Transcript for:
Eski Yahudi Tarihi ve 12 Kabile

yıl milattan önce 1050 Akdeniz'in Doğu kıyısında yer alan Kenan bölgesi İsrailoğulları adı verilen bir kabileler Konfederasyonu tarafından İdare ediliyor idari Yapı 12 farklı bölgeye ayrılmış durumda her bir bölge haz İbrahim'in torunu olan Yakup'un 12 oğlunun soyundan gelen 12 kabile tarafından yönetiliyor bu kabileler Yahudilerin ataları ancak günümüzde bu 12 kabileden geriye yalnızca iki tane kalmış durumda Yani günümüzde yaşayan Yahudilerin tamamı bu iki kabilenin soyundan geliyor peki israiloğullarının 10 Kabilesi Ne oldu da tarihin tozlu sayfalarına karışarak yok oldu bu soruyu cevaplamak için Yahudilik tarihinin köklerine inmemiz ve erken dönem Yahudi tarihinde kısa bir gezintiye çıkmamız gerekiyor ancak israiloğullarının 12 kabilesini anlatmaya başlamadan önce kısaca İsrail'in antik tarihine bir göz atmalıyız Çünkü konu biraz karmaşık İsrail adının en eski kullanımına ik ramses'in oğlu firavun merneptah döneminde dikilmiş bir mısır selinde rastlıyoruz milattan önce 1209 yılına tarihlenen bu kayıtta İsrail harap oldu ve onun tohumu yok ifadeleri geçmektedir İsrail'in erken dönem tarihini Genellikle bu tür yazıtlar gibi arkeolojik veriler üzerinden öğrenebiliyoruz bu arkeolojik veriler bize Kenan bölgesinde kurulan ilk yer yerleşim yerleri hakkında fikir edinebileceğimiz genel bilgiler veriyor Örneğin 1 Demir çağının başlarında özellikle Kudüs'ün kuzeyindeki samiy bölgesinde yüzlerce küçük köyün kurulduğu anlaşılıyor bu köy benzeri merkezler seyrek nüfuslu ydu ve genellikle bir hektardan daha küçük bir alana sahiptiler nüfusları 300-400 kişilik gruplardan oluşuyordu bu insanlar hayatlarına hayvancılık tahıl ürünleri asma ve zeytin yetiştirerek sürdürüyorlardı bu sistem büyük ölçüde kendi kendine yetiyordu ve köyler arasında dışa kapalı bir ekonomi modeli oluşmuş durumdaydı yazı çok yaygın olmamakla birlikte biliniyor köyler arasındaki ufak çaplı ticarette kullanılıyordu arkeolog William daver Kenan bölgesindeki ORT dağlık alanda yer alan demir çağı yerleşimlerini siyasi bir varlık ya da organize bir devletten ziyade kültürel ve etnik bir grup olarak tanımlıyor İsrail'in bundan sonraki tarihi arkeolojik verilerle birlikte Yahudilerin kutsal kitabı olan eski ahitten faydalanarak incelenebilir eski ahit göre bölgedeki ilk Krallık milattan önce 11 yüzyılın sonlarında ortaya çıkar bundan önce kısa bir süreliğine İsrailoğulları bir Konfederasyon şeklinde örgütlenmişlerdir anlatmaya başladığımızda yeniden döneceğiz İsrail'in ilk kralının adı eski ahitte saul kur'an-ı Kerim'de ise Talut olarak geçer saul'un kaç yıl hüküm sürdüğü kesin değildir eski ahitte bu sürenin 2 yıl olduğu yazmaktadır ancak bazı modern yorumlar burada bir yazım yanlışı olduğunu bu sürenin 20 ya da 22 yıl gibi uzun bir süreye tekabül etmesi gerektiğini iddia eder peygamber haz Musa'nın ölümünden Birkaç yıl sonra Kral olarak seçilen saul hüküm sürdüğü dönem boyunca civardaki ammonlular aramiler muar ve edomlular üzerine askeri seferler düzenler Tevrat'ta geçen ifadeye göre nereye dönerse dönsün hep galip gelmiştir saul'un hükümdarlığının milattan önce 1047 ile 1007 yılları arasında bir döneme denk geldiği düşünülmektedir Bununla birlikte kaç yıl ya da tam olarak hangi tarihlerde hüküm sürdüğü belirsizdir saul dan sonra İsrail krallığının başına Davut geçer Davud'un Krallığı süresince yaşanan en önemli gelişme milattan önce 1000 yılı civarında o dönemde Kudüs'te yerleşmiş olan ybus sitlerin yenilgiye uğratılması ve şehrin ele geçirilmesidir bu andan itibaren Kudüs İsrail krallığının yeni başkenti olur Davut'un milattan önce 110 970 yılları arasında bir dönemde 30 yıldan fazla hüküm sürdüğü düşünülmektedir Davut'tan sonra İsrail tahtına Süleyman geçer Davut Kudüs'ü ele geçirdikten Sonra şehirde bir Sunak inşa etmiştir Süleyman Buna ek olarak buradaki ilk Tapınağı kurmuş ve böylece Kudüs israilliler için dini açıdan büyük öneme sahip bir şehir haline gelmiştir Süleyman'ın milattan önce 931 yılına kadar süren 39 yıllık hükümdarlığının ardından İsrail Krallığı iki parçaya bölünmüştür güneydeki Krallık yehuda Krallığı kuzeydeki Krallık ise İsrail Krallığı olarak adlandırılır tarihsel olarak bu evreye geldiğimize göre artık bir diğer aşamaya geçerek israiloğullarının 12 kabilesinden söz etmeye başlayabiliriz bunu yapabilmek için biraz geriye dönmemiz gerekiyor Hatta bayağı geriye israiloğullarının haz Musa ile birlikte Kenan bölgesine gelişinden yaklaşık 800 yıl öncesine Yahudi inancına göre bütün Yahudilerin soyu İbrahim Peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğlu olan Yakup'a dayanır Yakup'un D farklı 5'ten 12 oğlu olur Bunların adı sırayla Ruben şimon yehuda İsak zevulun dan naftali gat aşer Bünyamin Levi ve yosef İşte bu 12 oğulun neslinden devam edenler israiloğullarının 12 kabilesini oluşturur antik İsrail krallığının yönetiminde her kabilenin siyasi ve dini konularda belli bir pay sahibi olduğunu görüyoruz Evet İsrail bir krallıktır ancak Aynı zamanda da bir kabile devletiydi Örneğin Kral saul döneminden önce bile İsrail'in 12 Kabilesi kendi Özerk topraklarına ve kendi kanunlarını uyguladıkları yönetim bölgelerine sahiptiler buna karşılık bölgesel yönetime sahip 12 kabile ile geleneksel 12 kabile arasında farklılıklar vardır geleneksel 12 kabileye dahil olan Levi ve