Gençler merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Hücrede kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugün madde alışverişlerinden bahsedeceğiz.
İlk videoda aktif taşımaya kadar gelmeyi düşünüyorum. Sonra aktif taşıma, endostoz, egzostoz ikinci video olacak. Üçte bilimsel çalışmadan bahsederiz. Dörtte de checkpoint ve soru çözümleri olur.
Hadi gelin birlikte öğrenelim. Akıcı mozaik zar modeli denilen bir model var. Bu modele göre bilayer yani iki katman şeklindeki fosfolipid tabakası var.
Ve fosfolipid katman içerisinde benimle beraber yazın lütfen. Serbest yani hareketli yani yeri değişen proteinler protein ve lipidlere bağlı. Hücrenin dışına doğru konumlanmış karbohidrat içerir.
O zaman hocam zarın temel yapısı lipit protein karbohidrat. Doğru. Peki hangi lipitmiş? Fosfolipit. Bakın zarın yapısında nötral yağ bulunmaz.
Fosfolipitler de şu şekilde hatırlatayım size. Bir fosfat içeren baş kısmı burada gliserol vardı. Yani hidrofilikti.
Öyleyse zarın iç tarafı ve dış tarafı şu şekilde su ile temas ettiği zaman sudan kaçmayan yapılara sahip. Peki hocam iç tarafına bakalım. İç tarafında şu şekilde bakın sarıyla çizilmiş olan suyu sevmeyen hidrofobik kısımlar var. Yani yağ astık kuyrukları var. Neye dikkat etmen lazım?
Sabit stabil bir yapı değil. Proteinler sürekli hareket ediyor. Yani T eşittir 0 anında şuradaki protein, T eşittir 5 anında şuraya geçmiş gibi düşünebilirsiniz.
Ve yine kilit bir cümle. Karbohidratlar serbest değil. Lipit ve proteinlere bağlı hücre zarının dışına doğru.
Yani hocam bak protein, karbohidrat bunun adı ne oldu? Glikoprotein oldu. Başka bir yerde şurayı temizleyelim tekrar görün diye. Burada lipit var.
Burada karbohidrat var. Bunun adı nedir? Glikolipid hocam.
Peki bu glikoprotein ve glikolipid neydi? Reseptör. Hemen şuraya yazalım.
Glikoprotein ve glikolipid bunlar reseptör. Hücreye kimlik kazandırıyor. Antijenik özellik kazandırıyor.
Haberleşmeyi sağlıyor. Reseptör gibi davranıyor. Dikkat edeceğiz. Peki karbohidrat... Hayatlar serbest değil dışarı doğru bağlı dedin.
Proteinler yer değiştirir dedin. Zarda fosfolipid var dedin. Başka ne var hocam? Bak şurada kolesterol yapılar var. Hayvan hücre zarlarına özgü yapılardan bahsediyoruz.
Kolesterol dediğimizde şu şekilde. Ama hocam bitkilerde de kolesterol var mı? Kolesterol benzeri yapılar olabilir ama kolesterol hayvanlarla ilişkilendirilecek.
Peki bunların zardaki kütlece oranı nedir diye sorarlarsa? en çok protein Sonra lipit, sonra karbohidrat diyeceksiniz. Ne bakımdan? Kütlece hocam.
Peki. Hücre zarının görev ve özelliklerine baktığımız zaman dinamik, esnek, seçici geçirgen olacak. Reseptörlerle hücreler arası haberleşmeyi sağlayacak glikolipit, glikoprotein. Kim tarafından sentezleniyordu bunlar?
Golgi ve endoplazmik etkulum ikilisiyle. Burada tabii ki son şekli golgi verecekti. Madde alışverişlerinde görev alır hücre zarı.
Kanallı yapıya sahip proteinleri var. Taşıyıcı. proteinler var.
Bir de fosfolipid katmandan doğrudan geçebilecek maddeler var. Bunları yazmayın lütfen. Geçecek zaten bunlar konu içerisinde. Stoplazmanın bütünlüğünü sağlayan bir görevi var hücre zarının.
H ücre zarından madde geçişlerine baktığımızda bir takım kurallar görüyoruz. Aslında bunlar arkadaşlar çok da böyle modern bilgiler değil. Akademik kaynaklarda bunlar daha da detaylı anlatılıyor. Fakat okul kitabımızda geçtiği için ben bu şekilde yazacağım.
