Gençler merhaba, organik bileşiklere başlıyoruz. İlk konumuz karboidratlar. Hocam kazanımlar aslında şu şekilde, karboidratların tiplerinden bahsetmemiz isteniyor, temel görevlerden bahsetmemiz isteniyor.
Bir de diğer moleküllerle ilişkisi. Aslında diğer moleküllerle ilişkisinden kastımız, işte enerji verme, düzenleyici olma, yapıya katılma, onarım yapıyor mu vesaire gibi özellikler. Onu tüm organik bileşikler bittiğinde, En geniş checkpoint ile zaten size özetleyeceğim. Hadi gelin birlikte öğrenelim. Karbohidratlar, karbon, hidrojen, oksijen atomlarından oluşuyor.
Hocam karbon hidrat değil. Bu artık 3. 4. dersimiz. Israrla söylüyorum Türk Dil Kurumu bunu sözlüğüne bu şekilde ekledi bu yıl.
Biz 2-3 yıldır böyle anlatıyorduk her türlü tepkiye rağmen. Carbohydrate. Özellikle İngilizce kökenli bir kelime hidratlanmış karbon anlamına geliyordu.
Yani içerisinde bir sürü hidroksil grup taşıyan karbon bileşikleriydi. O yüzden orijinal adı karbohidrattır. Hepinize hayırlı uğurlu olsun.
Peki hocam karbohidratlar, monosakkaritler, disakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere 3 temel grupta. İncelenir. Sakkarit şeker demektir.
Sakkaros sakkarit. Peki. Kolay yıkılırlar. Neden?
Çünkü hidrojen sayısı az. Hidrojen sayısı az. Bunu lipitlerde biraz daha böyle bilimsel detaylandıracağım.
İşte hidrojen sayısının fazla olmasının bize ne gibi bir etkisi var öğreteceğim. Birinci dereceden enerji kaynağıdır. Zaten kolay yıkılan bir şeyi ilk önce parçalamak, yıkmak ve içinden enerjisini almak istersin. Dolayısıyla enerji veren moleküller başlığı içerisinde karbohidrat, lipid, protein 3'ü var. Hücre zarında hücreye özgünlük kazandıran moleküllerin yapısına katılır.
ÖSYM'nin defalarca sorduğu soru. Kim bu hocam? Kim? Gliko protein.
Bak gliko protein. Nerede bu? Mesela şöyle bir protein yapısı var.
Karalıyorum. Bu protein hücre zarının üzerinde bulunan dışarıya yönelik, dışarıya dönük bulunan O yapının glikozlarla birleşmesi sonucu glikoprotein denilen neler oluşuyor? Reseptörler oluşuyor. Reseptör, almaç, ilgili hücreyi bir başka hücreyle diyalog haline getiren yapının kendisidir.
Hücre zarını detaylandırırken bunlardan tekrar bahsedeceğim. Hatta diyeceğim ki glikolipid, glikoproteinler golgi tarafından sentezlenir. O zaman hücreye özgünlük kazandıran moleküller kimdir? Glikolipid, glikoprotein.
Hücreye özgünlük kazandıran organel kimdir? Başta golgi, biraz da endoplazmik etkulum. Çünkü bu işleri bu ikisi beraber yapacak. Monosakkaritlere baktım. Aslında 3 karbon, 7 karbon arasında monosakkarit sayısı karbon özelinde.
Karbon sayısına bağlı olarak çeşitlenebiliyor. Bizim müfredatımızda MEP kitabında 5 ve 6 karbonlardan bahsetmiş. Peki sen neden 3 karbonuyla yazdın hocam?
Çünkü 3 karbonlardan da tuhaf bir şekilde 9. sınıfın müfredatında değil, 12. sınıfın müfredatında fotosentezin içerisinde bahsetmiş. Ama nasıl? Fosfogliser aldehit.
Fosfogliser aldehit. Bu kişi aslında organik besinlerin fotosentez sırasında üretilmesini sağlayan arabileşik. Yani glikoz da buradan, galaktoz da buradan, fruktoz da buradan, yağ asitleri de buradan. Hatta buna azot eklediğiniz zaman amino asit ve vitaminler de bundan sentezlenir diyor.
O konuda biz şimdi neye odaklanalım hocam? Biz 5 karbonlara odaklanalım. 5 karbonlar pentozlar.