yosef kabileleri bölgesel yönetimin dışında kalır yani bu kabilelerin kendine ait Özerk toprakları yoktur leviler israiloğullarının din işlerinden sorumluydu Bu yüzden her kabile leviler din iş ini yürütebilecek küçük Topraklar bırakmışlardı Yani leviler kendi özel topraklarına sahip değillerdi yosefin adına ise bir kabile olup olmadığı tartışmalıdır Toprak paylaşımında onun hakkını oğulları menaşe ve efraimin soyundan gelen kabileler alır haz Musa'nın ölümünden itibaren saul'un Kral seçilmesine kadar geçen birkaç yıllık süreçte israiloğullarının liderliğini kaynaklarda yaşu ya da yeşu olarak adlandırılan bir adam üstlenmişti yeşu kral değildi Ancak bugünkü Filistin ve İsrail'in bulunduğu topraklara karşılık gelen Kenan bölgesi ele geçiren ve bu toprakları kabileler arasında pay eden kişi yeşu ydu Böylece ilk İsrail Devleti aslında bir krallıktan ziyade Konfederasyon şeklinde örgütlenmiş Fakat bu yönetim biçiminin zafiyetleri kısa süre içinde kendini göstermeye başlayacaktı Merkezi bir hükümet olmadığı için kriz döneminde insanlar Hakimler adı verilen yöneticiler tarafından idare ediliyordu Ancak bu dönemde israiloğullarının güneyinde yerleşmiş olan Filistinlilerin güç güçlenmeye başlaması Yahudileri Merkezi bir yönetim kurmaya itti Böylece Bünyamin kabilesinden saul israiloğullarının ilk Kralı oldu ve az önce de bahsettiğimiz gibi İsrail'in 1 Krallık Devri başlamış oldu saul'un ölümüne kadar kabileler kendi aralarında ufak tefek anlaşmazlıklar yaşasalar da dışarıya karşı birleşik bir görüntü sergiliyor lardı Ancak kral saul'un ölümüyle ilk ayrılıkların fitili de ateşlenmiş oldu bütün kabileler yeni kralın seçimi konusunda hem fikirdi Onlara göre saul iyi bir yöneticiydi ve Krallık onun soyundan devam etmeliydi Bu yüzden saul'un oğlu işbet İsrail'in yeni Kralı seçildi ancak yehuda Kabilesi bu seçime karşı çıkarak kendilerini saul soyunun hakimiyetinden çekmiş ve Kralları olarak Kendi kabilelerinden Gelen Davut'u seçmişlerdi iki yıl içinde İboş Et'in ölmesiyle ise bütün kabileler Davut'un hakimiyeti altında birleşti Fakat bu birleşme geçiciydi Davut'tan sonra tahta geçen Süleyman Davut'un oğluydu yani Davut hanedanlığı devam etmişti ondan sonra Kral olarak seçilen rehoboth soyundan geliyordu ancak kabilelerin büyük bir bölümü bu seçimi kabul etmedi yalnızca Yahuda ve Bünyamin kabileleri rehoboth krallığının parçası haline geldiler yaygın olarak kabul edilen arkeolojik kanıtlara dayanarak tarihçiler ve Arkeologlar Kuzey İsrail krallığının Milattan önce 900'e ve Yahuda krallığının milattan önce 850'li olarak güçlü olan kuzeydeki İsrail Krallığı ydı ve kısa süre içinde bölgesel bir güç haline gelmişti özellikle milattan önce 884 tahta geçen Kral omrin ve onun soyundan gelenlerin hakimiyeti altında Kuzey kabileleri altın çağını yaşadı Bununla birlikte kuzeydeki Krallık hem yöneticilerin hem de başkentlerin sürekli olarak değişmesinden dolayı istikrarsız dı askeri darbelerin ve isyanların ardı arkası kesilmiyo Krallığı daha güçsüz ve fakir olmasına rağmen uzun süre istikrarlı bir şekilde idare edildi başkentleri kudüsü ve Davut hanedanı kesintisiz olarak yaklaşık 400 yıl boyunca Yahuda ve Bünyamin kabilelerini yönetmeye devam etti milattan 8 Yüzyıl civarında bölgedeki en önemli askeri güç asurlularda saldırgan ve sürekli genişlemeyi hedefleyen agresif politikaları onları en sonunda israiloğullarının yaşadığı Kenan bölgesine kadar getirdi milattan önce 722 ve 720 yılında Asur Kralları 3 tiglat peser ve 2 sargon tarafından yürütülen seferlerle kuzeydeki İsrail Krallığı tamamen Hakimiyet altına alındı Ve böylece 200 yıllık bir sürecin ardından İsrail'in 10 Kabilesi tarafından idare edil en Krallık tamamen yok olmuş oldu fakat İsrailoğulları için asıl tehdit bu işgal değildi o dönemde Asurluların uyguladıkları bir iskan politikası vardı ele geçirdikleri bölgelerdeki halkları Asur krallığının farklı bölgelerine Sürgüne gönderiyor elde edilen yeni topraklara ise asurluları yerleştiriyor lardı işte İsrailoğulları da bu politikanın bir parçası olarak Asur krallığının iç bölgelerine Sürgüne gönderildiler Asur Krallığı bunu yaparken Yahudileri hep birlikte değil onları küçük grup Lara bölmüş ve imparatorluğun dört bir yanına dağıtmıştı Böylece bu kabileler gittikleri yerlerdeki halklarla karışmış ve zamanla kimliklerini kaybederek asimile olmuşlardı bu olayla ilgili kaynaklar Aslında birbirinden farklı ifadeler kullanır eski ahit göre bu kabileler tamamen ortadan kaybolmuş ve on kayıp kabile olarak adlandırılmış lardır buna karşılık telavivi arkeolog İsrail finkelstein Asurluların Kuzey İsrail krallığında yaşayan Yahudi nüfusun yalnızca beşte birini Yani yaklaşık olarak 40.000 kişilik bir grubu Sürgün ettiğini söylüyor bu teoriye göre İsrail krallığında yaşayan Yahudilerin büyük bir bölümünün Asurluların gelişinden sonra kendi rızasıyla göç ederek Güney krallığı'na yerleştiği kabul ediliyor bazı araştırmacılar Aslında kaybolan kabilelerin 10 değil 9 veya 8 kabile olduğunu iddia eder Buna göre en az bir en fazla iki kabile güneydeki yehuda krallığına göç ederek burada inanç ve geleneklerini sürdürme imkanı Bulmuşlardır tüm bunların yanı sıra Asurluların Kenan bölgesini ele geçirme in İn tarihi açıdan bir başka sonucu da samiriler adı verilen yeni bir grubun ortaya çıkmış olmasıdır Asur Kralı ı sargon tarafından