Merhaba arkadaşlar. Geldik nereye? Kimyanın ve kimyacıların çalışma alanlarına. Yani simya defterini bir önceki kısımda kapattık.
Artık yepyeni bir defter açacağız. Hocam peki ÖSYM buradan soru soruyor mu? Sormaz mı?
Her iki senede bir neredeyse soru getiriyorlar. Hatta her senede soru getirebilecekleri bir soru kalıbı. Biliyorsunuz 2022 TYT sınav sorusu buradan geldi. Peki hocam neleri tanımamız lazım?
Şimdi biraz sonra... birkaç tane disiplin vereceğim arkadaşlar. Yani kimyanın alt disiplinleri. Kimya alanını öncelikle bir tanımaya çalışacağız.
Tanıdıktan sonra alt alanlarını tanıyacağız ve bunların ne olduğunu göreceğiz. Ama videonun başında söylüyorum buradan gerçekten bir tane soru geliyor gençler. Hani bu sene gelir ya da bir sonraki seneye gelir.
Bunu bilmem ama ÖZEM'in sormayı sevdiği kısımlardan biri. Bunu bilin. Peki hocam bizim neye dikkat etmemiz lazım? Bunları ezberleyeceğiz mi?
Bunlarda anahtar kelimeler var gençler. Anahtar kelime bilirsen uğraşmadan işaretleyeceğim bir soru oluyor. O yüzden sizin için çerez niteliğinde bir konu olacak.
Peki nelerden bahsedeceğim? İlk olarak şöyle diyelim. Kimyayı bir tanımsal olarak incelemeye çalışalım.
Hocam kimya nedir? Kimya biz genel olarak şöyle diyoruz. Hocam maddenin yapısını, özelliklerini, birbirleriyle etkileşimlerini ve bu etkileşimler sonucunda uğradıkları değişikliği incelen bir bilim dalı. Artık bir bilim dalındayız.
Yani kimyadayız. Sonra Bir incelemişler arkadaşlar, kimya o kadar geniş bir alan ki yani her yere hitap edebiliyor. Sonra bu kadar geniş alanda başarılı olmak zor olduğu için demişler ki bunların alt disiplinleri ayıralım.
Tam 7 tane alt disiplinini ayırmışız. Peki hocam bu alt disiplinler nelerdir? Birincisinden bir başlayalım.
Analitik kimya diyeceğiz. Geçen seneki sınav sorusunun cevabı gençler, analitik kimya. Ne demektir hocam bu?
Şöyle diyeceğim. Maddenin bilişimini nitel ve nicel olarak... inceleyen kimya disiplini anahtar kimya diyeceğim. Bakın nitel ve nicel inanılmaz önemli iki tane kelime. Ne demek hocam?
Önce nitel ve niceli açsak ne olduğunu tansak daha güzel olur mu? Şöyle söyleyeyim. Kelime manası olarak nitel analiz.
Bir maddeyi inceleyeceksin ya. İncelediğin maddenin bileşiminin neden oluştuğunu incelemek nitelik bakımından incelemektir. Zaten şöyle mesela birisini tanınma dese...
niteliklerini söyle diyor. Yani senin yeteneklerin ne? Veya da senin içeride maddeler ne? Onu bulmaya, çalışmaya nitel analizleriz. Eğer ki bir soru kökünde bana bir maddenin ne olduğunu tanımaya veya bir şeyin içinde ne olduğunu tespit etmeye çalışıyorsan buna vereceğim cevap analitik kimyadır.
Bakın bu kadar net bir şey söylüyorsun. İçinde ne olduğunu bulmak istiyorsan analitik kimya. Bitti. Başka hiçbir şeye bakmayacaksın.
Ne olduğu, kimin olduğu. Hangi elementi barındırdı? Hangi bileşiği bulundurdu? Analitik kimya diyoruz.
Peki, nicel ne demek? Niceli şöyle tanımlıyoruz. Cetvelden aklımıza gelecek ölçüm aracı ya cetvel, nicel. Bu da şöyle diyecek. İncelediğim maddenin içerisinde bir madde buldum ya.
O maddenin miktarını, bakın bu sefer miktar analizini yapacağım. Kaç gram oldu? Kaç ppm buldu?
Ne kadar bulunduğunu incelemekte nicel oluyor. O zaman herhangi bir soru kökünde nitelya ne nicel ile karşılaşırsa LABS diye işaretleyeceğim yer analitik kimyaymış. Hocam nereden anlayacağım ben bunu?
Mesela benim kalaslık örneğimdir. Burada bir su şişesi var. Geldim sınıfa susadım.
Su sınıfta olmuşmuş. Aldım içtim bir baktım. Anam başım dönüyor. Çok kötü oluyorum falan. Sonra dedim ki sınıftaki öğrencilerden şüphelenirim.
Kesin bunlar beni zehirliyor. Gideyim de analiz ettim. Gittim suyu hastaneye dedim ki bu suyu analiz ettirmek istiyorum çünkü zehirlendiğimden şüpheleniyorum dedim.
Dediler ki tabi hocam bir bakalım içinde ne var diye. Bakın içinde ne var? Hangi soru? Nitel bir soru soru değil mi?
Suyun içerisini incelediler incelediler normal olması gerekenin dışında bir maddeye denk geldi. Neye? Siyanüre denk geldi. Hocam dediler içinde siyanür var.
Dedim ki kalleşler dedim beni öldüreceklermiş dedim. Siyanür nasıl atarsın dedim. Dediler ki hocam dur.
Nasıl yani? Belki bu siyanür eser miktarı. Yani o kadar azdır ki insan eliyle koyulmayacak kadar azdır. Bir onu inceleyelim.
Neyi inceletmek istedi? Nicel, yani miktarını incelemek istedi. Miktarını bir incelediler, içinde eser miktarı da çıktı.
Dedim ki canım öğrencilerim zaten onlar beni çok seviyor, böyle bir şey yapmaz dedim. Hangi kimya disipliniyle uğraştık şu anda? Analitik kimya.
Geçen sene gelen sınav sorusunda şöyle bir şeyden bahsediyordu. Diyorlardı ki, bir örnek veriyorlardı. Örneği.
Önce yakıyordu. Yakma deyince biraz sonra söylüyordu. Aa fizik o hareket işaret dedi. Olay o değil gençler.
Yöntemdir o. Bakın yöntem. Yöntem ve amaç çok önemli. Bizim aradığımız şey amacımız.
Yanmanın renginden faydalanarak maddenin içerisinde hangi elementin olduğunu keşfetmeye çalıştı. Bakın kullandığım yöntem beni ilgilendirmez. Disiplinler birbirine çok benzer gençler.
Ve birçok özelliği birbirine... Aynısı gibidir. Ayırt edilen şey bunu kullandığın yöntem değil amacındır. Ben neyi amaçlıyorum?
Bana verilen bir örneğin içinde hangi elementin bulunduğunu. Neyi inceledim? Nitelik bakımından. Bitti analitik kimya. Bakın.
Hangi ya da ne kadar sorularını cevap bulursam analitik kimyayı yapıştırırım geçiyorum gençler. Mevzu bu kadar basit. Onun dışında hocam nerede kullanılıyor?
Boyaya ilaç koyuyor musun? Bunların hepsi burada kullanılıyor zaten. Bunlardan bulamazsın.
Bunlardan bulamazsın hepsi birbirine benzer. Hocam ilaç sanayi analitik kimya. Organikte de analitik kimya yazıyor. Anorganikte de ilaç yazıyor. Hepsine yazıyor.
Bak buradan çıkartamazsın ki sen. O yüzden diyorum ki anahtar kelime. Nitel ya da nitel kavramlarını keşfettin olay bitti. Mesela su şişesini aldığınızda üstünde neler yazıyor arkadaşlar? Şöyle diyor. İçindekiler diyor.
İçindekilerde mesela sodyum yonu şu kadar miligram. İşte potasyum şu kadar miligram. Nitrat rast gelmedim, denk gelmedim diyor ya. Bak içinde ne var sorusunun cevapları? İşte sodyum, potasyum, nitrat ne varsa açıklıyorsun ya.
Bu bir ana tikim ya. Ya da bak ya da diyorum. İkisi olmak zorunda değil.