Pentos işte trios, pentos, hexos. Pentozlar kimdir bunlar? Pentoslar deoksiribonükleik asidin yapısındaki yani DNA'nın yapısındaki deoksiribos.
Bir de... RNA'nın yapısındaki, ribonükleik asidin yapısındaki ya da ATP'nin, NATP gibi maddelerin yapısındaki ribos şeker. Hocam bak lütfen dikkat et. Ben birazdan diyeceğim ki bunların bir formülü var. İşte formül böyle monosakralitlerin yanına yaz.
CNH2NON. Buraya da bir yıldız at. İşte burada iki soru var.
Bir. Sen dedin ki birinci dereceden enerji kaynağıdır. O zaman ben sana şu soruyu soruyorum.
Bütün monosakkalitler enerji verebilir mi? İkinci soru, CNH2NON kapalı formülüne sahiptir. Peki bütün hepsi buna uyuyor mu? İşte bunların cevabını veriyorum şimdi.
5 karbonlular enerji vermez. Yani şöyle yazıyorum şimdi. 5 karbonlular kim bunlar?
Deoksiriboz, veriboz. Hocam bunlar... enerji vermezler.
Yani siz DNA'nızı enerji versin diye parçalıyor musunuz? Hayır. Hemen öğrenci burada tabii kafası karışıyor, doğal bir sürü şeyle uğraşıyor garibim. Diyor ki hocam ATP enerji molekülü değil mi? Tamam ATP enerji molekülü de ATP'nin içerisindeki ribozu parçalamıyorsun ki sen. Fosfatların arasındaki bağları parçalıyorsun.
Gidip de oradaki ribozu alıp enerji üretmiyorsun. Riboz ve deoksiribozdan enerji üretilmez. Peki.
Riboz mu büyük deoksiriboz mu? Riboz daha büyük. Kelimenin uzunluğuna aldanma. De-ok-si-ri-boz.
De-ok-si-ri-boz. Bir oksijeni eksik riboz demek. İşte dikkat. Kapalı formüle uymayan monosakkarit deoksiribozdur. Yani C5H10O4'tür.
Bir oksijeni eksiktir. Anlaştık mı? Peki enerji vermeyen monosakkaritlerde 5 karbonlu mu?
Güzel. Bunları da öğrenmiş olduk. DNA'nın yapısında deoksiriboz, RNA'nın yapısında riboz, nükleik asitlerde tekrar edeceğimiz kısım.
Şimdi gelelim 6 karbonlara. 6 karbonlular hegzozlar. Hegzoz birbirlerinin izomeridir.
Ne demek hocam izomer? Aslında kimyada bunu öğreniyorsunuz. Kapalı formül aynı.
Kapalı formül aynı. Ancak açık formül... Farklı. Bu ne demek? Bak glukoz, fruktoz, galaktoz birbirlerine benzemiyorlar.
Benzemiyorlar derken aslında benzerlik gösteriyorum birbirinin aynısı değil. Mesela şuraya bakıyorum, şuraya bakıyorum, şuraya bakıyorum tamam hocam ama şuradaki oksijenin konumuna baktığımda fruktoz işi bozuyor. Yani bunların üçü de aslında C6H12O6 kapalı formül aynı ama açık formül farklı. Mesela bir yere daha bakalım mı?
Aşağıdaki hidroksillerin konumuna bakalım. Buraya baktığım zaman glukozda... Şu şekilde ama fruktozda tek başına galaktozda yine bu şekilde. Demek ki izomer mantığı kapalı formül aynı açık formül farklı.
Glukos, fruktoz, galaktoz. Dikkat! Çok ama çok değerli bir cümle söyleyeceğim.
Fotosentezle üretilir. Şimdi galaktoz süt şekeri, glukos kan şekeri, fruktoz meyve şekeridir. Böyle bir ayrım yapmışlar.
Ama glukoz tabii ki meyvelerde de bulunabilir. Üzüm gibi, incir gibi. O yüzden biz diabet hastalarımıza bunlardan uzak durun diyoruz.
Çünkü şekeri tavan yapar. Fakat burada benim vurgulamak istediğim esas şey şu. Galaktoz süt şekeridir. Sadece hayvanlarda bulunur diyen bir kesim var ki asla.
MEP kitabı çok güzel bir cümle kuruyor. Diyor ki galaktoz bitkilerde üretilir, fotosentezde üretilir. Ancak sütün yapısına katıldığı için süt şekeri olarak bilinir.
