoruldum eridim bittim hayatta enerjim azaldı falan.

Hiç böyle bir şeyim yoktu. Realite neyse o. Bunu bitirmem gerekiyorsa bu bitirilir. Hastayım.

Daha dirençli olmam gerekiyorsa daha dirençli olunur. Allah'a şükürler olsun. Talebini yapıp buna inanacaksın.

O sana yardımcı olacak. Çünkü unutmayın kısmetimizi, nasibimizi belirleyen de niyetimizdir. O niyetten oluşur nasip. Başka türlü oluşmaz.

Sen neye niyet edersen nasibin odur artık. Sen hastalanıp yatmaya niyet edersen, enerjinin bitmesine niyet edersen yapacak bir şey yoktur yani. Neyse o gidecek.

O yüzden neyi biliyoruz biz? Her şeyin bir zamanı vardır ve inandığınız şeyin de bir oluşma ve gerçekleşme zamanı vardır. Yani bu süreci destekleyen bir de sabır unsuru devrede.

Vücuttaki yaranın bile bir iyileşme zamanı var. Yani hayatta geçecek inançlar, hayatınıza geçecek inançlar zamanı geldiğinde mutlaka gerçekleşecek. Şimdi siz bana şunu dersiniz, işte bana otobüs çarptığında ölmeyeceğim diye bir inancım olsa ölmeyecek miyim?

Ben de size bunun karşılığında şunu söylerim. Sizin bu inancınızda gerçekten bir samimiyet var mı? Buna gerçekten inanmayı başardın mı?

Çünkü akıl burada devreye girer ve otobüs çarptığında öleceğini söyler sana. Gerçekten zaten bu samimiyette olamazsın. Otobüsü üstünden geçir ama ben ölmem diyemezsin. Çünkü bundan hemen soru işaretini basarsan akıl ne dedik başında?

Akıl yoksa olmuyor mu dedik. Aklın sınırları içerisinde olur tüm bunlar. Böyle şey nedir o? Gayıplar alemi değildir, o bizim değil söyledim, o bir yerde duruyor, konuşacağız. Dolayısıyla o başka bir şeydir, bu başka bir şeydir.

İkisini birbirinden zinhar ayırmak zorundayız. Akıl burada devreye girer ve sizin otobüs altında kalacağınızı ısrarla söyler, buna inanmazsınız. Yine siz bana dersiniz ki mesela ben suyun üstünde yürüyeceğim, buna inanıyorum. Ne kadar yürümeye çalışmazsanız da batacaksınız.

Neden? Çünkü fizik kurallarına aykırı bir inanç olmadığını söyledik. Yani ne dedik? Sabah kalktığımızda biz inanıyoruz diye gerçek yemeği kalkmaz.

Biz suyun içinde yürümüyoruz, uçamayız biz inandık diye. Fiziki kurallar esastır. Bunun dışına çıkma şansımız yoktur.

Burada bilinçaltı fizik kurallarının hepsini kullanır ve sizin inancınız ne kadar kuvvetliyse o kadar fizik kurallarını zorlar. Yeterince inanmayı başarabilirseniz ise imkansız gelen şeyler bile mucize gibi hayatınıza girer. Ancak tekrar edeyim yaşadığımız gezegenin fiziki kuralları hariç inandı diye kimse uçmaz. Bu kadar.

Eğer bir inanca inanmak istiyorsak ve inanmakta başarısız oluyorsak o inanca inanmayı isteyerek başlayın önce. Yani inanarak değil de olabilir çünkü bu. İçgüdüsü olabilir. İnanmayı isteyin önce. Farkı anladık değil mi?

İnanarak değil inanmayı isteyin önce. isteye yani bir şeye inanmaya zorluyoruz kendimizi ve olmuyor. İnanmaya zorluyoruz ve olmuyor. O zaman önce inanmayı istemeye başlamamız gerekiyor. Bir önceki adıma geçmemiz gerekiyor.