Yahudiler yerine bölgeye yerleştirilen Asurlular zamanla Yahudi geleneklerini benimsemeye ve Yahudi inancına göre yaşamaya başlamışlardı ancak Yahudilik kapalı bir din olduğu için gerçek Yahudiler tarafından Yahudi olarak kabul görmediler buna karşılık Yahudi inancına göre yaşamaya devam ettiler ve bir asurlu çok aslında bir Yahudi oldular tarihçiler Ere göre büyük ihtimalle kayıp kabilelerin başına gelen de işte buydu Zira Asurluların sürgünü Yahudilerin eski çağda gönderildikleri son Sürgün değildi İlk Sürgünde asimile olmamış gruplar olsa bile Şimdi bahsedeceğimiz ikinci Sürgünde bunların da asimile olmuş olmaları yüksek bir ihtimal olarak görülmektedir kuzeydeki İsrail Krallığı yıkıldıktan sonra yehuda Krallığı varlığını sürdürmeye devam etti ancak milattan önce 587 Babil Kralı ı nabukat nezar Yahuda Krallığını ele geçirdi eski ahit göre yehuda krallığının sınırları dahilinde Bünyamin ve yehuda kabileleri yaşıyordu şimon Kabilesi de İsrail krallığının yıkılmasına müteakip Yahuda krallığına göç etmiş ve nüfusları bünyamin'le Yahuda kabileleri içerisinde erimişti 587 de babillilerin yehuda Krallığını yok etmesiyle Bu kez Yahudiler kral nebukadnezar tarafından Babil sürgününe gönderildiler genel olarak bu Sürgüne giden kabilelerin yehuda ve Bünyamin kabileleri olduğu düşünülür bu süreç Yahudi tarihi açısından oldukça önemlidir Babil sürgünü sırasında israiloğullarının dağılmayı bir arada İskan edilmeleri din konularında özgürlüğün tanınması ve din adamlarının etkin bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesi asimilasyonu engellemiştir Yahudilerde sürgünden dönerek tekrar Kudüs'e kavuşma anını beklemek gibi ortak bir düşünce oluşmuştur Kral Davut'un soyundan gelecek olan ve israiloğullarını eski ihtişamlı günlerine kavuşturacağız üstteki Tapınağı yıkmasın bir sonucu olarak tanrının yalnızca tapınakta değil her yerde olduğu anlayışı ortaya çıkmış ve böylece sinagogların da temeli atılmıştır milattan önce 515 hakimiyetin Babil imparatorluğundan perslere geçmesiyle Yahudilerin Sürgün dönemi sona erdi Pers Kralı Büyük kiros Yahudilerin Kudüs'e dönmesine izin vererek buradaki Tapınağı yeniden inşa etti ancak Sürgün sürecinde gerçekleşen başka bir olay da Bünyamin ve yehuda kabilelerinin birbirlerine karışmış olmasıdır bundan sonra bu iki kabileye topluca Yahudi denmeye başlanmıştır kabul gören genel kanıya göre günümüzdeki Yahudilerin tamamı Babil sürgününde birbirine karışmış olan bu iki kabileden gelir diğer kabilelerin ise bu sürgünler esnasında esir edilerek öldürülerek ya da asimile olarak yok oldukları kabul edilir tüm bunların yanı sıra günümüzde hala bu kabilelerin soyundan Geldiğini iddia eden çeşitli gruplar bulunmaktadır fakat genel anlamda bu iddialar bir Komplo Teorisi olmaktan ileriye gitmemektedir Asur ve Babil sürgünlerinin en büyük sonuçlarından biri de Yahudilerin dünyanın farklı bölgelerine dağılmaya başlamaları diı milattan önce 3 yüzyıl dolaylarına gelindiğinde Ege adalarında Yunanistan'da İtalya'da Mısır'da ve bugünkü Anadolu topraklarında irili ufaklı Yahudi toplulukları oluşmuş durumdaydı Bu toplulukların büyüklükleri hakkında net bir şey söylemek olduka zor ancak Roma imparatoru augustus'un hüküm sürdüğü dönemde yani milattan önce 1 yüzyılın sonlarında Roma'daki Yahudi nüfusunun 7000'den fazla olduğunu biliyoruz İsrail'deki Roma hakimiyeti milattan önce 63' pompeius Magnus Kudüs'ü ele geçirmesiyle başladı binlerce Yahudi Savaş esiri yahudi'den al Roma'ya getirildi ve köle olarak satıldı Bu Yahudi köleler Azat edildikten sonra Tüccar olarak Roma'ya kalıcı olarak yerleştiler az önce de bahsettiğimiz milattan önce 1 Yüzyıl sonlarında Roma'da yaşayan 7000 Yahudi Muhtemelen bunların torunları İlk başlarda Roma'nın Yahudi eyaleti ve Yahudilerle olan ilişkisi sorunsuzdu milattan önce 53' çıkan küçük bir Yahudi isyanı tarafından bastırılmıştır bu İsyan ilişkiler açısından öne alınamaz bir hasar yaratmamıştır ancak zamanla iki taraf arasındaki ilişkiler bozulmaya başladı milattan sonra 66 yılına gelindiğinde Yahudiler büyük bir isyan başlattı kısa süre içinde bu İsyan 1 Yahudi Roma Savaşı'na dönüştü Romalılar aseri ve teknolojik olarak Yahudilerin çok ilerisinde ancak Yahudi eyaleti imparatorlu merkezine oldukça uzak bir konumdaydı ve lojistik olarak desteklenmesi pek Kolay değildi bu nedenle Romalılar ve Yahudiler arasındaki savaşlar 7 yıl boyunca devam etti milattan sonra 70 yılının yaz aylarında İmparator Titus uzun süren bir kuşatmanın ardından Kudüs'ün surlarını yıkarak şehre girdi ve kent bir kez daha yerle bir [Müzik] edildi Böylece ik tapınak dönemi de sona ermiş oldu şehirdeki Yahudilerin büyük bir bölümü öldürüldü geriye kalan 97.000 Yahudi esir is köleleştirilen Roma'ya götürüldü bunların 30.000 kadarı Kartaca yerleştirildi tarihçi josephus göre kaçmayı Başaranlar Doğu Akdeniz ve mezopotamya'ya dağılmışlardır [Müzik] tarih yeniden tekerrür etmiş ve Yahudiler Bu kez başka bir imparatorluk taraf yeniden Sürgün edilmişlerdi 1 Roma Yahudi savaşları milattan sonra 73 yılında tamamıyla sona erdi romalıların Yahudilere uyguladığı köleleştirme politikası bölgedeki Yahudi nüfusunun azalmasına yol açmıştı ancak Kudüs ve çevresinde halen hatırı sayılır miktarda Yahudi yaşamaya devam ediyordu fakat milattan sonra 132'li bu durumu değiştirecekti 70 yılında Kudüs'ün alınmasından