Lütfen dikkat edelim. Hem bitkilerde hem hayvanlarda galaktoz var. Peki glukoz disakkarit ve polisakkaritlerin temel yapı taşıdır. Bunu birazdan söyleyeceğim ama hocam neden glukoz demiyorsunuz glukoz diyorsunuz?
Arkadaşlar tekrar söylüyorum. Her şeyin en günceli en doğrulsundan bahsediyorum size. Glukoz biyokimyada bütün şekerlere verilen ortak isimdir. Glukoz ise 6 karbonlu şekerin kendisidir.
Tamam. Hocam karaciğer hücresinde birbirine dönüştürülebilir. Bu şöyle bir soru çözdürür bana.
Glukoz, galaktoz, fruktoz aynı hücrenin içerisinde bulunabilir. Çünkü aynı hücrede bulunsun ki birbirlerine dönüştürülebilsin. Sağlıklı insanların nöronlarında enerji kaynağı glukozdur.
Aaa çok güzel. Biz hocam sınav senemizde çok kilo alıyoruz. Oturuyoruz, sedanter yaşıyoruz, yemek yiyoruz, sürekli yerimizdeyiz, çok aktif hareket edemiyoruz vs. vs. kilo alıyoruz. Ama... Kilo almamıza rağmen acıktığımızda bir anda böyle geriliyoruz.
Halbuki acıkmamamız lazım. Ya da işte zaten yağ biriktirmişim oradan almam lazım. Acıktığınızda gerilme nedeniniz işte bu. Beyin sadece glukozdan enerji üretebilecek mekanizmaya sahip.
Yağ asitlerini kullanamaz. Ha yağ asitlerini kullanan kalp var mesela kalp. Yağ asitini daha çok sever. Çünkü daha çok enerji harcar, enerji üretir ondan.
Ama beyin öyle değil. Beyin der ki kardeşim bak. Bana glukoz vereceksin.
E diyorsun ki tamam depola. Depolamaz. Glukoz nerede depolanır glikojen şeklinde?
Karaciğerde kaslarda depolanır. Beyin depolamaz. Beyin hazır ve de nazır glukozu ister.
Kan glukozu insülin ve glukagon hormonlarıyla düzenlenir. Kan glukozu. Yani glukoz aslında gerçekten bizim kan şekerimiz. Ne oluyor? Bir normal değer var.
Aslında toplumdan topluma değişiyor bu normal değer. Çünkü bazı ulusların beslenme biçimi, genetik yapısı vs. işte çok yüksek bir baremde tutabiliyor glukozu ya da bazıları düşük. Ama Türkiye için bu ortalama yaklaşık 100 mg bölü desilitre.
Biz bunun çok üstüne çıkmasına işte hiperglisemi diyoruz. Yani diabete aday hasta olarak görüyoruz. Ama vücudun kendisi siz gittiniz bir bardak işte pekmez içtiniz hop glukozunuz yükseldi. İşte şu yükselme anı başladığında sizin vücudunuz, pankreasınız insülin üretir ve insülin ne zaman etki göstermeye başlıyor?
Bakın şu evrede etki göstermeye başlar ve şekerinizi normal seviyeye düşürür. Öyle şekeri düşür ifadesi de çok tehlikeli. Normale düşürür.
Peki diyelim ki benim şekerim çok düştü. Benim şekerim çok düştü hocam ve burada kim devreye girecek? Glukagon devreye girecek ve bu glukagon... Benim şekerimi normal seviyeye yükseltir.
Yani etki ettiği bölge neresi? Burası olur. Anlaştık mı? Bu şekilde 6 karbonlu hegzozlar anlatılıyor okul kitabımızda. Abartmıyoruz.
Ne gerekiyorsa onu öğreniyoruz. Geldim disakkaritlere. Hocam di 2 demek. Sakkarit şeker demekti.
Disakkarit 2 şekerliler. Az önce dedim ki glukoz... Disakkarit ve polisakkaritlerin temel yapı birimlerinden bir tanesi. İşte ne olursa olsun buraya bir tane glukoz o zaman yazacağım. Çünkü glukoz disakkaritlerin ortak özelliği.
Yapıdaki bağ çeşidi karbohidratların yapısındaki bağ çeşidi glikozittir. Hemen burada bir frene basıyorum. Monosakkaritlerde niye glikozitten bahsetmedim?