Yola çıkabilmemiz için bir önceki adım. Yani inanmak istiyorum diye bilinç altına devamlı telkin vermek tekrar ederek mesajlar yollamamız gerekiyor. Burada güven devreye giriyor. Güvenin.

Güvenin çünkü Yüce Allah her şeyi senin için yarattım diyor. Halifemsin diyor. Güvenin sistem bizim için çalışıyor.

Onunla akıştaysam o sistemden fayda anıyorum. Ona zıtsam o sistemin zararını görüyorum. Bunun ortası yok.

Kendini bırak sistemin parçası olsun. Duramazsın ne dedik? Hatırlayın bakalım.

Ta ilk derslerimizden beri yıllardır evrenin, kainatın, yüce Allah'ın yarattığı ilk iki kural hareket ve ahenk dedik. Hareket edeceksin de durma yok. Süreklilik halinde olacak bu hareket.

Yani duramam ben. Durma diye bir seçenek yok. A ve B var.

Ya bu akıntıya kendini teslim edeceksin ya da tersine yüzmeye çalışacaksın. Derede denizde bile tersine yüzmeyi beceremezken hayatın akışına karşı nasıl yüzeceğiz? Yani bir inancı bilinçaltına yollamanın en güzel yolu tekrar etmek ve şüphe duymamaktır. Akşam uyumadan hemen önce ve sabah kalktığınızda en az birkaç defa tekrar edin.

İnaşlarınıza ecek, acak gibi zaman eklerini koymayın. Yani yapacağım, inanacağım gibi kelimeler değil de, şimdiki zaman ve geniş zaman ekleriyle cümleler koyun. Mesela yapıyorum, yaptım, sahibim gibi. Korku ve şüphe duyduğumuz anda bu inancı tekrar etmemiz gerekiyor. Yani diyelim ki yapamaz gibi hissettin.

Hayat enerjim bitti değil. Öğrendiğimizi tekrar edeceğiz. Aman da ben bittim aha da şimdi yapamıyorum değil. Orada en başa dönüyoruz.

En başa. 10 gündür uyguladım bunu. 11. gün amanın hayat enerjim bitti ben galiba yapamayacağım dedin. Sonra 2 saat sonra yok yok tamam ben tekrar devam ediyorum dedim.

Hikaye bitti o iş. En baştasın. En baştasın çünkü hafif hafif ılımaya başlayan bilinçaltındaki o su, su gibi düşün bunu, pat diye donduruldu sayende bir daha o buzlar erimesi gerekiyor ve bir şok verdi ona ve dondurduğun o ılık suyu bir daha ısınacak, bir daha eriyecek, tekrar kıvamına girecek ve kaynayacak da olacak. Yani bunu yaptık kesintiye uğradığı anda en başa dönersin. Bir şey değil ben yarın devam ederim, yok böyle bir şey, bilinçaltı bunu anlamaz.

Bilinçaltı... Ne olur? İpleri sana bırakmak üzereyken senin ona verdiği tutar. Tak diye tutar ne zamanki gibi. Bunlara başlamadan önceki gün gibi asılır.

Hafif tutmaz. İki saattir ben vazgeçtim ve yerleri dibe vurdum ve hayat enerjim bitti ben bunu yapamayacağım mahvoldum diye ağla hep sızlamaya başladım. İki saattir. Ama o iki saatteki ipleri ben verdim de bilinçaltı on gün önceki kadar kavramıştır o ipi bitti. Tekrar başlamak zorundayım.

Sonu yok bu işin. Yani ben bunu yaptım da tekrar başaramayacağım diye bir şey söz konusu değil. Yeniden başlarız, yeniden o yolu kat ederiz. Ama zaman kaybederiz.

Zamandan çok ne var değil mi? Zamandan az ne var aslında? Korku ve şüphe duyduğumuz anda ne dedik?

Bu inancı tekrar tekrar tekrar edeceğiz ve yeniden asla nasıl diye düşünmeyeceğiz. Siz sadece o istediğiniz şeye şu an sahip olduğunuza inanın. Olacağınıza da diyelim.