Küçük moleküller büyük moleküllere göre, atomlar iyonlara göre, negatif iyonlar pozitif iyonlara göre, yağda çözünenler çözünemeyenlere göre, yağı çözenler de çözemeyenlere göre zardan daha hızlı geçerler. Tabi burada neyi göz önünde bulunduruyorlar? Fosfolipid katman ve protein kanalları.
Geldim çeperin özelliklerine. Çeperli canlılar var tabi ki. Zarın dışında ekstra bir katman olarak düşünüyoruz bunu. Sert, hareketsiz, tam geçirgen bir yapıya sahip. Halbuki zar nasıldı?
Dinamik, esnek ve seçici geçirgendi. Böyle bir kıyaslama yapılabiliyor aralarda. Bulunduğu canlıya göre kimyasal yapısında değişiklikler gözlenebiliyor ve baktığınız zaman peptidoglikan dediğimiz bakterilerde...
Psodopeptidoglikan dediğimiz arkelerde, selloz dediğimiz bitkilerde, kitin dediğimiz mantar çeperlerinde görülüyor. Bir tane soru var arkadaşlar. O soruda şunu söylemişler. Aşağıdaki yapılardan hangisine bakılarak canlının bulunduğu alem saptanabilir? Siz çeper yapısına bakarak...
bunu yapabilirsiniz arkadaşlar. Hani şöyle bir canlı vereceklerse diyecekler ki bak bunun çeperi selilos. Önce aklına bitki gelecek.
İşte bunun çeperi kitin. Önce aklına mantar gelecek. Bunun çeperi peptidoglikan bakteri gelecek. Pseudopeptidoglikan arke gelecek. Yani arkelerde peptidoglikan çeper yapısı bulunmaz.
Bunu da arke bakteri ayrımını yaparken bir daha sınıflandırmada söyleyeceğim. Hücre zarından farklılaşan yapılara bakalım. Mesela sil, kamçı, yalancı ayak, mikrovilüs ve besinkofulu gibi yapılar. Siller bakın paramesyum en güzel örneklerden bir tanesi.
Paramesyumun hareket etmesini sağlıyor. Tabi her gördüğümüz sile hareket demeyeceğiz. Mesela kadınlarda fallop tüplerinde de tek gönlü çalışan yapılar var.
Dörlenmiş yumurtayı uterus'a doğru atan ya da bizim solunum yollarımızda mukusla beraber tozu partikülü, kiri, bakteriyi Dışarı doğru tek yönlü atan yapılar da var. Kamçıya baktığınız zaman bakın burada yine hareketi görüyorsunuz. Bu kim hocam? Bu da öglena.
Mesela spermlerde de kamçı vardı hatırlarsanız. Yalancı ayaklara baktığımızda öncelikle aklımıza amip gelecek. Tabii ki amipte ne yapıyor bu?
Hareketi sağlıyor ama dışarıdan besin alınmasını da sağlıyor. Yani fagositoza da yardımcı. Tabii bizde de ak yuvar hücreleri var, makrofaj, nötrofiller var.
Bunlar da arkadaşlar mikroorganizmaları fagoystozla içeri doğru alırken yalancı ayaklar oluşturuyorlar. Endostozda birazdan bunu söyleyeceğim. Mikrovilüs dediğimiz zaman öncelikle aklınıza gelmesi gereken yer ince bağırsak arkadaşlar yüzey alanını arttırıyor. Bakın yüzey alanını arttırır. Tabi aynı mikrovilüs böbreklerde, proksimal tübüllerde de var.
Proksimal tübüllerde biliyorum ki nefronların proksimal tübülü... maksimum eminimin yapıldığı yerlerden bir tanesi olduğu için hem orada mitokondri miktarı fazlaydı hem de yüzey alanını arttırmak için yani birim zamanda alınan madde miktarını arttırmak için mikrovirüs miktarı fazlaydı. Peki besin kofunu endostozla detaylandıracağız dediniz.
Hocam bak burada yalancı ayak, burada pinostik cep var. Bunu müfredatımızda olmadığı için anlatmıyoruz ama muhteşem bir şey aslında bu reseptör aracılı endostoz arkadaşlar. Mesela Ailesel hiperkolesterolü hastalarında bu reseptörler oluşturulamadığı için kandan LDL kolesterolü bu hastalar çekemiyor ve bunların kanı böyle pembemsi oluyor arkadaşlar.
