Selamun Aleyküm. Hoş gelmişsiniz. Nasıl keyifler iyi inşallah.
Allah iyilik versin. Hoş geldin. İlk geliş mi?
Evet hocam. Haa iyi valla. Sen nereden geliyorsun? Ben Silifke'den geliyorum hocam. Oralı mısın?
Silifke evet. Oranın yörüğü. Yörüğüz hocam. Haa iyi valla iyi valla. Hep takip ediyordum bir senedir.
Valla bugüne kısmetmiş. Mesaj falan da attım size. İyi maşallah. İstanbul'u açtınız bizi unuttunuz hocam diye.
Buraya hiç gelmez aldınız diye. Bugün... Buluşmak nasip oldu hocam inşallah.
Kusura bakma geliriz evine ya Silifke'ye. İnşallah hocam. 500 kişi buradan toplarız. Buyurun gelin hocam her zaman bekleriz.
İzliyor musun bir senedir? İzliyorum hocam bir senedir askerden. Sorayım mı derslerden soru?
Sorun hocam. İyi iyi maşallah. Takip etmeye çalışıyoruz hocam işte.
İş güç bir yandan akşamları izlemek çalışıyoruz. Gün hangi dersi attık biz? Hiç bilmiyorum hocam.
Ben direkt. Hocam her gün her gün izleyemiyorum. Sadece işte sosyal medyada, YouTube'da boşluk buldukça izleyebiliyorum.
İşten vakit kalırsa. Aynen hocam. Bizde imanın sırası böyle oluyor değil mi?
İsim neydi? Hüseyin hocam. Hüseyin bak bütün izlemediğin derslerin bedeline bugün bir ders var sana. Böyle oluyor değil mi genelde? İşten vakit kalırsa.
Allah Allah. Üzücü oluyor ya o kısım. Şimdi bir gün bir tanesiyle oturduk böyle.
Ders okuyoruz aynı bugün okuyacağımız ders gibi. O esnada da içeri böyle eski, gayrimeşru olmuş bir tane arkadaş girdi. Ne okuyorsunuz dedi böyle. İşte dedik iman dersi, tevhid dersi falan.
Biz dedi bunları biliyoruz dedi yani. Bunları yeniden yeniden anlatmaya lüzum yok dedi. Ben de şöyle kitabı çevirdim onu uzattım. Vallahi dedim benim bunları bilmeye çok ihtiyacım var. Biliyorsanız siz bize anlatın dedim attım kitabı önüne.
Ya dedi öyle deme dedi. Estağfurullah hocam dedi yani. Şimdi biliyoruz dediysek dedi. Bende dedi bir Allah'a iman var dedi.
Ha böyle arada içerim dedi şimdi. Arada faize girdiğim de var dedi. Birkaç tane de dedi böyle yani bize yanlış yaptılar. Mekana çöktük ama dedi bende bir Allah'a iman var dedi.
Ben dedi Allah için dedi canımı veririm dedi. Şimdi samimi geliyor mu size böyle cümleler? Gelmiyor değil mi? Şimdi Allah senden canını isteseydi nefesini çekerdi, canını alırdı iş biterdi.
Ne istiyor? Demek ki canını istemiyor. Demek ki ömrünü Allah yolunda kullanmanı istiyor. Ama bunlar bu son yüzyılın yeni hediyeleri.
Bunlar ahir zamanın hediyeleri. Bende bir Allah'a iman var. He arada içerim faize girerim ama öyle bir Allah'a iman var ki bildiğin gibi değil. Bunlar lafı güzaf, boş laf bunlar boş.
Bunlar bir insanı aldatma çabası. Şimdi ben bir bal satıcısı olsam, elimde bir fıçı bal var böyle. Dışarı sirke sızıyorsa içeride ne vardır sizce?
Sirke vardır. Dışına bal sızıyorsa içeride ne vardır? Bal vardır.
Şimdi ben gelmişim satmaya diyorum ki, abi bunun dışından sirke sızıyor ama bunun içinde... Anzerbalı var, anzerbalı. İnanır mısınız?
İnanmazsınız. Şimdi dışarıdan haramlar sızıyor değil mi? İnkar, isyan, haram, haram, haram. Bir de diyoruz ki ya benim içeride bir iman var.
Bildiğin gibi değil, öyle dop dolu iman var yani. Allah için canımı veririz diyoruz. Nedir bu biliyor musunuz?
Bunlar içerideki ile dışarıdaki örtüşmeyince sahtekarlık oluyor, sahtekarlık. Demek ki biz böyle bir Allah'a inandım diyoruz değil mi? Kendimizce kafamızda bir Allah algısı var.
Ama Allah vardır demek, Allah'a iman etmek demek değil değil. Şimdi teslis inancı taşıyanlar da Allah vardır diyor. İman etmiş oluyorlar mı?
Oluyorlar mı? Olmuyor. O da diyor değil mi Allah vardır diye. Ebu Cehil ta Kureyş zamanında Mekke döneminde Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam'a o kadar eziye çektirmiş birisi. O da bir Allah'ı inkar etmiyor biliyor musunuz?
Müşrik diye geçiyor o yüzden. Münkir diye değil. O da bir Allah vardır diyor. Sizce Allah'ın istediği gibi mi iman etmiş Ebu Cehil? Hayır, istediği gibi bir iman yok.
Demek Allah vardır demek başka. Kur'an'ın emrettiği gibi Allah'a iman etmek bambaşka bir olay. Şimdi bak biz demek ki hani böyle ibadetlerimizin falan içi boş geliyor, manasız geliyor ya. Ta evveli imanda problem var.
Demek ki biz La İlahe İllallah meselesinde problem yaşıyoruz bak. Şimdi la ilahe ne oldu? Önce kalpteki putlar gidecek oldu doğru mu? Putlar gidecek, temizlenecek ondan sonra illallah gelecek yerine. Bak Kur'an böyle söylüyor demek ki.
Kalpteki putları temizlemeden ben de o kalbin içine bir tane Allah koydum demek sahtekarlık sahtekarlık başka bir şey değil. Şimdi bir mekana girecek olsanız temizlenmeyen yer süslenir mi? Süslenmez değil mi? Bizim kalbimiz de Allah'ın kendine tahsis ettiği mekan. Bak sadece benim diyor kalp.
Kalp aynayı samet diyor. Kalp mahalli iman diyor. Yalnız bana ait diyor.
Şimdi senin kalbinde ooo ne putlar var, ne putlar var. O kadar kalbinde muhabbet beslediğin putlar var diyorsun ki bir de içine Allah'ı koyayım yarın bir gün lazım olur. Ebu Cehil'in dediği gibi olmuyor mu?
Demek ki kalpte var olan putları kırmadan Ben Allah'ı da buraya koyuyorum demek doğru değil doğru değil Allah vardır demekle Kur'an'ın istediği gibi Allah'a iman etmek bambaşka şeyler, bambaşka şeyler. Allah Allah. Demek ki bizim ilk olayımız ne biliyor musunuz?
Önce kelime-i tevhidde Allah'tan ziyade kalpteki putların yıkılması icap ediyor değil mi? Şimdi put dediğimiz şöyle Allah'ın put diye yarattığı bir şey var mı? Put diye yarattığı bir şey yok.
E o zaman bu putlar nereden çıktı? Biz putlaştırdık, biz putlaştırdık değil mi? Şimdi put deyince aklınıza şey mi geliyor?