Varmış gibi inanmakındayız. Fakat çok da kasmadan, zorlamadan, kaygı duymadan, rahatlayarak. Bu bilinçtir ve yavaş yavaş oluşur.

Beklenti içine de girmeden. Çünkü beklentinin içinde de bir korku ve şüphe vardır dayıma. Sadece emin olun ve zamana bırakın. Bunu düşünebiliyor musunuz?

Amin sözcüğü emindir dedik ya hatırlarsanız. Emin demektir. Duayı bitirdiğimiz anda amin deriz. Yani sonucumu görmeden Yaradan'a güveniriz. Benim için ben gönderdim.

Olsa da olmasa da benim için razıyım ben demektir. Emin sözcüğü Hz. İbrahim'den beridir var.

Amin sözcüğü Hz. İbrahim'den beridir. İnanışların bir İbrahim'i makama yani tek tanrılı bir dine dönüştüğü günden beridir amin deniyor dua.

O günden beridir biliniyor bunun ne kadar uygulanması gerektiği. Sadece emin olun ve zamana bırakın. Bu arada tabii siz tabii ki bu inancın kulplarına yani gerekli vasıta ve şartlarına da riayet etmelisiniz. Yani ne demektir bu?

O sınavı geçeceğime inanıyorum ama çalışacağım da. Tek başına inanç fiziki dünyada geçerli değil. ahirette bilmeyiz. Gidince göreceğiz.

Sadece inanarak ne halt edeceğimizi ama bu dünyada tek başına inanmak yeterli değil. Çünkü işte arabanı değiştirip daha güvenli bir arabaya geçmek istiyorsan, elindeki araba çok masrafçı kıyaslıyorsa, bunu hak ettiğine inanıyorsan helal paranla bunu kazanmak istiyorsan ve bunun duasını yapıyorsan o ekonomini iyi yapıyor. Çünkü bunu Allah'tan istediğinde sabah kapına bir anahtar bırakmaz Allah sana oraya giden kapıları açacaktır.

İhlasla bunun istediğine inanacaksın. Çalıştığın paradan buna da bir şey ayırabileceğini düşüneceksin. Bu çok önemlidir. Aranızda örneklerini yaşayanlar var. Eve çökmüş bir uğursuzluk, bir adaletsizlik, bir kötü duygu olduğunda 10 lira kazanıyorsan 15 lira harcıyorsun.

Ne zaman ki o uğultu, o sis evden kalkar, eve huzur oturur, aynı 10 liraya kazanıp, aynı 10 liraya kazanıp 5 lirasını harcıyorsun. Hayatında aynı standartta devam ediyor. Buna bereket diyoruz.

Bereket böyle bir şeydir. Bereket huzurla gelir. İnanmakla gelir.

Hayatının değiştiğine, güzelleştiğine, her şeyin daha mutlu bir yola evrildiğine inanmakla bereket gelir. Huzur gelir ve benzeri. Bilinçaltı bütün kainatla bağlantı halindedir değerli arkadaşlar. ve inancımızı destekleyecek her türlü vasıtayı arar ve bulur.

O her yerde net röptedir. O bulur bizim için. İstediğimiz yere gitmemizi sağlayacak her vasıtaya o hakimdir, arar ve bulur.

Farz edelim bekarlara bir bakayım. Var yeterince bekar aramızda eş bulunmadan bahsedelim hadi. Farz edelim ki... bir eş arıyorsunuz ve eşinizin özelliklerini belirleyip o eşe kavuşacağınıza inanmışsınız ve bundan da hiç şüphe duymuyorsunuz. Bu eşi bilinçaltı sizin karşınıza çıkarmak için bütün bağlantılarını kullanmaya başlar.