Diyalizde ritmik olarak bu kan değiştirilmesi gerekiyor. Ama biz bunu size anlatmıyoruz. Biz burada bakın fagoystozu ve pinostozu anlatmışız.
Nedir hocam buradaki olayımız? İşte zardan geçemeyecek büyüklükteki maddeler ne yapıyor? İşte şu şekilde içeriye cep oluşturuyor.
Bakın. Zardan zar kopmuş oluyor. Birazdan bunu özetleyeceğim zaten.
İşte sana besin kofulu. Sonuçta bu besin kofulu zardan kopan bir materyal olduğu için zarda farklaşma gibi bir başlık altında incelenebiliyor. Gelelim hücre zarından madde geçişlerine.
Bunu bu dersi çalışırken kağıda çizmenizi istiyorum. Ve o kağıt soru çözdüğünüz sürece hep ne olacak arkadaşlar? Elinizin altında olacak tamam mı?
Ve siz oraya bakarak benim ne anlattığımıza attığımı göreceksiniz ve soruları çözerken de bunu kullandığınız için işiniz rahat olacak. Neden? Çünkü madde alışverişlerini öncelikle şöyle ayırmanızı istiyorum. Bir, zardan geçebilen.
İki, koful aracılığıyla geçen. Sonra zardan geçiyorsa kinetik enerjiyle mi geçiyor? Yoksa gerçekten ATP harcayarak mı geçiyor?
Buna bakacaksınız. Sonra kinetik enerjiyle geçenlere bakıyorsunuz. Difizyon mu? ozmozmu mesela ozmoz suyun difizyonudur.
O yüzden ona spesifik bir cümle. Difizyonu da ayırırken eğer fosfolipid katmandan geçiyorsa basit. Eğer bir protein kanaldan taşıyıcı proteinle geçiyorsa ya da kolaylaştırmış difizyon diyeceksiniz. Bunları yazmayın arkadaşlar. Hepsinin bir yeri var zaten.
Eğer koful aracılığıyla geçenden bahsediyorsam acaba içeri doğru mu geçiyor? Dışarı doğru mu çıkıyor? Ve içeri doğru geçerken mesela katı büyük parçacıkların yalancı ayak oluşturularak alındığı fagostoz mu yapıyor yoksa içeri doğru cep oluşturulan pinostozla mı yapıyor şeklinde bu tabloyu arkadaşlar bir kağıda çizeceksiniz ve hep masanızın üzerinde kalacak.
O şekilde gözünüze bu tabloyu getirerek soruları çözeceksiniz. Peki başlayalım o zaman zardan geçebilen bakın buranın aynısı arkadaşlar zardan geçebilen güzel Ve pasif taşıma. Pasif taşımada da ne vardı? ATP harcanmayacak. Molekülün kinetik enerjisiyle geçişi olacak.
Harika. Ve ilk başlığa ne yazmışım? Difizyon demişim.
Sonra alt başlığına da basit difizyon. Bakın işte tablo bu işe yarayacak. O yüzden size tabloyu yapın ve masanızın üzerinde tutun diyorum. Peki toparlı hocam basit difizyonun mantığında ne var? Moleküller çoktan aza doğru hareket edecek.
Taşıyıcı protein kullanılmayacak. Enzim kullanılmayacak. ATP harcanmayacak. Sadece kinetik enerji yani molekülün kinetik enerjisiyle hareket edilecek ve dikkat fosfolipid katmandan geçecek.
Gördüğünüz gibi bakın hiç zarın üzerinde bir protein görmüyorum. Fosfolipid katmanlarda maddeler girip çıkabiliyor. Özellikle kimlerdir hocam bunlar? Okul kitabımız gazlara dikkat edin demiş.
Evet oksijen karbondioksit bu şekilde girer çıkar ama yağda çözülen maddeler de mesela adek vitaminleri bu şekilde hücreye alınabiliyor arkadaşlar. Dolayısıyla bu ikisine dikkat edeceğiz. Kitapta tabi örnek olarak verilmemiş ama alkol, eter, kloroform gibi organik çözücüler de arkadaşlar buradan geçebilir çünkü bunlar fosfolipid katmanı eriterek geçerler. Ve tekrar söylüyorum burada bir ATP harcanmadığı için canlılık şart değildir.