bir süre sonra şehrin kalıntılarının üzerine bir Roma kolonisi kuruldu aelia capitolina artık eski mabedin yerinde devasa bir Jüpiter tapınağı yükseliyordu ve şehir adeta bir Roma askeri garnizonun dönüşmüş durumdaydı tüm bunların tek bir anlamı vardı bölgedeki Yahudi kültürünü yok etmek milattan sonra 132'li lideri Roma'nın izlediği Bu kültür asimilasyonu politikasına karşı isyan bayrağını kaldıran ilk kişi oldu 3 yıl boyunca devam eden ve Yahudi yenin tamamına yayılan İsyan onun adına İthafen bar kohba isyanı olarak adlandırıldı iyi planlanmış ve 3 yıl boyunca devam etmiş olmasına rağmen bu ayaklanma da Roma ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı Romalı tarihçi casus Dio isyandan sonra ortaya çıkan manzarayı şu şekilde betimlemiştir En önemli kar kollarından 50'si ve en ünlü köylerinden 985 yerle bir edildi çeşitli baskınlarda ve savaşlarda 580.000 erkek öldürüldü kıtlık hastalık ve yangın nedeniyle ölenlerin sayısı tespit edilemeyecek kadar geride kaldı şehirler yıkıldı ve toz yığınına dönüştü Yahudi'nin neredeyse tamamı ıssız hale getirildi casus Dio Muhtemelen sayıları abartarak vermişti ancak bar kova isyanının sonuçları Yahudiler için gerçekten de yıkıcı olmuştu Yahudi Savaş esirleri Romalılar tarafından tekrar yakalandı ve köle olarak satıldı Yahudilerin belli başlı dini öneme sahip günler dışında Kudüs'e girmeleri yasaklandı Yahudilerin milattan sonra 70'te ve 135'e yahudiyi askeri yenilgileri İsrail'den çok sayıda Yahudi tutsağın köle olarak satılmasıyla sonuçlandı Ayrıca savaşların bir sonucu olarak Yahudi yeden gönüllü olarak göç edenlerin sayısı da oldukça artmış durumdaydı köle olarak satılan Yahudi mahkumlar ve çocukları daha Sonraları Azat edildi ve yerel Özgür topluluklara katıldılar bu durum Yahudilerin dünyanın D bir yanına dağılmasına sebep [Müzik] oldu 638 de İslam orduları Filistin'i fethettiğinde bölgede Yahudi nüfusu yaklaşık olarak 150.000 civarındaydı ve bunların Kudüs'e girmesi hala yasaktı haz Ömer Kudüs'ü aldığında bu yasağı kaldırdı ve 500 yıllık bir sürecin ardından Yahudiler yeniden özgür bir şekilde Kudüs'te yerleşme imkanı buldular zaman içinde Yahudilere karşı bazı kısıtlamalar getirilse de özgürlüklerine büyük bir müdahalede bulunulmuş de farklı bir sorunla karşı karşıya kalmışlardı yüksek vergiler tarım arazileri üzerindeki ağır vergiler başlangıçta birçok yahudiyi kırsal alanlardan kasabalara göç etmeye zorladı ve yine birçok yahudiyi ülke dışına itti 11 yüzyılın sonuna gelindiğinde artık Filistin'deki Yahudi nüfusu önemli ölçüde azalmış durumdaydı Binlerce yıl boyunca aralıklı olarak gerçekleşen sürgünlerin sonucunda Yahudi nüfusu dünyanın farklı bölgelerine dağılmaya başlamamıştı günümüz Almanya ve Kuzeydoğu fransa'sında göç edenler aşkenaz Yahudileri İspanya ve portekiz'e gidenler sefarat Yahudileri Mısır Irak ve Kırım'a yerleşenler Kara Yahudileri Orta Asya ve kafkaslara göç edenlerse mizrahi Yahudileri olarak anılmaya başlandı bunlar için de özellikle avrup avrupadaki aşkenaz Yahudileri 17 ve 18 yüzyıllarda okyanusun ötesine geçtiler ve Amerika'ya yerleştiler bu dönemde Yahudiler bir savunma mekanizması olarak dinlerine ve kültürlerine sıkı sıkıya bağlandılar bu tavırları onların asimile olmalarını büyük ölçüde engellemişti Hristiyan devletlerin büyük çoğunluğunda Yahudilerin Toprak sahibi olmalarına izin verilmediğinden Yahudilerin önemli bir bölümü Ticaretle uğraşma başladı bu sayede 19 yüzyıla kadar Ticaretle uğraşan birçok Yahudi servetlerini arttırarak Avrupa'nın en zengin insanları arasına dahil oldular zengin ve nüfuslu Yahudilerin çabaları ve Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan fikir akımları sayesinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde hristiyanlarla eşit haklara sahip olmaya başladılar ancak buna rağmen Avrupa'nın genelinde Yahudi karşıtlığı yaygındı ve Yahudilerin önemli bir kısmı Ghetto adı veril yerleşimlerde yaşıyorlardı işte Tam da bu dönemlerde 1860 yılında dünyaya gelen Yahudi gazeteci Theodor HS Yahudilerin antisemitizm ve asimilasyon tehlikesinden kurtulması için Avrupa'dan uzaklaşarak Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmaları gerektiğini düşünüyordu Teodor bu konudaki düşüncelerini yazdığı kitaplarda ve yayımladığı gazetelerde açıkça belirtiyordu Onun bu fikirleri Avrupa'nın çeşitli yer ayrımcılığa maruz kalan Yahudiler tarafından da destek gördü netice olarak Teodor da çabalarıyla 1897 yılında İsviçre'nin bazel kentinde ilk siyonist kongre düzenlendi siyonist hareket kısa süre içerisinde birçok Yahudi zenginin de ilgisini çekmiş ve maddi açıdan büyük destek görmüştü 1901 yılına gelindiğinde zengin iş adamlarının desteğini arkasına alan Teodor Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması amacıyla Osmanlı Sultanı abdülhamitle görüştü yapılan görüşmede Kudüs ve çevresinin Yahudilere verilmesi karşılığında Osmanlı'nın dış borçlarının ödenmesi teklif edildi Ancak bu teklif Sultan Abdülhamid tarafından reddedildi 1914 yılına gelindiğinde dünya tarihinin en büyük savaşlarından biri patlak verdi 1 Dünya Savaşı Osmanlı bu savaşa Almanya ve Avusturya Macaristan'ın yanında dahil olmuştu 1917 yılında savaş henüz sürerken İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur balford Yahudi bir iş adamı ve siyonist hareketin en büyük destekçilerinden biri olan