Latmenatuz'a mı geliyor? Hübel mi geliyor? Onları geçeceksin. Put ne demek biliyor musun? Bir insanın heyecanını, üzüntüsünü yani hissiyatlarını yönlendiren, o insanı sevk eden neyse o onun putudur.
Şimdi mesela şu suya kalben bir alaka bağladım. Bu alaka kelimesini de unutmayalım. Bugün kullanacağız da.
Kalben bir alaka bağladım. Bir anda şu su 3 tane oldu. Ben çok mutlu oldum. Aa sevdiğim su 3 tane oldu. Mutluluğumu ne yönlendirdi?
Su yönlendirdi. Birisi geldi elimdeki suyu aldı yere dökmeye başladı. Elleme ya benim o tek suyumdu dedim hüzünlenmeye başladım.
Benim hüznümü ne yönlendirdi? Su yönlendirdi. Bir insanın mutluluğunu, sevinmesini, hüznünü ne yönlendiriyorsa o onun putudur putu.
Şimdi biliyorsunuz İmam-ı Azam Eybuhan-ı Faziletleri neydi? Tüccardı değil mi? İplik tüccarı. Şimdi o ticaret yaparken birisi geliyor diyor, ya imam gemilerin batmış.
Şöyle duruyor, elhamdülillah diyor. Sonra diyor ki, ya imam yanlış söylemişim, batan gemiler senin değilmiş. Yine bakıyor, elhamdülillah diyor. Neden öyle diyor? Çünkü üzüntümü veyahut mutluluğumu şu eşantiyon hükmündeki dünya yönlendirmedi.
Benim kalbimin alakası, yani mutluluğunu... ve üzüntüsünü yönlendiren bir zat Allah'tır diye sevindi. Bunun adı iman işte. Allah böyle cumadan cumaya ağzımızda dilimizde dolaşacak.
Ama bütün dikkatimizi, hüznümüzü işimiz yönlendirecek. O işimiz neyimiz olmuş? Putumuz olmuş.
Bak şimdi bunu tefekkür et. Şimdi ben burada put diyorum, adam düşünüyor. Latmenat uza. Sen latmenata ne bakıyorsun? Sen kendi putuna bak.
Düşüneceksin şimdi. Ben suyu tuttum, sen de dükkanı tutacaksın, tişörtü tut. Acaba şu tişört üstünde yırtılsa kalbini etkiliyor mu?
Etkiliyorsa put gibi bir şey girmiş içine ya. Böyle ailenin etrafında pervane olduğundan dolayı bütün hislerini, heyecanlarını onlar yönlendiriyor. Ve sen Allah'a sorumluluğunu yapamıyorsun. Ne olmuş?
Ne olmuş? Ailede put oluyor muymuş? Ailede put oluyormuş.
Şimdi dışarıda denk geliyoruz arkadaşlar. Hep aynı muhabbet yani. Sen şahsın üstünü anlama ama.
Bu yanlış İslam'ın içinde yok bu. Ya denk gelemiyorum ki Allah'ın yoluna gideyim. Ya Allah seni yakmak için yarattı o zaman.
Ya böyle mantıksız cümle mi olur ya? Allah niye yarattı seni? Beni tanı beni bil diye yaratmadı mı? O zaman işleri yoğunlaştıracak diyecek ki aman canım bu da yansın.
Böyle mi yani? Zalim mi Allah? Haşa. Ya put bunlar put put. İlk önceliğimiz bunlar değil.
Dünya dediğiniz ahval eşantiyon yani. Benim hiç okuma yazma bilmeyen bir tanıdığım var, otelleri var. Ömrü böyle derslerde, mekteplerde geçen bir tanıdığım var, asgari ücret çalışıyor. Allah veriyor belli değil mi? Belli değil mi Allah'ın verdiği?
Sen yine fiilen onun mücadelesini edeceksin ama kalbi alaka olursa hissiyatlarını, heyecanlarını, korkularını o yönlendiren bir put haline dönüşüyor. Put neymiş demek? Eskiden Latme, Natuzza.
Şimdi iş güç ev, araba. Öyle oluyor değil mi? Öyle oluyor, öyle oluyor. Allah Allah. Şimdi bizim bu kelime-i tevhidi anlamamız niye önemli biliyor musun?
Önce putları kıracaksın sonra illallah diyeceksin. La ilahe önce Allah'ım kalbimde hislerimi, heyecanlarımı, heveslerimi yönlendiren ne varsa Ben o putları kırıyorum diyeceksin sonra illallah diyeceksin. Allah böyle kabul ediyor.
Bak bu iyi önemli biliyor musun? Şimdi şurada bir arkadaş olsa eski hayatı gayrimeşruda açmış elini tövbe etmiş. Allah dilerse affedebilir mi?
Affedebilir değil mi? Aklımıza gelmeyen günahlara girmiş. Allah yine dilerse affedebilir mi?
Affedebilir. Ama Kur'an'da diyor ki şirki affetmeyeceğim diyor. Bak filanca günahlara girmiş bir insanı çok güzel bir tövbe eder.
Ahirette Şahı Geylani'nin yanında hesapsız sorgusuz belki görebilirsin değil mi? Allah... Diler söyleme makamı alır. Hazreti Ömer'in eski hayatı nasıldı? Halit bin Velid Efendimiz'in eski hayatı nasıldı?
Öyleydi değil mi? Ama diyor ki bak bu günahlardan ayrı bir şey. Şirki ben kabul etmiyorum.
Şirk üzere ölen birinin akıbeti kesin belli diyebilir miyiz Kur'an'ın ahkamına göre? Yüzde yüz belli. E bizim şimdi kalbimizde şirkler var. Kalbimizde putlar var, muhabbetler var.
Nasıl olacak bunu? Önce kalbi yıkayıp diğer putları kırmadan Allah'ı oraya koymak olmuyor, olmuyor, olmuyor bak. Şimdi Allah'tan başka önünde eğildiğin ne varsa o senin Putun oluyor. Şimdi düşüneceksin.
Dünya işlerinde de şunu diyebiliyor musun? Ya biz de denk gelince dünyada memuriyet yapıyoruz. Var mı böyle bir şey? Bak burada memur arkadaşlar vardır. Var mı böyle bir dünya ya?
Ya biz de denk gelince işte hafta içi, içimden gelince ben de gidiyorum memuriyet yapıyorum. Mümkün mü ya böyle bir şey? Tutarlar mı adamı mekanda? Niye Allah'a gelince böyle oluyor?
Ben de öyle ah içimden esince iman dersi dinliyorum. Böyle bir şey var mı ya? Niye böyle oluyor anlıyor musun? Kalpte başka alaka var. Kalpte başka muhabbet var.
Allah'tan gayrı önünde eğildiğin ne varsa bu şirk hesabına yazılıyor. Allah'tan gayrı uğrunda çalıştığın ne varsa sen bunu şirk diye görebilirsin ahirette. Allah'tan gayrı sevgini ve hüznünü yönlendiren ne varsa bunlar şirk hesabına yazılabilir yani. Bak cümleye dikkat et. Allah'ın rızasından başka etrafında pervane olduğun ne varsa bir işi koparmak için bir adamın etrafında pervane oluyoruz.
Öyle oluyor öyle değil mi? Böyle kalbi bir muhabbet. ihtiyarlamışız. Bir bahçe alıyoruz. Cennet bahçesi alıyoruz sanki.
Ona ekeceğim, biçeceğim diye 5 yılda oradan harcıyorsun. Etrafında pervane oluyorsun. Allah'ın rızası nerede?