Peki geldim kolaylaştırılmış difizyona. Birisi senin işini kolaylaştırıyor. Böyle düşündüm. Öyleyse fosfolipid bana yetmeyecek.
Yetmediği durumda taşıyıcı protein ya da kanalları kullanacağım. Bakın mesela glukoz bu şekilde geçer. Hatta hemen önce onları yazalım. Glukoz, aminoasit, B ve C vitamini.
Su, su da kanallardan geçer arkadaşlar. Akuaporin denilen kanallar var değil mi? İonlar, iyonlar mesela fosforbit katmandan direkt geçmezdi. Hatırlayın mineralleri, sodyum kanalı, potasyum kanalı, magnezyum kanalı, kalsiyum kanalı.
İşte bunlar kolaylaştırılmış difizyonla geçebilirler. Ve ne yapalım kolaylaştırılmış difizyon özelinde? Yine çoktan aza doğru bir hareket var.
Yine ATP yok. Canlılık şart değil. Kinetik enerji yeterli. Taşıyıcı proteinler var. Kanallar var.
Taşıyıcı protein ve kanallar kullanılır. İşte bu da kolaylaştırılmış difizyon arkadaşlar. Şimdi burada iki tane soru eklemek istiyorum size.
Bu sorular özellikle bir. Hocam enzim kullanılıyor mu? Hayır taşıyıcı proteinler enzim değildir. Peki.
Taşınan maddeye özgünlük var mı? İşte buna dikkat edeceksiniz arkadaşlar. Taşınan maddeye özgünlük var.
Ne demek bu? Sonuçta burada ben bir kanal kullanıyorum. Bir taşıyıcı protein kullanıyorum. Ve bu taşıyıcı protein neyi taşıyacağını bilmek zorunda.
Gerçekten de bunu farmakolojide ve fizyolojide öğrendiğinizde tıf fakültesi, diş hekimliğine gidecek olan arkadaşlar için söylüyorum. Hakikaten bir aydınlanma yaşayacaksınız. Çünkü biz bazı ilaçlarla bazı kanalları ya da taşıyıcı proteinleri inhibe ediyoruz arkadaşlar. Mesela diabet hastalarında SGLT inhibitörleri denilen inhibitörler kullanıyoruz.
İşte sodyum glukoz transporter. Yani bunlar bir kanaldır. Bu kanalı inhibe ettiğiniz zaman glukozu çekemezsiniz. Glukozu çekemediğiniz için kan şekeriniz yükselmez.
Bunu gider idrarla atarsınız gibi. Dolayısıyla arkadaşlar taşınan maddeye özgünlük var ifadesi. İşte fosfolipid katmanla değil çünkü oradan hocam çözünebilen geçecek içeri.
Değil hocam burada taşıyıcı protein kullanıldığı için o protein kimi taşıyacağını bilir. Gerçekten glukozu, fruktozu, galaktozu, aminoyasleri taşıyan kanalların ya da sodyum, potasyum, magnezyum kanallarının birbirlerinden farklı olabileceğini görüyorsunuz. Şimdi bunun ikisi de difizyonda ama.
Biri basit difizyon, biri kolaylaşmış difizyon. Difizyona etki eden faktörlere bakalım şimdi isterseniz. Molekül büyüklüğü artırır.
Arttıkça arkadaşlar difizyon hızı azalır. Çünkü molekül hantalaşıyor. Hantalaşınca da hareketi yavaşlıyor. Bu şekilde düşünebilirsiniz.
Sıcaklık arttığı zaman kinetik enerji ne olur? Artar. E bu da kinetik enerjiyle olan olaylardı. Doğru mu?
Dolayısıyla kinetik enerji arttığı için difizyon hızının artmasını bekliyorsunuz. Ama burada neye dikkat çekmek istiyorum? Hocam tabii ki kolaylaştırılmış difizyonda taşıyıcı proteinler olduğu için Sıcaklık belli bir değere kadar olumlu etkiler.
Yıldızını at. Bekle. İki ortam arasındaki konsantrasyon farkı arttıkça arkadaşlar basit difizyon hızı artacaktır. Ama kolaylaştırılmış difizyon belli bir yere kadar artar sonra sabit kalır. Neden?