Ne kadar var sorusunun cevabı? Gene ana tikim ya. Ne ve ne kadar sorusunun cevabı neymiş arkadaşlar? Analitik kimya olarak karşımıza gelecekmiş. Peki hocam bir diğerine biyokimya.
Bak atı üstüne. Biyo. Biyo ne demek? Canlı demek. Canlı kimyası.
Ha hocam o zaman şöyle bir cümle kurabilecek miyim? Bak. Canlıların yapısına yer alan kimyasal maddeleri. Yani içinde ne olduğunu.
Ve canlı organizmalarındaki tepkimelerini inceleyen alt disiplin biyokimya. Bakın bunun için de mutlaka canlı olmak zorunda. Canlı deyince illa insan aklınıza gelmesin arkadaşlar.
Hayvan olabilir, bitki olabilir fark etmez. Hepsini kapsayacağız. Genelde de bunlara şöyle bir şey oluyor. Hastanelerde karşımıza gelen etkinlikler bunlarla alakalı oluyor.
Mesela sana diyor ki bir ilaç üretim firmasında ilaç üretiliyor. Tamam ilaç üretildi. Ne yapacak?
Bunu... İlacın insan üzerindeki etkilerini incelersen tak hemen neyin konusu? Bionik konusu.
Aa hocam ama incelemek analitik bak o değil. Neyi istiyorum? Amacım ne? İnsana verdiği etki.
Ya da biliyorsunuz Aziz Sancar DNA sarmalı üzerine bir çalışma yaptı. Çalışma sonucunu bak hangi disiplin derse nerede? DNA. Bitti.
Neyi işaretliyorsun? Analitik kimya. Ya da sana diyor ki güneş ışınlarının... insan vücudunda olan etkilerini inceliyorsun. Aa kim?
Canlıya olan bir etkiyi inceledi. Biyokimya. Bakın canlı ve canlıya olan bir etkiden bahsediyorsan biyokimyanın konusu haline gelmiş olacak.
Başka hiçbir şeyden bahsedemeyiz burada. Anlaştık mı? Peki. Geldik kime?
Fizikokimya'ya. Bak. Bir işin içerisine artık kim girdi?
Fizik girdi değil mi? Fizik girince aklımıza direkt neyin gelmesi lazım? İş güç enerji. Bak fizik deyince direkt bundan bahsedeceğim.
Peki. Tanımda diyecek ki, kimyasal tepkimelerden, ısı, iş ve diğer enerji dönüşümlerinden bahsediyorsa, fiziksel faktörlerin kimyasal tepkimi olan etkilerini inceliyorsa, fizikokimyası. Ne gibi bir şeyden bahsedeceğim?
Şimdi sen bir analizde bu rota arındasın. Diyorsun ki, kalorimetre kabıyla kömürlerin kalori değerlerini ölçüyorsun. Kalori ne? Enerji. Bak neyi ölçmek istiyorum?
Kaloriyi. Ama hocam, enerji miktarı... Bak enerji miktarı değil. Şu anda bak. Direkt enerjiyi ölçmeye çalışıyorum.
Tamam mı? Bir maddenin içinde neler olduğunu demiyorum. Kömürün bir kalorisi var.
Bunu biliyorsun zaten. Sıkıntı yok. Diyorum ki ne kadarlık bir kalorisi var?
Onu ölçmek istiyorsan fizikokimya. Tamam mı? Ama hocam diyeceksin ki ne kadarın cevabı?
İşte diyorum ya spesifik bir kelime. Aradığın ne? Amacın mı yöntemin mi? Amaç mı yöntem mi? Amaç ne?
Kalori ölçümü yapmak. Kalori. O zaman kalori ölçümü ise fizikokimya. Tamam mı? Ya da sana şöyle bir şeyden bahsettim.
Bunun içerisinde elektrolis sistemleri de hocam ısı, enerji, elektrik bunların hepsi fizikokimyanın alt basamağı olacak. Sana bir elektrolis sistemi kurdu. Dedi ki kaplamacılık yapıyoruz dedi.
Bunu yapmak için kimyanın hangi alt disiplinine hakim olmamız gerekir dedi. Laps işaretleyeceğimiz yer neresi? Fizikokimya kısmı olacak. Bakın buradaki asıl amacımız neymiş arkadaşlar? Bizim ısı, iş ve diğer enerji dönüşümlerinden bahsediyorsa fizikokimya olacak.
Peki. Burayı nerede görebiliriz? Bak, kimyasal kinetik diye bir alt basamağı var.
Özellikle AYT kısmına geçtiğimizde işleyeceğiz bunları. Hız denklemleri. Mesela bir tepkimin ne kadar hızlı gerçekleştiği.
Ya da sana diyor ki, gerçekleşen bir tepkimi hızlandırmak için kullanılan katalizörün seçilmesi. Kim olacak arkadaşlar? Fizik o kimya. Niye? Hızlandırdım.
Başka? Elektron kimya. Dedim ya, hani...
Kaplamacılık yapmak istiyorum. Neyi kullandım? Elektrik enerjisini kullandım.
Hemen neyin konusu olduğunu fizikokimyanın. Ya da termo. Term ısı demek arkadaşlar.
O dediğim kalori ölçümü ne olacak arkadaşlar? Termokimya. Ve kuantum kimyası. Sana diyor ki nükleer çekirdek tepkimelerini incelemek istiyor. Aa fizikokimyanın bir alt nesipliğinde olmuş olacak diyoruz.
Tamam mı? Kritik kelimeler aklımızda gelecek. Bak nitel, nicel dedik.
Canlı dedik. Hemen buraya geldik. Isı, iş, enerji, dönüşüm dedik. Bir diğeri kim? Organik.
Organik deyince aklımıza kim gelecek? Aa hocam doğal olan falan değil. Doğal olan değil gençler.
Karbon kimyası. Bu kadar. Karbon ve karbonun birleşiklerini inceleyen kimyanın alt disiplinidir. O yüzden yapısında karbon bulunan bakın kritik kelime. Karbon bulunmak zorunda.
Yoksa organiğin konusu olamazsın. Tamam mı? Karbon bulunmak zorunda. Karbon bulunan maddelerin yapısını, özelliklerini, tepkimelerini ve sentez yollarını inceleyen kimyanın alt disiplinidir.
Sana diyecek ki, metan gazı üretimi tesisinde. Şimdi diyeceksin ki hocam metan gazını ileride göstereceğiz zaten. Metan gazının yanına şöyle CH4 diyecek.
Aa hocam bu bir bileşik. Hayır ama karbon temelli bir bileşikten bahsediyor. O zaman sen kimin konusu oldun şu anda? Organik kimyanın konusu oldun.
Bakın burada karbonu görmek zorundasın. Eğer ki karbon yoksa işin içerisinde organik değilsin. Tamam mı? Mutlaka karbon olacaksın.
Nerede kullanılacak? Bak petrol, petrolünle boya ilaç. Biraz önce analit edi ilaç dediniz.
İşte diyorum ya amacım ne yöntemim ne? İkisi çok önemli. Yöntemler aynı olabilir.
Hepsinde yöntemler aynı da çıkabilir. Kullanıldığı yerler de aynı çıkabilir. Ama benim amacım eğer ki niteliğini niceliğini bulmazsa anerjik amacım canlılardakini incelemekse biyo diyeceğim. Amacım ısısını işini enerji dönüşümünü incelemekse fiziko diyeceğim. Eğer ki amacım karbon elementine bağlı olan bileşiklerin özelliğini incelemekse organik diyeceğim.
Peki hocam başka var mı böyle? Olmaz mı diyeceğiz? Karbon temelliği incelediği karbon olmayanı incelemeyeceğiz mi? İnceleyeceğiz.
Ona da ne diyoruz? Anorganik. Bak bir şeyin başına A gelirse ne demekti arkadaşlar?
Olumsuzu demekti. Mesela politik, apolitik, politik olmayan gibi geliyor tamam mı? Bir şeyin başına A kelimesi geldiğinde olumsuz.
O zaman organik, anorganik, organik olmayan şeklinde karşımıza gelecek. Peki ne diyeceğim buna? Organik olmayan birleşiklerin yapısını...
Özelliklerini ve tepkimelerini incelen kimya disiplinine anorganik kimya diyecekmişim. Organik olmayanları inceliyorum şu anda. Peki hocam genel olarak nerede göreceğim?