Hocam saçmalama. Adam zaten mono. Senin glikozit bağını bağlayabilmen için en azından D olması lazım.
Çünkü iki şey arada bir bağ ihtiyaç duyar. Bu tek olsa bağ gerek yok ki. Yani glikozit bağına gerek yok ki.
Orada olsa olsa işte karbon, hidrojen, oksijen arasındaki bağlar var. O beni ilgilendirmez. Glikozit bağ olabilmesi için en az iki tane monosakkaritin yan yana gelmesi lazım. Peki, eğer ben glikozla glikozu yan yana alıyorsam ve disakkarit olarak mal tozu üretiyorsam Ve bir de açığa su çıkıyor. Bu bir dehidrasyon reaksiyonu.
Hangi canlıda gerçekleşir bu reaksiyon? Bitkilerde. Yani ben maltozu sentezleyemem.
O yüzden benim hücremde, hayvan hücresinde maltoz bulunmaz. Vücudumda bulunmaz demekle hücremde bulunmaz demek aynı şey değil. Ben giderim arpa şekeri, malt şekeri, ekmeğin içerisinde vesaire bir şeyler yerim. Ama bu benim bağırsağımda sindirilir. Anlaştık mı?
Peki glukoz. Yanına fruktozu alırsa ne oldu? Sükroz oldu. Çay şekeri oldu.
Yine sükrozu da kim üretir? Bitki. Demek ki benim hücremde yine sükroz olmaz. Ya da sakkaroz.
Aynı şey. Glukoz yanına galaktozu alırsa ne oldu hocam? Laktoz oldu. Su açığa çıktı. İşte bu süt şekeri, laktoz hayvanlarda üretilir.
Ama bütün hayvanlar mı? Ya hocam lütfen saçmalama. Memeliler yavrusunu süt...
Ben kertenkelenin yavrusunu emzirdiğini görmedim. Tamam. Peki. Şimdi burada dikkat etmem gereken şey nedir?
Soruya çeviriyorum. Hangi disakkarit olursa olsun yapısında en az bir tane glukoz var. Disakkaritler sentezlenirken açığa su çıktı.
Sentez de hidrasyon. O zaman yıkım ne? Hidrolis.
Hidrolis suyla parçalama olayı. Maltos kime özgü? Bitkiye.
Sükros kime özgü? Bitkiye. Laktos kime özgü? Hayvanlara.
Ama ben az önceki cümlemi tekrar edeyim. Glukoz, fruktoz, galaktoz neyle sentezlendi? Fotosentezle. Demek ki bu üçü bitkide de olabilir, hayvanda da olabilir. Tamam?
Peki. Bak burada ne var? Burada çok güzel bir soru var. Aslında zor bir soru var. Şimdi ben ne yapmışım?
Glukozla fruktozu birleştirmişim. Arada bir bağ oluşturacağım. Bu bağı oluşturmak için...
Bir şeyleri birleştirmem lazım değil mi? Şuraya dikkat eder misin? Su açığa çıktı. Hocam su yoktan mı var oldu? Hayır.
E bu su nereden geldi? Bak bu su birleşen monosakkaritlerin yapısındaki elementlerden, gruplardan geldi. Nasıl yani?
Hemen şurayı temizliyorum senin için. Bir tane molekül var adı glukos. Onun hidroksil grubundaki hidrojenle Diğer taraftaki fruktozun hidroksil grubunun tamamı birleşiyor. Birleştiği zaman H2O meydana geliyor.
Dikkat ettin mi? Hidrojen OH, hidrojen OH, H2O. İşte bu bir dehidrasyon reaksiyonu oldu.
Arada da glikozit bağı meydana geldi. Neden bunu bu kadar önemsedim? Diyecek ki bir su molekülü var. Oksijeni işaretlenmiş. Ve hidroliz reaksiyonunda kullanılıyor.
Buna göre işaretli oksijen için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? Bu işaretli oksijeni hemen şöyle belirteceksin. OH, H işaretli oksijen burada. Bu OH hidroliz sırasında sadece OH'ı eksik olana gideceğinden dolayı İşaretli molekül tek bir monosakkaritin yapısında olacak. Şimdi bak daha iyi anlayacaksın.
Eğer ben suyun hidrojenlerini işaretleseydim ne olurdu? Her iki tarafta da hidrojen olduğu için hidrolis sonucunda oluşacak monosakkaritlerin her ikisinin de yapısında işaretli moleküle rastlanırdı. Anlaştık mı?