Lord Lionel Walter ros Shield bir mektup yazdı belfor mektubunda kısaca İngiliz hükümetinin Filistin'de Yahudiler için bir yurt kurulması fikrine olumlu baktığını ve Bu doğrultuda her türlü desteğin verileceğini iletmişti İngiliz hükümeti bu kararı alarak iki şeyi amaçlıyor ilk olarak bu karar Amerika Birleşik devletleri'ndeki Yahudi topluluğunun İngiltere'yi desteklemesine sebep olacak Ve böylece Amerika'da İngiltere saflarında savaşa gidilmesi yönünde bir kamuoyu oluşacaktır bir diğer amaç İsa Filistin'e İngiliz Yalısı Yahudi bir nüfus yerleştirerek İngiltere için büyük önem teşkil eden süve kanalı civarındaki bölgeyi güvene almaktı I Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Osmanlı İmparatorluğu yıkı ve Filistin İngiliz kontrolüne girdi İngiliz hakimiyetindeki Filistin'e yapılan Yahudi göçleri sayesinde bölgedeki Yahudi nüfusu önemli ölçüde artmaya başladı özellikle Almanya'da iktidara gelen nazilerin Yahudi karşıtı bir politika gütmesi bu göçü hızlandırdı I Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945 yılına gelindiğinde Filistin'deki Yahudi nüfusu yaklaşık 500 ulaşmıştı Bu sayı bölgenin toplam nüfusunun % 30'undan fazlasına denk geliyordu I Dünya Savaşı sonrası ekonomik sorunlar yaşayan İngiltere askeri masraflarını azaltmak için sömürgelerinden çekilme kararı aldı Bu doğrultuda Filistin'i de terk etmek istiyorlardı ve burada nasıl bir yönetim kurulacağı konusu birleşmiş milletlere devredilmişti Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Kasım 1947'de alınan karara göre Filistin'in % 56'lık kısmında bir Yahudi Devleti % 42'lik kısmında ise bir Arap Devleti kurulacaktı Kudüs'te ise uluslararası yönetim altında yeni bir bölge oluşturulacaktır 33 ülke bu kararı kabul ederken Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 13 ülke adaletsiz olduğu gerekçesiyle kararı kabul etmemişti buna rağmen çoğunluğun sağlanmasıyla karar genel kuruldan geçti ve 14 Mayıs 8'de tel aviv'de toplanan Yahudi milli Konseyi İsrail devletinin kurulduğunu ilan etti ertesi gün İngilizler bölgeyi terk ettiler bunun hemen ardından İsrail'in komşuları olan Mısır Ürdün Suriye İsrail'e savaş açtığını duyurdu Arap ülkeleri açısından savaşın amacı İsrail'in başkenti telavivi ele geçirerek Yahudileri Filistin'den tamamen atmaktı 19 yılının Mart ayına kadar süren savaşın kazanını kaynaklarını ve insan gücünü daha etkili bir şekilde kullanan İsrail oldu savaş sonunda İsrail savaştığı her ülkeyle ayrı ayrı anlaşmalar imzaladı bu anlaşmalara göre Gazze şeridi Mısır'a bırakılırken Batı şeri Ürdün kontrolüne geçti Kudüs'te Batı kısmı İsrail'in doğu kısmı Ürdün'ün olmak üzere ikiye bölündü bu bölgeler dışında Birleşmiş Milletler tarafından Filistin'e verilen topraklar önemli bir kısmı İsrail'in hakimiyetine geçti Böylece İsrail'i Filistin'de Birleşmiş Milletler tarafından kendisine verilen % 56 oranındaki toprağını % 78'e çıkarmış oldu 1956 yılına gelindiğinde Mısır'da Cemal abdunnasır Cumhurbaşkanı oldu abdunnasır Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler yürüttü ve mısır ordusunu güçlendirmek için sovyetlerden çok sayıda silah satın aldı abdun Nasır'ın önemli hedeflerinden biri de Nil Nehri üzerine bir baraj inşa ettirerek Mısır ekonomisini kalkındıracak bir yatırıma imza atmaktı ancak baraj projesinin bitirilebilir fakat ABD abdun Nasır'ın sovyetlere olan yakınlığı nedeniyle bu krediyi vermeyi reddetti buna karşılık Mısır hükümeti hem baraj inşasını tamamlamak için bir kaynak yaratması açısından hem de ülkenin gelirlerini arttırmak için Süveyş kanalını millileştirme karar verdi O döneme kadar sş kanalı İngiltere ve Fransa'nın kontrolündeki sş kanal şirketi tarafından yönetiliyordu iki ülke de Süveyş kanalındaki kontrollerini Mısır'a kaptırma niyetinde değillerdi İngiltere ve Fransa başta meseleyi diplomatik yollarla çözmek isteseler de sonuç alamadılar bunun üzerine İngiltere Fransa ve İsrail aralarında bir anlaşma yaparak mısır'la savaşmaya karar verdiler yapılan plana göre İsrail Mısır'a saldıracak İngiltere ve Fransa ise Savaşı sonlandırma bahanesiyle barış gücü olarak bölgeye gelecek ve kanalın yönetimine el koyacak lardı İsrail planan dahilinde 29 Ekim 1956'da Mısır'a savaş açtı Mısır ordusu savaşa hazırlıksız yakalandığında İsrail kısa sürede Gazze şeridinin ve Sina yarımada ele geçirdi 5 Kasım'da ise İngiliz ve Fransız birlikleri Savaşı sonlandırma bahanesiyle Port sa ve Port Fuat karaya çıkarak kanal çevresini işgale başladılar Sovyetler Birliği Mısır'a karşı yapılan bu savaşa şiddetle karşı çıkmıştı İngiltere ve Fransa'yı asıl şaşırtan şeye ABD'nin de Savaş karşıtı tavır alması oldu ABD Başkanı Eisenhower ABD açısından biram etmeyen bu savaşın Batı bloğu ile Sovyetler Birliği arasında büyük çaplı bir savaşa dönüşmesini istemiyordu Ayrıca bölgede İngiltere ve Fransa'ya destek vermek Arap ülkelerinin Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurmasına sebep olabilirdi netice olarak Eisenhower Savaş karşıtı bir tavır Almaya karar verdi ABD tarafından yalnız bırakılan İngiltere ve Fransa artan Sovyet baskısına dayanamadılar ve Aralık ayında bölge çekildiler İsrail ise Mart 1957'de Sina yarımadasından ve Gazze şeridinden Geri çekildi Böylece Mısır savaşta yenilgiler alsa da masada savaşın kazananı olduu ve süve kanalının kontrolünü ele geçirdi İsrail'in Fransa ve İngiltere