Asitlerde, bazlarda, tuzlarda görülen bir yapıdır. Mesela sana dedim ki sodyum klorur tuzunun insan vücudundaki tansiyonuna etkisini inceliyorum. Neyin konusu? Anorganik değil.
Neye etkiledin? İnsan vücudu, biyokimya. Tamam mı? Bak çok dikkat edin. Ama sana şunu dedi, dedi ki Sodium klorur tuzunu oluşturan elementlerin yapısını inceledim.
Atarsın anorganik kimyaya. Ya da sodium klorur tuzunun hangi bileşiklerden meydana geldiğini inceledin. Atarsın anorganik kimyaya. Ama dediğim gibi sodium klorur tuzunun tansiyonu olan etkisini ölçersen, canlıya olan etkisi. Aha burası.
Ama sodium klorur, o bak bu bir araç. Bu amaç. Amacın ne?
Ona bakıyorum. Araç benim için önemli değil amaca bakacağım. Neyi istiyorum ben?
Buna çok dikkat etmenizi istiyorum. Peki nerede kullanacak? Bak yiyecek, tiksiz, boyun, inşaat, çarp çırp.
Bak bu da ilaç dedi. Farkındaysanız neredeyse şu an geldiğimiz dördü de ilaç diyor. Hepsi aynı sektörde kullanılabiliyor sıkıntı yok yani bunlardan. O yüzden diyorum ya anahtar kelime.
Peki bir diğeri polimer kimyası. Poli, şöyle söyleyeyim, mer birim demektir gençler. Poli çok demektir.
Çoklu birim anlamına gelir. Yani çok büyük moleküllerin... incelendiği yapıları olacak.
Nedir bunlar da? Polimer yapıları. Polimer yapılarından birkaç tanesini söyleyeceğim arkadaşlar.
Doğal ve yapay olarak iki tip de polimerimiz var bizim. Doğal olan polimerleri örnek olarak mesela karbonhidratlar, proteinler bir doğal polimerdir. Tamam mı? Yapay olan polimerlerde en sık karşılaşacağımız bunlar. Naylon, lastik, plastik, teflon, cartürk diye devam ediyor.
Ve herhangi bir şeyin başında şöyle kocaman P harfi varsa kim gibi? P-E P-E P, E, T, P, B, C. Bak başlarında P varsa bu poli demektir. Polimer kimyasının konusu haline geliyor. Mesela polimer kimyasında diyoruz ya, Hocam teflon, teflon tava bir polimerdir. Normalde biz teflon diye yazarız da, Ticari adı bunun P, T, F, E şeklinde gerek.
Yani bu bir teflon dediğimiz polimer yapısı olarak yazacak. Ya da kevlar diyecekler. Sana kurşun geçirmez yelek yapımında kullanan bir maddeden bahsedecekler.
Bunların hepsi pulmer kimyasının alt dalı olmuş olacak. Hatta bir dönem tefton tavanın hikayesini anlattım. O dönemde tefton tavayı sordular.
Belki bu sene de gelir. Gene anlatayım hikayesini arkadaşlar. Teflon tavada şöyle bir şey var. Teflon tava zararlı mıdır?
İlk gelen soru. Birçok kişi özellikle annenize diyor. Zararlıdır, kanserojen, kanser yapıcı falan. Böyle bir hikayesi yok ya. Teflonun böyle bir yeteneği yok.
Nasıl yani hocam? Teflon zararlı değil mi? Değil. Teflon tava zararlı değil.
Neden değil size şöyle söyleyeyim. Teflon tavayı aldığınızda hocam çizdiğimde ne oluyor orada? Orada kimyasal reaksiyon oluyor yemekte. Yok gençler böyle bir dünya yok yani.
Yok. Mesela tahtayı çizdiğinde ne olmuş oluyor? Tahtayı çizmiş olursun.
Yani bu kadar. Teflon oradaki gördüğün siyah kısım değil. Onun üzerine ince bir film tabakası var.
Teflon o film tabakasıdır. Eğer ki teflon tabayı çizersen oradaki teflonu kazımış olursun. Daha sonra teflonun özelliği 350-450 dereceye kadar ısı dayanıklığı vardır ve sürtünme kaseti inanılmaz düşüktür.
Bu yüzden yanmaz yapışmaz tava diye geçiyor. Sen orayı sürtersen Oradaki yapışmaz özelliğini kaybedersin. Bu yüzden pişirdiğin bir yemeğin oraya yapışması en kötü ihtimalle de temizlik yaparken de orayı sökememek ve orada kalıntının kalması.
En fazla bakteri üretimi olur ki iyi temizlediğin zaman sıkıntı da kalmıyor. Peki hocam neden böyle bir şey söylüyorlar? Neden söylediğini şunu söyleyeyim. Türk milletin bir özelliği vardır.
Bir şey aldığı zaman ömrünün sonuna kadar saklar. Mesela anneannelerinizin evine gidin. Birçoğunun evinde hala alimilum tencere, bakır tencere duruyor. Niye atmazlar ki?
Niye atsınlar yani uzun zaman? Hani birader... Çeyizliklerinden kalan çelik tencere hala durur.
E teflonun da aynı bir durumu var ve bu adamlar size yeni bir ürün satması lazım. Satması için de bir şey düşündüler. Ne yaptılar?
Dediler ki teflonu kazırsak kanserojen bir etki yapsın dediler. Öyle bir etkimiz yok. Teflonda öyle bir yetenek yok arkadaşlar.
Kazırsan kazmış olur. Eğer ki kanserojen bir etki yapıyorsa zaten teflonda herhangi bir yemek pişirdiğinde de o kanserojen etki olur. Senin çizdiğin kaşın ya da bıçağın ucu kimyasal reaksiyon başlatıcı değil ki. Böyle bir özel yok, yeteni yok. Zaten kanserojen etki yapıyorsa teflon normalde de yapardı.
Burada bir tane sıkıntılı şey var onu size söyleyeyim. Teflon tavalarda kızartma yapılmaz. Neden kızartma yapılmaz? Teflon tavalarının özelliği şu. 350 dereceye kadar çıkabiliyordur mu dedim ya.
Bir tavanın içerisine yağ koyup onu ateşin üzerinde bekletirsen sıcaklık 450-500-600'leri kadar çıkartabilirsin sıcaklığı. Teflonun yapısal özelliğini bozarsan bu sefer... Yağa geçirmiş oluyorsun.
Yağdan sana yer. Bunun da direkt kanserojen etki yapıp yapmadığını şu anda bilmiyoruz. O yüzden çok fazla buna takılmayın. Hatta ben size takılacağınız daha sıkıntılı şeylerden bahsedeyim.
Hani buraya yazdık ya PET şişe. Kimse araştırmıyor. PET şişe nedir hocam? P-E-T Ben size açılımı söyleyeyim. Poli etilen terafitelat.
Tamam mı? PET. PET'in açılımı bu.
Günümüzde her yerde kullandığınız PET şişeler. Ben size enteresan bir olay söyleyeyim. Araştırma yapıyorlar yakında. Hatta bir makale yayınladılar.
Makalenin içerisinde şöyle bir şey var. Son zamanlarda biliyorsunuz otizm sıkıntısı doyuyor çocuklarımızda. Otizmi sevmiyor hatta.
Çok enteresan bu olay. Sevme hastalığı için yardım kampanyaları düzenliyoruz. Yardım etmeye çalışıyoruz. Ama hiç kimse şunu sorgulamıyor. Neden?
Ya neden oluyor? Bu hastalık neden çıktı bir anda? Yani böyle bir hastalık yoktu.
Nereden çıktı? Yani kim getirdi? Veya ne oldu da oluyor?
Nasıl bulunuyor? Genetik diyorlar. Sonradan mesela bir çocuk...
Ben size basit bir otizm mantığından bahsedeyim. Yayınlanan makalede ne oluyor? Bir profu dinlemiştim. Hoca konuşmasında şöyle bir şeyden bahsediyor.
Ya diyor ki ben hani deney hayvanlarımın hepsine diyor. Şu anda otizmle diyor. Diyorlar ki neden otizmle?
Nasıl bir deney yaptınız? Diyor ki hiçbir şey yapmadım daha şu ana kadar diyor. Nasıl otizmle diyor.