Her yere frekanslar yollar. Aradığınız eş profiline uyan adayları sizin karşınıza tek tek çıkarmaya başlar. Bir gün önce böyle bir niyetin yokken kimsesini aramız sormazken Hiç kimse merhaba demezken, bir kişi mesaj atmazken bir gün sonra bu inanca sahip olduğun için adamlar sana selam vermeye başlar. Çok ciddi söylüyorum bunu.

Çok denenmiştir, çok uygulanmıştır, çok başarılmıştır. Eğer o enerjini buna sevk edersen hemen bu olmayamıştır. Sizi dürtü, istek, rüya ve size kıymet, size kısmet ya da fırsat gibi aniden gelen şeylerle hedeflere götür. Buna inanın.

İster inanın ister inanmayın demiyorum. Buna inanın. Çünkü hayatınızı değiştiren bir bilgidir bu.

Doğrudan doğruya hayatınızı değiştiren bir bilgi. Her şeyi değiştirir ve alır sizi hayatınızda muazzam bir yere taşır. Çok muazzam bir yere taşır.

Burada tekrar edelim biraz. Bilinçaltımızda her şeyi doğrudan doğruya, yani bütün güzellikleriyle kabul etmemiz, inanmamız, Ve bu inanma çerçevesinde de kendi bilinçaltımıza kendimizin yardım etmesi gerekiyor. Yani bu ne demektir? Eğer ben gider de dersem ki ya benden bir şey olmaz. Kimden yardım alacağımı, etrafımdakiler mi bana senden bir şey olur diyecek?

Ben kendime bunu söylerken zaten %50 bir negatif diyeyim. Bir başkasının bana söylemesinden etkilenmem kolay olmayacak. Kendime bunu söylemeliyim.

Şimdi bunun dersimizin sonunda, bunun bir tasavvuf tarafına bakalım. Tasavvuf bize, İslam bize neyi öğretir? Öğretisi nedir?

Zikirdir. En büyük zikir nedir? Allah'ı zikretmektir. Allah'ı zikretmenin en büyük şekli nedir? Kur'an-ı Kerim okumaktır.

Neden değerli arkadaşlar? Çünkü az önce bahsettiğimiz bütün bilinçaltı fonksiyonları sakin ve güvenilir bir alanda kendini hissettiğinde gelişir. Dolayısıyla eğer Kur'an okursan Kur'an okuma esnasında sakinsin, kanlı bıçaklı bir duyguyla Kur'an okuyamazsın.

öfkeliyken, çok gerginken Kur'an okuyamazsın. Ya okursun sakinleşirsin ya da sakinken okumayı tercih edersin. Ve Kur'an seni bir ahenge sokar. Kur'an duygularını, düşüncelerini, bilincini ve bilinç düzeyini bir dengeye alır.

Neden? Çünkü inanırsın Kur'an'ın bunu yapacağına ve sakinleşirsin. Bir düzene sokar senin bütün frekans dünyanı. Bu bir zikirdir.

Allah'a zikretmenin en önemli yolu. Sonra esmaları zikredersin. Herkesin kendi esması var.

Herkes kendine özel esmasını zikreder. Tüm bunlarla hayat akışını bir ahengin içine alırsın. Ne demiştik? Hareket ve ahenk.

Kainatın iki ana kuralı. Bir ahenge alırsın hayat akışını. Bu ahenge aldığında zaten huzur gelir.

Bu yüzden tasavvufta, dinde zikir en önemli ibadet şeklidir. Her şeyden önemli bir şeydir. Kur'an da önemlidir pek tabii ki. Çünkü namazı da Kur'an öğretir. Namazdan da öyle.

Çünkü en önemli şey Allah'ı zikretmektir. O da Kur'an okuyarak en iyi olur. Esmalar ve zikirler çekilir tabii ki o ayrı.

Ama en büyük zikir yöntemi Kur'an okumaktır. Çünkü bizi alır, bilinç düzeyi, bilinçaltı hepsini stabilize edip bir tek yörüngeye, bir tek frekansa sokar. Ne demiştik hatırlayın bakalım. Evet. bilincimiz başka bir şey, bilinçaltımız başka bir şey istiyorsa sistem bize yardımcı olamaz.