Bu şekilde sana soracaklar. Bunu bir de proteinlerde tekrar söyleyeceğim. O zaman hidroliz ve dehidrasyonu şöyle bir özetleyelim mi? Hidroliz, su ile parçalama.
Dehidrasyon, su atma. Su açığa çıkarma. Aslında bunların Türkçe meali bu.
Peki, açığa su çıkarma kiminmiş? Dehidrasyonun. O zaman ben böyle dehidrasyona özel biri yazdım.
Reaksiyonlar sırasında su harcama, hidroliz. Su ile harcanır. Her ikisi de enzimatiktir.
Her ikisinde de enzim kullanılır. Dolayısıyla dördü buraya koydum. Ne kaldı?
ATP harcama. ATP dehidrasyonda harcanır. Ancak hidrolizde harcanmaz. İşte sorulanda hep budur. O zaman dehidrasyon ve hidroliz mantık ne?
Eğer hocam, şöyle burayı temizliyorum şimdi. Soru tipine geçiriyorum ki benim için önemli olan o. Eğer birisi bana dedi ki ben yapı taşlarını bir araya getirerek büyük bir molekül üretiyorum ve bunu yaptığım sırada da açığa su çıkıyor. Al şurayı şöyle küçültelim şuraya yerleştirelim açığa su çıkıyor.
Hocam bak bu tarafa doğru dehidrasyon ama hayır ben suyu kullanarak büyük molekülü yapı taşına ayırıyorum bu hidroliz. Her ikisinde de enzim var ancak ATP dehidrasyon reaksiyonlarında var. Peki buradaki ikinci soru tipi ne hocam?
Her açığa çıkan, her açığa su çıkaran reaksiyon dehidrasyon mudur? Her su harcayan reaksiyon hidrolizmidir. Yanlış tabii ki. Mesela bak bir tane denklem yazayım.
CO2 artı H2O besin artı oksijen. Bu ne fotosentez? Bunun tersi ne solunum? Bak, su harcadı fotosentez.
Su harcayan her reaksiyon hidrolizmiydi. Hayır, bak fotosentez de olabiliyor. Hatta belki kemosentezdir. Ya da su açığa çıktığında illaki dehidrasyon mu olacak?
Hayır hocam, bak oksijenli solunum reaksiyonları sırasında su buharı çıktı. Bu bir dehidrasyon değil ki. Dehidrasyonun temel mantığı şu, tekrar söylüyorum. Küçük molekülleri yan yana getir, bağlarla birleştir, büyük molekül yap.
bu sırada da açığa su çıksın. Peki. Geldim karbohidratların son başlığına.
Polisakkaritler. Mono bitti, D bitti. Şimdi sırada polisakkaritler var.
Polisakkaritler için nişasta, glikojen, selinoz ve kitinden bahsediyoruz. O yüzden cümleye bütün polisakkaritler diye girmek hatalı. Çünkü bizim müfredatımızda 4 tanesi var. Halbuki bir sürü polisakkarit var. Ama biz bu 4 tanesinin özelinde neler öğreneceğiz ona bakacağız.
Şimdi nişasta ve glikojen depo polisakkaride. Yani lazım olduğunda benim bunları parçalamam lazım. Peki işte bu nişasta ve glikojende alfa glikozit bağı var. Alfa glikozit. Ne diyorsun hocam?
Bekle. Selilos yapısal. Kitin yapısal.
Bunlarda da beta glikozit bağı var. Şimdi. Yapıya katılan bir şeyin kolay kolay parçalanmasını ister misin? İstemem, yapıya katmışım çünkü.
Ama depoladığım şeylerin zamanı gelince yıkılmasını istiyorum. Şimdi olayım şu, kalemimi bırakıyorum. Alfa glikozit bu.
İşte glikozlar yan yana geldi ve ayrıldı. Beta glikozit ise önce bir katlanma meydana geldi, ondan sonra birleşti. Yani beta glikozit daha sağlam bir glikozit bağı. O yüzden yapısal olanlarda beta glikozit bulunuyor.
Yani aslında glikozit bağı evet ama glikozit bağının tipi de var. MEP kitabında şöyle güzel bir cümle var. Glikozların dallanması ve bağlanma biçimine göre polisakkaritler farklanabilir. Peki nişasta hocam.