ile anlaşarak Mısır'a saldırması bölgedeki Arap devletlerinin İsrail'le olan ilişkilerinin yeniden gerilmesine sebep olmuştu Bu in bir sonucu olarak 1966 yılına kadar geçen süreçte İsrail ile Arap Devletleri arasında birçok sınır çatışması yaşandı 1966 yılının Kasım ayında Mısır Suriye ile savunma Anlaşması imzaladı Bu anlaşma bölgedeki gerilimin daha da artmasına sebep oldu 13 Mayıs 1967'de Sovyetler Birliği İsrail'in bir gün sonra Mısır'a Savaş açacağı bilgisini Mısır hükümetine iletti Mısır Cumhurbaşkanı Cemal abdunnasır Sovyetler Birliği'nin verdiği bilgiye dayanarak Mısır ordusunu hızlıca Sina yarımadası'na konuşlandırdı takip eden günlerde Ürdün ve Suriye'de İsrail'le olan sınırlarına askeri yığınak yaptılar 22 Mayıs'ta Mısır Tiran boğazını ablukaya aldı Böylece İsrail'in kızıldeniz'e geçişi engellenmiş olacaktı bu hamlenin ardından İsrail hükümeti savaş kararı aldı 200'den fazla İsrail uç 5 Haziran sabahı saat 7.45'e Mısır Hava sahasına Giriş yaparak Mısır'ın savaş uçaklarının bulunduğu hava üstlerini bombaladılar bu hava saldırısı İsrail için oldukça başarılı geçmişti harekatın sonunda 300'den fazla Mısır uçağı İmha edildi saat 11'de Bu kez İsrail toprakları Suriye ve Ürdün uçakları tarafından vurulmaya başlandı buna karşılık İsrail Suriye ve Ürdün'ün hava üslerine saldırarak kısa sürede 28 Ürdün ve 53 Suriye uçağını inha etmeyi başardı Böylece hava üstünlüğü tamamen İsrail'in eline geçmiş oldu İsrail aynı gün gazze'yi de ele geçirdi 6 ve 7 Haziran'da harekatların devam eden İsrail ordusu Ürdün'ün kontrolündeki Batı Şeriye hakim oldu 8 Haziran'da ise Sina Yarımadası İsrail ordusu tarafından ele geçirildi 9 haziran' kuzey yönünde İsrail ordusu Suriye'nin kontrolündeki golan tepelerine hakim oldu ve böylece İsrail tüm cephelerde Galip gelmeyi başardı birleşmiş milletlerin araya girmesiyle 10 Haziran'da taraflar arasında Ateşkes imzalandı yapılan anlaşmada İsrail ele geçirdiği tüm topraklardaki kazanımlarını korudu ve 6 günde sınırlarını yaklaşık 2 bu5 kat genişletmiş oldu bu savaştan yaklaşık 6 yıl sonra yani 6 Ekim 1973'te Mısır ve Suriye kayb ikleri toprakları kazanmak için İsrail'e savaş açtılar savaşa hazırlıksız yakalanan İsrail ordusu savaşın ilk gününde golan tepelerinde yenilgiler aldı Mısır ordusu İsa Büyük bir direnişle karşılaşmadan Süveyş kanalının doğusuna geçmeyi başardı Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat Mısır ordusunu İsrail işlerine ilerletmek yerine bölgede tutmaya karar vermişti sedatın amacı Aslında Filistin is inden Kurtarmak değildi asıl amaç Süveyş kanalının doğusuna geçip burada mevzilenmek Ve sonunda Sina yarımadasının kontrolünü ele alabilmek için destek toplamaktır Yani savaş Filistin'in kurtarılması adına değil Mısır ve Suriye'nin kaybettikleri Toprakları geri kazanmaları adına yapılıyordu plan dahilinde Mısır ordusu Süveyş kanalındaki mevzilerini 25 Ekim'e kadar tutmayı başardı bu süreçte Sovyetler ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki gerilim tehlikeli derecede artmaya başlamıştı bu savaşın bir dünya savaşına dönüşmemesi için Birleşmiş milletlerin de gayretiyle İsrail ve mısır 25 Ekim'de bir Ateşkes imzaladılar ateşkesin ardından İsrail Mayıs 1974'de kadar aşama aşama imzalanan antlaşmalarla Sina yarımadasını ve golan tepelerinin bir kısmını terk etti Böylece Enver Sedat'ın planı yaramış oldu ve mısır'la Suriye kaybettikleri toprakların bir kısmını yeniden ele geçirdiler ancak Gazze ve batı Şeria İsrail yönetiminde kaldı 1992 yılında İsrail'de iktidara gelen İşçi partisinin lideri isac Rabin 1993 ve 95 yıllarında Oslo anlaşmalarına imza attı bu anlaşmalarda Filistin'e Gazze şeridi ve batı şeri da kısmi kontrol verilmişti izak Rabin bu yeni anlaşmanın filistinlilerle Yahudiler arasındaki sorunları büyük oranda çözeceğine inanıyordu Ancak bu imtiyazlar İsrail'de halkın önemli bir kesimi tarafından büyük tepkiyle karşılandı özellikle aşırı sağcı kesimler Yahudilerin ele geçirdiği toprakların Arapların kontrolüne verilmesine şiddetle karşı çıkmıştı bu anlaşmaya karşı Öfkeli olanlardan biri de yigal Amir adında 25 yaşında bir yahudiydi 4 Kasım 1995'te Barış yanlısı bir gösteriye katılan iak Rabin yigal Amir tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti Bu suikast İsrail ile Filistin arasında yapılan barış görüşmelerinin İsrail halkında Tam manasıyla karşılık bulmadığın bir göstergesiydi iak rabinin ölümüyle birlikte İsrail ile Filistin arasında kurulmaya çalışan barışçıl ilişkilerde son bulmuştu Bu olaydan sonra İsrailli siyasetçi Er genel olarak filistinlilere taviz vermekten kaçınma yoluna gittiler 28 Eylül 2000'de İsrail Ana muhalefet partisi kadima lideri Ariel Sharon seçim çalışmaları kapsamında Kudüs'te bulunan tapınak tepesini ziyaret etti sharona Güvenlik amacıyla çok sayıda İsrail polisi eşlik ediyordu Ağlama duvarı ve mescid-i Aksa burada bulunduğu için bölge hem Yahudiler hem de müslümanlar tarafından kutsal görülmekteydi bir Yahudi olan Şaron'un İsrail polisi koruması altında mescid-i Aksa'nın avlusunda dolaşması filistinliler tarafından büyük tepki gördü Şaron'un ziyaretini bitirip alandan ayrılmasından Kısa bir süre sonra Kudüs'te yaşayan filistinlilerden bir grup alanın dışında bir protesto düzenlediler İsrail polisi protestolara göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullanarak müdahale