Senin yediğin ve içtiğin ne varsa ona da yedirdim içirdim diyor. Bir dakika diyorsun yani. Benim yediğim, içtiğim her şeyi ona içirdiğin zaman otizm mi oldu diyorsun. Bilinci olarak net otizme sebep olan bir şeyi fark ettim diyor.
Fitelat diyor. Fitelat maddesi diyor. Hayvanların hepsinde diyor, farelerde otizme sebep oldu diyor. Fitelat mı?
Biraz önce bir tanımlama yapmıştım hatırlıyor musun? Poli etilen terafitelat. Haydaa.
Fitelat. Hayatımıza 1945 yılından sonra giren bir madde. Ve şu anda neredeyse herkesin her yerde kullandığı bir madde.
Pet şişede. Hocam pet şişe otizm yapıyor. Sana bana yapmıyor bunu. Bak sana bana yapmaz. Ama bunu anne karnındaki bir çocuk içerse, yani çocukla maruz kalınırsa otizm oranını arttırıyor.
Otizm oranını arttırıyor işte. Demek ki dışarıda yapılan bir etki var. Yani bir şeyler sebep oluyor. Biz sadece engelleyemiyoruz. Sıkıntımız burada.
Veya da o doktorun söylediği şeylerde şöyle bir şey var. Diyorlar ki hani işin diyorlar mutfağını bilmiyorsunuz diyor. İşin mutfağı farklı diyor.
Size ne gösteriliyorsa onu yaşıyorsunuz diyor. Ve tıpta da çoğunlukla böyle. O yüzden mesela hep diyoruz ya ilaç sektöründe de yani rastgele ilaç kullanmayın. Başım ağrıyor pat hemen ilaç içeyim.
Veya da kolum ağrıyor pat ilaç içeyim yapmayın gençler. Yapmayın yani bunun etkilerinin olduğu kadar yan etkileri de var. Prospektüsü açtığı zaman böyle sayfalarca bir çift sayfa açıyorsun.
Kağıt açıyorsun. Orada yan etkilerini sıralamış. Bunlar bir de yan etkiler bilinenler.
Bilinmeyenleri de bilmiyorsun. Yani nasıl bir etki yapacağını da bilmiyorsun sen. O yüzden... mümkün olduğunca ilaç kullanmamaya çalışın gençler. Bakın polimerlerdeki tehlikeleri size söylüyorum. Yani pet şişede böyle bir tehlike.
Hocam ne yapalım yani? Kullanmamışsınız. Ben de kullanıyorum.
Engel olamıyoruz. Hatta doktorun dediği olay şu. Diyor ki susamayacak kadar su iç, aç kalmayacak kadar yemek ye diyor. Yemekte ne var hocam?
Yani gıda alıyoruz o da mı aynı şekilde? Ondaki olayı da size söyleyeyim. Şu anda ilaçsız neredeyse hiçbir ürün yok. Yani meyve sebze yok. Bulamazsın ilaçsız.
Ama hocam bir bakıyoruz organik diyor. Sıfır ilaç. Hayır bak sıfır ilaç yok. Hepsinde ilaç var.
Sadece yasal sınırda tutarsa sana diyor ki organik bu diyor. Yasal sınırda tutarsan. O yüzden üreticiyi sen tanımıyorsan %99 ilaçlıdır. Üreticiyi tanımıyorsan.
Hatta hep şey örneğini veririm. Mesela buradan Ayaş tarafına gittiğiniz zaman o tarlalarda, köşelerde hep şeyler yazar. Kendini topla, dalından kendini al falan.
Annem falan gördü, o bak organik dalından kopartıyorsun falan. Anne dalından koparttığın şey organik anlamına gelmiyor. Organik olması oranın zirai ilaç kullanıp kullanmadığına bağlı.
Çünkü diğer yapay olanlar... laboratuvarda üretip önüne konmuyor o da tarlada geliyor sadece kullandıkları gübre, ilaç miktar bunlar etkiliyor pestisiz oranı deriz biz buna bunun miktarları çok önemli bizim için neler kullanılmış ne kadar kullanılmış ona göre organik mi değil mi diye tahmin etmeye çalışıyoruz o yüzden diyorum ya yani dış dünyada gördüğümüz birçok şeyde aslında çok fazla da tehlike barındırmış oluyor o yüzden polimer değişik bir sektör olmuş olacak gençler hatta polimerle şeyi de söyleyeyim Kevlar diye bir polimer var çok ilginç maddeler bunlar Kevlar kurşun geçirmez yelek yapımında kullanılıyor. Nasıl yani hocam? Plastik dediniz biraz. Aynen öyle plastik.
Ama kurşun geçirmez yelek yapımında kullanılıyor. Kevlar şöyle bir şey var. Gemi halatları var ya kevlerden yapılıyor.
Gemi halatları. Kopmuyor bu meret. Yani kopartamazsın.
Sadece ısıl işleme tabi tuttuğun zaman erinme bükme görebilirsin. Bu kevlarla uçak çekiyorlar. Kopmuyor.
Öyle bir yeteneği var. O yüzden kevlarla ne yapıyorlar? Kurşun geçirmez yelek yapımında yapıyorlar. Kurşun geldiği zaman esneme oluyor.
Hani diyorlar ya kaburgası kırıldı ama ölmedi. Niye? Çünkü kurşun içeri girmedi, tutuyor. O şekilde kevlar onu tuttuğundan dolayı kurtulmaya sebep olabiliyor. Mesela polimerlerden bir değeri şey söylüyorsunuz.
Bu pet şişeleri anlatınca aklıma direkt şey geldi. Hocam mesela pet kullanmayınca biz damacana su kullanıyoruz. Yani daha faydalı olabilir. Onun da sıkıntılı tarafları var. Onda da damacanalarda polikarbonat kullanıyorlar.
Polikarbonat da güneş ışığına maruz kalırsa bisfenol dediğimiz bileşikleri oluşturuyor. İşte o kanser yapıyor bisfenol. Yani öyle bir etkisi de var.
Bir de mesela damacanı kullandığınızda damacanın senden önceki nasıl kullandığını bilmiyorsun ve damacanın ciddi hijyenli bir şekilde yıkanması da gerekiyor. Yıkanmalıysa yani ne kullandığını bilmiyorsun. İçinde ne var?
Virüs, bakteri, şu bu ne var? Hiçbirisini bilmiyorsun. Böyle bir sistemin içerisindesin.
Aslında hayat birazcık tehlikeli ve zor hale geldi. Asıl survivor yaşıyoruz şu anda. Yani gündelik hayatımızda çör var burada yaşıyoruz.
Her yerden bir tehlike var. Nereden neyin çıkacağını da bilmiyorsun işte. Sıkıntılı olan taraf da bu. Yani diyorsun ki gönül rahatlığı, şöyle yapayım böyle yapayım diyorsun ama nereden neyin geleceğini bilmeden hareket ettiğin bir sistemin içerisindesin.
Peki geldim. Bir sonraki kim arkadaşlar? Endüstriyel kimya. Endüstriyel kimyada da şöyle bir şeyden bahsedeceğim.
Endüstriyel sanayide kullanılan ham maddeler ve bunların imalatlarını inceleyen bir kimya disiplini. haline gelmiş olacak. Yani bir üretim tesisi kuracaksın. Burada genelde kimya mühendisleri çalışır arkadaşlar. Kimyageller şöyle anlatayım size.
Bir şey bulur. Mesela ne diyeyim? Ben mürekkebi buldum. Mürekkep bunları karıştırınca oluyor. Tamam bu kimyager işi.
Kimya mühendisi bunu sistematik hale getirip fabrika üretimini çıkartıyor. Yani bunun sistemi nasıl kurulur? Nasıl büyük miktarlarda üretebiliriz? Onları buluruz. Zaten kimyager ve mühendis arasındaki en belirgin farklardan birisi budur.
Birisi laboratuvar. Ufak. şekilde üretim yapar. Biri onu üretecek tesisi kurar. Arasındaki farkımız bulmuş oluyor.
Bu yüzden bunlar mesela organik ve anorganik bileşiklerin üretim tesislerine kuran sistemi ne edecekmişiz? Biz endüstriyel kimya adını verecekmişiz. Şimdi bunlar kimyanın disiplinleri.
Bir de kimyanın çalışma alanları var. Yani alt çalışma alanları var. Hadi gelin bir de onlardan bahsedelim. Şimdi de kimyacıların çalışma alanlarıyla devam ediyoruz.