Bakın şimdi burası basit difizyon burası kolaylaştırılmış difizyon. Hocam kolaylaştırılmış difizyonda kim var? Bir taşıyıcı protein var.
Ve bu taşıyıcı protein doygunluğa ulaşacak doğru mu? Duygunluğa ulaşınca maksimum hızda sabit devam edecek. Maksimumda sabit devam eder şeklinde konuşacağız. Çünkü basit difizyonda bir taşıyıcı unsur olmadığı için geçen geçecek, geçen geçecek ama kolaylaşmış difizyonda mesela ben taşıyıcıyım bana bağlılar. Ben aldım bunu.
Bunu alıp içeri atana kadar öbürü beklemek zorunda. Dolayısıyla burada bir doygunluk oluşacağı için maksimum seviyedeki hızda sabit bir oranla devam edecekler arkadaşlar. Son olarak çok sorulan bir tane daha olaydan bahsetmek istiyorum. Yüzey alanı olayı arkadaşlar.
Yüzey alanı arttığında difizyon oranı artar. Difizyon oranından kastım da şu. Diyelim ki 100 kişi kapıda bekliyor. Siz arkadaşlar kapı sayısını arttırırsanız birim zamanda geçen birey sayısını arttıracaksınız. Yani oransal olarak bir artış olacak.
Herhangi bir bireyin hızını etki etmeyecek. Difizyon oranı artacak. Bu bilimsel açıklamasıdır. Bazen hani yüzey alanı arttıkça difizyon hızı artar tarzda bir cümle kuruluyor. Ona biraz daha dikkat ediyorum ben arkadaşlar.
Hani biraz da işin içine fizik ve matematik giriyor çünkü. Yüzey alanı arttıkça difizyon oranı artar deyin. Geçinsiz. Geldim Osmos'a. Osmos suyun difizyonuydu.
Ve Osmos'un tanımını şu şekilde yapmak istiyorum. Suyun çok olduğu yerden az olduğu yere... Geçişidir. Yine arkadaşlar burada ATP harcanmıyor.
Burada kanallar var. Su kanalları. Fosfolipid katman suyun geçişini sınırlandırıyor arkadaşlar büyük oranda. Tabii ki sıfırlamıyor ama sınırlandırıyor. ATP yok.
Kanallar var. Su çoktan aza doğru geçiyor. Tamam suyun difizyonu hocam.
Bir de bunun klasik soruları var. Onlardan bir tanesi mesela şöyle yazar. Der ki burada %70 sükroz var.
Burada %30 sükroz var. İşte su nereden nereye geçer? Sen suyun oranına bir bakacaksın. Diyeceksin ki bak burada. Dolayısıyla su çok olduğu yerden az olduğu yere doğru geçecek şeklinde.
Sükroz yarı geçirgen zardan geçmiyor biliyorsun. Orada ne olacak? Su fazla olduğu yerden az olduğu yere doğru geçecek. Ortamlar.
Ortamlar izotonik. İzotonik eş yoğun. D ortam.
Eşit D hücre. Şimdi mesela şu oku çıkart. Yattım hücreye doğru getirdim.
Arkadaşlar bakın. Hücre mi diyorum. Ortam mı diyorum. Ona dikkat edeceksiniz.
Eskiden bu okları direkt hücreyle ortam üzerinde tutardım ayrı ayrı. Sonra dedim ki bunları öğrencilerimin gözünün içerisine sokmalıyım. Çünkü soruda ortam mı diyor hücre mi diyor fark etmiyorsunuz.
Ben diyorum ki mesela hücre hipertonik. O zaman seneceksin ki hücre hipertonikse ortam hipotonik. Ortam hipertonikse o zaman hücre hipotonik.
Yani burada. Şu oklar çok kıymetli arkadaşlar. Kim nereyi gösteriyor? Şimdi bakın. Hücrenin kendisine baktım.
0-1. Ortamın kendisine baktım. 0-4.
Hangisi daha yoğun? Ortam hocam. O zaman burası hipertonik ortam. Hipertonik ortamda D ortam büyük. D hücre diyeceksiniz.
Geldim buraya. Hücreye bakıyorum. Hücre 0-4. Ortama bakıyorum. Ortam 0-1.
Hücre daha yoğun. Ben ortama göre konuşuyorum. Hipotonik ortam yani sulu ortam.