etti filistinliler ise polislere taşlarla saldırıyordu günün sonuna gelindiğinde 25 İsrail polisi ve onlarca Filistinli yaralanmış durumdaydı ertesi gün taraflar arasındaki gerilim daha da arttı cuma namazı sonrası camilerden ayrılan Öfkeli kalabalık Kudüs'te büyük çaplı protestolar düzenledi polisin gerçek mermilerle karşılık verdiği protestolarda 7i Filistinli hayatını kaybetti ve 300'den fazla Filistinli yaralandı Günler geçtikçe protestolar daha büyük bir boyut kazanmaya başlıyor ve protestoların boyutu büyüdükçe İsrail polisi şiddetin dozunu arttırıyordu olayların devam ettiği ilerleyen günler İsrail polisi 47 Filistinli sivili öldürdü ve 00' yakın Filistinli sivili yaraladı 12 Ekim 2000'de protestoların devam ettiği sırada Filistin kontrolündeki ramallah şehrine giren iki İsrailli asker Filistin yönetimi polisleri tarafından tutuklandı askerlerin Filistin yönetimine ait bir karakola getirilerek gözaltına alınması planlanmıştı fakat Karakolun önünde bekleyen Filistinli bir grup Karakolu basarak iki İsrailli askeri öldürdüler bu olay karşısında İsrail misilleme olarak bir hava saldırısı düzenledi ve batı şeri ile Gazze şeridindeki Filistin yönetimine ait bazı hedefleri imha etti 1 Haziran 2001 tarihine gelindiğinde Bu kez Filistin İslami Cihat örgütüne üye bir canlı bomba telaviv sahilindeki dolfinarium adı Bir gece kulübüne saldırı düzenledi patlamada 21 İsrailli sivil ölürken 132 sivil de yaralanmıştı 2001 sonlarına kadar Filistinli örgütler tarafından yapılan bu tarz bombalı saldırılar devam etti sivilleri hedef alan bu saldırılarda 70'ten fazla İsrailli sivil yaşamını yitirdi saldırılar çoğunlukla İslami Cihat örgütü ve Hamas tarafından Filistin'deki İsrail varlığına son vermek amacıyla 1980'li yıllarda kurulmuş ve 2001 yılına kadar gelinen süreçte sivilleri ve İsrail ordusunu hedef alan birçok saldırıya imza atmıştı 28 Mart 2002'de Arap Birliği Beyrut'ta bir Zirve yaparak Arap İsrail çatışmalarını sonlandırma yönünde barışçıl bir plan oluşturma kararı aldı zirvenin gerçekleşmesinden Sadece bir gün önce Hamas İsrail'in nenya şehrinde bir otele bombalı saldırı düzenleyerek 30 is sivilin Ölümüne ve 140 sivilin yaralanmasına sebep oldu Hamas İsrail ile Filistin arasında iki devletli bir çözümü desteklemiyor ve İsrail'in Filistin'den tamamen atılması gerektiğini savunuyordu saldırının barışçıl bir çözüm arama amacıyla yapılacak olan Beyrut zirvesinin hemen öncesinde gerçekleşmesi de Hamas'ın Bu zirveyi desteklemediğini bir göstergesi niteliğindeydi bu saldırının ardından Hamas İsrailli sivillere yönelik saldırılarına devam etti ve Mart ayının sonuna kadar yapılan saldırılarda 25 İsrailli sivil daha hayatını kaybetti saldırıların devam ettiği sırada 28 Mart'ta Beyrut Zirvesi yapıldı zirvenin ardından yapılan açıklamada İsrail 1967'de işgal ettiği bölgelerden çekilirse Arap ülkelerinin gayretiyle bölgedeki tüm ülkeler arasında barışın sağlanacağı bildirildi İsrail teklifi reddetti ve bunun yerine Hamas'ın saldırılarını durdurmaya yönelik bir operas düzenleme kararı aldı o dönemde İsrail başbakanı olan Sharon İsrail Meclisinde yaptığı konuşmada operasyonun amacının Filistinli terör gruplarının cenin şehri başta olmak üzere Batı şeria'daki varlığına son vermek olduğunu duyurdu 29 Mart'tan 7 Mayıs'a kadar İsrail ordusu Batı şeria'daki birçok şehre operasyon düzenledi operasyonun ana hedefi olan cenin şehrinde insan hakları izleme örgütünün raporuna göre 22'si sivil olmak üzere toplam 52 Filistinli hayatını kaybetti İsrail ise sadece 5 sivilin öldürüldüğünü öldürülen diğer kişilerin Filistinli militanlar olduğunu ileri sürdü İsrail ordusu mayıs ayına kadar Batı şeria'nın en büyük şehirlerine düzenlediği saldırılara devam etti bu saldırılarda filistinlilere sokağa çıkma yasakları uygulandı ve şehirler ablukaya alınarak bölgeye gönderilen insani yardımlar engellendi operasyonu tamamlayan İsra ordusu Mayıs ayında Batı şeria'daki şehirlerden çekilmeye başladı ancak belirli kasaba ve köylerin etrafında üsler kurarak bölgedeki kontrolünü sürdürdü operasyonda Toplam 30 İsrail askeri öldü ve 127 asker yaralandı Filistin tarafında ise kayıp çok Daha büyüktü Birleşmiş Milletler raporuna göre 497 Filistinli bu çatışmalarda İsrail ordusu tarafından öldürülmüş 1447 kişi yaralanmış ve İsrail tarafından suçlu bulunan yaklaşık 7.000 Filistinli is ise tutuklanmıştı 9 Ocak 2005'te Filistin'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Mahmut Abbas kazandı Abbas İsrail'le barışçıl müzakereler yapmak ve şiddete başvurmak yerine diplomatik yollarla kazanımlar elde etme üzerine bir politika izliyordu Bu doğrultuda 1 Şubat 2005'te Hamas ve İslami Cihat örgütü liderleri ile görüşmeye başladı Abbas'ın amacı bu iki örgütün eylemlerine son vermesini sağlamak ve İsrail ile Filistin arasında barışçıl müzakerelere başlamaktır Ancak bu görüşmelerden Herhangi bir sonuç alınamadı buna rağmen 8 Şubat 2005'te Mısır'ın scharmer Şeyh kentinde yapılan zirvede İsrail ile Filistin yönetimi arasında Ateşkes Anlaşması imzalandı ilk olarak Hamas ve İslami Cihat hareketi bu ateşkesi kabul etmediklerini duyurdular 9 Şubat'ta Hamas anlaşmaya bir tepki olarak İsrail yerleşimlerine roket saldırısında bulundu Hamas ve İslami Cihat hareketi Haziran ve Temmuz aylarında da İsrailli sivillere yönelik saldırılarına devam ettiler 12 Temmuz 2005'te