Peki ilk olarak nereden başlayacağız? İlaç endüstrisinden başlayacağız. İlaç endüstrisi biliyorsunuz bizim vazgeçilmezlerimizden birisi.
Hayatımızın neredeyse her safhasında var ilaçta. Bu ilaçlar nelerden bahsedeceğiz? Farmastetik kimya diyeceğiz. Zaten farmo ilaç anlamına geliyor arkadaşlar. Bu yüzden ilaç kimyası yerine bazen farmastetik kimyada diyebilirler.
Peki hocam biz bunu nereden anlayacağız? Mesela sorularda sorarsa ben ilaç olup olmadığını neye göre işaretleyeceğim? Bir öncekinde dediniz ki organikler ilaçta, analitikler ilaçta. Şöyle bir şey eğer ki sana...
İlacı açık açık tanımlarsa, mesela diyor ki mide rahatsızlığı olan bir kişinin mide rahatsızlığını geçirmek için buna uygun ilaç üretimin başlanıyor denildiği zaman, aşağıda şıklardaki ilaç endüstrisi varsa işaretlemek zorundasın. Bak net söyledim. Ama ilaç yoksa neye iyi gelecek?
Mideye. Ben mide kimde ki mide? Bizdeki insandaki, canlılık. O zaman biyokimya işaretlersin. Yani bazen seçeneklere göre de hareket etmek zorunda kalabiliriz arkadaşlar.
Bu da onlardan birisi. Burası. Biliyorsunuz ilaç ham maddelerinin üretimlerini vücudu olan yan etkilerini inceleyen bir dal olmuş oluyor.
Bunlar bitkisel ve hayvansal olabildiği gibi sentetikle üretiliyor. İlaç kimyasının gelme şekli zaten biliyorsunuz eskiden gelme metotlar. Hani diyorduk.
Simyacılar simyacılar aslında simyacıların hayatımıza kattığı en büyük iyiliklerden bir tanesidir. Adamlar ölümsüzlük iksirini bulurken hastalıklara tedavi de buldular. Bunları nasıl yaptılar? Bitkisel tedaviler uyguladılar. Birçok hastaya bitkisel tedavi külleri uyguladılar.
Bu küllerin etkilerine göre inceleme yaptılar. Dediler ki ondan sonra not almaya başlar. Bunlar buna, bunlar buna diye. O notlar ilerliği ilerliği ilerliği günümüze kadar geldi.
Daha sonra ilaç endüstrilerine girdi. Bu yüzden mesela şeyler de olur. İlaçlara baktığın zaman bunların bir çoğunun özleri yani ham maddesi arkadaşlar bitkilerden üretiliyor. Bitkilerden üretilerek yapılan bir şeydir. Bitkilerin biliyorsunuz her şeyi yararlı değildir.
Yararlı ve zararlı formlarına ayırırlar arkadaşlar. İlaçta hangisi kullanılacaksa ona göre devam edilmiş olur. Ama ilaçta şöyle bir tehlikesi de var. İlaç endüstrisi arkadaşlar biraz da dünya pazarında da hatta Türkiye pazarında da para kazanma üzerine kurulu.
Biliyorsunuz mesela bir doktora gittiğinizde doktor patrikütür sana bir ilaç yazıyor. Eczaneye gidiyorsunuz eczacı diyor ki bu yok bunun muadili var bunu da yazayım. Aslında bunlar firmalarla anlaşmalı ilaç şirketleri olmuş oluyor.
Günümüzde ilaç şirketlerinin çok zengin olma sebeplerinden biri bu. Çünkü deli gibi ilaç manyayız. Yani bugün özellikle 50 yaşın üzerinde birisine denk geldiğiniz zaman evine gidin. Evinde ilaç deposu vardır resmen. Yani sürekli ilaç alır sürekli ilaç alır.
İlacın iyi bir şey olduğunu düşünüyoruz ama ilaç gerçekten iyi bir şey değil. Yani Bir doktor tavsiyesiyle, önerisiyle kullanılması gereken bir şeydir. Yani kafana göre bunu yazayım, işte kaynıma iyi gelmiş, bana da iyi gelecek diye bir şeyimiz yok.
Sebebi de şu arkadaşlar, hatta inşallah ilaç formundan vazgeçmeye başlarız. Biliyorsunuz SSK diye bir durumumuz var. SSK ya da Bağkur sigortalarımızda bizim.
SSK'da para birikmiyor. Şimdi birikmeme sebebi ne biliyor musunuz? Birçok kişinin gidip rastgele ilaç yazdırması, sürekli ilaç yazdırması, sürekli ilaç yazdırması bu ilacı... Adam eczaneye gittiğinde tamam para vermiyor da aslında o zaman parayı zamanla veriyor.
Biz çalışırken aynı şekilde sigorta primi diye bir prim kestiler arkadaşlar. Bu primle senin aslında ilaçların karşılanıyor. Bu primler çok yüksek meblalarda. Şu anda tam olarak hatırlamıyorum atıyorum.
Senin normal ücretin yanında 1000 lira 1500 lira da sigorta primi kesiliyor. Bunlar senin hastane artı ilaç masraflarını karşılamak içindir. Bu yüksek bir değer aslında. Rastgele veya bilinçsizce ilaç kullanılmasa bu değer yavaş yavaş aşağıya doğru çekilmeye başlar.
Çünkü sürekli olarak ülke çapında ilaç firmalarına para yağdırıyoruz. İlaç firmalarına para yağdırıyoruz. O yüzden diyorum ya mümkün olduğunca gerçekten ilaç kullanmayın.
Hep şey söylerler hastalıkların birçoğuna ilaç da işte bir haftada ilaçsız 7 günlüğüne atlatırsın. Aynı mantığa geçiyor aslında. Birçoğu da psikolojik olmuş oluyor. Önemli rahatsızlıklara hiçbir şey demiyorum ama kendine kafana göre ne olursun artık ilaç kullanma.
Yan etkilerini bilmiyorsunuz ve şu anda kullandığın bir ilacı yan etkisini şu anda göreceksin diye bir tabir de yok. Ben size şöyle bir örnek göstereyim. Sigara nedir?
Sağlığa zararlı. Aslın koa hastalığına sebep oluyor. Peki sigara ilk çıktığı zaman ne için çıktı biliyor musunuz? Aslın ilacı olarak çıktı.
Çok ilginç değil mi? Aslın ilacı olarak doktorlar çıktılar sahneye dediler ki cigaret dediler, bunu içim dediler, çok güzel dediler. Aslın hastalığına karşı birebir dediler.
Verdiler, verdiler, verdiler. Pat! Sonra dediler ki, pardon dediler biz yanlış bir etki yapmışız.
Aslında bu aslın tedavisinde kullanılmıyormuş dediler. Daha sonra... İlginç bir şey söyleyeyim arkadaşlar.
Bazı biliyorsunuz hamilelerin mide bulantı durumları oluyor. Mide bulantı ilaçlarını çıkartıyorlar. İlk olarak Amerika'da bir ilaç buluyorlar. Amerika'da buldukları ilaç FEDA tarafından ilk başta onaylanıyor. İlaç piyasaya sürülüyor hiçbir sıkıntı gözükmüyor.
Gerçekten mide bulantısını engelliyor. Fakat o sene bir bakıyorlar inanılmaz derecede sakat ya da engelli doğumlar çıkıyor ortaya. Diyorlar ki neden neden? Sonlamı. akıllarına göre diyor ki aa kullandırdığımız mide bulantı ilacı yüzünden pardon diyorlar geçiyorlar.
Pardon da yani yaptığın etkiye bir baksana. Yaptığınız etkiye bir bakın. Yani bunun pardonluk bir şeyi de yok.
O yüzden diyorum ya ilaçlara ilk safhada direkt güvenmeyin. Ya hemen direkt güvenmeyin arkadaşlar. Çünkü yan etkilerine kısa vadeli.
daha test edebiliyorsun yani şu anda atıyorum 1 yıllık 2 yıllık 3 yıllık 5 yıllık 10 yıllık 20 yıl sonra ya da senin yaşlılığında nasıl bir yan etki yapacak nasıl bir tesir yapacak ya da vücudunda nasıl bir birikim gösterecek onu bilmiyorsun o yüzden kritik bölgelerde arkadaşlar bunlara dikkat etmeye çalışın. Peki geldik bir sonraki safa adli kimya bölgesi şimdi arkadaşlar adli kimya bölgesinde şöyle bir şeyden bahsedeceğiz burası suçu ve suçluları ortaya çıkartmak için. Kimya biliminden yararlanan bir disiplindir arkadaşlar.