İot ile bulunduğu ortam maviye boyanır. Yani iot aslında nişastanın ayracı. İot, ayraç. Amilaz ile sindirilir ama dikkat.
Bunu ileride kullanacağım. Nişasta amilaz ile sadece maltoza kadar sindirilir. Dextrin artı maltoz.
Yani glikoz oluşturamazsınız. Glikoz oluşturabilmeniz için ortama bir de maltas koymanız lazım. Mesela bunun meşhur sorusu nedir? Hemen yaz. Ortamda nişasta var, üzerine amilas koydum, hidroliz için bir süre bekledim.
Bir süre sonra bu tüpün içerisine glikoz ayracı koyarsam renk değişikliği olur mu? Olmaz hocam. Neden? Şöyle tüpü biraz aşağı alalım.
Çünkü içinde glikoz oluşmayacak ki. İçinde glikoz oluşmama sebebi neydi? Nişasta amilazla tamamen parçalanamaz.
Maltoza kadar parçalanır. Peki bu dursun. Sudaki çözünürlüğü çok, çok, çok az.
Yok denecek kadar az. Peki bunu glikojenle birleştirerek bir soru haline getirsem? Bana bir iki dakika ver.
Hayvan hücresinde nişasta bulunur mu? Bulunmaz. Hayvan vücudunda nişasta bulunur mu? Bulunur. Nasıl yani hocam?
Ekmek yedim az önce mesela. Benim şu anda midemde bağırsam da nişasta var. Ama o nişasta benim hücremin içinde olamaz.
Bak hep bu sorular kaçıyor. Aşağıdakilerden hangisi işte hücre içinde gerçekleşir, insan hücresinde gerçekleşir vs. Mesela insan hücresinde nişasta bulunur mu? Bulunmaz.
O zaman insan hücresinde nişasta sindirilmez. Ama insan vücudunda nişasta sindirilir. Nerede? Ağızda, bağırsakta. Peki, buralar hücre değil ki hocam zaten.
Buralar boşluk. Bakteri, arke, mantar ve hayvanlarda depo polisakkariti glikojen. İot ile bulunduğu ortam kahverengine boyanır.
Yani iot glikojenin de ayracıdır ama renk farklı gördüğünüz gibi. Amilaz ile sindirilir yine aynı şekilde nişasta gibi tamamen sindirilemez. Sudaki çözünürlüğü çok çok çok azdır. Hocam bu ne demek? Şimdi bakın biz aslında bu soruyu sorarak şunun da cevabını almış oluyoruz.
Bir hücrem var benim. Neden bu hücremin içerisinde glukozlar böyle paşa paşa serbest takılması gerekirken ben bunları illa böyle glikojene nişastaya çeviriyorum. Kalsın abicim glukoz olarak. Olmaz. Eğer bunlar glukoz olarak kalırsa hücrenin içine bir sürü su çeker.
Çünkü glukoz, düşünsene künefeyi yiyorsun. Bir anda böyle ağzın sulanıyor. Bir sürü su içme hissiyatı doğuyor değil mi?
İşte glukoz bunu yapıyor, su çekmek istiyor. Sen şimdi stabil olan bir hücrenin sürekli su almasına neden olursan ne olur? Hücre patlar.
Öyleyse hücren patlamasın diye ben bu glukozları daha az çözünen, hatta sudaki çözünürlüğü ihmal edilecek seviyede olan maddelere çevireyim ki, stabil olarak bir kenarda beklesin ve ben ihtiyaç duyduğumda onu yapı taşına ayırayım. Peki güzel. Bunu da almış olduk.
Demek ki az çözülmesi güzel bir şey. Hocam sellos bitkilerde hücre duvarının çeper yapısında bulunur. Ve çeper yaşlandıkça kalınlaşır.
Bitki hücresi yaşlandıkça kalınlaşır. Bitki hücresinde, bitki konusunda, meristem konusunda bunu bir daha söyleyeceğim. Orayı ilgilendiriyor.
Peki ÖSYM burada bu konuyla ilgili ne sordu? Şunu sordu. İnsan sellos sindirebilir mi?
Sindiremez. O zaman niye sabahtan akşama kadar dahil yiyeciler, işte hekimler ve de diyetisyen arkadaşlarımız hayır lifli gıdalarla beslenmeniz lazım tarzında cümleler kuruyor. Lif dediğin zaten selilos. Çünkü selilos sindirim kanalının mukus üretmesini sağlar.