İsrail'in nenya şehrinde 5 sivilin ölümüne sebep olan bir intihar saldırısı gerçekleştirildi saldırıyı İslami Cihat hareketi üstlendi Hamas'ın Haziran ve Temmuz aylarında yaptığı roketli saldırılarda İsa 6 sivil hayatını kaybetti İsrail ise bu saldırılara Gazze'de hamas'a ait mevkileri bom arak karşılık verdi 25 Ocak 2006'da Filistin'de yapılan meclis seçimlerini seçimlere ilk kez katılan Hamas kazandı seçim sonuçlarına göre Hamas 132 sandalyeli mecliste 74 sandalye elde ederken daha öncesinde Filistin'in yönetimini elinde bulunduran el-fetih Partisi 45 sandalyede kaldı seçimin ardından Hamas ile El Fetih Partisi arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu Ancak bu bu hükümet uzun soluklu olmadı iki taraf arasındaki rekabet ve fikir ayrılıkları kısa sürede taraflar arasında yapılan silahlı çatışmalara dönüştü taraflar arasında 2007 yılının Haziran ayına kadar süren çatışmalarda yüzlerce Filistinli hayatını kaybetti 14 Haziran 2007 tarihine gelindiğinde Hamas Elf Fetih yöneticilerini gazze'den kovdu ve burada Hakimiyet kurdu bunun üzerine Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas Hamas liderliğindeki hükümeti görevden aldı ve yeni bir hükümet oluşturdu Böylece Filistin Batı Şeria ve Gazze'de ayrı yönetimler olmak üzere ikiye bölündü Hamas'ın Gazze'de kontrolü ele geçirmesinin ardından İsrail Gazze tarafından gelebilecek saldırıları önlemek için Gazze şeridini abluka aldığını duyurdu ablukanın bir diğer amacı da farklı ülkeler tarafından hamas'a yapılabilecek silah yardımlarını önlemek abluka boyunca İsrail Başka ülkeler tarafından Gazze'ye yapılan insani yardımları engelledi abluka karşısında ekonomik olarak büyük kayıplara uğrayan Hamas 20 Aralık 2008'de İsrail'in Gazze şeridini abluka almasını gerekçe göstererek İsrail topraklarına havan ve roket saldırısı gerçekleştirdi bu saldırının ardından İsrail Hamas'ın yönetimindeki Gazze şeridine yönelik bir operasyon düzenleme kararı aldı dökme Kurşun operasyonu adı verilen Harekat 27 Aralık 2008'den 18 Ocak 2009'a kadar sürdü çatışmalarda üçü sivil olmak üzere 13 İsrailli öldürülmüştü Filistin tarafında ise kayıp yine büyüktü 900'den fazlası sivil olmak üzere 1417 Filistinli Bu operasyonda hayatını kaybetti İsrail tarafından yapılan Topçu atışlarında ve hava saldırılarında 4000'den fazla bina yıkıldı ve binlerce insan evsiz Kaldı 18 Ocak'ta operasyonu tamamlayan İsrail askerlerini Gazze şeridinden çekti ancak bölgeyi karadan ve denizden a altında tutmaya devam etti 31 Mayıs 2010'da abluka süreci devam ederken İsrail donanması Türkiye'den Gazze'ye İnsani Yardım götüren Mavi Marmara gemisine bir saldırı düzenledi saldırıda Uz Türk yardım gönüllüsü hayatını kaybederken 50'den fazla gönüllü ise yaralanmıştı Mavi Marmara saldırısının ardından uluslararası kamuoyunda artan baskılar sonucu İsrail ablukayı hafifletme kararı aldı ve 20 Haziran'da Gazze'ye girebilecek malları listesini yeniledi 23 Aralık 2011'de El Fetih ve Hamas Mısır'ın başkenti kahire'de yapılan görüşmelerin ardından Filistin Kurtuluş örgütü çatısı altında yeniden birleşti bu birleşmeden Yaklaşık 3 yıl sonra 2 Haziran 2014'te el-fetih ve Hamas ortak bir hükümet kurarak göreve başladı İsrail tarafından terör örgütü olarak görülen Hamas'ın El Fetih ile birleşerek Filistin yönetiminde söz sahibi olm ası İsrail ile Filistin arasındaki gerilimi daha da arttırdı hükümetin göreve başlamasından Kısa bir süre sonra İsrail Gazze şeridine bir hava saldırısı düzenleyerek dört sivilin yaralanmasına sebep oldu 12 Haziran'da Hamas 3 İsrailli sivili kaçırarak infaz etti infazın ardından İsrail Batı şeri düzenlediği operasyonlarda 11 filistinliyi öldürdü ve Hamas'ın Batı Şeria sorumlusu üyeleri dahil olmak üzere 350'den fazla kişiyi tutukladı buna karşılık Hamas gazze'den İsrail yerleşimlerine çok sayıda roket fırlattı 8 Temmuz'a gelindiğinde Bu kez İsrail Hamas'ın yaptığı roket atışlarını sebep göstererek Gazze'ye yönelik bir operasyon düzenleme kararı aldı 26 Ağustos'a kadar süren çatışmalarda İsrail askerleri ve Hamas militanlarının yanı sıra birçok Filistinli sivil de hayatını kaybetti toplu sivil ölümlerine sahip olan en büyük çatışmalarda biri gazze'nin şucai şehrinde gerçekleşti 20 Temmuz'da şucai şehrine giren İsrail ordusu ile Hamas militanları arasında çıkan çatışmada 70'ten fazla Filistinli sivil hayatını kaybetti 30 Temmuz'da yine şaye kasabasında İsrail savaş uçaklarının bir pazar yerini bombalaması sonucu 17 Filistinli sivil hayatını kaybetti ve yaklaşık olarak 200 kişi ise yaralandı bu savaşın ardından İsrail ordusu yaklaşık bir ay boyunca havadan ve karadan yaptığı saldırıları sürdür 26 ağustosa Mısır'ın arabuluculuğu Ateşkes ilan edildi ve İsrail ordusu gazze'den çekildi Birleşmiş Milletler insan hakları komitesi'nin raporuna göre bu savaşta 1462 isi sivil olmak üzere 2251 Filistinli hayatını kaybetti İsrail tarafında ise 67 asker ve bir sivil Hayatını kaybetmişti bu savaştan sonra İsrail Uzun Yıllar Boyunca topraklarında Büyük ölçekli bir operasyon gerçekleştirmediği taraf arasındaki mücadele küçük ölçekte devam etti ancak 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e düzenlediği saldırılarla iki taraf arasındaki savaş ne yazık ki yeniden başladı ve ne yazıktır ki diğer savaşlarda da olduğu gibi bu savaşta da genellikle siviller zarar görmeye devam ediyor i