Biliyorsunuz adli vakalarda nerede karşımıza çıkıyor en çok? Cinayetler ya da ölümler ya da intihar şüphelerinde veya zehirlenme şüphelerinde ortaya çıkan yapılardan bir tanesidir. Peki neyden faydalanıyoruz arkadaşlar? Tamamen kimyadan faydalanıyoruz.
Burada mesela kandan, kıldan, tükürükten, parmak izi analiz ediyoruz. ne kadar birçok analiz yöntemleri var. Bunların hepsine faydalanıyor.
Hatta mesela sporculara yapılan doping testlerinden de faydalanıyor. Bu doping olayları biliyorsunuz. Doping nedir?
Hiledir değil mi? Hile ne? Bir suç.
Suç ve suçu yapan, suçluyu bulmaya yarayan kimya, alt disiplin nedir derlerse anında alt değil kimya diyeceksin. Mesela Maradona'nın elinden kupası alınmıştır gençler. Neden?
Doping testinden pozitif çıktı. Doping testi pozitif çıktığı için kupası elinden alındı. Ve birçok sporcu da da aynı şey oluyor. Doping arkadaşlar... Normalden çok daha fazla güç sergileyebiliyorsun.
Yorulma hissiyatın olmayabiliyor. Bu safa bu nerede çıkıyor? Kanındaki analizi yapıyorlar arkadaşlar.
Kan analizinin sonucunda senin yabancı bir madde kullandın ve bunun da doping et diskini yarattığını görürlerse suç olduğunu görebiliyorlar. Ya da mesela atıyorum filmlerde çok fazla görmüşsünüzdür. Böyle sağa sola mor ışıklar falan tutarlar, yeşil ışıklar tutarlar.
Aa burada kan var, burada kan var. Nasıl oluyor falan diye. Hatta bazılarınız da herhangi bir otele gittiği zaman Elinde eğer ki mor falan bir ışık varsa mor fenerle falan bakıp bakalım kan var mı diye siz bulamazsınız. Böyle mor ışıkla baktığında direkt ortaya çıkan bir şey değildir. Oradaki mevzu şöyle.
Lüminol denilen bir madde var arkadaşlar. Lüminol denilen madde hidrojen peroksitte karıştırılır. Ondan sonra şüphelenilen bölgeleri sıkılır. Lüminol dediğimiz madde hidrojen peroksitin etkisiyle birlikte. Ortamda eğer kan varsa kan hemoglobin var biliyorsunuz.
Hemoglobinde demir artı iki yonları vardır. Demir artı iki yollarını demir artı üçe taşır. Bunları artı ikiden artı üçe taşırken de bir ışıma yapar. Sen o limonöyü sıktığın zaman kanla etkileşmesi lazım ki mor ışığın altında sen parlamayı görebilirsin. Eğer ki sıktıktan sonra mor ışığın altında parlayan bir fotoğrafla karşılaşırsan burada ne olduğunu görürsün.
Gerçekten kan olduğunu keşfedebilirsin. Onun dışında mor ışığı ben tuttum hocam. Anam mor parladı, parlamadı diye bir şey bulamazsın.
Limonöy sıkmanız lazım. Ona göre bu iş gerçekleşmiş oluyor. Gerçekten adli kimya çok derin bir kimya konusudur ve çok fazla vakaya ışık tutmuştur arkadaşlar.
Bu sayede mesela eskiden tabii 18. yüzyıllarda hatta 17. yüzyıllarda kullanılan bir durum oluyordu. Arsenik tayinlerinden çıktı. Eskiden arsenik zehirlenmeleri yapıyorlardı.
Bu yüzden kanda ilk olarak arsenik aramaya başladılar. Eğer ki kanda arsenik bulurlarsa bu kişi zehirlenmiştir diyorlardı. Daha sonralarında bu olay netleşmeye başladı.
Kan analizlerine geçtim. Ve bugün... Birisi şüpheli bir ölüm gerçekleştiği zaman ilk olarak yapılan iş kan örneği almaktır.
Kan detaylı bir şekilde incelediğinde içerisine özellikle arsenik miktarlarına bakılır. Ya da mesela flörüler, sodyum flörü zehriyici bir maddedir. Mesela 70 kiloluk bir insan için arkadaşlar 5-10 mg arasında kullanırsan sodyum flörürü zehirler.
Zehirlenme olayını işte o içerisinde ne ile zehirledin, ne kadarla zehirledin, ne kadar miktarda kullandın bunların hepsi ortaya çıkmış oluyor. Hani daha önceden bahsetmiştim ya bir maddenin ne kadar kullanıldığı çok önemlidir. Elle dökülen miktarla eser miktarda gelme olmanın çok önemli.
Bu sayede suçlu ve suçluyu gerçekten net olarak ayırt edebildiğiniz önemli kısımlardan da bir tanesidir. Peki bir sonraki de geldiğimize. Petrokimya dediğimiz bölge. Burada neyden bahsedeceğiz gençler?
Burası bu sefer petrol, doğalgaz gibi ham maddelerin başka ürünlere fiziksel ve kimyası olarak dönüşmesiyle ilgilenen bir konudur. Tamam mı? Peki. Nasıl bir durumdan olacak? Biliyorsunuz günümüzde ne yapıyoruz arkadaşlar?
Sondaj gemilerimizi gönderdik. Sondaj gemilerimiz, sondajları sonucunda petrol ya da benzeri bir şeyler de bulabiliyorlar. Bunun petrol olup olmadığını, kalite oranını, kalite miktarlarını mutlaka ölçümleri gerekiyor arkadaşlar.
Bunların ölçümlerinin yapılması kimin konusuymuş? Petro kimyanın konusu. Zaten adı üstünde. Bunları çok rahat bir şekilde keşfedebilirsiniz. Bir diğeri gübre endüstrisi.
Gübre. Gübre endüstrisinde şöyle bir şey var. Tarımda ürün verimini arttırmak için kullanılan çalışmalar içeren bir endüstri şeklidir arkadaşlar.
Biliyorsunuz gübrelerin içerisinde bulunan azot, gübrenin verimini ciddi arttırdığını fark ediyorlar. Azottan çünkü amonyum ve nitrat gibi yapılara geçildiği zaman bu ürün verimliliğini arttırdığını tayin etmiş oluyorlar. Bu sayede de gübrenin endüstrisini geliştiriyorlar.
Hatta gübre endüstrisinde şöyle bir şey vardı. Soru Bankası'na yazdığım sorulardan birkaç tanesinde şöyle bir sahne var arkadaşlar. Orijinal veriler kullanmaya çalıştım bu arada. Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı sitelerinden birçok veri topladım. Şöyle bir analizden bahsediyor.
İstanbul'da arkadaşlar birçok şeye gidilmiş. Aktara gidilmiş. Orada çeşitli işte papatya, adaçayı, ıhlamur, şu bu, kekik gibi otlar alınıyor arkadaşlar.
Bunun üzerindeki pestisit oranına bakılıyor. Pestisit ne? Bu zirai ilaçlardır. Yani kontrolsüz bir gübreleme veya kontrolsüz bir ilaçlama yaptıysan Bu pestil sito oranı yasal salının üzerinde ise bu sefer zehir etkisi yaratıyor. Şimdi yasal salının altında bir problem yok.
Sana bir etki yapmıyor. Yakadığın zaman da uçar gider. Sana herhangi bir problem yaşatmıyor.
Ama yasal salının üzerinde ise yıkadığında kolay götüremezsin. Sana geldiğinde de senin zehirlenmene sebebiyet verebilir. Ve acıdır arkadaşlar. Oran hepsi yasal salının üzerinde.
Yani sen düşünsene. Sen diyorsun ki sağlıklı olsun diye ıhlamur içeyim diyorsun. İçtiğin ıhlamuruna bir bakıyorsun.
Zira ilaç var üzerinde. Yani yasal salının üzerinde çıkıyor. Peki hocam biz ne yapacağız?