Hani sahabe konuşuyorduk? Hani sahabe anlatıyorduk? Hani onların ömründeki fedakarlık bizde nerede? Alaka başka bir şey.
Ben alaka diye kibarca konuşuyorum. Bunların şirk hesabına yazılma ihtimali var yani. Çok sıkıntı bunlar.
Bakın bu iman dersleri bu yüzden önemli. Biz Allah var diyerek iman ettiğimizi Zannedebiliriz. Çok tehlikeli.
Allah var demek iman ettim demek mi? Hayır hayır. Çok şirk hesabına inanmış birisi de evet ya ben bir Allah'a inanıyorum diyor mu? Diyor. Ebu Cehil bile diyor işte.
Allah vardır demek başka bir şey. Kur'an'ın emrettiği gibi Allah'a iman etmek bambaşka bir şey. Bu asırda sıkıntı burada.
Çok büyük yani. Bu asırda böyle... Amelimiz ne olursa olsun kalbimizde Allah'tan gayrı masivaya çok ciddi alaka var. Çok ciddi.
Ama bu alaka kalbe girdiğinde Hafizanallah şirk hesabına yazılabiliyor bu. Bu iman dersleri o yüzden çok önemli bak. Biz şimdi ibadeti çok yaptığımızda iman artıyor zannediyoruz. Bak şimdi mesela ben bahçeyle uğraşsam bir tane ağaç olsa. Ağacın köküne mantar girmiş, kurutmuş ağacı.
Var mı burada bahçeden anlayan? Ağacın kökünden kurumaya başlıyor. Ben de gitmişim ağacın yapraklarını şöyle siliyorum. Ne dersiniz?
Ya gövde kurumuş gövde. Bu gitti herhalde, bunun kafa gitti herhalde. Bahçeden anlamayan bir adam bile gövdesi kurumuş, ağacın yaprağı silinmez. Böyle kurtulmaz bu.
E bizim iman noktalarında problem var, biz ibadetle onu takviye etmeye çalışıyoruz. Nasıl olacak bu? Nasıl olacak yani? Şimdi Allah iman cihetinde razı olmadıktan sonra senin ibadetin ne önemi var?
Allah'ın senin ibadetine ihtiyacı var mı? İhtiyacı olan Allah mı olur ya? O zaman bu ibadetleri niye istiyor bizden? Niye istiyor?
Bizim ihtiyacımız var ya. Bu ibadet dediğine bizim ihtiyacımız var. Bir gün biri söyle dedi ki, abi dedi Allah dedi kurbanı bana kesin, namazı bana kılın, orucu bana tutun diyor dedi yani.
Her şeyi kendine istiyor. Bu kibir olmaz mı dedi. Dedim ki kibir kendinde büyüklük olmayan birinin kendini büyük göstermesidir.
E bütün büyüklüklerin sahibi Allah ise. Zaten onda, onda kibir olur mu? Olmaz.
Kibir olmadığı gibi bir de bizi kurtarmak için bu ibadetleri yapmamızı istiyor. E şimdi biz iman noktasında, bak bak gerçekten. Kaç tane sahabe hayatı videosu attık izlediniz değil mi?
Her biri ömrünü Allah'ın rızasına adamış. Şimdi biz diyoruz ki, ya evde de çol çocuk var bildiğin gibi değil. Ben o yüzden Allah'ın yoluna adım atamıyorum diyoruz.
Yani sen o zaman akıllılık ediyorsun. Hz. Hamza Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret ederken hanımını kızını bırakmak zorunda kalıyor.
O bilmemiş o zaman işi sen akıllısın. Bak problem var problem. Bizim itikat noktasında problem var niye oluyor bunlar? Önce kalpteki putlar kırılmıyor.
Önce la ilah denmiyor denmiyor. Hem de üç kuruşluk dünya için ha. Üç kuruşluk şurada kırk yaşına gel sen altı bin yedi bir gün daha yaşayacaksın.
Şunun için dünyaya yaptığımız muameleye bak ya. O sahabe dersleri nerede oluyor? Kahve köşelerinde konuşuyor ondan sonra. Hiç görebiliyor muyuz ondan sonra öyle bir hayatı?
Adam takıldığında diyor ki, vallahi işim çok yoğun bırakamadım. Kusura bakma, Allah o zaman seni bilemeden o imtihanı yaratmış aşağıya. Öyle mi? Gitmiş o zaman bizim kafa gitmiş. Öncelikler?
Yer değiştirmiş. Öncelik niye yer değiştirir? Kalpte başka bir put var, başka bir muhabbet var. Demek ki yani biz bu putları ilk kalpten temizlememiz gerekiyor.
Şu az önceki örneği düşünüyor mu herkes burada? Bir düşüneceksin, acaba hayatımdan ne çekilse beni üzer? Hayatıma ne fazla fazla eklense beni mutlu eder.
Normal şartlardaki bir müttakinin buna vereceği cevap Allah'ın rızası olması lazım. Allah'ın rızası hayatıma eklenirse mutlu olurum. Allah'ın rızası hayatımdan çekilirse ben üzgün olurum demesi lazım.
Ama bizim kalplerimizde ev var, araba var, iş var, makam var, rütbe var. Neler neler var ya. Böyle mi geçecek bizim ya? Kalp var ya kalp.
Şimdi kalbin fıtratında muhabbet var. Fıtrat ne demek? Yaradılış programı. Mesela şu klimanın fıtratında ne var?
Soğutmak var. Kameranın fıtratında ne var? Çekmek.
Şu ışığın fıtratında ne var? Aydınlatmak. Kalbin fıtratında ne var? Sevmek. O zaman şöyle diyebilir miyiz yani?
Bu kalp mutlaka yapıştığı bir şeye alaka duyup sevecek. Diyebiliriz değil mi? Bak şimdi.
Bu kalp sever. Eğer kalbin içinde Allah varsa, bizzat Allah'ı sever. Diğer sevdiklerini de Allah hesabına sever. Bak bak şimdi.
Ama o kalbe şirk ile başka muhabbetler girdiği anda, Allah tecelli edecekken, kalp benim yerimdi. Başka muhabbetler varsa ben bu kalpten çıkarım der. Bak aynı şey bizim için de geçerli.
Burada örnek olsun diye, anlaşılsın diye anlatacağım. Evli arkadaşlarımız vardır, evinizde refikanız vardır. Şimdi buradan çıkıp eve gitseniz, refikanız dese ki işte, ya benim kalbimde de başkasına muhabbet var.
Kabul edelim mi böyle bir şey? Olur mu ya? O kalpte başkasına muhabbet varsa ben o kalpte durmam. E sen kabul etmiyorsun, seni yaratan Allah niye kabul etsin bunu? Şirki görüyor musun şirki?
Kalpte taparcasına. Ya şimdi bak böyle kalp kalp diyorum biz çok yaşıyoruz bunu yani. Bu pandemiden önce derslere çağırıyoruz. Ya gel bu iman dersi bu. Ya senin bu dersi almak için canlı feda etmen lazım.
Bu öyle bir ders ya. Allah bilme dersi bunlar marifetullah dersi. Ya diyor sen benim yoğunluğumu nasıl bilmiyorsun?
Benim iki saat ayıracak vaktim yok diyor. Pandemide iki yıl dükkan kapandı. Bir şey olmadı.
Madem bir şey olmadı altı vesvese dolu. Allah Allah. Yani veren Allah.
Yoluna çağıran da Allah. Biz de diyoruz ki Allah'ın verdiklerinden dolayı davetine gelemiyorum. Çok saçma olmuş.