D ortam küçük. D hücre diyeceksiniz. Önce bunları yazdınız.
Şimdi arkadaşlar su nereye doğru hareket ediyor? Yoğun olan tarafa doğru. O zaman yoğun olan tarafa doğru bir hareket ettirelim.
Burada su hareket eder mi hocam? Eder. Dengeyi bozmayacak şekilde girer çıkar. Burada yoğunluk nerede fazlaydı?
Dışarıda hipertonik ortam. Dışarıya doğru su hareket edecek. İşte su hücreden kaçtığı zaman hücre ne olacak arkadaşlar? Su kaybedecek. Su kaybeden hücre ne olur?
Plazmoliz olur. Plazmoliz ne demek? Yani büzülür.
Gel bu tarafa. Hocam bu sefer hücre daha yoğun. O zaman hücreye su girecek. Yaz bunu buraya.
Hücreye su alır. Şişer ve eğer bu hücrenin bir çeperi yoksa, bir destekleyicisi yoksa patlar. Hemoliz olur. Tabi hem kan diz parçalanmak demek ilk defa kan hücrelerinde gördükleri için bunu hemoliz demişler. Ama genel anlamda bir hücrenin bu şekilde parçalanmasına sitoliz de denilir.
Biliyorsunuz ki sit aslında hücreyle alakalı bir ek. Şimdi gelelim bitkilere arkadaşlar. Bitkilerde turgor ve plazmoliz olayları var.
Hocam hayvan hücreleri ya da çepersiz hücreler turgora dayanamaz patlar. Hatta bazen turgor bile oluşmaz. Turgorun mantığında şöyle bir şey var. Su öyle bir basınç yapıyor ki. İşte mesela ot su bitki dik duruyor gibi.
Buraya baktığınızda sorulabilecek en tatlı sorular çeperle zar arasındaki mesafenin artıp azaldığı durumlarla ilişkili. Hiç ezber yapma. Bak çeper rigid, sert, katı bir şeydi. Zar ise esnek de hareketliydi.
Eğer bir hücre çok su kaybederse ne olacak arkadaşlar? Mesela bakın bu ortama su kaybetmiş, su vermiş. İçeride zar ne yapmış?
Büzülmüş yani çeperden uzaklaşmış. Zar çeper arası mesafe ne olmuş? Artmış.
Bu nasıl bir ortam hocam? İşte bu çok yoğun bir ortam. Hipertonik ortam. Yani D ortam büyük, D hücre.
Hücre su kaybetmiş, büzülmüş ve ne olmuş? Plazmoliz olmuş. Burada plazmoliz olmuş hücrenin şöyle özelliklerini yazalım.
Zar çeper arası mesafe artar. Yaz hocam. Zar çeper... arası mesafe artar. Organeller merkeze yaklaşır.
Koful su kaybeder büzülür ya da küçülür. Fark etmez. Şimdi eğer D ortam eşit D hücre ise Madde alışverişleri denge bozulmayacak şekilde devam eder. Şimdi gel üçüncü ortama. Bakıyorum ki bakın koful zaten bana ne yapıyor?
Kopya veriyor. Koful burada baya bir abartmış. Büyümüş. Demek ki dışarıdan su almış hocam bu. Dışarıdan su alabiliyorsa öyleyse nedir bu hücre?
Yoğun bir hücre. Hücre yoğunsa ortam hipotonik ortam. Yani D ortam küçük. D hücre ve... Hücrenin içerisine su girmiş.
Peki hücrenin içerisine su girerse ne olur? Al kırmızı kalemin eline. Zar çeper mesafesi azalır.
Organeller etrafa dağılır. Hani az önce büzülmeden dolayı ortada topladı. Burada etrafa dağıldı.
Koful büyür. İçi su doldu. İşte burada arkadaşlar.
Turgor basınç oluşur. İleride bu basıncı çok duyacaksınız. Mesela Nasti hareketinde duyacaksınız.
Turgor basınç değişimlerine bağlı olarak sis monasti, ter monasti, fotonasti, işte küstüm otuna dokundum yaprakları pörsüdü, niye turgora azaldı gibi cümleler duyacaksınız. Ya da ot su bitkilerin dik durması. Suladın, dik durur, su vermezsen pörsümeye başlar. Ya da ileride neyi duyacağım hocam? Stomaların açılması.