Hiçbir şey yiyip içmeyecek miyiz? Gerçekten bu çok acı bir olay kendisiyle. Bilmediğin, görmediğin birçok şeyde tehlike var.
Zaten paketli gıdaları katmıyorum bile. O başlı başına bir tehlike. Paketli gıdalar ama paketsiz olarak hani doğal olarak sağlıklı besleneyim diye yaptığın şeylerin içerisinde bile tehlike çıkabiliyor. Düşünsene sen sağlıklı olsun diye içiyorsun ama bir bakıyorsun sende ters bir etki yaratmış oluyor. Böyle bir sıkıntısı var.
Gübrenin bir de şöyle bir durumunda var. Çoğu çiftçi kontrolsüz gübreleme de yapıyor. Mesela bazıları diyorlar ki hocam Tanıdığımız var köyde diyor, ben ondan alıyorum doğal diyor.
Şimdi tanıdığın daha da tehlikeli. Ben mesela anneme, kayınvalideme de anlatamıyorum bu durumu. Diyorum ki paketli gıdalar nasıl yani? Diyelim ki hani pirinç alacaksın ya, paketli pirinç senin oradaki doğalından bazen daha da kaliteli olabiliyor.
Şimdi neden daha kaliteli olabiliyor? Çünkü ünlü bir firmaysa, ünlü bir firma denetçileri mutlaka tarlaya gönderiyorlar. İlaç oranlarını kontrol ettirirler. ekme olanlarını, kesmesini, toplanma şeklini onların hepsinin belli bir standartları vardır. Bu prosedüre göre yapmak zorundadır.
Yani kafana göre yapamazsın. Ya da mesela Rize'ye gittiğin zaman Rizeli olanlar da bilir arkadaşlar. En değerli yani çaya en çok para veren çay kurudur. Çay kuru herkes çayını satmak ister çünkü en yüksek paraya orası verir. Ama çay kurunun şartları da çok önemlidir.
Ne kadar gübre kullandığın, veya da hangi dönemde topladığın, hangi açıyla kestiğin ona kadar bakıyorlar. Eğer ki doğru açıyla kesmezsen bile diyor ki almıyoruz diyor. Bunlar çok önemli şeyler ama mesela sarı çizmeli Mehmet Ağa ekiyor biçiyor. Tamam ekiyor biçiyor da neyden ne kadar kullanıyor biliyor musun? Rastgele kafasını böyle atıyor.
İşte o da gübreyi yanlış kullandığı için pestis sorununu arttırabiliyor. Zehirlenmeleri sebep olabiliyor. Zaten bu gübreden yana bizim başımız baya bir belada. Biliyorsunuz bir dönemde domatesler için bir...
teşvik durumu söz konusu olmuştu. Bu tohum teşviğiyle alakalı bir durumdu. Dediler ki bizim yerli ata tohumlarımız vardı.
O ata tohumlarının yerine dediler ki G dolu tohumlar ekelim. G dolu tohumları ektiğin zaman bir salkımdan böyle 5 tane 6 tane domates çıkıyordu. Dolaylı olarak çiftçinin karı bir anda 3'e 4'e katlanıyor.
Çiftçi dedi ki lan dedi tamam dedi ben onunla uğraşana kadar bunu ekeyim dedi. Bir anda artsın dedi. Tamam dediler. Patır patır kullandılar. Gerçekten de 5 tane 6 tane fidete domates çıkmaya başladı.
Fakat bir sıkıntısı vardı. Eski domateslerde içinde tohumluk alabiliyorlardı. Güncel domateslerde onlar da alamıyorlar.
Çünkü G'de olduğu için içerisinde tohum çıkmıyor. Tekrar ne yapmak zorundasın? Tohumu satın almak zorundasın bu sefer. Tohumu tekrar satın aldılar.
Ektiler bu sefer verim düştü. Bir fidete bir taneye çıktı ya çıkmadı. Dediler ki bu sefer tohumu ektik ama verim gelmedi. Dediler ki senin toprağının verimi düştü.
E ne yapacaksın? O zaman benim... Sana göndereceğim gübreyi kullanmak zorundasın dediler.
Tamam dediler gübreyi kullanalım. Sana gönderdiği gübreyi kullandılar. Bu sefer gübre geldi.
Gübreyi ektin ama bir sıkıntı daha oldu. Bu sefer böceklenme yaptı. Çok fazla böcek çıktı.
Dediler ki böcek var. Ürünleri mahvediyor, yiyor, kurtlanıyor, şu oluyor, bu oluyor. Ne yapacağız dediler.
O zaman dur dediler. Bunun çaresi de var. İlaçlama yapmak zorundasın.
Sonra dediler ki ne yapacağız ilacı? Benim sana göndereceğim ilaçları kullanacaksın. İlaçları kullandılar bunların üzerine. Gümrüğü gümrüğü ilacı bastılar. İlacı bastıktan sonra topladılar.
Dedi ki her şey çok güzeldi. Bütün sistemi oturttum dedim ama bir sıkıntı vardı. İlacı bastılar da. Bu sefer kim yiyor ilacı?
Sen ben yiyorum. Bu sefer sen de ben de ne oldu? Bu sefer diyorsun ki refli oldu. Mide rahatsızlığım çıktı.
Ya da karaciğer yetmezliği var. Ya da böbreklerini yormuş. Neden oluyor? İşte bunlardan oluyor. Zirai ilaçlardan oluyor.
Zira ilaçlardan sonra bu sefer sen ne yapıyorsun? Doktora gidiyorsun. Sen doktora gittiğinde doktor sana ne yapıyor bu sefer? Bir tavsiye veriyor. Diyor ki bu ilacı kullan.
Çok enteresan bir şey söyleyeyim mi arkadaşlar? Bu belgeselde vardı. Bütün hepsinin firması aynı firma.
Bakın tohumu üreten, gübre üreten, ilacı üreten yani... böcek ilacını üreten, daha sonra sen hastaneye gittiğindeki sana verilen ilacı üreten firma aynı bir firma. E tabi ki burada bir döngünün içerisine girmiş oluyorsun.
Ve bu döngünün içerisine dönüp duruyoruz. Yani şu anda kurtulamadık haliyle bu döngünün içerisine dönmeye devam ediyoruz. İnşallah bir gün kurtuluruz bu döngülerden de. Peki geldik nereye arkadaşlar?
Boya endüstrisine. Boya endüstrisinde biliyorsunuz süsleme ya da koruma amacıyla çeşitli yüzeyleri yapılan Renk verici maddeleri biz boya diyoruz. Günce olarak kullandığımız arabaların hepsi fark etmişsinizdir renk renk. Peki arabalarda neden renk var?
Korozyona karşı önlemek için arabaları biz boyuyoruz arkadaşlar. Yani oksitlenmesin, korozif olmasın diye onların üzerini boyuyorsunuz. Ya da birçok malzemenin üzerini boyarsınız ki alttaki malzemeyi korumak ya da süslemek amacıyla. Bu da hangi dalmış arkadaşlar?
Gene kimyanın dallarından bir tanesi oluyormuş. Ve son olarak hangi endüstrimiz var arkadaşlar? Arıtım endüstrisi.
Endüstrisi burası. şöyle bir şey. Havanın, toprağın, suyun kirleticilerden arındırılma işlerine de biz arıtım endüstrisi adını vermiş oluyoruz.
Çeşitli fiziksel ve kimyasal yöntemler kullanır mesela burada. Şöyle söyleyeyim arkadaşlar. En basit örneğin su arıtımı. Bazılarınız evlerinizde su arıtım sistemi kurarlar.
Arıtım sistemlerinde ilk olarak şöyle olur. Mesela 3 tane bölme vardır. Onun üzerinde başka küçük bir bölme vardır. Bölmelerden ilkine su geldiği zaman mikron boyutu küçük olan Bir filtre ile karşılaşır.
Su buradan yavaş bir şekilde geçer. Belli bir mikron boyutundaki malzemeleri tutar. İkinci filtreye geldiği zaman mikron boyutu daha da küçülür.
Bu sefer su buradan daha yavaş çıkar ama içindeki mikron boyutları daha da küçük maddeleri tutmaya amaçlarsın. Öbür süzgece geldiği zaman daha da küçülür arkadaşlar. Eser miktarda yani gözle göremeyeceğin maddeleri de tutmaya çalışırsın. Ki zaten filtreleri değiştirirken bir çıkarttığında böyle sapsarı berbat bir renkli filtre ile karşılaşırsın. Onlar işte tutulmuş ve arıtılmış maddeler.