Kalbimiz çok saçma bir hale gelmiş ya. Değil mi? Allah Allah. Demek ki herkes bir Allah vardır diyebilir. Ama Kur'an'ın ahkamı ölçüsünde Allah'a iman ettim demek önce kalpteki putları kırmayı gerektirir.
Şimdi Risale-i Nur'da 20. Mektup diye bir ders var. Bu 20. mektupta cümleyi tevhid var. La ilahe illallah ve vahdehu la şerikele lehül mülkü ve lehül hamdi yuhyi ve ümit.
Ve huvayyun la yumit bi edil hayır ve huvayla külli şeyin gadir diye. 11 tane kelime olan bir tevhid cümlesi var. Şimdi Üstad Hazretleri sürekli buna vurgu yapıyor.
Bu 20. mektuptan ufak bir ders okuyacağız. Vahdehü kelimesini okuyacağız. Şimdi Üstad Hazretleri 20. mektuba sürekli vurgu yapıyor. Diyor ki bakın bu cümleyi tevhid diyor. O kadar önemli ki diyor.
Yani insanın yemekten sudan ziyade bu tevhid cümlesine ihtiyacı var diyor. Zaten neden ihtiyacı olduğu belli oluyor yani. Şurada iki arkadaşa daha mikrofon versek.
İnandığın Kur'an'ı okudun mu desek. Akıllara zarar cümleler çıkacak yani. Neden ihtiyacımız olduğu belli. Şimdi ben bu 20. mektubu bir gün anlattım da bir arkadaş demişti ki Abi neden bu kadar önemli ki bu tevhid cümlesi dedi. Doğru dedi.
Üstad hazretleri diyor ki bir söze bakılırken Dört şeyle bakılır diyor sözün önemini anlamak için. Men gale ve li men gale ve li megale ve fi megale. Kim demiş? Kime demiş?
Ne için demiş? Ne maksatla ne makamda söylemiş diyor. Şimdi o zaman bakalım şu tevhid cümlesi için az önce söylediğimiz tevhid cümlesi için Efendimiz aleyhissalatü vesselam neler demiş acaba?
Bak şimdi. Amr ibn-i Şuaib bize rivayet ediyor. Efendimiz aleyhissalatü vesselam buyurdular ki.
Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz az önceki tevhid cümlesidir. Bak şimdi devam edelim mi rivayetlere? Hz. Ebu Hureyre rivayet ediyor. Efendimiz Aleyhisselam buyurdu ki, Kim bu sözü söylerse, duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azat etmiş gibi...
sevap verilir. Ayrıca lehine yüz sevap yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse o adamınkinden daha eftal bir şey sergileyemez. Bak şu cümleyi tevhidden daha eftali neymiş?
Daha fazla okumakmış. Ebu Said Bize rivayet ediyor Ebu Suayt el-Hudri. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam buyurdular ki diyor.
Kim sabah namazının peşinden bu cümleyi tevhidi söylerse kendisine Hazreti İsmail evlatlarından bir köleyi azat etmiş gibi... Sevap yazılır diyor. Bak biz şimdi bu az önce söylediğimiz vardı ya.
Burada 11 kelime var. Bugün ikinci kelimesine bakacağız. Nedir ikinci kelimesi? Öyle müjdeler var ki.
Bak tevhid ha. Konumuz ne? Tevhid yani şu kalpteki putları yıkma meselesi.
Şimdi başlayalım ufak ufak. İkinci kelime. Şu kelimede şifalı.
adetli bir müjde vardır. Şöyle ki Kainatın ekser envaıyla alakadar ve o alakadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş neyden bahsediyor? Kalbimizden. İçinde boğulmak derecesine gelen ruhu beşer ve kalbi insan. Vahdehü kelimesinde bir melce, bir halaskar kurtarıcı bulur ki Onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır.
Şimdi bak kalbin bir özelliğinden bahsetti. Her şeye alaka duyan kalbi insan dedi. Alaka ne biliyor musunuz alaka?
Sevme ve aşık olmanın ilk haline alaka deniyor. Şimdi kalp şöyle alakadar alakadar bakıyor. Mesela şurada birisi dese ki atıyorum bilmem ne takımı dese. Aa o takım mı ne oldu burada kalp? Alaka duydu değil mi?
Birisi dese ki ya işte şu BMW'nin yeni modeli çıktı ne? O modeli mi dese? Kalbin neyi var demek ona? Alakası. Bak şimdi.
Kalbin sevgi ve aşktan önceki haline ne hali deniyor? Alaka hali deniyor. Şimdi alakada bir olay var.
Ruh her şeyle alakadardır. Her şeyle alakadar olduğundan dolayı alaka duyduğu bir şey sevinirse ruh da mutlu olur. Alaka duyduğu bir şey acı çekerse ruh...
Bu sefer acı çeker. Bak geçenlerde duydum çok şaşırdım. Bilmem ne futbol maçı için iki kişi intihar etmiş.
Duydunuz mu? İntihar ya. Futbol için.
Maç ya. O topu şöyle çevirsen ne olur, böyle çevirsen ne olur. Maç için ya.
Yani şu fedakarlıkta müslüman yok belki de değil mi? Yani şöyle ömrünü feda edecek. Adam maç için ya. Nasıl oluyor bu hal? Kalp maça yapışıyor, alaka duyuyor.
Bütün sonsuzu sevilsin diye verilen kalp bir futbol tapının üstünde yoğunlaşıyor. Bu sefer takım yıkılınca, takım kaybedince adam ne yapacağını bilemiyor, ne yapıyor? İntihar ediyor.
Allah muhafaza. Bizim kalbimizin alakasının özelliği buymuş. Şimdi şefkatli bir anne de öyledir değil mi? Bir çocuğunun peşinden koşar koşar koşar. Eğer çocuk böyle hayatını güzel yaşarsa, başarılar elde ederse...
Hatta karnı doyarsa, anne yemese bile ne olur? Mutlu olur çünkü o şefkatli annenin kalbi çocukla alakadar. Bir gün anne duysa ki çocuk yere düşmüş, başını yarmış, dişini kırmış ne olur anne? Perişan olur, perişan yıkılır.
Bizim kalbimiz o şefkatli anne gibi. Alaka duyduğumuz her şeyin mesuliyetini üstümüzde hissediyoruz. Ne kadar dünyada ihtiyacı olan şey varsa, kalp bununla alakadar olduğundan hepsinin ihtiyacını... Kendi ihtiyacı gibi üstüne alıyor ve hepsinin acısını içinde çekiyor.
Soruyorum şimdi bu şekilde mi kalbimiz? Böyle değil mi? Böyle.
Ta filan yerde bir balina kıyıya vuruyor. Biz burada acısını çekiyoruz. Kalbimize öyle alakadar ya.
Değil mi? Bir gün şöyle bir dikenli tele tişörtümüz takılıyor. Cırt diye yırtılıyor.
Ne oldu ahiretini mi kaybettin ya? Dandik bir tişört işte. Ne oldu yani? Ama kalp ona alaka duymuş.
O alaka duyduğun şeyler... devam ederse kalbin batınına içine girmeye ne olarak yerleşecek? Put olarak yerleşecek. Ya Allah Allah.
Şimdi bak bu noktada bütün alaka duyduğumuz şeylerin acısını üstümüzde hissettiğimiz için çok strese giriyoruz. Üstad Hazretleri çok yerde der ki sen bu dünyadan bir hayvan kadar lezzet alamazsın der. Demesinin sebebi şu. Bir hayvan anı yaşar. Geçmişin elemi var mıdır hayvanda?