Sana annen baban bile yardımcı olamaz. Yani bir şeyi ve zıttın aynı anda istiyorsan. Yani şunu istiyorsun. Diyelim ki yeni yıl geldi. Çocuğun senden ne bileyim ben işte Playstation denen Zavazimga'dan istiyor.

Sonra soruyorsun. İstemiyorum diyor. Sonra istiyorum diyor. Sonra istemiyorum diyor. Başka söyleyebilir miyim?

Sen oğluna, çocuğuna, kızına yardım edemezsin. Bu kadar basit yani. Bir oyuncak alımında ona yardım edemezsin. Eğer ikircikliyse fikri karar verilemez. O yüzden biz de böyleyiz işte.

Kur'an da bizi bu ahenge sokar. Bilinç ve bilinçaltını bir ahenge sokup aynı frekansta olmamızı sağlar. Şimdi bilincin sana der ki, bir sıkıntı içindesin. Biri öldü, birini kaybettin.

Bilincin sana der ki, Ben bunsuz yaşayamam. Mahvoldum. Bittim. Dünyadaki en çok sevdiğimdir. Beni darmadağın etti.

Ne yapayım? Gideyim kendimi mi öldüreyim? Kafamı duvarlara mı vurayım?

Ağlayayım, sızlayayım, böğüreyim mi? Bilinçaltın sana der ki, bakın bu bizim sisteme yolladığımız bir mesaj. Allah'tan bunu mu yapayım diye sorguluyoruz.

Bilinçaltın sana der ki, Yasin oku, otur. Bir Kur'an oku, bir zikret Allah'a bir zikret. Bir sakinleşelim bakalım.

Sonra bakarız adım adım kararlarımıza, onsuz nasıl yaşayacağımıza. İki tanesi var, arada kaldın, hayatın ilerlemez. Buna bilimde de depresyon denir. Yaz süreci depresyonu, kilitlenir kalırsın. Bu ikisini dengeye sokman gerekiyor.

Atacaksan kendini atacaksın yani. İkisinden miyini tercih etmen gibidir. Ama sana bilinçaltın orada, olgunlukla bunu verir.

Git bir zikir yap, bir rahatla. Neden bu dualar okunur? Daha sonraki derslerde size...

kuantumla yassin arasındaki meseleyi anlatacağım. Yassin'in öyle bir kuantum değeri vardır ki inanılmaz bir frekans taşır. İnanılmaz bir frekans taşır.

Dolayısıyla her ikisini de yani bilincimizle bilinçaltımızı bir arada tutmak zorundayız. Aynı denge ve frekansta. Şimdi iki ders yapmaya çalıştım bu akşam. Gelecek hafta Allah kısmet ederse Size bilinçaltıyla ilgili evrensel yasaları anlatacağım.

Bilinçaltımızın nasıl kayıt tuttuğunu anlatacağım. Bu nedir? Önlemler almamızı ve aldırmamızı sağlayacak. Yani kendimiz için bunu öğreneceğiz ama başkalarına da hizmet edeceğiz.

Yani bilinçaltında nasıl kayıt tuttuğunu öğrendiğin zaman karşındaki insanın da o söylediğini, bilinçaltında nasıl kayıt ettiğini çözüyorsun. O zaman kod etmene gerek kalmıyor. Birkaç cümleyle aydınlanabiliyorsun. Bol sırlı...

Dersler geliyor Allah'ın izniyle adım adım. Evet çok teşekkür ederim bu akşam da katıldığınız için inşallah. Böyle ara verdiğimiz için zaman zaman yapamadığım için çift yaptım.

Bugünkü biraz yol kat edelim. Çok zaman kaybettirmeyeyim size. Heyecanınızı da şeye tutalım biraz.

Allah'ın izniyle gelecek hafta yine birlikte olacağız. Şimdilik hoşçakalın.