Çıkmış sınav sorusu arkadaşlar. Mukus üretimini artırır. Bu sayede besinler sindirim kanalında rahat hareket eder. Yani aslında sellos sindirim kanalı duvarına çarptığında o hücrelerin daha çok mukus üretmesini sağlıyor.
Ve bu sayede sindirim sistemi hastalıkları azalıyor. Peki eğer sellos sindiremiyorsa bazı hayvanlar sabahtan akşama kadar ot yemelerine rağmen neden açlıktan ölmüyorlar? Çünkü buradaki en temel şey, en değerli şey bunların...
mikroorganizmaları var. Nasıl yani hocam? Mesela atların, sığırların, mide ve bağırsaklarında selülozu sindiren mikroorganizmaları var.
Mikroorganizmalarla birlikte yaşıyorlar. Yani kendileri selüloz sindirmiyor. Bir omurgalı memeli hayvan selüloz sindiren o selülaz enzimini kendisi üretmiyor.
Eğer varsa içinde yaşayan mikroorganizma onlar üretiyor ve onlar bunun parçalanmasını sağlıyor. Bizde var mı hocam? Yok o yüzden sindiremiyoruz. Ama yemeliyiz değil mi hocam selilozu?
Evet. Neden? Sindirim sistemi sağlığını korumak için. Peki, sudaki çözünürlüğü sıfır, yok. Mesela ben hep şu cümleyi kuruyorum.
Diyorum ki siz yağmurdan sonra eriyerek kaybolan bir ağaç gördünüz mü? Eğer öyle bir şey olsaydı yapraklar erirdi değil mi? Iyotlu çinko klori ile bulunduğu ortam renk değiştirir. Hani çok böyle hükmü olan bir cümle değil.
İşte iyotlu çinko klori selilozun ayracıdır. De geç. Hocam peki, son başlığım polisakkaritlerle ilgili kitin. Eklem bacakların dış iskeletinde ve mantarların çeperinde.
En düşürücü soru ne biliyor musunuz? Şimdi piyasadaki bütün soru bankalarını çözüyorum. Hepsine ayrı ayrı saygım var.
Bütün öğretmenlerimi de seviyorum. Yüreklerini, emeklerini ellerine saldık. Hep şuna dikkat ediyorum. Mesela kelime oyunu yaparak öğrenciyi düşürmeye çalışıyoruz.
Ben de dahilim tabii bu. Bu kötü bir şey değil. Bizim amacımız ise öğretmek bunu. Şunu yazıyor mesela öğretmenlerim. Diyor ki, kitin...
Mantarların hücre zarında bulunur. Mesela mantar kitin, o doğru diyor gitti. Geçmiş olsun.
Ne zarı ya? Mantar çeperinde bulunur. Hücre zarı evrenseldir.
Fosfolipid, protein, işte glikoprotein, glikolipid. Nerede selinoz? Nerede kitin? Böyle bir şey olmaz.
Çeperde bulunur, dikkat et. Sudaki çözünürlüğü yok. Aynı mantık. Suda yürürken eriyen kaybolan böcek ya da yağmurun altında kaybolan mantar gördün mü?
Ben görmedim. Karbon, hidrojen, oksijen elementleriyle beraber ne var? Azot elementini içerir. İşte soru da şöyle geliyor.
Azot içeren polisakkarit için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? Zaten bana kitini soruyor hocam. Müfredatımda bu dördü var.
Saf kitin aslında deri gibi yumuşaktır. Ameliyat ipliği yapımında kullanılır. E peki hocam neden böyle işte bir omurgasızdan ezdiğimizde ezmeyindi?
İşte o olur bir panik yaparsın aman böceğin üstüne basarsın. Cırt. diye bir ses gelir.
O ses kalsiyum karbonat sesi. Çünkü kalsiyum karbonatla birleşerek omurgasızlarda dış iskeletin yapısına katılıyor. Tamam? Güzel.
O zaman şöyle polisakkaritlerin hemen burada farklılığının nedenini özetleyelim mi? Birincisi tabii ki glukoz sayısı. Kafadan bunu söyleyebilirsiniz.