Yok. Geleceğin dertleri var mıdır? O da yok. Ama bir insanın ruhu nasıl?
Şu an oturuyoruz. Ta bir yıl önce içtiğimiz çaydan lezzet de alabiliyoruz. Bir yıl sonraki geleceğimizden endişe de duyabiliyoruz. Şimdi kurban bayramında bir koyunu annesinin gözü önünde kesiyorlar değil mi? Annesi ne yapıyor?
Geviş getirmeye devam ediyor. Öyle dertleri yok değil mi? Hiç.
Ya ozon deliniyormuş. Aynı geviş hareketi devam. Öyle bir derdi yok değil mi?
Ya işte deprem olmuş geçen. Koyunun böyle bir derdi, endişesi yok. Değil mi?
Ya işte... Piyasanın bilmem ne fiyatı yükselmiş böyle olmuş. Böyle bir derdi var mı?
Böyle bir derdi yok. İnsan nasıl insan? Her şeyle alakadar.
Her şeyle. Bir dışarı çıkıyoruz diyoruz ki üff yağmur mu yağdı? Bak. Ertesi gün de diyoruz ki üff ya çok sıcak oldu diyoruz. Allah Allah.
Kalp nasıl? Neyi görse? Bak. Kilometrelerce ötedeki yağmurla alakadar.
Sonra diyoruz ki üff ya hamburgerle zam gelmiş. E sen hamburger yiyorsun mu? Yok ben tantuni severim.
E seni ne ilgilendiriyor? Kalp böyle böyle. Şimdi bak kalpte bu kadar şeyin mesuliyetini alma olayı varsa sonsuz sevme kabiliyeti var değil mi kalpte?
Eğer o kalbin sevgi ayarını düzgün yapmazsak o insan telef olur. Neyden? Sevmekten, alaka duymaktan. Hem kendi dünyası telef olur hem de alaka duyduğu şeyler kalbine put gibi yerleşirse eğer bir de Ahireti telef olur.
Allah Allah bak olaya bak ya. Şimdi bak insanın stresi bunalımları hep bundan kaynaklanıyormuş öyle diyorlar. Şimdi alaka duyduğun şeylerin ihtiyaçlarına elin ve gücün yetmiyor.
Yetmeyince hepsinin acısını amcaoğlunun acısını komşunun acısını filanca ülkede yaşayan birinin acısını hepsini sinende duyuyorsun öyle diyorlar. Diyorlar ki stres olayları başıboş zannetmektir. Bak şimdi hikaye geliyor. Şimdi mesela Covid geldi ne oldu?
Bilmiyoruz ne oldu. Yarın ne olacak bilmiyoruz ne olacak. Şimdi bilmiyorum ama başıboş mu?
Başıboş değil. Tesbih tanesi gibi yıldızlar dönüyor tepemizde. Şimdi bunları başıboş zansa bir insan ne olur? Endişeden uyumaması lazım.
Acaba yarın güneş doğacak mı? Bunun endişesini bir insan yaşasa ne olur? Stresten gözüne uyku girmez.
Stresin kaynağı neymiş biliyor musunuz? Olayları başıboş zannetmek. O zaman tedavisi ne? Kainatta zerretten atoma... Atondan gezegenlere kadar hepsinin dizgini vahde büyüyor.
O Allah'ın elinde. Bak stresin sebebi olayları başıboş sanmaksa öyle oluyor değil mi? Dükkan açtım tutacak mı? Ya dükkan açtım tutacak mı demek?
Şu demek. Allah'ım gezegenleri böyle birbirine çarptırmadan çeviriyorsun ama bizim dükkanı görür müsün acaba? Subhanallah.
Sen körsün sen bir şeyleri görmüyorsun herhalde. Gezegenleri çevirene dükkan nedir? Nedir? İnci boncuktur ya. Vahdevi anladın mı?
Tevhid anladın mı? Bak, kainat kitabını okumanın önemi buradan geliyor. Gezegenleri böyle çevirmiş. Senin 96 bin kilometre damar yolundan gıda aktarıyor.
Gıda gıda. Biz şimdi dersi bitirince çay yoluna şuradan çıkamıyoruz ha. 96 bin kilometre damar yolundan 100 trilyon hücre besliyor ya.
Sen bu Allah'a diyorsun ki, ya dükkan açtık da bu rızkımız da kimden gelecek ki? Subhanallah. Ne eksiği bunlar?
İman eksiği. Anlıyor musun iman eksiğini? Bak problemleri görüyor musun? Hadiseleri başıboş zannetmek deyince herkesin aklına yarınki futbol maça siyaset rakamları gelmesin. Dükkanda strese giriyorsun ya niye giriyorsun?
Niye? Başıboş musun? Seni şimdiye kadar yaşatmış, doyurmuş, beslemiş. Senin şu çocuğu yaratmaya gücün yeter mi? Allah yaratmış vermiş.
Sen böyle bir Allah'a diyorsun ki yarın da müşteri getirebilir misin ya? Hayırdır ya? Biz böyle Allah'ı bildik mi şimdi?
Böyle bir Allah'a vardır diyoruz. Kur'an böyle bir Allah mı diyor? Allah vardır ama her şeyden endişe et.
Böyle mi diyor Kur'an bize? Demek bizde iman hastalığı var. Anlayalım artık yani.
Biz Allah hakkıyla bilmiyoruz, tanımıyoruz. Hadis olarak öyle geçiyor bir yerde. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam öyle demiş.
Ben seni hakkıyla bilemedim. İyi bilinmesi gereken. Hikayenin başındaki adam da diyor ki biz Allah'ı biliyoruz ya. Biz can veririz ona. Bak.
Şimdi şurada birine desen aç oku ihtiyacın var desen biz şimdi ömrümüz muhabbetle geçiyor. Ya işte biz de zamanında şuraya gittik. Ben bir günlerde okumuştum da e ne oldu evliya mı oldun şimdi niye ihtiyacın yok?
Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam ben seni hakkıyla bilemiyorum diyor. Sen kimsin senin niye ihtiyacın mı yok yani? Vallahi garip bir hale giriyoruz ha. Dükkan açıyoruz müşteriye endişe ediyoruz.
Çocuk hasta oluyor böyle şafi şafi diyeceğimize başka kişilere o kadar kalben müracaat ediyoruz ki yani. Bu bizim itikadımızı yaralayacak itikadımızı. Allah Allah.
E bunun neticesinde de hediye olarak ne geliyor? Stres geliyor. Değil mi herkesin?
Günümüz hastalığı stres. Neden mi stres? Hadiselerin başıboş olduğunu zannetmek. Zıttı neydi? Tedavisi yani.
Bütün hadiselerin melekutu ve dizgini Allah Azze ve Celle'nin yedi kudretinde ya. Hepsi mi? Ya hepsi, hepsi ya hepsi.
Şu saçından çıkan bir kılığı... Başka bir kimseye kudret cihetinde vermiyor diyor ki alan olursa şirk yazarım diyor. Ben o icraatı yapıyorum diyor ya böyle bir Allah'a sen diyorsun ki. Ya bizim de şu geleceğimiz ne olacak bilmiyorum ki.
Hangi gelecek kabir mi? Yo yo hocam ne kabri ya. Dükkan açtık duymadın mı?
Kaçıncı dükkan? Beşinci. Allah Allah.