En son olarak yukarıya giderler. Orada da karbon filtre olur. Aktif karbonda yüzeye adsorplama özelliği vardır.
Bu adsorplamanın da yapısı şudur arkadaşlar. Mikroorganizmaları yapıda tutuyor. Mikroorganizmaları tuttuğu için sudan çıkmasını engelleyebiliyor. Hatta eski filmlerde falan da görmüşsünüzdür. Muslukların başlarında şöyle bazen bir torba asarlar.
Torba aslıklarının o torbanın içerisinde ne vardır? Kömür vardır. Kömür tozu vardır. Kömür tozu neyince bağlarlar oraya musluklar.
Çünkü kömür tozunun mikrop tutma özelliğini keşfettiler. Bu sayede ne yapıyorsun? Mikro organizmaları tutarak kendi arıtımını da sağlamış oluyorsun.
Ya da genel olarak diyeyim ki Ankara'ya anlatayım. Ankara'nın suyunu arkadaşlar geldiği zaman su depolarına gider. Orada birkaç tane aşaması var. İlk önce bekletme aşaması, dinlendirme yaparlar. Suyun içerisinde koloidal parça partikülleri aşağıya doğru çökmesi amaçlanır.
Daha sonra da bize gelmeyi amaçlıyoruz. Ve su gerçekten sıkıntılı bir şeydir arkadaşlar. Şahsımla.
İçme suyunun olduğu bölgelerde genelde fabrikaların da olmaması gerekiyor. Sebebimi şöyle anlatayım. Ben Kırıkkale Üniversitesi'nde okumuştum.
Üniversitede karşılığında biliyorsunuz kızılırmak var. Hocalarımızdan birisi civa metre yaptı. Yani civa ölçüm aracı yapmıştı.
Sonra dedi ki, bize anlatıyor hatta bu durumu. Asistan o söylemiş, git kızılırmakta örnek al da bir bakalım demiş. Demiş ki hocam kızılırmakta civa ne alaka biz ne bulacağız orada demiş. Lan demiş al deney ek işte demiş. Gitmiş örneği almış gelmiş.
Örneği bir basıyor. Civa metrede civa çıktı. Bir dakika diyor yani nasıl yani? Kızıl ırmakta nasıl civa çıkar? Yani civanın çıkmaması lazım.
Ağır bir metal. Olmaması gerekiyor. Sonra diyor ki git bir tane daha bir örnek al dedi. Ondan sonra bir örnek daha alıp geliyor. Ondan sonra civa çıkmıyor.
Ama diğer aldığı örnekte civa çıkıyor. Yani mantıklı anlamadılar. Dediler ki lan biz mi yanlış yaptık acaba diye düşündük diyor. Sonra keşfedemek diyor yani. Kızıl ırmakta civa çıktı o anda diyor.
Sonra dedi ki muhtemelen biz bir hata yapmışızdır herhalde. Yoksa ırmakta civanın ne işi var diyor. Yani armet... sonra yüksek lisansa biliyorsunuz Kızılırmak'ta makine kimya bir orada fabrikamız var makine kimyadan birkaç tane öğrenci geliyor diyorlar ki yüksek lisansa öğrencisi olarak gelirken hoca şey diyor ya diyor ki sizin silah fabrikasında şey prosesleri var mı diyor hani civalı prosesiniz var mı var hocam diyor civalı proseslerimiz de var diyor sonra diyor ki ne yapıyorsunuz diyor civayı diyor sonra ırmağı bırakıyoruz diyor o kadar güzel yine ırmağı bırakıyoruz Arkadaşlar çok büyük bir tehlike. Yani zehirlenme, direkt civa zehirlenmesi.
Hatta size şöyle bir olay anlatayım. Daha öncelerinizden dinleyen varsa onlar da bilirler bu olayı. Hacettepe ya da Numune Hastanesi'nde herhalde bir hemşire ağır metal zehirlenmesi geçiriyor. Şimdi büyük bir sıkıntı.
Şimdi hemşire ağır metal nereden kalktı? Kadın yoğun bakıma... kaldırılıyor.
Sonra diyorlar ki bir araştırma diyorlar. Kadın çalıştığı yerlerde böyle bir proses var mı? Yani civa zehirlenmesi yaşayabileceği bir sahne var mı diye bir araştırma diyorlar.
Araştırma hiçbir sahne bulamıyorlar. Hiçbir yerde yani bir zehirlenme nereden geldiği gelebileceği bir sistem bulamıyorlar. Ondan sonra diyorlar ki yani Nereden gelmiş, nereden bulaşmış olabilir diye düşünürken sonra bir şey keşfediyorlar.
Kadın her öğle arasında çıkıyor, karşı taraftaki gözlemeciden gözleme yiyor. Buraya kadar bir sıkıntı yok, gayet güzel. Fakat sıkıntıyı şöyle söyleyeyim. Gözlemeci gözlemeleri sıcakken gazete kağıdına koyuyor, gazete kağıdına sarıyor ve bu şekilde ikram ediyor. Şimdi gazete kağıdının arkasında...
Arkadaşlar kadmiyumlu ve civalı prosesler vardır ve bunlar da insan vücudunda ağır metal etkisi yaratır. Ağır metal vücut atamıyor. Vücutta herhangi bir bölgede birikiyor. Birikme sayısı fazla olduğunda, hele ki hayati bir bölgelerde birikirse, fazla olduğunda kısmı felce, felce, titremelere ya da ölümlere kadar da yol açabiliyor.
Kadının ağır metali kaptığı yeri düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? Çok enteresan bir yerden gidiyor, ağır metal kapıyor. Bu yüzden...
Günümüzde çok fazla artık gazete kullanılmıyor da ola ki evdeki eski gazeteleri falan anneniz kullanırken pilavın falan üstünde yapıyorsa yaptırtmayın bunu. Çünkü gerçekten ağır metaller sıcak buharla birlikte yemeğe yemekten de sana geçebilir. Nasıl çıkartacağını bilemez.
Mesela Vedat Milor'u birçoğunuz biliyordur. Vedat Milor gurme birisi. Elleri sürekli şöyle titrer.
Parkinson dediler sonra Vedat Milor'da şöyle bir şey keşfettiler. Ağır metal zehirlenmesi geçirmiş. Sonra dediler ki nasıl ağır metal zehirlenmesi geçirdi?
Vedat Milyor balıkları çok seviyor ve sürekli balık yiyen birisi. Çok ilginçtir arkadaşlar, balıktan ağır metal zehirlenmesi yaşıyor. Bu gösterdiğimiz gibi fabrikalar ağır metalleri hani sulara şunlara bunları bırakıyor ya, sonra balık gidiyor arkadaşlar, o ağır metaller dibe çöktüğünde şeye geçer, genelde bitkilerin falan diplerinde kalıntı olarak kalabilir.
Balık gider bitki yediğinde bitkiden balığa geçer, sen gider balığı yediğiniz zaman balıktan da sana geçer. Ama senden çıkmıyor. Çünkü seni kimse yemiyor şu anda. O yüzden senden çıkmadığı için de bu sefer herhangi bir organda biriktiği zaman ağır metal zeminenmesi yaşıyorsun. Vedat Müller'in şu anda mesela balık yemesi yasak.
Böyle bir durum var. O yüzden arkadaşlar yediğinizde içtiğinizde çok dikkat edin. Özellikle midyeleri falan da çok dikkat edin.
Midye de mümkün olduğunca yememeye çalışın. Çünkü bunlar ağır metalleri toplayan hayvanlar değil mi arkadaşlar? Denizlerde özellikle son dönemlerde biliyorsunuz müsilaj dediğimiz bir olay oldu ya öyle bir tehlikesi var. Mümkün olduğunca arkadaşlar midye falan da yememeye çalışın. Yani ne yediğinizde çok dikkat edin.
Olabildiğince her zaman dediğimiz gibi bildiğiniz, gördüğünüz, güvenliğiniz şey neyse, gönlünüzden geçen güvenliğiniz neyse onu yemeye dikkat edin. Evet arkadaşlar bir sonraki dersimizde görüşmek üzere. Herkese hoşçakalın diyorum.