Polisakkarit, poli çok çok şeker. İşte en tane bin tane, bin beş yüz tane, iki bin tane on bin tane glukoz yan yana gelip bağlanıyor. Glukoz sayısıyla beraber bir de ne varmış? Glukozun bağlanma biçimi. Yani alfa glikozit mi, beta glikozit mi?
Çünkü şöyle bir mantık var. MEP kitabında güzel bir şekil var. Diyor ki, işte nişasta böyle dallı şekildedir.
Glikojen işte dallanmış şekildedir. Selloz değilse selloz lifler bulunur. Yani böyle lif liftir.
Dolayısıyla bu da aslında alfa ve beta glikozitle alakalı bir durumdur. Evet. Polisakkaritleri bitirdiğimize göre güzel bir checkpoint yapalım. Karbohidratlardan bahsettik. Karbohidratların temel yapısından ve karbohidrat çeşitlerinden bahsettik.
Hatta dedik ki monosakkaritler, disakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere kendi içerisinde üçü ayrılır. Monosakkaritler karbon sayısına göre, disakkaritler kendilerini oluşturan monosakkaritlere göre, polisakkaritler ise... sayıları yapısındaki glukoz sayısına ve glukozların bağlanma biçimine göre ayrılır dedik.
Monosakkaritler içerisinde 3, 5, 6 karbon, 7 karbon da olabilir ama müfredatımızda 5 ve 6 var dedik. 5 karbonlar pentozlar, 6 karbonlar hegzozlar hangisi enerji vermez? 5 karbonlar. Liboz, deoksirboz enerji vermezler.
6 karbonlar birbirinin izomeridir. Glukoz, galaktos, fruktoz dedik. Glukoz, galaktos, fruktozun mantığına da baktığımızda bunlar birbirinin izomeridir.
Birbirlerine dönüşebilirler dedik. Buradaki kilit cümlemiz neydi? Glukoz, galaktoz, fruktoz bitkilerde üretilir. Peki hangisi kapalı formüle uymuyordu? 5 karbonlar içerisinde deoksiriboz.
Deoksiriboz bir oksijeni eksik olduğu için C5H10O5 değil C5H10O4 şeklinde yazılıyordu. Peki kan şekeri kim? Glukoz. Meyve şekeri fruktoz, süt şekeri galaktoz dedik. Kan şekeri glukoz, nöronlar glukozdan enerji üretebilir, başka bir şeyden üretemez.
Kan şekeri insül ve glukagonla ayarlanır dedik. Disakkaritler, hepsinin yapısında en az bir tane glukoz var. Yanına glukoz alırsa maltoz, yanına fruktoz alırsa sükroz, yanına galaktoz alırsa laktoz olur.
Bu sentez dehidrasyondur. Dehidrasyon, küçük moleküller bir araya gelir, büyük molekül oluşturur ve su açığa çıkartır. Tam tersi nedir?
Hidrolizdir. Hocam her su harcanan hidroliz, her su açığa çıkartan dehidrasyon mudur? Hayır. Solunumda su açığa çıkar.
Fotosentezde su harcanır ama bunlar ne dehidrasyondur ne hidrolizdir. Peki devam ediyorum. Polisakkaritler için nişasta... Glikojen, selilos, kitin.
Hocam selilosun hemen çıkmış sınav sorusunu sor. Neden sindiremediğimiz halde bunu yemek zorundayız? Çünkü sindirim kanalında mukus üretimini arttırır. Besinlerin, artıkların rahat hareket etmesini ve sindirim sağlığını, sindirim sisteminin sağlığının korunmasını sağlar. Güzel.
Nişasta depodur, glikojen depodur. Suda çok çok çok çok az çözünür. Neden az çözünmeli? Az çözünmek kötü bir şey mi?
Hayır, iyi bir şey. Hücrenin içerisine fazla suyun geçişini... engellemiş olursun.
Bu sayede hücre içerisindeki homeostazi bozulmamış olur. Peki hocam kitinin bunlardan farkı ne? Azot içeren tek polisakkarit, saf kitin deri gibi yumuşak, kalsiyum karbonatla birleşince sertleşiyor.
Selilozu memeller sindirebiliyor muydu? Hayır. Bağırsakların içerisinde yaşayan mikroorganizma M-O diye kısalttım ya mikroorganizmalar sindiriyor.
Yani ben selilozu istediğim kadar alayım aslında onu sindiremediğim için güzel de bir zayıflama yöntemi olabilir. Umarım anlaşılmıştır. Hepinize kolay gelsin.