Kaç çocuk var? 55 mi? Yo iki çocuk. E buna da endişe ediyor ne?
Endişe. Garip bir hale geldik farkında mısınız? Abdurrahman İbni Avf sahabe efendilerimiz döneminde yaşamış en büyük tüccarlardan biri defa etle servetini gözünü kapalı İslam için harcıyor.
Allah da Allah daha zengin. Allah da onu hep zengin ediyor. Hayatları tevekkül üzerine, Allah'a inanmak üzerine.
Biz ne diyoruz? Sen o yoldan gittin ama benim oturduğum koltukta da bu iş olur. Ya iman mı diyeceğiz o sahabe efendilerimize? Garip bir hale geldik, garip bir hale ya.
Allah Allah. Bir insan bu stresin altından nasıl kalkar? Bir insanın dayandığı merci düşmanlarından büyük değilse Geçmiş olsun Neymiş? Bir insanın dayandığı merci düşmanlarından büyük değilse geçmiş olsun.
Yani olayları başıboş zannediyorsan hepsi sana düşman. Dayandığın merci vahdehü ise, ya bunların hepsinin melekutu Allah'ın elinde, Rabbimin elinde ya. Bir gün bir arkadaş anlattı da diyor biz işe girdik diyor bir tırımız var bir tırımız kadar da borcumuz var diyor. Sonra diyor bilmem ne filanca firmayla diyor ortaklık aldık taşıma nakliye işini diyor. Bir anda diyor 46 tırımız oldu diyor.
Şimdi o adamla denk gelmeni kim yarattı? Kim yarattı? O adamla denk gelmek senin elinde olsa gariban kalmazdın, 10 yıl önce denk gelirdin yani. Kim yarattı bunu?
Sen böyle bir Allah'a diyorsun ki ya bizim de yarınımız nasıl olacak acaba ya? Niye? Niye?
Ya şu tişörtümüzü bildiğimiz kadar Rabbimizi bilmiyorsak çok sıkıntı. Allah Allah. Allah Allah. Şimdi bu keşbekeşin içinde olaylar her gün üstümüze hücum ediyor değil mi? Hastalık bir yandan, ekonomi bir yandan, eğitim bir yandan, bir öğrenci arkadaş için sınavlar ne olacak bir yandan, gelecek kaygısı bir yandan.
Şimdi bunların içerisinde bize müjde verecek, ferahlatacak bir cümle lazım. İşte o cümle geliyor. Bak. Yani vahdehü manender.
Allah birdir. Nasıl birdir? Sadece Allah birdir desek biter mi?
Hayır. Sadece la ilahe illallah değil. La rezzaku illahu.
Ne demek? Ondan başka rızık veren yok yok. Az önce dedik ya biz hep müşteriden zannediyoruz ya da... Önünde eğildiniz ya şu inşaatın ruhsatını verseniz sayın bilmem neyi bilmem neyi diye. Böyle el pençe durduklarımız var ya onlardan zannediyoruz ıskı.
Mahvoluyoruz ya. Birazcık itikadımız var perişan ediyoruz ya. Perişan hale düşüyoruz. La ilahe illallah.
Sadece Allah seni yarattı bıraktı demek değil. Allah'tan başka rızık verici yok. Allah'tan başka şifa verici yok.
Allah'tan başka la musaffire illahu. Allah'tan başka şekil veren yok. Allah'tan başka zerre atomun hareketine müdahale edebilecek Kimse yok.
E sen de diyorsun ki evet bir Allah var da benim işlerimi ne bilsin o Allah diyorsun. Haşa ya. Öyle olmuyor mu yani? O dükkanda endişeye giriyorsun ya ne demek oluyor? He?
Bir sağlık işi geliyor başına böyle sanki. Allah vermemiş de başka yerden gelmiş diyor. Başlıyorsun şikayete.
Kimi şikayet ediyorsun sen? Kim vermişti hastalığı? Allah. E sen hastalığı vereni şikayet ediyorsun. Kimi şikayet etmiş oluyorsun?
Allah'ı. Hani Şafii de ne oldu? Dilde işte.
Kalpte başka bir şey, dilde başka bir şey. Garip bir hale geldi. Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Şimdi başka şeylere müracaat ne demek biliyor musun?
Bugünkü dersin konusu. Bu şirk hesabına geçiyor işte. Bir sultanın sarayına girmişsen sultanı razı etmedikten sonra kimi razı edersen et bir anlamı yok. Ya ben de gittim veziri razı ettim.
İstediğin kadar et. Son kararı sultan verecek. Ama sultanı razı etsen saray senin. Emrindedir demek.
Sultan seni sevdikten sonra. Ama sen bir sultanın sarayında Sultan dururken kapıdaki askere eğilirsen, vezirine eğilirsen Sultan da seni o halde görürse Ben dururken nasıl benim kapı kulumun önünde eğilir derse Onların eliyle seni ne yapar? Tokatlar değil mi?
Bak Allah Allah. Buna ne deniyor biliyor musunuz? Buna maksadının aksiyle tokat deniyor.
Bak. Şimdi sen mesela Allah Azze ve Celle dururken gidiyorsun şu işleri büyüteyim diye başka kapılarda eğilip duruyorsun değil mi Allah'a eğilmen gereken yerde. Allah seni onların eliyle ne yapıyor? Tokatlıyor. Çünkü Sultan az önce kendisi dururken vezirin askerin önünde eğleni ne yaptı?
Onların eliyle tokatladı. Allah da onun huzurunda başkasının önünde eğilince tokatlıyor. Niye biliyor musun?
Bak kainatın yaratılışı anlamsızlaşıyor o saatten sonra. Geçen gün bir ortama gittim de çok üzüldüm. Orada içki içiyorlarmış.
Böyle. Kafamı havaya kaldırdım. Ağacın yaprakları ilişti gözüme. Dedim ya şu yaprakların üstüne mühür vurmuş.
Ben buradayım diye. Her yerde ilan ediyor. Bunun altında nasıl yapılır bu diye. Böyle o kadar üzüldüm ki. Bir yaprakta mühür vurmadık yer bırakmamış.
Her yerde ilan ediyor. Bütün alem benim diyor. Ne isteyeceksen benden iste diyor. Sen böyle bir Allah'ın huzurunda gidip başka yerlerden minnet ediyorsun, eğilip duruyorsun.
Sonunda da... Tokatıyorsun. Öyle öyle. Her şeyimi Allah'tan istemek lazım.
Her şeyi. Bir de bu istemek manası yani dua manasında olay ne biliyor musun? Duanın kabul olma şartı odur ki duanın kabulüne itikad edeceksin.
Yani Allah'ın bahtına düştün vermen lazım diye Allah'tan isteyeceksin. Sonsuzdan öyle istenir. Geda gibi istenir.
Biz sultan gibi istiyoruz. Şimdi bir tane adam kız istemeye gitse. Düşünün burada baba vardır yani.
Baba da sorar yani hayırdır niye geldiniz, nerede denk geldiniz, nerede tevafuk ettiniz? Adam da dese ki ya ne bileyim böyle aklıma geldi bir kız isteyeyim dedim. Verirsen ver, vermezsen gideyim.
Ne der o baba? Ne yapar onu? Değil mi?
Kapıyı gösterir. Şimdi biz Allah'tan açsak elimizi desek yani böyle bir ihtiyaç var da Ya Rab verirsen ver, vermezsen verme. Ne olur bu? Subhanallah. Allah'tan böyle istenmez.