İşte böyle şeylerle alakalı turgor basıncı. Geldim hemolis-sitolis olayına ve buradaki o grafiği çizelim. Eğer normalde olan bir hücre varsa ve bu hücreyi siz çok yoğun bir ortama koyarsanız bu yoğun ortamda su kaybeder, büzülür ve plazmoliz olur.
Eğer siz bu hücrenin... Su alacağı yere yani hipotonik bir ortama koyarsanız eski haline gelme. Bakın plazmoliz deplazmoliz olur. Deplazmolizin tanımı neymiş? Plazmoliz olmuş bir hücrenin su alarak eski haline gelmesi.
Şimdi sen zaten eski haline getirmişsin bu hücreyi. Hala hipotonik ortamda tutarsan işte burada patlar. Çeperi yok.
Sonuçta hemolistroliz başlığını inceliyoruz. Burada patlar. Ama çeperi olsa turgor basıncı oluşur diyeceksin ve bitireceksin. Plazmoliz olduğu ortam nasıl ortamdı?
Hipertonik ortamdı. Deplazmoliz olduğu ortam nasıldı? Hipotonik ortamdı. Yani dışarıdan içeri su girdi.
Patladığı ortam hala hipotonik hocam. Niye tutuyorsun orada? Bak su almaya devam ediyor.
Yapacak bir şey yok diyeceksin. İşte bunlar da senin yorum soruların olacak. Peki bitkiler hemoliz olur muydu? Bitkiler hemoliz olmaz hocam. Bitkilerde turgor basınç oluşur diyeceksiniz.
Yazarsın buraya yine kocaman bitkilerde hemoliz olmaz. Çünkü çeper var. Çeper bunu engeller. Ama ne oluşur? Turgor basıncı.
Ozmotik basınç ve turgor basınç için hep şunu söylüyorum. Diyorum ki bilimsel olmayan bir ifadeyle ozmotik basınç bir ortamın su alma isteği. Ama tabii ki bilimsel hali ki okul kitabımızda sayfı 115'te en üstte bir paragraf var ve çok tatlı bir cümle var. Ben sadece oradan bir tane kelime değiştireceğim. Derişimi az olan yerden çok olan yere doğru net su geçişini engellemek için zara suyun uyguladığı basınca ozmatik basınç denir.
Tekrar söylüyorum derişimi az olan yerden çok olan yere doğru net su geçişini engellemek için zara su tarafından uygulanan basınç ozmatik basınçtır. Yani bu ifadeyi alıp şuraya yazabilirsin. Ama ben sana şunu söyleyeceğim. Ozmotik basınç ve turgor basınç bir kere ters orantılıdır.
Ve şöyle bir ifade var bakın. Bir ortamda ozmotik basınç azalırken turgor basınç da artıyordur ve bunlar bir dengeye gelecektir. Burada şunların ikisinin arasındaki fark yani ozmotik basınçla turgor basınç arasındaki fark bana emme kuvvetini verir. Yani ozmotik basınç eksi, turgor basınç eşittir emme kuvveti. Ve sonra ekliyorlar.
Diyorlar ki aslında ozmotik basıncın artması emme kuvvetini de arttırıyor arkadaşlar. Zaten ben burada ozmotik basıncın maksimum olduğunda emme kuvvetinin de büyük olduğunu görüyorum. Çünkü bakın dikkat edin. Ozmotik basınç azaldıkça emme kuvveti de azalıyor.
Şöyle bakalım. Burası da turgor basınç. Turgor basınç arttıkça emme kuvveti ne olacak arkadaşlar?
Azalacak. Öyleyse. Gerçekten ozmotik basınçla turgor basınç nasıl ters orantılıdır? Turgor basınç suyun yaptığı basınç olarak çepere ve zara. Ozmotik basınç da nedir su alma isteğidir şeklinde kodlanırsa bir şekilde arkadaşlar soruyu doğru çözersiniz.
Son bir şey söyleyerek burayı kapatacağım arkadaşlar. Ozmotik basınç aslında bir ortamda çözünen madde derişimine bağlıdır. Yani ortamda çözünen madde derişimi artarsa ozmotik basınç artar. Dedim ve bu videoyu bitirdim. Bir mola verin, çayınızı kahvenizi tazeleyin.
İkinci videodayız.