Geda gibi istenir. Bahtına düştü. Biz şu an ne yapıyoruz biliyor musunuz? Şu cümlelerin belki birçoğuna bu şekilde bir ihtiyaç yok.
Biz acizlik duasıyla Allah'ım seni tanımaya ihtiyacımız var diyoruz. Şu an gidersin. Neymiş? Toplandık.
Karadeniz'deki o küçük ağaçlar gibi yağmuru nasıl çekiyorlar? Biz de toplandık ki böyle Allah'ın rahmetini çekelim. Allah'ım ihtiyacımız var ne olur bize ver diyoruz ya. Onlara tezellül edip, zillet çekip, minnet çekme. Onlara temellük edip, boyun eğme.
Ne demek temellük? Yalakalık demek, yalakalık. Peki onlara etme, onlara etme.
Onlar dediği ne? Ne? Putlar değil mi?
Kalpte Allah'ım benim hissiyatlarımı bunlar belirliyor dediğin putlar işte. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Biz böyle mesela en ufak bir dünya işine girsek, Allah'ım ben bu güzelliği çok seviyorum elimden gitmesin diye korkup titriyoruz.
Şimdi bir gün Mısır sarayında Yusuf peygamber gezerken kadınlar elma doğruyor. Yusuf aleyhisselamın güzelliğini görünce ellerini kesmeye başlamışlar elma bıçağıyla. Niye? Çünkü Yusuf peygamberde Allah'ın Cemil ismi çok tecelli etmiş, güzellik ismi. Bu rivayeti bize anlatırken Ayşe annemiz diyor ki, Yusuf'u görünce parmağını doğrayanlar Efendimiz Aleyhisselam'ı görseydi güzelliğinden hançeri sinesine vururlardı diyor.
Allah Resulü Aleyhisselatü Vesselam'a öyle güzel. Yani benim şu dünyada güzel diye ne söyleseniz en güzeli Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam'ın değil mi? Var mı ötesi? Yok. Peki Efendimiz'in güzelliği ne biliyor musunuz?
Arzi. Ne demek o? Kaynağı kendinden değil.
Allah Allah. Allah Resulü Aleyhisselatü Vesselam'ın kaynağı kendinden değil mi? Değil değil. Kimden?
Kimden? Bizzat Allah'tan. Allah Azze ve Celle'nin esması... 70 bin perdeden geçiyor.
Onun gölgesinin gölgesinin gölgesi dünyaya vuruyor. Dünyada en güzel dediğiniz şey buysa, Allah'ın esmasının güzelliği nasıldır? İşte o Allah diyor ki, kaybettim diye korktuğun ne var?
Hepsinin fabrikası benim esmalarımın içinde. Bu ya benim elimden giderse diye titrediğin ne var? Her birisinin kaynağı ve menbaı benim esma fabrikamın içinde. Şu peçeteyi bulan mı daha çok sevinir?
Bunun fabrikasını bulan mı daha çok sevinir? Ne var gönlünü bağladığın, muhabbet ettiğin veyahut korktuğun hepsinin bizzat fabrikası benim esmamın içinde. Madem böyleyse Allah'ın esmasını mı bilmemiz önceliklidir?
Silifkedeki işlerimiz mi? İyi gitmiyor çözeceğiz onu. Çünkü Sultan-ı Kainat birdir.
Bir baştan okuyayım mı ya? Şu cümle çok güzel bak bak. Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma.
Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temellük edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kainat birdir.
Her şeyin anahtarı onun yanındadır. Her şeyin dizgini onun elindedir. Her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun.
Hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun. Nasıl? Ben ne zaman daralsam burayı okuyorum biliyor musunuz?
Terapi gibi ya. Ne zaman daralsam. Çünkü sebepler bizi çok boğuyor. Bir gözünü açıyorsun, çocuğun bir işi var, şahsi işin var, onun işi, bunun işi. Sebeplerin arasında boğulup bunların Allah'tan geldiğini unutmamak icap ediyor.
Şimdi Üstad Hazretleri sebeplere ne diyor? Bizim dersleri izliyorsanız ne diyor sebepler için? Perde diyor değil mi?
Çok güzel. Bak, perdenin iki şekli vardır. Bak, perde ya gizler ya da gösterir. Şu perde dediğin eğer ev perdesi ise ne yapar?
Gizler. Perde dediğin sinema perdesi ise gösterir. Sebepler aynı böyleymiş.
Sebepler kimisine ev perdesi gibi Allah'ın isimlerini gizliyor. Niye? Kalpte put olduğu için. Allah'ın beni bulun diye verdiği sebeplerde Allah'ın esmasının nakışlarını okuyamıyoruz.
Gizleniyor. Bir tanesi diyor ki. Ben diyor Allah'ı ilimle inkar ettim diyor.
Ben hayatımda bu kadar gülünecek bir cümle duymadım yani. Bir çocuk getirsen şu sanatların sanatkarı vardır der değil mi? Çocuk getirsen çocuk, çocuk getirsen.
Ne olmuş bunda perde? Gizlenmiş. Kimisinde de aynı perde sinema perdesi gibi oluyor. O esmaların tecellisinden ne yapıyor biliyor musunuz?
Allah'ın varlığına ulaşıyor. Şimdi sahabe efendilerimiz döneminde deve neymiş biliyor musunuz deve? Her şeyleri, elleri ayakları deve.
Yük taşıyacaklar deve. Et yiyecekler deve. Sefere çıkmışlar hörgücünden su çekecekler deve.
Her şeyleri deve mi? Her şeyleri deve. Bir gün ayet iniyor diyor ki ayette. Deveye bakmıyorlar mı nasıl yaratılmış? Sahabe efendilerimiz evinden çıkmış şöyle deveye bakmışlar.
Ne değişti? Zaten daha önce de görüyorlardı aynı deveyi. Gözlerinin önündeki deveye bakmak için neden evlerinden çıktılar?
Ne değişti? O zamana kadar deveye, deve nazarıyla bakıyorlardı. O ayetten sonra deveye bakmıyorlar mı?
Nasıl yaratıldı? O devenin sebepler perdesini yırtıyor, o sanatlı eserin arkasındaki sanatkara ulaşıyor. O zamana kadar deve onlar için yük, yemek, suydu. Ama ayet indikten sonra deveyi görmüyorlar mı?
Nasıl da yaratılmıştan sonra çıkıp bakıyorlar ve diyorlar ki hayır bu deve bir perdeymiş bize. Biz bu esbab perdesini yırtınca Allah'ın akışları üstünde buram buram gözükmüş meğer. Biz niye göremiyoruz?
Kalp göstermiyor kalp. Kalbimizde Allah'tan ziyade öncelik tuttuğumuz o kadar şeyler var ki. Hepimizin kalbi bu hale dönüşünce de umumi musibetlere davetiye oluyor. Ben şunu demiyorum, hadi hepiniz fakir olun dünyayı elinizden çekin demiyorum, kalbinizden çekin diyorum ama.
Şimdi bugün Müslüman coğrafyalarında ekonomik durum çok iyi değil. Acaba Müslümanlar çalışmadığı için mi Allah vermiyor? Hayır, öyle bir şey yok. Mesela bizim memleketteki insanlar çok çalışkan.
12 saat çalışanı var, 14 saat çalışanı var. Neden vermiyor? Manen hazır değiliz. Allah verse direkt kalbe put hesabına koyacağız.
Allah azze ve celle'nin kanunu şudur. Önce manen hazır eder, sonra maddiyatı üstüne verir. Bak ileride göreceksiniz. Maddeten terakki cihetiyle de dünya Müslümanların elinden dönecek göreceksiniz. Şimdi niye vermiyor?
Şimdi verse ne olur biliyor musunuz? Sizin kokain bağımlısı bir sevdiğiniz olsa, siz de ona para verseniz neye daha çok düşer? Kokaine çekmeye devam eder. Hatta sizin gücünüz yetse adamın elindeki parayı da alır mısınız?
Ya bu adam aman kötü bir şey almasın diye. Allah'ın da gücü yetiyor, çekiyor, elimizden alıyor işte. Niye?
Kalbimize direkt put diye koyuyoruz. Hiç eşantiyon olarak yerinde bakmıyoruz hiç sebeple. Deveye bakmamışlar mı?
Nasıl da yaratılır. Hepsi evinden çıkıyor, yıllardır gördüğü deveye başka bir şeyin hesabına bakıyorlar. Neyin hesabına?
Sanatkarın hesabına. Ne kalpleri var ya. Ne kalpleri var. Kalpleri nakış nakış önce putlardan, taptıklarından sıyrılmış. 16 yaşında Zübeyir bin Avvam, 16. Bilva ayette 14, 16. Gencecik.
Cennetle müjdeli 10 kişiden birisi. Ne gördün ya? Biz niye göremiyoruz ya? Hangi perde bu, hangi perde? Şimdi ayette diyor ki, yeniden Allah'a döndürüleceksiniz diyor.
Şimdi bu bir uzaklık mesafesidir değil mi? Ben sizi arasam, hadi gel desem, aa Tarsus'a geldim oradan. Dönüyim. Ayetin ifadesi bir uzaklık mesafesi.
Döndürmek uzaklık anlatır. Allah Azze ve Celle de diyor ki ben kuluma şah damarından yakınım diyor. E bu da bir yakınlık mesafesi.
Hangisi doğru? Demek ki Allah bize yakın ama bizim aramızda perdeler olduğundan biz o yakınlığı hissedemiyoruz. Ne zaman bu sebepler perdesini aramızdan kaldırabilirsek zaten şah damarımızdan yakın olan Allah Azze ve Celle'nin varlığını ve yakınlığını o zaman hissedeceğiz.
Niye böyle gariban sahipsiz kalıyoruz biliyor musunuz? Allah hep yakın. Allah hep yakın da biz sebeplerin perdesinde o kadar uzaklık koymuşuz ki araya.
Ev dedik, iş dedik, metal dedik, demir dedik. Tapılacak şey mi bunlar ya? Bunların yerleri çok yanlış dostum.
Çok yanlış. Çok yanlış. Bak bu dersler o yüzden önemli. Şimdi biz geçen bir arkadaşın ofisine gittik. Bende dedi bir dürbün var dedi.
Mars'ı mı görüyor? Venüs'ü mü artık birini görüyormuş. 2 saat ayar yaptım dedi ama.
Şimdi o dürbünü 2 saat ayar yaparsın ya yaptıktan sonra ne olur ama? Ne istersen güzel gösterir. Şimdi biz bu iman dersleriyle ayar yapıyoruz. Bunun ayarını düzgün bir şekilde yapabilirsek eğer ondan sonra her baktığımız sanattan...
Sanatkâra bak kalp hep bununla dolarsa kalbe put da giremeyecek inşallah. Her baktığımız ne olacak? Sanattan sanatkâra, sanattan sanatkâra.
Üstad hazretleri bunun için diyor ki, tevhid melekesi maliki olur kişi diyor. Bir anlatayım mı ne demek? Tevhid melekesi maliki şu demek. Hani meleke böyle bir şeyi artık kullanmayı öğrenmişsin ya mesela araba kullanırken şurada çiğ köfte yoğurursun değil mi? Niye?
Meleke olmuş araba kullanmak, mesaj yazmak. Meleke olmuş değil mi? Bir operatör için iş makinesi kullanmak meleke olmuş yani o adam düşünmez kafasıyla düşünse yapamaz zaten. Üstad hazretleri diyor ki kişide de bu tevhid bakışı meleke halinde olması lazım diyor. O zaman ortaya bir olay çıkıyor.
Herkesin dünyada kendi mesleğinin ustası olması yeterli olabilir. Sen pırlanta ben matematik öbürü başka bir şey. Ama herkesin usta olmak zorunda olduğu bir şey var mı?
Var var. Sanattan sanatkara geçme meselesi, az önce anlattığımız olay, herkeste ustalık olarak olmak zorunda, görüyor musun? Bak dünyadaki işin olmasa ne olur?
Birkaç gün acı çekersin. Bu iş olmasa sonsuzun gidebilir. Tevhid melekesi maliki olmak, bu demek. Bizim mecbur şekilde usta olmamız gereken bir mesele demek.
Nasıl olacak bu? Pratikle. O iş makinesi kullanan usta nasıl o güzel kullanmayı öğrendi? Pratik yapa yapa.
Direksiyonu çok iyi tutan bir şoför nasıl öğrendi? Pratik yapa yapa. Biz nasıl çözeceğiz? Bu iman dersleriyle sürekli pratik yapa yapa. Şimdi bugün aldığınız ders ne biliyor musunuz?
Küçücük bir lif. İp böyle küçük. Yani bağlasan şu suyu bile kaldıramaz belki kopar. Ama yarın bir daha aldığında bir iplikçik daha.
Öbür gün bir iplikçik, bir iplikçik. En son gemi çekecek kopmaz bir halat olacak. İman dersleri böyledir.
Böyledir yani. Efendimiz öyle diyor. Ceddüde imanekum diyor.
İmanınıza sürekli... Yenileyin, tazeleyin diyor. İşte bu iman dersleri çok elzem.
Lütfen yani benim artık vasiyet mi kabul edersiniz ne edersiniz bu iman derslerini sistematik almamız lazım bizim. Öyle geçerken bir tane de dinleyeyim diye değil, değil. Sistematik yani.
Ben Allah'ı nasıl bilirim? Peygamberi nasıl bilirim? Ya ben şunu duydum ya. Bir tane yani namazını kılan, eden, imamlık vazifesi yapan bir arkadaş Allah'la ilgili konuşurken konu meleklere gelince o bana saçma geliyor dedi ya.
Subhanallah yani vallahi çok üzücü durumlar. Yani bu melekleri hakkıyla nasıl bilirim? Kader meselesini hakkıyla nasıl bilirim? Bunlarda usta olmak zorunda mıyız? Mecbur ve mükellefiz.
Sadece farkında değiliz. İnşallah bu dersler bu noktada biraz açar. Ya öyle.
Deveye bakmazlar mı? Nasıl yaratılmış diyor. Subhanallah.
Sahabede de ne sadakat ya. Çıkıp deveye bakıyorlar ya. Ne sadakat ya. Çıkmışlar her gün yan yana oldukları deveye böyle bir daha bakmıyorlar.
Tek olduğunu düşünüyorsan koskoca evrende, bu kanal tam sana göre. Bu video, YouTube kazanında kaybolmadan, senin gibi başkalarına da ulaşabilmesi için desteğe ihtiyacı var. Her abone, bir kırgın yüreğe daha ulaşmayı sağlayacak.
Beğen, abone ol ve yorum yapmayı da unutma. Siz de Hayalhanem İstanbul ve diğer tüm projelerimize destek olmak için buradaki linke tıklayarak online başta bulunabilir veya aşağıdaki iletişim numaralarından bizlere ulaşabilirsiniz.